b42.gif (1872 bytes)

BİRİNCİ ŞUA

1v_bi_nes.gif (1106 bytes)b_allah.gif (1367 bytes)

İki acîp suale karşı def'aten hatıra gelen garip cevaptır.

Birinci sual: Denildi ki: "Fâtiha ve Yâsin ve hatm-i Kur'ânî gibi okunan virdler, kudsî şeyler, bazan hadsiz ölmüş ve sağ insanlara bağışlanıyor. Halbuki böyle cüz'î birtek hediye ân-ı vâhidde hadsiz zatlara yetişmek ve herbirisine aynı hediye düşmek, tavr-ı aklın haricindedir."

Elcevap: Fâtır-ı Hakîm nasıl ki unsur-u havayı kelimelerin berk gibi intişarlarına ve tekessürlerine bir mezraa ve bir vasıta yapmış. Ve radyo vasıtasıyla bir minarede okunan ezan-ı Muhammedî (a.s.m.) umum yerlerde ve umum insanlara aynı anda yetiştirmek gibi; öyle de, okunan bir Fâtiha dahi, meselâ umum ehl-i iman emvâtına aynı anda yetiştirmek için hadsiz kudret ve nihayetsiz hikmetiyle mânevî âlemde, mânevî havada çok mânevî elektrikleri, mânevî radyoları sermiş, serpmiş, fıtrî telsiz telefonlarda istihdam ediyor, çalıştırıyor. Hem nasıl ki bir lâmba yansa, mukabilindeki binler aynaya, herbirine tam bir lâmba girer. Aynen öyle de, bir Yâsin-i Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse, herbirine tam bir Yâsin-i Şerif düşer.

İkinci sual: Şiddetle ve âmirâne denildi ki: "Sen Risale-i Nur'un makbuliyetine dair Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Âzam (r.a.) gibi zatların kasidelerinden şahitler gösteriyorsun. Halbuki, asıl söz sahibi Kur'ân'dır. Risale-i Nur, Kur'ân'ın hakikî bir tefsiri ve hakikatinin bir tercümanı ve meselelerinin burhanıdır. Kur'ân ise, sair kelâmlar gibi kışırlı, kemikli ve şuuru hususî ve cüz'î değildir. Belki Kur'ân, umum işârâtıyla ve eczasıyla ayn-ı şuurdur, kışırsızdır; fuzulî, lüzumsuz maddeleri yoktur. Âlem-i gaybın tercümanıdır. Sözler hakkında söz onundur. Görelim o ne diyor?"

Elcevap: Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur'ân'ın bâhir bir burhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem'a-i i'câz-ı mânevîsi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuâsı ve o mâden-i ilm-i hakikatten mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i mâneviyesi olduğundan, onun kıymetini ve ehemmiyetini beyan etmek Kur'ân'ın şerefine ve hesabına ve senâsına geçtiğinden, elbette Risale-i Nur'un meziyetini beyan etmekliği, hak iktiza eder ve hakikat ister, Kur'ân izin verir. Benim gibi bir tercümanın hissesi yalnız şükürdür. Hiçbir cihetle fahre, temeddühe, gurura hakkı yoktur ve olamaz. Gelecek âyetlerin işârâtına bu nokta-i nazarla bakmak gerektir. Yoksa beni hodbinlikle itham edenlere hakkımı helâl etmem.

Bu çok ehemmiyetli suale karşı iki-üç saat zarfında birden Kur'ân'ın âyât-ı meşhuresinden Sözler adedince otuz üç âyetin hem mânâsıyla, hem cifirle Risale-i Nur'a işaretleri uzaktan uzağa icmalen görüldü. Ayrı ayrı tarzlarda otuz üç âyet müttefikan Risale-i Nur'u remizleriyle gösterdiği, hayal meyal görüldü.

İHTAR

En evvel yirmi dördüncü âyetin başında zikredilen ihtara dikkat etmek lâzımdır. O ihtarın yeri başta idi. Fakat orada hatıra geldi, oraya girdi.

