![]() ![]() ![]() |
Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 56 - s.1605 |
Aziz kardeşlerim,
Sakın bu fıkranın vasıtasıyla o sırr-ı mahremi fâş etmeyin ve o risaleyi de araştırmayın. Yalnız bu fıkrayı zararsız görseniz haslara gösterebilirsiniz.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bu defaki mektuplarınız gelmeden evvel, bir ihtarla kendi cevabını kerametkârâne yazdırmış. Demek, mektup sahiplerinin fevkalâde sadakatleri keramet derecesine çıkmış.
Kardeşlerim, mektuplarınızda çok yüksek düşünce ve takdirat binden bir hisse de benim olsa, hadsiz şükrederim. Belki Risale-i Nur’un mânevî şahsiyeti ve çok kesretli talebeleri içinde, bilmediğimiz gayet yüksek bir makam sahibi bir zâtın tesiratı ve kumandası hissediliyor, benim gibi bin derece uzak bir biçare tasavvur ediliyor. Hakkım olmadan bana verilen ziyade ehemmiyetiniz, inşaallah size zararı olmaz; fakat Risale-i Nur’un hüsn-ü cereyanına zarar ihtimali var. Siz bir hakikati hissediyorsunuz. Ve fevkalâde sadakat ve ihlâsınız inşaallah hak görür, fakat surette bazan aldanılır. Biz hizmetle mükellefiz. Neticeleri ve muvaffakıyet, Cenab-ı Hakka aittir.
Risale-i Nur talebelerinden bir kısım kardeşlerimin, benim haddimin çok fevkinde hüsn-ü zanlarını ve ifratlarını tâdil etmek için ihtar edilen bir muhaveredir.
Bundan kırk elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (rahmetullahi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum.
O merhum kardeşim, evliya-i azimeden olan Hazret-i Ziyaeddin’nin (k.s.) has müridi idi. Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki:
“Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var.” Beni onunla raptetmek için çok harika makamlarını beyan etti.
Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.”HAŞİYE
Benim o kardeşim insaflı ve müdakkik bir âlim olduğu için, benim nokta-i nazarımı kabul edip takdir etti.
Ey Risale-i Nur’un kıymettar talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakâr kardeşlerim,
Şahsiyetim itibarıyla sizin ziyade hüsn-ü zannınız belki size zarar vermez; fakat sizin gibi hakikatbîn zatlar vazifeye, hizmete bakıp, o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusuratla âlûde mahiyetim görünse, bana acıyacaksınız. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak, pişman etmemek için şahsiyetime karşı haddimin pek fevkinde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı bağlamayınız.
Ben size nispeten kardeşim; mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben sizin, kusuratıma karşı şefkatkârâne dua ve himmetlerinize muhtacım. Benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var. Cenab-ı Hakkın ihsan ve keremiyle sizlerle gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette taksimü’l-mesâi kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hâsıl olan bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.
Hem madem bu zamanda herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir. Hem kemiyet ise, keyfiyete nispeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, daimî, sabit hidemat-ı imaniyeye nispeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medar da olamaz. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine,
Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 59 - s.1606
fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.
Kardeşiniz Said Nursî
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Risale-i Nur’un kahramanı olan Hüsrev’in bu defaki iki hediye-i kudsiyesi ve kerametkârâne o iki semavî hediyenin mânevî i’câzını gözlere de gösterir bir tarzda bu şuhur-u selâsede bizlere ve bu muhite hediye etmesi, Risale-i Nur nokta-i nazarında mucizâne bir hizmettir. İnşaallah o Gül fabrikasının kalemi, buraları da bir gülistana çevirecek. Cenab-ı Hak, o kalem sahibine, yazdığı her harf-i Kur’ân’a mukabil, leyle-i Kadir’deki gibi otuz bin sevap ve rahmet ve hasene versin. Âmin, âmin, âmin.
