On Dördüncü Şua - s.1104

Heyet-i hâkimenin gayet açık olan bu hakikati idrak ederek "Gizli cemiyet yoktur" diye karar vereceğinden emin bulunmaktayız.

Sayın hâkimler,

Teessür ve ıztırap karşısında kalbden bir parça kopsaydı, "Bir genç dinsiz olmuş" haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince param parça olması lâzım gelir.

İşte sizin vereceğiniz beraat kararı, İslâm gençliğinin, İslâm dünyasının bu dehşetli âfetten tesirli bir şekilde kurtulmasına sebep olacaktır. Ve beni Bediüzzaman ve onun eserlerine kopmaz bir bağla bağlayan sâikten biri de budur.

Risale-i Nur'un serbestiyetine vereceğiniz beraat kararı, bütün Türk gençliğini ve bütün Müslümanları dinsizlik fecaatinden kurtaracaktır. Zira yüksek hakikatler hazinesi olan Risale-i Nur, şeksiz ve şüphesiz, elbette bir gün olup bütün dünya âleminde tanınacaktır.

Bu itibarla sizler insanlığın takdirine mazhar olacaksınız. Sizin vereceğiniz beraat kararı, hal ve istikbalde nesilleri minnettar ve müteşekkir edecek ve Risale-i Nur okunup azîm faydalara nail olundukça takdirle yad edileceksiniz.

Sakın zannetmeyiniz ki, samimî olarak söylediğim bu sözlerimle riyakârlık yapılıyor. Asla ve kat'iyen! Çünkü Bediüzzaman'ın mahkemesinde hiçbir kimseden korkmuyorum, çekinmiyorum.

Yalnız pek kısa olarak müsaadenizle şu kadarcık arz ediyorum ki: Savcı, bu mübarek vatanda masonluk, komünistliği fevkalâde fâikiyetle önlemek çaresi olan ve önlemekte olan Risale-i Nur'a ve müellifine ve okuyucularına öyle şenî ithamlarda bulunmakta devam eder ve o tamamen hatâlı ithamlarından vazgeçmezse, hissiyata kapılarak aleyhtarlık ederse, komünistlik ve farmasonluğu desteklemiş olur ve ithamlara hakikî hedef olan muzır dinsizlerin türemesine yardım etmiş olur.

 


Temyiz Mahkemesi lâhiyasından bir parçadır

Dinsiz, komitelerin neşriyatlarının vesvese ve şüpheleri neticesinde yıkılan imanları Risale-i Nur eserleri ispatçılıkla imar ediyor.

İşte gençliğimizin Risale-i Nur'a elektriklenmiş gibi sarılmalarının en ince sır ve hikmetlerinden bir tanesi de budur: Senelerden beri feragat-i nefisle ve eşsiz bir fedakârlıkla ihtiyar, hasta ve fevkalâde ihtimama muhtaç bir çağda gizli düşmanları olan komünist ve masonların ve bunlara aldananların çeşitli işkencelerine karşı, tahammülün fevkınde sabrı ile Bediüzzaman Said Nursî; din aleyhindeki birçok sinsi plânları hakikatbîn nazarıyla, realist görüşüyle fark etmiş, dehşetli dessasâne ve perdeli olan bu plânları akîm bırakacak imanî eserleri telif etmiştir.

Fakat, ne hazîn ve acıklı ve binler teessüflere şâyeste bir vaziyettir ki, bu İslâmiyet kahramanı ve harikulâde büyük zat, yirmi beş senedir hapislerde, zindanlarda, tecrid-i mutlaklarda imha edilmeye çalışılmaktadır.

Komünistlerin ihanetiyle meydana gelen evhamın icap ve neticesi olan garazkârlıklarla Risale-i Nur müellifi cezalandırılsa dahi, Risale-i Nur eserleri yine büyük bir iştiyak ve gittikçe artan bir alâka ile okunmakta devam edecektir.

Birinci ve en kuvvetli delili şudur ki: Yeni harfle teksir edilebilen Asâ-yı Mûsâ eserini okuyan gençler, Kur'ân harfleriyle yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar. Bu şekilde birçok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden imandan çıkarmak için telif edilen eserleri okumaya mecbur eden Kur'ân hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar. Bir milletin gençliği ne zaman Kur'ân ve ondan lemean eden ilimlerle teçhiz ve tahkim edilmişse, o vakit o millet terakkî ve teâlî etmeye başlamıştır. Gençlik, iman ve İslâmiyet ihtiyacıyla yanan ruhlarını Kur'ân tefsiri Risale-i Nur'un füyuzat ve envârıyla doldurmaya başlamıştır. Böylelikle tahkikî bir imana sahip olacak gençliğimiz dinsizliğe, komünistliğe karşı mücadele edip vatanlarını İslâm düşmanlarına asla sattırmayacaklardır. Bunun için, eğer komünistler mürekkep ve kâğıdı yok etmek imkânını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai olup, hakikat hazinesi olan Risale-i Nur'un neşri için, mümkün olsa derimizi kâğıt, kanımızı mürekkep yaptıracağız.