İKİNCİ BİR İHTAR

Tevafukla işaretler, eğer münasebât-ı mâneviyeye istinad etmezse, ehemmiyeti azdır. Eğer münasebet-i mâneviyesi kuvvetli ise, bu onun bir ferdi, bir mâsadakı hükmünde olsa ve müstesna bir liyakati bulunsa, o vakit tevafuk ehemmiyetlidir. Ve o kelâmdan bunun iradesine bir emâre olur. Ve ondan o ferdin hususî bir surette dahil olduğuna ya remiz, ya işaret, ya delâlet hükmünde onu gösterir.

İşte, gelecek âyât-ı Kur'âniyenin Risale-i Nur'a işaretleri ve tevafukları ekseriyetle kuvvetli bir münasebet-i mâneviyeye istinad ederler. Evet, bu gelecek âyât-ı meşhure müttefikan on üçüncü asrın âhirine ve on dördüncü asrın evveline cifirce bakıyorlar ve Kur'ân ve iman hesabına bir hakikate işaret ediyorlar. Ve medâr-ı teselli bir Nurdan haber veriyorlar. Ve o zamanın dalâlet fitnesinden gelen şübehatı izale edecek Kur'ânî bir burhanı müjde veriyorlar. Ve o işaretlere ve remizlere tam mazhar ve o vazifeleri bihakkın görecek, Risale-i Nur gibi bir tefsir-i Kur'ânî olacak. Halbuki Risale-i Nur bu mezkûr noktada ileri olduğu, onu okuyanlarca şüphesiz olmasıyla delâlet eder ki, o âyetler bilhassa Risale-i Nur'a bakıp ona işaret ediyorlar.

BİRİNCİSİ

Sûre-i Nur'dan Âyetü'n-Nur'dur ki, Risale-i Nur'un Resâilü'n-Nur ve Risalei'n-Nur ve Risaletü'n-Nur namlarıyla sebeb-i tesmiyesinin on altı sebebinden bir sebep olduğundan, birinci olarak onu beyan etmek gerektir. Bu Âyeti'n-Nur:

2d01002.gif (5207 bytes)

Şu âyet-i nuriyenin mânâca çok tabakatı ve vücûh-u kesiresi vardır. Ve o tabakalardan ve vecihlerden işârî ve remzî bir veçhi, mânâca ve cifirce nurlu bir tefsiri olan Risalei'n-Nur ve Risaletü'n-Nur'a dört-beş cümlesiyle on cihetten bakıyor. Ve o tabakalardan ve o vecihlerden bir tabaka ve bir perde dahi, mucizâne elektrikten haber veriyor.

Risale-i Nur'a bakan birinci cümlesi: d01003.gif (656 bytes) dur. Yani, nur-u İlâhînin veya nur-u Kur'ânînin veya nur-u Muhammedînin (a.s.m.) misali, şu d01004.gif (452 bytes) dur. Makam-ı cifrîsi 998 olarak, aynen Risaletü'n-Nur-şeddeli nun, iki nun sayılmak cihetiyle-tam tamına tevafukla ona işaret eder.

İkinci cümlesi: d01005.gif (736 bytes) dur. Yirmi Sekizinci Lem'a'da tafsilen beyan edildiği gibi, İmam-ı Ali (r.a.) Kaside-i Celcelûtiye'sinde sarahat derecesinde Risalei'n-Nur'a bakarak ve ona işaret ederek demiş: d01006.gif (526 bytes) Ben tahmin ediyorum ki, İmam-ı Ali'nin (r.a.) bu işareti, bu cümle-i nuriyenin remzinden mülhemdir. Bu cümle-i âyetin makamı, 546 edip, Risale-i Nur'un adedi olan 548'e gayet cüz'î ve sırlı iki farkla tevafuk noktasından işaret ettiği gibi, remzî bir mânâsıyla tam bakıyor.