Aziz kardeşlerim,
Sadakatınızdan tereşşuh eden ve haddimin pek çok fevkinde hüsn-ü zannınıza karşı bundan evvel verdiğim cevabın bir tetimmesi olarak, bu gelecek fıkrayı iki gün evvel yazmıştık. Sizin fevkalâde sadakat ve ulüvv-ü himmetinizden tereşşuh eden bir hafta evvelki mektubunuza karşı hüsn-ü zannınızı bir derece cerh eden benim cevabımın hikmeti şudur ki:
Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.
Hem üç mesele var: biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında en mühimmi ve en âzamı, iman meselesidir.
Fakat, şimdiki umumun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele hayat ve şeriat göründüğünden, o zat şimdi olsa da, üç meseleyi birden umum rû-yi zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak; tâ ki iman hizmeti safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksatlara âlet olmadığı tahakkuk etsin.
Hem, yirmi senedenberi tahribkârâne eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan, belki de yirmiden birisine itimat edilmez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir.
Demek en hâlis ve en selâmetli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet Risale-i Nur şakirtlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir. Her neyse... Bu mesele şimdilik bu kadar yeter.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve bu eyyam-ı mübarekede dua ederiz ve makbul dualarını, gelecek eyyam ve leyâli-i mübarekede istiyoruz.
Elhak, Tâhirî’nin de Lemeat hediyesini pek çok kıymettar gördük. İnşaallah bu havalide ona çok sevap kazandıracak. Tam bir Lütfi’dir; Allah muvaffak eylesin.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Sizin leyle-i Berâtınızı ve gelecek Ramazanınızı tebrik eder ve bu gelecek leyle-i Kadri hakkınızda ve hakkımızda bin aydan daha hayırlı olmasını ve defter-i a’mâlimize böyle geçmesini Cenab-ı Haktan niyaz ediyoruz. Ve böylece, bayrama kadar
duasını etmeye niyet ettik.
Hem sizin iki mucizeli Kur’ân’ı bizlere bu mübarek aylarda göndermeniz, inşaallah o derece medâr-ı bereket ve sevap ve hasenat ve fütuhat olacak ki, hakkımızda bu Ramazanın herbir günü bir leyle-i Kadir hükmüne geçeceğini rahmet-i İlâhiyeden ümit ederiz.
Şimdiden biz tedbir ettik ki, iki Kur’ân’ı, Risale-i Nur’un buradaki has talebeleri, Ramazan-ı Şerifte, herbiri, her günde bir cüzün sizinle beraber okumakla, Ramazan’ın her gününde bir hatme-i Kur’âniye olarak, mânevî ve çok geniş bir mecliste, Isparta ve Kastamonu’yu ihata eden bir dairede halka tutan Risale-i Nur talebelerinin ve o dairenin merkezinde sizler bulunmak cihetiyle Risale-i Nur şakirtlerinin etrafınızda olarak, Nakşîde, “hatme-i hâcegân” tarzında, fakat çok büyük bir mikyasta Risale-i Nur’un bütün şakirtleri mânen hazır ve o dairede bulunuyor niyetiyle tasavvurla okunmak,
Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 61 - s.1607
o kudsî hatmeyi yapmak Cenab-ı Hakkın rahmetinden tevfik niyaz ederiz.
Saniyen: Hacı Hâfız’ın Sav Köyünün kahraman talebelerinin fevkalâde hizmetleri, oralarda sebeb-i teşvik ve medar-ı gayret ve nümune-i imtisal olduğu gibi, bu havalide dahi onların o harikulâde sa’y ve gayretleri, fevkalâde hüsn-ü misal ve nümune-i gayret olarak ehemmiyetli bir intibah ve iştiyaka sebebiyet vermiş. Kahraman Hüsrev’in onlara dair mektupları, mübarek nüshalar gibi, tembellik, lâkaytlık hastalıklarına müptelâ olanlara şifa olur, ellerde gezer.