Evet, evet, evet. Binler defa evet!

Savcı iddianamesinde diyor ki: "Said Nursî eserleriyle üniversite gençlerini zehirlemiştir." Biz de buna mukabil deriz ki: "Eğer Risale-i Nur bir zehir ise, bizim bu zehirlere tonlarla, binlerce kilo ihtiyacımız vardır. Eğer çoklukla olduğu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevk etsin."

Biz Risale-i Nur talebeleri, iman ve İslâmiyet hizmeti uğrunda zâlimlerin zulmüne mâruz kaldığımız vakit, hapishane köşelerinde veya darağaçlarında ölmeyi, istirahat döşeğindeki ölüme tercih ederiz. Görünüşü hürriyet, hakikati


On Dördüncü Şua - s.1105

istibdad-ı mutlak olan bir esaret içinde yaşamaktansa, hizmet-i Kur'âniyemizden dolayı zulmen atıldığımız hapishanede şehid olmayı büyük bir lûtf-u İlâhî biliriz.

Afyon hapsinde mevkuf Konyalı Zübeyir Gündüzalp

Not: Bu müdafaa ve temyiz lâyihası Temyiz Mahkemesine gönderildikten sonra, Temyiz Reisliği Zübeyir'in hapisten tahliyesi için telgrafla emir vermiştir.


Mustafa Sungur'un müdafaasıdır

Afyon Ağırceza Mahkemesine

İddia makamı, benim de Nurcular cemiyetine dahil olup halkı hükûmet aleyhine teşvik ettiğim iddiasıyla cezalandırılmamı istiyor.

Evvelâ: Nurcular cemiyeti diye bir cemiyet yoktur. Ve ben böyle bir cemiyete mensup değilim. Ben bin üç yüz elli seneden beri her asırda üç yüz elli milyon mensupları bulunan ve kâinatın medar-ı iftiharı olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın kurduğu muazzam ve nuranî ve bütün insanlık için ebedî saadet ve selâmeti müjdeleyen kudsî ve İlâhî İslâmiyet cemiyetine mensubum. Elhamdülillâh, onun evâmir-i kudsiyesine de bütün kuvvetimle itaat etmeye azmetmişim. Talebeliği hakkımda bir suç sayılan Risale-i Nur ise, bana dinî ve imanî vazifelerimi öğreten ve İslâmiyetin en yüce ve en mukaddes bir din ve beşerin yegâne medar-ı saadeti olduğunu ve Kur'ân ise bütün varlıkların sahibi, her yerde hazır, nâzır; zerrelerden yıldızlara, güneşlere kadar bütün mevcudat idare-i ezeliyesinde bulunan Zât-ı Zülcelâlin bir emr-i İlâhîsi, ezel ve ebed ve bütün hâdisat ihâta-i nazarında bir eser-i mucizânesi ve Kur'ân bütün kitapların fevkinde kırk vecihle mucize ve saadet-i ebediyeyi nev-i beşere müjdelemesiyle müştakları ebediyen kendine minnettar kılan bir Şems-i Sermedînin bir mükâleme-i ezeliyesi ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Hâlık-ı Kâinat tarafından gönderilmiş, bütün hal ve ahvâliyle bütün insanların en ekmeli, en sadık ve en yücesi ve kemâlâtça en yükseği ve getirdiği İslâmiyet nuruyla insanlara en büyük müjdeyi ve en kudsî teselliyi bahşeden ve on dört asrı ve beşerin beşten birisini saltanat-ı mâneviyesinde idare eden ve bin üç yüz yıldan beri gelen bütün ümmetin kazandığı sevabın bir misli onun defter-i hasenatına geçen ve kâinatın sebeb-i vücudu, Habibullah olduğunu, hem âhiret, Cennet ve Cehennemin kat'iyen hak ve muhakkak olduğunu harika burhanlarla ve parlak hüccetlerle ispat eden bir mucize-i Kur'ân'dır.

