Bu yazı, “Allah korkusu” kavramını yeniden düşünmeye çağırıyor. Azaptan çok, Allah’ın sevgisini ve rızasını kaybetme endişesi üzerine kurulu bir inanç ilişkisinin mümkünlüğünü ele alıyor.
O’na duyulan sevgi, en derin korkudan daha güçlü bir bağdır.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın sonsuz merhameti, insan kalbine huzur ve umut veren temel bir güç olarak sunulur. Ancak âyetlerde sıkça “Benden korkun!” buyrulması, bu korkunun nasıl anlaşılması gerektiği sorusunu akla getirir. Bu, basitçe cezalandırılma endişesi mi olmalıdır; yoksa Allah’ın sınırsız sevgisini ve rızasını yitirme endişesi ve derin bir saygı mı?
Merhametin Derinliği
Allah’ın rahmeti, insan aklını aşan bir büyüklüktedir. Resûlullah’ın (s.a.v.) anlattığı şu kıssa bu gerçeği derinlemesine kavratır:
Bir savaş sonrası esirler arasında, çocuğunu yitirmiş bir anne, bulduğu her çocuğu bağrına basıyordu. Resûl-i Ekrem, bu kadını göstererek ashabına sordu:
— “Bu kadın çocuğunu ateşe atar mı?”
— “Asla!” dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
— “Allah, kullarına bu annenin evladına duyduğu şefkatten daha merhametlidir.”
Bu hadis, Allah korkusunun azaptan değil, O’nun rahmetinden mahrum kalmaktan duyulan bir korku olması gerektiğini öğretir. Bu, sevginin doğurduğu bir saygı ve incelikle dokunmuş edeptir.
Birçok insan çocukluğundan itibaren ‘Allah korkusu’ kavramını cezaya dayalı, tehditkâr bir anlayışla öğrenmiştir. Oysa Allah (c.c.), zalimlerin hasmı, mazlumların sığınağıdır. Kur’an, insana ümit aşılar:
“Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf, 92)
Ölüm bile korkulacak bir son değil, imtihanın bitip gerçek yuvaya dönüş anıdır. Eğer dünyada Allah’a yüzümüz ak çıkabiliyorsak, Kur’an bize şöyle müjde verir:
“Ey kullarım! Bugün size korku yoktur; siz mahzun da olmayacaksınız.” (Zuhruf, 68)
Sevgi ve Edep Üzerine Kurulu Bir Bağ
Mevlânâ ne güzel söyler: “Korku, nefsin işidir.” Allah’a güvenen bir kalbin tek korkusu, O’nu incitmekten doğan derin bir hüzündür. Bu, bir çocuğun annesinin sevgisini kaybetmekten duyduğu saf ve masum endişeye benzer.
Bu sevgi, sorumluluktan kaçış değil; aksine, adaleti ve hakkı gözeten bir bilinçtir. Allah, hem sonsuz merhametin hem mutlak adaletin sahibidir. O, mazlumun gözyaşını görür, zalimin zulmünü asla unutmaz.
Allah korkusu; sadece cehennemden kaçma arzusu değil, O’nun huzurunda hesap vereceğimizi bilmenin getirdiği saygılı bir duruştur.
Rahmet Kapısı Hep Açık
İlahi rahmetin büyüklüğü, en büyük günahkâr için bile umudu mümkün kılar:
“Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 53)
Ve bir başka çağrı: “Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah’a yönelin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi, altından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir.” (Tahrim, 8)
Sonuç: Sevgi ve Güvenle Kurulan Bir İnanç
Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatır. En büyük günahkâr bile, samimiyetle yöneldiğinde ‘Hoş geldin!’ diyen bir kapıyı açık bulacaktır. Çünkü O’nun rahmet kapısı daima ve herkese açıktır.
Sevgili okur, Allah’la olan bağınızı korkuya değil; sevgiye, güvene ve özleme dayandırın. Çünkü O’na duyulan sevgi, en derin korkudan daha güçlü bir bağdır. Bu sevgi, kalbi arındırır, insanı günahtan uzak tutar.
Peki, bizim Allah’la olan ilişkimiz hangi duygulara dayanıyor? Cezadan kaçış mı, yoksa tarifsiz bir özlem mi?
