Site icon İslam & İslamiyet – Kevser.Org

Çağın Hengamesi

Fikir ve düşünce üzerine dizayn edilen her türlü yapıt ruhuyla varlığını kanıtlar. Ruhtan yoksun olan her şey ise somut olmaktan ileriye gidememiştir. Binaları dizayn eden müteahhit, mühendis, mimar, işçi… Fikirden yoksun ise o yapıt ruhtan yoksun dolayısıyla kuru betondan ibaret kalır. Fakat bu yapılar için kişide evvela ahlakıyla işin ehli olma fikri kurulursa her yapıt birer gül bahçesine döner. Şehirlerin mimarilerini incelediğinizde çoğunun dış görünüşüne bürünen süslü, şatafatlı yapılar olduğunu görürsünüz. Bir şehir örneği üzerinden konuyu pekiştirmek gerekirse öyle zannediyorum ki en iyi örnek İstanbul olur.

İstanbul…

Maneviyatı ile peygamberin hadisine nail olan, tarihi ile fethimin nişanesi atam Fatih’in emaneti İstanbul…

İstanbul‘un mimarisine bakınca aklıma Üstat Sezai Karakoç’un “insanlar havada uçtu ama yerde öldüler” dediği dizeler geldi. Yeryüzüne sığamayan, kardeşlik ve beraberlik ruhunu kaybeden insanlar artık birbirinden uzaklaşmak, tamamen yalnız kalıp kendi kabuğuna çekilmek derdinde. Yükseklere çıktıkça hırsıyla kendisini dünyanın süslü haline bürüyen insan , her ne olursa olsun zamanla bir arayış içerisine girer.

Bu arayış yolculuğu kişinin kendi kendisi ile yüzleşmesi ile başlayıp , daha sonra çevresini idrak ile devam etmektedir.

Oysa aslında değişme temelden başlasa yani eğitim ile başlasa daha farklı olabilir.

Nasıl mı ?

Eğitim modeli “fikir -düşünce tartışması” üzerine dizayn edilirse değişme kendisini gün yüzüne çıkaracaktır. Örneğin:

Tahtanın sağ köşesine Necip Fazıl, sol köşesine Nazım Hikmet şiiri ya da savunduğu ideolojiyi yazıp bunlar üzerine tartışan ve bunu en güzel şekilde dile getirebilen bir insan yetiştirme modeli.

Evet, çağ teknoloji çağı, uzaya çıkma hatta dünyaya sığmayıp oralarda yaşamaya doğru gidiyoruz. İyi de bunlar için bir ruh bir inanç ve fikir gerekmez mi? Nasıl olacak o? Edebiyat, Tarih, Sosyoloji ve sanat üzerine kurulan bir eğitim modeli ile olabilir. Çünkü, inanç, ruh ve bunlar üzerine kurulu hakikat kavramı bunun temelinde saklıdır. Ama bizler düşünmekten yoksun; sınav, test kitapları, ezber üzerine kurulan bir modelle ancak ve ancak inandığı teoriyi bile açıklayamaz hale gelen robotik toplumlar kurabiliriz. Görüldüğü üzere toplumların üzerine kurulan her türlü oyunun temelinde ruh ve maneviyat eksikliği vardır. Çünkü ruhunu kaybeden her toplum; inancını dolayısıyla da kendisini var eden kültür ve medeniyetini kaybetmiştir. Üstat Sezai Karakoç inanç ve medeniyetin bu topluma verilişini şöyle ifade eder:

“Allah’ın insanoğluna en büyük nimeti olan İslam inanç ve medeniyetine mensup olan bir toplum, nasıl olur da bugünkü acıklı duruma düşer?” deyip ardından şaşkınlığını ifade etmekten kendisini alıkoyamamıştır.

Büyüklerimizden çok duyarız şu cümleleri; “bizim zamanımızda yokluk vardı ama olanlarla da imkanlarımız doğrultusunda çok mutluyduk vs.”

O zaman bu da demek oluyor ki insanların mutluluğu imkanları doğrultusunda hareket etmekte gizlidir. Varlık denilen şey, maddiyatla ya da muhteşem derecede imkanlar değildir. Varlık, her şeyden önce kişinin kendisine dayattığı inançta gizli olan mutluluktur.

Exit mobile version