Risale-i Nur ise, kelime ve cümleleriyle nur-u Kur'ân'dan ve Nur-u Muhammedîden (a.s.m.) gelen ezelî ve ebedî bir Nur olduğuna şehadet ediyor. O da Kur'ân'a mensubiyeti ve has bir tefsiri cihetiyle ve bu itibarla semâvîdir, arşîdir. İşte halkı hükûmet aleyhine teşvik edici zannedilen Risale-i Nur, bütün Sözleri, bütün Lem'a ve Şuaları ve bütün Mektubatıyla hakaik-i İlâhiye ve desâtir-i İslâmiyeyi ve esrar-ı Kur'ân'iyeyi ders veriyor. Acaba böyle muhterem ve çok yüksek ve ahlâk ve fazileti ve hakaik-i imaniyeyi kat'î ders veren Risale-i Nur'u okumak ve onun ebedî saadetler bahşeden yazılarını istinsah etmek veya bir mü'minin istifadesi için iman cihetinde ona hizmet etmek bir suç mudur? Halkı hükûmet aleyhine teşvik midir? Ve böyle mübarek ve muazzam bir eserin müellifi ve kemâlât-ı insaniyenin zirve-i bâlâsında, en yüksek bir mertebe-i iman ve ahlâk ve faziletle mücehhez bir nur âbidesini ziyaret ve bu asırda iyilik ve doğrulukla ve sarsılmaz iman ve itikadlarıyla İslâmiyet şerefini ve Kur'ân'ın hakaikini koruyan ve yükselten ve Allah'ın rızasını kazanmaktan başka gayeleri olmayan Risale-i Nur talebeleriyle iman ve Kur'ân yolunda kardeşlik peydâ etmek bir cemiyet kurmak mıdır? Acaba hangi temiz ve âdil vicdanlar buna ceza verebilir?

Sayın hâkimler,

Hakkaniyeti, en yüksek âlimler tarafından tasdik edilen ve en yüksek bir mertebe-i imanî ve aşk-ı İslâmî kazandıran Risale-i Nur, hiç şüphe yoktur ki, onun bütün Sözleri ve Lem'a ve Şuaları ve Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın birer nuranî tefsiridirler. Mânevî hastalıkları ve mânevî karanlıkları izale eden gayet parlak birer güneştirler. Risale-i Nur'un müellifliğiyle tavzif edilen Üstadımızın iman ve Kur'ân yolunda geçen ve her türlü zorluk ve sıkıntılara göğüs gererek Kur'ân hakikatlerini neşrile bu asırdaki, hususan bu mübarek milletin evlâtlarını komünistlik ve her türlü dinsizliğin dehşetli hücumundan kurtarmaya çalışan, temiz ve pürüzsüz hayatının şehadetiyle, o bu zamanda bu kudsî vazife ile tavzif edilmiş. O bize-hâşâ-bozgunculuk ve ahlâksızlık dersini vermiyor. Belki o bize, nev-i beşer dünyasının en büyük dâvâsı ve en mühim meselesi olan imanı kurtarmak dersini veriyor. Yirmi beş otuz seneden beri yüz binlerle ehl-i imanın Risale-i Nur'la imanlarının kurtulmasına çalışması, bilhassa benim gibi İslâmiyetten haberi olmayan bîçarelere en büyük saadet


On Dördüncü Şua - s.1106

ve hayatın gayesi olan imanı ders vermesiyle, elbette ve elbette o bize bir lûtf-u İlâhîdir. Onun kudsî hizmet-i imaniye ve vazife-i diniyesini inkârla bütün hak ve hakikatın aksine onu hayat-ı içtimaiyeye zararlı görenlere deriz:

Eğer iman ile Allah'a bağlanmak ve dinin evâmirine itaat ederek ahlâksızlık ve imansızlık gibi korkunç âfetlerden insanları kurtarmak ve İslâmiyetin daimî saadetiyle onu mes'ut etmek bir cürüm ise, o vakit hayat-ı içtimaiye için zararlıdır denilebilir. Yoksa en büyük bir iftiradır ve kat'iyen affedilmez bir cürümdür. Risale-i Nur'un hedefi dünya değil, daimî âhiret saadeti ve bütün hayat-ı dünyeviyedeki hüsn-ü cemâl onun cilve-i cemâlinin bir nevi gölgesi ve bütün Cennet bütün letâifiyle bir lem'a-i muhabbeti olan bir Daim-i Bâkînin bir Rahîm-i Zülcemâlin rızasıdır. Böyle İlâhî ve kudsî ve çok yüce bir gaye varken, süflî ve günahlı ve neticesiz, halkı hükûmet aleyhine teşvik gibi fâniliklerden Risale-i Nur'u binler defa tenzih eyleriz. Ve bizim imanî çalışmalarımızı ve dinî bilgiler öğrenmemizi istemeyen bu şekil iftiralarla bizi ezmeye çalışanların şerlerinden Allah'a sığınıyoruz.