Üçüncü cümlesi: d01007.gif (237 bytes) dir. Eğer d01007.gif (237 bytes) deki d01007a.gif (1065 bytes) vakıflarda gibi he.gif (72 bytes) sayılsa 598 ederek tam tamına Resâili'n-Nur ve Risalei'n-Nur adedi olan 598'e tevafukla beraber, d01008.gif (391 bytes) in adedine yine sırlı birtek farkla tevafuk-u remzî ile, hem Resâili'n-Nur'u efradına dahil eder, hem yine Risalei'n-Nur'un şecere-i mübareki Furkan-ı Hakîm olduğunu gösterir.

Eğer d01007.gif (237 bytes) deki d01007a.gif (1065 bytes), d01007a.gif (1065 bytes) kalsa, o vakit makam-ı cifrîsi 993 eder, tevafuka zarar vermeyen cüz'î ve sırlı beş farkla Risaletü'n-Nur adedi olan 998'e tevafukla mânâsının dahi muvafakatine binaen ona işaret eder.

Dördüncü cümlesi: d01009.gif (624 bytes) dir ki, 999 ederek sırlı birtek farkla Risaletü'n-Nur adedi olan 998'e tevâfukla mânâsının kuvvetli münasebetine binaen işaret derecesinde remzeder.

Beşinci cümlesi: d01010d.gif (244 bytes) cümlesi gayet cüz'î bir farkla Risaletü'n-Nur Müellifinin ismiyle meşhur bir lâkabına tevafukla mânâsı baktığı gibi bakıyor. Eğer d01011.gif (181 bytes) daki mukadder zamir izhar edilirse d01010.gif (238 bytes) olur, tam tamına tevafuk eder.

Bu âyet nasıl ki Risalei'n-Nur'a ismiyle bakıyor; öyle de tarih-i telifine ve tekemmülüne tam tamına tevafukla remzen bakıyor.

 d01013.gif (1040 bytes)

cümlesi d01014.gif (251 bytes) daki tenvin vakıf yeri olmadığından nun sayılmak ve d01015.gif (263 bytes) vakıf yeri olduğundan d01007a.gif (1065 bytes), he.gif (72 bytes) olmak cihetiyle 1349 ederek, Resâili'n-Nur'un en nuranî cüzlerinin telifi hengâmı ve tekemmül zamanı olan 1349 tarihine tam tamına tevafukla işaret eder.

Hem d01016.gif (991 bytes) cümlesi 1345 ederek Resâili'n-Nur'un intişarı ve iştiharı ve parlaması tarihine tam tamına tevafuk eder. Çünkü şeddeli ri.gif (65 bytes) , iki ri.gif (65 bytes) ; şeddeli nun.gif (76 bytes) , iki nun.gif (76 bytes) ; şeddeli ze.gif (65 bytes) , aslı itibariyle bir  lam.gif (85 bytes) , bir ze.gif (65 bytes) ve birinci d01017.gif (206 bytes) vakıf cihetiyle he.gif (72 bytes) , ikinci vakıf olmadığından te.gif (86 bytes) sayılır.

Eğer şeddeli ze.gif (65 bytes) , iki ze.gif (65 bytes) sayılsa, o vakit 1322 eder ki, yine Risalei'n-Nur Müellifi, mukaddemat-ı Nuriyeye başladığı aynı tarihe tam tamına tevafuk eder.

Hem d01018.gif (393 bytes) cümlesi; tâ-i evvel te.gif (86 bytes) , ikinci te.gif (86 bytes) ise, vakıf yeri olduğundan he.gif (72 bytes) olmak ve d01019.gif (177 bytes) deki tenvin nun.gif (76 bytes) sayılmak cihetiyle 1311 eder ki, o tarihte Resâili'n-Nur Müellifi Risaletü'n-Nur'un mübarek şecere-i kudsiyesi olan Kur'ân'ın basamakları olan ulûm-u Arabiyeyi tedrise başladığı aynı tarihe tam tamına tevafuk ederek remzen bakar.