Salisen: Sizin buraya gelen kıymettar mektuplarınızı Lâhikaya yazmışız; fakat bazı kelimeleri tayyettik. Müfritane hüsn-ü zandan gelen cümleleri tâdil ettik, gücenmeyiniz.
Rabian: İslâmköyü, Kuleönü ortasında olan ve Sıddık Sabri ve Lütfi gibi talebeleri yetiştiren Atabey, Aras karyesi, çok defa hatırıma geliyordu, “Acaba bu köy neden geri kaldı, söndü?” diye düşünüp müteessir oluyordum. Fakat Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Tâhir ve Abdullah Çavuş o endişemi tamamıyla izale ettiler, büyük bir tesellî bana verdiler. Hattâ Tahir’in bu defa bize hediye ettiği Lem’alar ve Yedinci Şuayı bir cilt içinde cilt ettikten sonra mütalâa ettim. Tâhirî’de, bir Hüsrev, Bir Lütfi, bir Âsım gördüm. Cenab-ı Hak ondan ve sizlerden ebediyen razı olsun. Onun o nüshası, burada çok iş görecek inşaallah.
Kur’ân-ı Azîmüşşân ve Mucizü’l-Beyânın, Hizbü’l-Ekberü’l-Âzam namında, Resâilü’n-Nuriyenin menbaları ve esasları olan beş yüzden fazla âyâtları yazdık, bu Ramazanda size göndermeye muvaffak olamadık. İnşaallah bir vakit size gönderilecek.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ederiz. Ve bu mübarek eyyamda ve leyâlide dualarını isteriz.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Gavs-ı Âzamın 2
teminkârâne fıkrası, şimdiye kadar Risale-i Nur’un şakirtleri hakkında tamamen
mutabık çıktı. İnşaallah Hüsrev, Rüştü, Refet gibi kardeşlerimizin, bilhassa
Hüsrev gibi çok metin bir rüknün müfarakati sureten elîm ve zararlı göründüğü
halde, gayet hayırlı bir suret almasını rahmet-i İlâhiyeden ümitvârız.
Hattâ hapsimiz musibeti, gerçi zâhirî bir azap idi, fakat hakikat noktasında hizmetimiz hakkında büyük bir inâyet ve rahmete çevrildi. Lillâhilhamd, sizlerin gayretinizle o havalide çok Hüsrev’ler var; meydana çıkmaya başlamışlar. Belki çok zamandan beri mütemadiyen çalışmaktan Hüsrev’e bir istirahat verildi. Ve kıymettar kalemi yerinde mübarek lisanı ve hâlisâne ahvali yine kudsî hizmetini idame etmesini inâyet-i İlâhiyeden ümitvârız. Nasıl ki Feyzi ve Selâhaddin’in askerliği de öyle mübarek oldu.
Kardeşlerim, bu hadise münasebetiyle Risale-i Nur’un tam mutabık çıkan bir ihbar-ı gaybîsini beyan ediyorum.
Hüsrev ve Hulûsi ve Rüştü ve Refet gibi Risale-i Nur’un çok
şakirtleri, meslek-i askeriye ve bu İkinci Harb-i Umumiyeye münasebettar bir surette
girmelerini ve ikinci bir Harb-i umumî olacağını ve iştirakimizi, yani talebelerin
iştirakini altı-yedi sene evvel haber vermiş. Çünkü Yirmi Sekizinci Lem’a olan
İkinci Keramet-i Aleviyenin İkinci Emarede, bahsinde
beraber olsa, bin dokuz yüz kırk küsur oluyor. Allahu a’lem, o tarihte bir harb-i
umumîye iştirakimizi, yani eski müttefikle değil, belki taraftarane onun hasmıyla
iştirake işaret ediyor diye haber vermiş. İşte, şimdi aynı tarihtir ki, Risale-i
Nur’un erkân-ı mühimmesi iştirak ediyor.
Kardeşlerimize birer birer selâm ederiz. Hilmi, Feyzi, Nazif, Emin sizlere selâm ve arz-ı hürmet ederler.
Said Nursî