Sayın hâkimler,

Otuz üç âyât-ı kerîmenin işârâtı ve İmam-ı Ali (r.a.) ve Gavs-ı Âzamın (r.a.) ve yüzlerce ehl-i tahkikin takdirkârâne beyanatıyla bir nur-u Kur'ân olduğu ve ona yapışanların inşaallah imanlarını kurtaracakları kat'î tahakkuk eden Risale-i Nur kat'iyen söndürülemez, kaybedilemez. Buna misâl: Yirmi beş seneden beri onu imha etmek gayesiyle yapılan hücumlar, bilâkis onun fevkalâde yayılmasına ve parlamasına vesile oldu. Çünkü onun sahibi, ezelden ebede kadar herşey kudret-i ezelîsinde ve emrinde olan bir Sultan-ı Zülcelâldir. Çünkü onun hakaikleri Kur'ân'ın hakikatleridir ve Cenâb-ı Hakkın hıfz ve inâyetiyle daima parlayacaktır inşaallah...

Sayın hâkimler,

İman ve İslâmiyeti en yüksek bir sevgi ve iştiyakla öğreten ve rıza-yı İlâhîden başka bir hedef ve maksat tanımayan ve bu asırda Kur'ân'ın bir mucize-i kübrası ve tefsir-i nuranîsi olduğu kat'î tahakkuk eden Risale-i Nur'u okumak ve yazmak ve onun hakaik-i imaniyeyi ders veren risalelerini mü'min kardeşlerine vermek bir suç ise; ve dinin evâmir-i kudsiyesinden olan râbıta-i diniye ve uhuvvet-i İslâmiye ve Allah sevgisi uğrunda iman ve Kur'ân yolunda birleşmek gibi mukaddes ve İlâhî ve uhrevî kardeşlik bir cemiyet ise, böyle mübarek bir cemiyete mensup olmak benim için büyük bir saadettir. Ve her türlü taltif ve nişanların üstünde bir bahtiyarlıktır. Böyle bir saadet ve bahtiyarlığı kazandıran Risale-i Nur'un talebesi olmak gibi büyük bir lûtfu benim gibi bir bîçareye nasip eden Allah'a hadsiz şükürler olsun. Son sözüm:

1hasbuna.gif (597 bytes)
2d14827.gif (1342 bytes)

dir.

Muallim Mustafa Sungur

 


Mustafa Sungur'un temyiz lâyihasıdır

1. Ağırceza Mahkemesi, Nur Risalelerini okuduğumu ve yazdığımı ve muhtaç bir mü'min kardeşime vererek istifadesine çalıştığımı, "Halkı hükümet aleyhine teşvik ediyor" diye hakkımda bir suç saymış. Halbuki, ben itiraznamemde bu ithama karşı dedim: "Halkı hükûmet aleyhine teşvik edici zannedilen Risale-i Nur, Kur'ân'ın hakikî bir tefsiridir. O, bütün eczalarıyla hakaik-i imaniyeyi ders verip, okuyan ve yazanlara en büyük saadeti bahşediyor. Onun hedefi, halkı hükûmet aleyhine teşvik gibi serserilerin, bozguncu ahlâksızların gittikleri fânilikler değil, belki bütün saadet ve bahtiyarlığın en yüce mertebesi olan Allah'ın rızasıdır. Ben, bana en büyük fazilet, en tatlı nimet olan imanı kazandıran Risale-i Nur'u okuduğum ve yazdığım ve onun en güzide bir talebesi ve âciz bir hizmetkârı olduğumdan dolayı iftihar ediyorum. Ve Risale-i Nur'un talebeliğini, hakkımda pek büyük bir ihsan-ı İlâhî bilip, lâyık olmadığım bu nimet-i azîmeyi benim gibi bir bîçareye nasip eden Rabbime daima şükrediyorum" dediğim halde, kanuna ve delile dayanmayarak benim iman ve İslâmiyete karşı bağlanmamı bir cürüm bilerek bütün bütün hak ve hakikatin aksine olarak cezalandırıldım.

2. Ben şahidim ki: Ben Kastamonu Gölköy Enstitüsünde okurken bazı muallimler tarafından bize dinsizlik dersi verilmişti. Hâşâ, Hazret-i Kur'ân'ı Hazret-i Peygamberin yazdığını ve İslâmiyetin artık mülga olunacağını, medeniyetin ilerlediğini, bu asırda Kur'ân'a ittibâ etmek büyük bir hatâ ve gerilik olduğunu, hattâ birgün bir muallimin yaptığı gibi, İslâmlar namaz kıldıkları ve âhireti düşündükleri için daima muztarip bir halde,