Site icon İslam & İslamiyet – Kevser.Org

Sükûttan Hikmete

Eğitim aldığı halde yine aynı yerden, kaldıkları yerden; üzerine artı bir şey koymadan devam edenler var.

“…Onların kalpleri var ama anlamazlar, kulakları var ama işitmezler, gözleri var ama görmezler.” Âraf/179

İşitme ve görmelerinin tam da önünde, bir takoz gibi enaniyetleri duruyordur lâkin kabul etmezler! Enaniyetin kaynağı nefisleridir. Nefis eğitimini; ilkokul, orta, lise ve yüksek öğretim alır gibi cebrî okumalı insan. Ne kadar istidadı vardır, hangi mertebeye ulaşır bilinmez, lâkin eğitim şart!

Kendi nefsini eğitemeyen, acemi nefsini dahi susturamayanın önce kendisine faydası yoktur ki başkasına olsun! Nefislerini beslemek adına durmadan konuşmaya, onca sükût edip edeple dinleyenlerin arasında ille de araya girmeye meyillidirler. Susmayı denemeye dahi dayanamazlar. Halbuki kulağın bir kapağı yoktur ki istemediği söz ya da kişiler için kapansın; dili kapatan iki dudak varken! Hem bildiğini dahi zikretmeyen hakiki bilenler, âlimler şöyle kelam ederler: “İki kulak, bir ağız vardır. Çok dinle, az konuş!”

Nefesin yolu ise boğum boğumdur. Eskiler, bu boğumların yaratılma hikmetinin söz söylemeden önce düşünülmesi için yaratıldığını zikretmişler ve “Kırk kere düşün, bir kez konuş.” derken de tüm bu donanımları bir cümle ile izah etmiş, özetlemişlerdir.

Davranış eğitimi sadece günümüzde psikolojinin içerdiği bir konu değil. Kadim eğitim geçmişimiz bunun, şahsiyet inşasının en güzel örneklerini yetiştirdiği değerli insanlar ile bize gösteriyor. Edep, adap onlardan bize ulaşan kelime mirası değil sadece. Bilâkis yaşanmış ve uygulanmış, akademik boyutta bir mirastır.

Mirası meta olanlar, mal mülk olanlar; onları bir başkasına bırakıp giderler. Hazır miras elde edenler ise kıymetini bilmez, çok çabuk tüketirler. Değerler mirası bırakanlar ise işte bu değerlerle medeniyetler inşa ederler. Her bir nakış, bir oyma, bir sanat, bir hikmet içerir.

Ahlakını, nefsini güzelin her rengi ile istihdam etmiş bir ustanın elinin değdiği eşya dahi önce sükût eder. Sanatındaki tüm incelikler konuşur sadece. Bir rehbere ihtiyacı yoktur o eserin. Değerlerle inşa edilmiş bir şahsiyetin elinden çıkan her esere bilgi, hikmet ve en önemlisi de sekînet sirayet etmiştir.

Eşya dahi sükût ederken, cahil insan ise susmayı dahi öğrenmemiş; merdivenin en alt basamağından en yukarıya olanca sesiyle seslenir. Seslenmenin ayarı yoksa bu bağırmadır. Bağırmasının sebebi acelesidir. Acelesi ise hudutsuz cesaretinden kaynaklanır.

Acele etmek, öfkelenmek cehalet eylemidir. Nefsin alt mertebesi öfkeyle beslenir, sabır onun için aç kalmak gibidir. Bilmediğini bilmediği için bu açığını gürültüyle kapatmak ister. Ve buna cehaletin etken olduğunu belki bir kez dahi düşünmemiştir. Çünkü düşünmek, tefekkür; üst bir akıl seviyesini gerektirir.

İnsan düşünen bir varlıktır, evet… Lâkin düşüncesini oluşturan konular hayırdan, haktan, iyilikten yana değilse; şer içeriyor, boş ve eğlence ile şekillenmişse, bu sadece yorucu bir eylem olduğu gibi sahibinin yolunu aydınlatmaz, stabilize yoldan ana yola çıkarmaz.

Nefsi hak ile meşgul etmekse sahibini yukarıya taşır. Kendi haline terk etmez, malayaniyin boşluğuna bırakmaz. Hakk önce nefsi sakinleştirir ve susturur. Nefis sustuğunda zihin de teskin olur. Zihnin sakinleşmesi, kalbin hisse almaya başlamasına evrilir. Hisse alan kalp ise hassaslaşmaya, hassaslaştıkça da hissetmeye, işitmeye başlar. İşiten kalp dinler, dinlediği için de dinlenir.

Dinlenen dimağ ise artık doğru tarifi bulmuş ve asıl adrese ulaşmıştır. Böylece dimağ, layık olduğu işlemlere sevk olunur. Önce konu edeceği kelimeleri özenle seçer. Birçok madenin içinden altına erişmek gibidir çabası!

Dil artık sıkıca kapatılır; öyle her aklına gelen için açılmaz, yormaz kendini!

Bilgiye devşirme ile ulaşanlar, oradan buradan kapıp karıştıranlar düz yolda dahi yalpalayan araba gibidirler. Modeli yeni dahi olsa etrafındaki araçların seyrine engel olur, trafiği allak bullak ederler.

Gerçekten bilenler ise öyle bir susarlar ki, sanki nakışlı, sedef kakmalı, telkârî vazonun içinde kadife ve kırmızının en güzel tonu gibidirler. Gözünüz onlara her kaydığında kendilerine hayran bırakırlar. Onlar sükûtları ile konuşur, susuşları dahi müfredatı dolu ve eşsiz bir derstir âdeta!

Öğrenmek için sadece kulağını değil, tüm algılarını; ve sadece gözünü değil, gönlünü de açanlar, duyduklarını tekrar etmek, ille de konuşmak, bir diğerine aktarmak amaçlı dinlemek yerine bunu davranışa dönüştürürler.

Davranış zihnin de yönünü belirler. Zihin artık öğrendiğini hemen satmak istemez. Onu bir süre bekletip analiz etme ihtiyacı duyar. Bu analiz sonucu bilgi harmanlanır. Harmanlanan bilgi mayalanır. Tüm bu işlemlere tabi tutulan zihinden dile dökülenler ise artık hikmettir.

Hikmetli sözler altın rengi gibi parlak ve değerlidir. Ne ortamı kirletir ne kulaklara ziyan eder. Öyle bir dönüşüm gerçekleşmiştir ki hâl, kavlin önüne geçmiştir. Artık dilden çıkan sözler bal misali, kulaktan kalbe inen tesiri şifalı; cümlelerse bir serlevha gibi çerçevelenmeye lâyıktır.

والله أعلم بالصواب

Exit mobile version