![]() ![]() ![]() |
Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 51 - s.1602 |
öldürücü darbe vuran o hükûmetteki muharip cemaatin şahs-ı mânevîsiyle, mücadele ettiği dinsizlerin ve taraftarların şahs-ı mânevîleri tecessüm etse, yine minare boyunda bir insana nispeten küçük bir insanın nispeti gibi olur.
Bir rivayette, "Deccal dünyayı zapteder" mânâsı, "ekseriyet-i mutlaka ona taraftar olur" demektir. Şimdi de öyle oldu.
Üçüncü cihet: Eğer, küre-i arzın dört kıt'aları içindeHAŞİYE en küçüğü olan Avrupa'nın ve bu kıt'anın da dörtte biri olmayan bir hükûmetin memleketi, ekser Asya, Afrika, Amerika, Avustralya'ya karşı galibâne harp edecek, Hazret-i İsa'nın vekâletini dâvâ eden bir devletle beraber dine istinat edip çok müstebidâne olan dinsizlik cereyanlarına karşı semavî paraşütlerle muharebe ve mücadele eden o hükûmetle, ötekilerin şahs-ı mânevîleri insan suretine girse, ceridelerin eskiden beri yaptıkları gibi, devletlerin kuvvetlerini ve hükûmetlerin derecelerini göstermek nev'inden o mânevî şahıslar dahi rû-yi zemin ceridesinde, bu asır sayfasında birer insan suretinde tersim ve tasvirleri gibi temessül etseler, aynen ve tam tamına hadis-i şerifin mucizâne ihbar-ı gaybi nev'inden beyan ettiği hadise-i âhirzamanın müteaddit mânâlarından bir mânâsı çıkıyor.
Hattâ, şahs-ı İsâ'nın (a.s.) semâvattan nüzulü işaretiyle bir mânâ-yı işârîsi olarak Hazret-i İsâ'yı (a.s.) temsil ederek ve namına hareket eden bir taife dahi, şimdiye kadar işitilmemiş ve görülmemiş bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir belâ-yı semavî gibi nüzûl ettiriyor, düşmanların arkasına indiriyor. Hazret-i İsâ'nın nüzulünün maddeten bir misalini gösteriyor.
Evet, hadis-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavî nüzûlü kat'î olmakla beraber; mânâ-yı işârîsiyle başka hakikatleri ifade ettiği gibi, bu hakikate de mucizâne işaret ediyor.
Küçük Hüsrev olan Feyzi ve Emin'in suali ve ilhahlarıyla bazı biçarelerin imanlarını şübehattan muhafaza niyetiyle bu meseleye dair yalnız bir, iki, üç satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece bıraktık, kusura bakmayınız. Bu fıkrada tashihe ve dikkate vakit bulamadık, müşevveş kaldı.
Aziz kardeşlerim ve sıddık arkadaşlarım,
Var olunuz, bahtiyar olunuz. Sizin pek ciddî sa'y ve gayretiniz hem burada, hem başka yerlerde şevk ve gayreti uyandırıyor. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, gittikçe Risale-i Nur'un fütuhatı ziyadeleşiyor. Ehl-i iman yaralarını hissedip ilâçlarını ondan buluyorlar.
Hâfız Ali'nin mektubunda yazdığı iki âyetin işaretine dikkat ettik. Bizler dahi
Nur fabrikasının sahibi gibi çok mesrur ve müferrah olduk. Fakat Risale-i Nur'a bir
işaret-i gaybiyle haber veren otuz üç adet âyet âyetiyle hitam bulduğundan, bu
yeni iki âyetin müstakil bir surette işaretlerine kapı açılmadı. Hem, otuz üç
âyetten hangisinin tetimmesi olacak şimdilik bilinmedi. Yalnız bu kadar anlaşıldı
ki, 2
fıkrası Risale-i Nur'un nâşir ve kâtiplerine mânâ-yı işârî ile bakıyor. Hem,
3
fıkrası dahi, Risale-i Nur'un eczalarına ve suhuflarına ve kitaplarına mânâ-yı
işârîyle bakıyor. Fakat cifir hesabıyla bin üç yüz altmış küsurdan sonra bu
parlak vaziyeti gösterecekler diye icmalen fehmettik.
Gül fabrikasının bizlere, parlak bir gül-ü Muhammedî (a.s.m.) bahçesini hediye edecekti. Onu bütün ruh u canımızla bekliyoruz.
