Kimi günahlar vardır ki, yalnızca kalpte doğar. Ne göze görünür, ne dile dökülür. En derin yaralar, en sessiz olanlardır; insanın içini usulca kemirir.
İnsan çoğu zaman günahı yalnızca davranışta arar; bir kırıcı söz, bir ihmal, yanlış bir adım…
Oysa hakikat terazisinde en ağır günah, bazen görünmeyendir: Kendini mutlak doğru bilmek, dünya sevgisine gömülmek, başkasının acısına duyarsız kalmak…
Resûlullah (s.a.v.) bir hadisinde geçen şu derin mecaza kulak verelim:
“Senin vücûdun öyle bir günahtır ki, ona hiçbir günah kıyas kabul etmez. Bu, bir ejderhâdır. Yılanın en büyük başı dünya sevgisidir. Tamah, haset, kibir, şehvet, öğünme, riya… Bunlar da yılanın diğer altı başıdır; ama ilkine nispetle küçük kalırlar.”
Bu anlatım bizi doğrudan içe, kalbin derinliklerine götürür. Çünkü çoğu zaman günah bir fiilden çok bir hâldir.
Dünya sevgisi, insanı içe kapatır. Benliğin iç sesi yükseldikçe başkasının feryadı kısılır. Göz başkasının feryadını göremez olur, kalp sadece kendi çırpınışını duyar. Tamah, kibir ve hasetle yoğrulan bir benlik; büyür gibi görünürken etrafındakileri küçültür.
Peki, bu hâlden nasıl kurtulunur?
Çoğumuz bir kurtuluş ümidiyle dua isteriz, büyüklerin nefesini bekleriz. Ama Kenan Rifâî’nin şu uyarısı ne kadar yerindedir:
“İbadetten maksat, mânâdır.” Çünkü şekil eğilmekse, mânâ kul olmaktır. Yani kurtuluş, şekilden çok içeriktedir.
Eskiler, yeni bir diyara vardıklarında önce kabirleri değil, yaşayan bir gönül ehli ararlarmış. Ne kadar anlamlı…
Zira hakiki manevî azık, diri gönüllerden alınır; yaşatanlardan öğrenilir. Bugün biz, türbeleri ziyaret ediyoruz ama yaşayan önderleri unutuyoruz. Toprağın altındakini selâmlıyoruz ama toprağın üstündeki suskun bilgeyi geçip gidiyoruz. Oysa asıl dönüşüm, geçmişe saygının yanında bugüne samimiyetle dokunmakla başlar.
Modern dünyanın sahte ışıkları altında yürürken, en karanlık yeri içimizde taşıyoruz. En büyük günah belki de, kendini aramaktan vazgeçmektir. Zira insan kendine yabancılaştıkça, başkasına ve hayata da uzak düşer. En büyük temizlik, dilde değil; niyette başlar. En büyük ibadet, yalnız secdede değil; kalpte, sokakta, insana olan muamelede tecelli eder. Ve belki de bu yüzden; En büyük günah, insanın kendini günahsız sanmasıdır.