![]() |
Kastamonu Lahikası'ndan |
Aziz kardeşlerim,
Kur'ân'a ait en cüz'î, en küçük bir nüktenin de kıymeti büyük olduğundan, İşârât-ı Kur'âniyenin bu zamanımıza temas eden küçük bir şuası, bugün, Sûre-i ve'l-Asrî nükte-i i'câziyesi münasebetiyle, Sûre-i Fil'den, mânâ-yı işârî tabakasından, tevafuk düsturuna istinaden bir nüktesini beyan etmem ihtar edildi. Şöyle ki:
Sûre-i meşhur ve tarihî bir hâdise-i cüz'iyeyi
beyânla küllî ve her asırda efradı bulunan o gibi ve ona benzeyen hâdiseleri ihtar
ve tabakat-ı işariyeden her tabakaya göre bir mânâyı ifade etmek, umum asırlarda,
umum nev-i beşerle konuşan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın belâğatının muktezası
olmasından, bu kudsî sûre, bu asrımıza da bakıyor, ders veriyor. Fenaları
tokatlıyor. Mânâyı işârî tabakasında bu asrın en büyük hâdisesini haber
vermekle beraber, dünyayı her cihetle dine tercih etmek ve dalâlette gitmenin cezası
olarak, cifir ve hesab-ı ebcedle, üç cümlesi, aynı hadisenin zamanına tetabuk edip
işaret ediyor.
Birinci cümlesi: Kâbe-i Muazzamaya hücum eden Ebrehe askerlerinin başlarına ebâbil
tayyareleriyle semavî bombalar yağdırmasını ifade eden 1 cümle-i kudsiyesi, bin üç yüz elli
dokuz edip, dünyayı dine tercih eden ve nev-i beşeri yoldan çıkaran medeniyetçilerin
başlarına semavî bombalar ve taşları yağdırmasına tevafukla işaret ediyor.
İkinci cümle: 2 kelime-i kudsiyesi, eski zaman
hâdisesindeki Kâbe'nin nurunu söndürmek için, hilelerle hücum edenlerin kendileri
yokluk, zulümat dalâletinde aksü'l-amelle aleyhlerine dönmesiyle tokat yedikleri gibi;
bu asrın aynen hilelerle, desiselerle, zulümlerle edyan-ı semaviye kâbesini, kıblegâhını
dalâlet hesabına tahribe çalışan cebbar; mağrur ehl-i dalâletin tadlil ve
idlâllerine semavî bombalar tokadıyla cezalanmasına, aynı tarihî
kelime-i kudsiyesi bin üç yüz altmış makam-ı cifrîsiyle tevafuk edip işaret
ediyor.
Üçüncüsü: 3 cümle-i kudsiyesi, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâma hitaben, "Senin mübarek vatanın ve kıblegâhın olan
Mekke-i Mükerremeyi ve Kâbe-i Muazzamayı hârikulâde bir surette düşmanlarından
kurtarmasını ve o düşmanların nasıl bir tokat yediklerini görmüyor musun?"
diye mânâ-yı sarîhiyle ifade ettiği gibi; bu asra dahi hitap eden o cümle-i kudsiye,
mânâ-yı işârîsiyle der ki: "Senin dinin ve İslâmiyetin ve Kur'ân'ın ve
ehl-i hak ve hakikatın cebbar düşmanları olan dünyaperest ve dünyanın menfaati için
mukaddesatı çiğneyen o ashab-ı dünyaya senin Rabbin nasıl tokatlarla cezalarını
verdiğini görmüyor musun? Gör, bak!" diye mânâ-yı işârîsiyle bu cümle
aynen makam-ı cifrîsiyle tam bin üç yüz elli dokuz (1359) tarihiyle, aynen âfât-ı
semavî nev'inde semavî tokatlarla, "İslâmiyete ihanet cezası olarak..."
diye mânâ-yı işârî ifade ediyor. Yalnız
yerinde
gelir. Fil kalkar, dünya gelir.HAŞİYE 1
Tahlil
iki sekiz yüz; iki dört yüz, iki bir bir bir
yüz; tenvin vakıf olmadığından dur, elli; bir bir bir medde elif dokuz, mecmuu bin
üç yüz elli dokuz.
sekiz yüz, seksen, dört yüz, iki yirmi, iki
altmış, tenvin vakfa rastgelmiş, sayılmaz; yekûnu bin üç yüz altmış.
iki bir sekiz yüz; iki iki iki yüz; iki bir
yüz; bir bir yüz altmış; dört üç elif bir bir yirmi dokuz;
yerine gelen
daki
iki bir elif dokuz; bir elli; bir on, bir elif, bir. Bu yekûn bin üç yüz
elli dokuz, eğer okunmayan elif sayılmazsa bin üç yüz elli sekiz eder. Hem
Arabî, hem Rumî tarihiyle bu semavî tokatların ayrı ayrı çeşitlerinin zamanlarına
tevafukla parmak
basıyor.HAŞİYE 2 Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dualar eylerim.
Kardeşiniz Said Nursî