Bu zamanda, lillâhilhamd, Sünnet-i Seniye dairesinde kemâl-i imanı kazanan Risale-i Nur şakirtleri evliyaların, mürşidlerin nazar-ı dikkatini celb edecek vaziyeti aldığından, her zamanda bulunan hakikî mürşidler, her halde bu zamanda Risale-i Nur şakirtlerine müşteri olurlar. Birisini elde etse, yirmi mürid kadar kıymet verirler.
Hem, zevkli ve cazibedar velâyet tereşşuhatı karşısında Risale-i Nur'un hizmetindeki meşakkat, mücahede, külfet bulunduğundan, Feyzi'ye hitaben beyan edilen hakikat o tarafa da faydası olur diye leffen size gönderildi.
Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 52 - s.1603
Umum kardeşlerime birer birer selâm ediyorum.
Feyzi kardeşim,
Sen Isparta vilâyetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın. Hapishanede-Allah rahmet eylesin-mühim bir şeyh ve mürşid ve cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat, dört ay mütemadiyen Risale-i Nur'un elli altmış şakirtleri içinde celbkârâne sohbet ettiği halde, yalnız birtek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar. Risale-i Nur'un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu.
O şakirtlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur'a hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mü'mini velâyet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü'mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velâyet ise, mü'minin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.
İşte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler.
Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.
Aziz ve sıddık kardeşlerim ve fedakâr ve sadık arkadaşlarım,
Evvelâ: Sizin, bu mübarek şuhur-u selâse ve içindeki kıymettar leyâli-i mübarekeleri tebrik ediyoruz. Cenab-ı Hak, herbir geceyi sizin hakkınızda birer leyle-i Regaib ve leyle-i Kadir kıymetinde size sevap versin. Âmin.
Saniyen: Sizin bu defa nurlu hediyelerinizin her harfine mukabil Cenab-ı Erhamürrahimin defter-i a'mâlinize bin hasene yazsın ve Âsım'ın ruhuna bin rahmet versin. Âmin.
Salisen: Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın ve Risale-i Nur'un hazinelerinin kerametli ve yaldızlı bir anahtarı olan kalem-i Hüsrevî, elhak, Mucizat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) gizli güzelliğini her göze gayet parlak ve güzel gösteriyor. Cenab-ı Hak bu kalemi, bu hizmette muvaffak ve dâim eylesin. Âmin.
Mübarek heyetinin büyük bir kahramanı Büyük Ali'nin sisteminde Küçük Ali'nin Mucizat-ı Kur'âniyesi, Mucizat-ı Ahmediyenin tam mutabık bir bâki pırlanta tarzında mevki aldı. Erhamürrâhimîn, her harfine mukabil, yazana on sevap ihsan eylesin. Âmin.
Mehmed Tahirî! Küçük Lûtfî'nin hayrü'l-halefi ve Atabey'in kahramanı, bu havaliye nurlu ve güzel hediyeleri çok kıymettardır. Rahmânür-Rahîm, hazine-i rahmetinden ona ve pederine her hurufuna ve her kelimeye mukabil rahmet etsin. Âmin.
Aydınlı Hasan Ulvi'nin kuvvetli kalemi inşaallah merhum Âsım'ın noksan bıraktığı vazife-i Nuriyeyi tekmil edecek ve o güzel kalemle Âsım'ın ve Lütfî'nin ruhlarını şâd edecek. Onun küçük hediyesi, ilerideki kıymettar hizmetlerini ihsas ederek büyük bir mevki aldı. Allah ondan razı olsun. Âmin.
Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 54 - s.1604
Risale-i Nur'un erkân-ı mühimmesinden ve resâil içinde sualleriyle ehemmiyetli bir mevki tutan ve onunla beraber mânen yaşayan kardeşimiz Refet Beyin mektubuyla ve Gül fabrikasının gül-ü Muhammedî (a.s.m.) bahçesini yetiştiren Hüsrev'in mektubuna ayrı birer mektupla cevap yazmak isterdim. Fakat şimdilik vakit müsaade etmedi.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Sizin mektubunuzdan o kadar mesrur oldum ki, tarif edemem. Hususan Hüsrev'in çok kıymettar iki mektubunda, Hacı Hâfız'ın köyünde Risale-i Nur'un pek fevkalâde bir surette tevessüü, o iki mektubu nüsha gibi ve bir hüccet-i katıa gibi saklayıp, bu havalideki talebelere bir tâziyâne-i teşvik olarak gösteriliyor.
Risale-i Nur, Kur'ân'ın bir mucize-i mânevîsi olduğu gibi, Hüsrev'in kalemi de, Risale-i Nur'un pek kuvvetli bir kerameti olduğunu buraca hergün tasdik ediyoruz. Hüsrev'in mektubuna karşı uzun mektup yazmak istiyorduk, arzumuza muvaffak olamadık.
