Site icon İslam & İslamiyet – Kevser.Org

Umre Günlüğü

An itibariyle Kabe’nin karşısında oturuyorum. Cümle İslam milleti burada. Her birine tek tek bakıyorum; zencisi, beyazı, sarı ırkı, bilgini, cahili, alimi, kariyer sahibi. Hiç kimse adıyla ünvanıyla değil burada. Kimse kimseyi görmüyor. Bir mahşer provası.

Sonsuz ve sayısız insan deveran ediyor. Binlercesi birbirine kızmadan, terör estirmeden, dillerini anlamadan, sadece bakarak ne istediğini anlıyor. Namaz, tavaf, say demek yetiyor.
Kapılar, kapılar, kapılar geçiyorsun Kabe’ye ulaşmak için. İlk gelenler için müthiş bir heyecan. Yıllardır beklenen veya hayal edilen bir buluşma.

Öyle büyük bir heyecan ki, insan ister künhünü bilsin ister bilmesin, anlayıp algıladığı kadarıyla koşuyor Kabe’nin eteklerine. Herkes biliyor mu ‘duyufurrahman/ Allah’ın misafiri’ olduğunu, sanmam. Ama o kapının lütüf ve ikram kapısı, tövbe ve nedamet kapısı, gözyaşları dolu dua kapısı, her duanın duyulduğu istek ve reca kapısı olduğunu anlıyorlar.
Bir annenin eteklerime sarılan suçlu çocuk gibi affedilmeyi uman ve bekleyen milyonlar.
Her fırsatta ümmete bakıyorum; sonsuz sayısız akıyorlar.

Bazen aklımdan bu yürüyüş böylece Filistin’e, Gazze’ye de olsa böylece, nasıl hervelede koşup müşriklerin gönüllerine korku salmışlardı, yine öyle yapsak diyorum.
Ama ümmet kımıldamıyor, kımıldayamıyor.

Burada herkes uzaktan, yakından tek bir amaçla umre yapmaya gelmiş.

Meşakkatli bir ibadet. Bedeni ve mali. Yani hem paran gidiyor hem canın yoruluyor.
Bunun için çok kalıcı b ve etkili. Sabırla kuşanman, hoşgörüyle donanman lazım.

Umre; tamir eder.

İnsanoğlu nakıs.

Eksiklerinin farkına vardırır. Çok konuşuyorsan sus, susuyorsan söyle, öfkeli isen sakinleş, cimri isen vermeyi öğren, müsrifsen azla yetin.

Az ye, az uyu, zevklerden, hazlardan vazgeç.

Farkında ol.

Neredesin, kimin evindesin?

Sana ne siyahından, beyazından, duasından niyazından?

Ayağını uzatmış ev O’nun, yatmış uyumuş sahibi O.

“Derviş bağrı taş gerek,
Gözü dolu yaş gerek,
Koyundan yavaş gerek,
Sen derviş olamazsın.”

diyen Yunus gibi, elsiz, dilsiz olma yeri burası.

Biraz önce insanın göğe yaklaştığını sandığı en üst kata yönelttiler akşam namazını kılmak için. Öyle huzur dolu ki her katı. Her yerde Kur’an okuyanlar, namaz kılanlar, sohbet edenler, yatıp uyuyanlar, yediğinden dağıtanlar otelden gelirken yol boyu hurma ve su dağıtanlar enteresan bir kardeşlik duygusu salgılıyorlar insanın gönlüne.

Rahatça arkanı dönebildiğin binlerce insan.

Tertemiz gönülleri, bembeyaz ihramları ile huzurun kokusunu kalpten yayıyorlar.

Tavaf buranın en önemli ibadeti. Bir manyetik akan burası insanı içine çekiyor. Kadın, erkek, çocuk sonsuza akan bir nehir gibi biteviye akıyor. “Ey Kabe, Hacer-ü’l Esved, Altın oluk, Yeşil ışık, Hicri İsmail, Makamı İbrahim, Zemzem şahit ol, diyorum ben geldim.” Hacer-ü’l Esved fotoğrafımı çekiyor, seviniyorum. Cümle hüccac şahit diyorum, Ya Rab işte evindeyim. Ben yılların yüküyle, günahıyla buradayım. Ben suçumu itirafa geldim. Lütuf ikram ve ihsan senin…

Affet, affet, affet.

Gönlüm aşkla doluyor.

Affa layık olmasam da affet.

İşte bunca insan selinin içinde aşıkların var onların duaları kat.

Küçülüyorum.

Cennet böyle mi acaba, diye aklımdan geçti bir kaç kez.

Sadece huzur.

Aklından geçenin de duyulduğu yer.

Öğlen namazını küçük bir mescitte kıldım, sıcak dudaklarımı kuruttu, öyle susadım.

‘Keşke su alsaydım yanıma’ diye aklımdan geçirirken bir şişe soğuk su koydu bir el secde ettiğim yere…

Allah’ım dedim, âmennâ inandım.

Nasıl anlatılır ki, yaşanmadan?

Dualarıma gözyaşlarımı kattım.

Allah’ım! Gazzeli kardeşlerim dedim, onlar yardımına muhtaç acilen, Ah kardeşlerim!
Dualarım en ilk size oldu hep. Ailem, çocuklarım ve ümmeti Muhammed, gelmeyenlere de nasip et Allah’ım dedim.

İsteyen herkese nasip ola…

Exit mobile version