Mübarekler kahramanlarından Küçük Ali'nin mektubu da bana büyük bir ümit verdi. Merhum Abdurrahman'ın elhak tam bir halefi olan kıymettar ve mübarek büyük kardeşi olan Mustafa Hulûsi'nin, Hâfız Ahmed isminde mübarek bir mahdumu, peder ve amcaları sisteminde Risale-i Nur'a hizmet etmesi, yeniden Abdurrahman dünyaya gelmiş kadar beni müferrah etti.
Aras Atabey'de, eskide, Lütfi, Zekâi gibi iki kıymettar şakirtlerin yerlerini boş bırakmayan, Aras kahramanları olan Tahir ve Abdullah Çavuş'un Risale-i Nur'a hizmetleri, Aras hakkında endişelerimi tamamen izale etti.
İsmail oğlu Hüseyin'in hastalığı beni müteessir etti. İnşaallah tam bir Lütfi olacak, çok da hizmet edecek.
Sizlerin buraya gelen mektuplarınız, kısmen tensikle Lâhikaya derc ediliyor. Size
bu defa mahrem sırr-ı da, istihrac-ı gaybîdeki mücmel hakikata dair birden kalbe
ihtar edilen bir fıkrayla Tesettür Risalesine haşiye gönderiyoruz. Bu şuhur-u
selâse, seksen küsur sene bir ömrü kazandırıyor. Elbette sizler gibi mücahidler onu
kazanmaya çalışacaksınız. Cenab-ı Hak herbir gecesini sizin hakkınızda leyle-i
Mirac ve leyle-i Berat ve Leyle-i Kadir kadar kıymettar eylesin, âmin.
Ehemmiyetli, fakat bir derece mahremdir.
Aziz kardeşlerim,
Mahrem sırr-ı da, cifirle istihracım aynen Münâzarat risalesinde,
"Bir nur çıkacak ve göreceğiz?" diye gaybî müjdeler gibi, ilhamî ve hak
bir hakikati fikrimle olan tatbikatımda bir kusur vardı. O kusur beni
düşündürüyordu. Münâzarât ve Sünuhat gibi risalelerdeki
müjde-i nuriyeyle Risale-i Nur'u tam halletti. Geniş daire-i siyasiye yerine, yüksek
bir daire-i nuriyeyle o kusuru izale ettiği gibi,
sırr-ı mahreminde, on iki, on
üç sene sonra "İslâmiyete darbe vuranların başlarında öyle müthiş bir
patlayış olacak ki, kıyamete kadar unutulmayacak" meâlindeki istihrac-ı cifrî
çok geniş bir dairede olduğu halde, nur müjdesi sırrının aksine olarak, dar bir
dairede ve hususî bir hükûmette tatbik etmek suretiyle, fikrim o geniş daireyi ihata
edemeyerek o hakikatin suretini değiştirmiş. Halbuki o istihracın gösterdiği aynı
tarihte, o rejimin müessisi ve başı dünyadan göçtü, darbesini yedi. Ve aynı
senede, perde altında bilinmeyen ve küre-i arzın ekserini ve nev-i beşerin kısm-ı
âzamını istibdadı altına alan bir müthiş cereyanın düğümü ve düğmesi ve
mânen binler başından bir başı ve en müthişi olan o göçüp giden adam tokat
yediği aynı zamanda, daha sene tamam olmadan, o müthiş cereyanın bütün başları ve
taraftarları öyle semavî müthiş tokatlara ve şiddetli fırtınalı musibetlere
tutulmaya başladılar; kıyamete kadar azâbını çekecekler ve çekiyorlar. Ve
edyân-ı semâviyeye ve İslâmiyete ettikleri cinayetlerin cezasını çok geniş bir
dâirede gördüler ve görüyorlar. Mimsiz medeniyetin pisliğiyle dünyayı mülevves
ettikleri için, aynı istihracın gösterdiği tarihte, o mimsiz medeniyetin başına da
öyle bir semavî tokat indi ki, en karanlık vahşetten daha aşağı indirdi.
Elhasıl: Sırr-ı da çok geniş bir dâire, dar bir dâirede tatbik edilmiş.
Nur müjdesi ise, dar ve mânevî, fakat yüksek bir daireyi geniş ve maddî bir daire
suretinde tasvir edilmişti. Cenab-ı Hakka yüz bin şükür ediyorum ki, bu iki kusurumu
kuvvetli bir ihtar-ı mâneviyle ıslah etti.
5
sırrına mazhar eyledi.