İşte bu kadar mânidar ve müteaddit tevâfukat-ı Kur'âniyenin ittifakı yalnız bir emâre, bir işaret değil, belki kuvvetli bir delâlettir. Belki elektrikle

beraber Resâili'n-Nur'a münasebet-i mâneviyesiyle bir tasrihtir. Bu âyetin münasebet-i mâneviyesinin letafetlerinden bir letafeti şudur ki: İhbar-ı gayb nev'inden mucizâne hem elektriğe, hem Risalei'n-Nur'a işaret ettiği gibi, ikisinin zuhurlarına ve zaman-ı zuhurlarından sonraki tekemmül zamanlarına ve hilâf-ı âdet vaziyetlerini çok güzel gösteriyor.

Meselâ, d01020.gif (576 bytes) cümlesi der: "Nasıl ki elektriğin kıymettar metâı, ne şarktan, ne de garptan celb edilmiş bir mal değildir. Belki yukarıda, cevv-i havada rahmet hazinesinden, semavat tarafından iniyor. Her yerin malıdır. Başka yerden aramaya lüzum yoktur" der. Öyle de, mânevî bir elektrik olan Resâili'n-Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki, semâvî olan Kur'ân'ın şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.

Hem meselâ, d01021.gif (835 bytes) cümlesi, mânâ-yı remziyle diyor ki: "On üçüncü ve on dördüncü asırda semâvî lâmbalar ateşsiz yanarlar, ateş dokunmadan parlarlar. Onun zamanı yakındır." Yani, 1280 tarihine yakındır. İşte, bu cümle ile nasılki elektriğin hilâf-ı âdet keyfiyetini ve geleceğini remzen beyan eder. Aynen öyle de, mânevî bir elektrik olan Resâili'n-Nur dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse çalışmaya ve başka üstadlardan taallüm edilmeye ve müderrisînin ağzından iktibas olmaya muhtaç olmadan, herkes derecesine göre o ulûm-u âliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder, muhakkik bir âlim olabilir. Hem işaret eder ki, Resâili'n-Nur Müellifi dahi ateşsiz yanar, tahsil için külfet ve ders meşakkatine muhtaç olmadan kendi kendine nurlanır, âlim olur.

Evet, bu cümlenin bu mucizâne üç işârâtı elektrik ve Resâili'n-Nur hakkında hak olduğu gibi, müellif hakkında dahi ayn-ı hakikattir. Tarihçe-i hayatını okuyanlar ve hemşehrileri bilirler ki, İzhar kitabından sonraki medrese usulünce on beş sene ders almakla okunan kitapları Resâili'n-Nur Müellifi yalnız üç ayda tahsil etmiş.

Hem, nasıl ki bu cümlenin mânevî münasebet cihetinde kuvvetli ve letafetli işareti var; öyle de, cifrî ve ebcedî tevafukuyla hem elektriğin zaman-ı zuhurunun kurbiyetini, hem Resâili'n-Nur'un meydana çıkması, hem de müellifinin velâdetini remzen haber veriyor; bir lem'a-i i'caz daha gösterir. Şöyle ki: d01022.gif (415 bytes) nun makamı 1279 olup d01023.gif (483 bytes) kısmı ise, iki tenvin, iki nun sayılmak cihetiyle 1284 ederek, hem elektriğin taammümünün kurbiyetini, hem Resâili'n-Nur'un yakınlığını, hem on dört sene sonra müellifinin velâdetini d01024.gif (155 bytes) kelime-i kudsiyesiyle mânen işaret ettiği gibi, cifirle de tam tamına aynı tarihe tevafukla işaret eder. Mâlumdur ki, zayıf ve ince ipler içtima ettikçe kuvvetleşir, kopmaz bir halat olur. Bu sırra binaen, bu âyetin bu işaretleri birbirine kuvvet verir, teyid eder. Tevafuk tam olmazsa da tam hükmünde olur ve işareti, delâlet derecesine çıkar.

TENBİH: Ben bu âyet-i nuriyenin işaretlerini elektrik ve Resâili'n-Nur'un hatırı için beyan etmedim. Belki bu âyetin i'câz-ı mânevîsinin bir şubesinden bir lem'asını göstermek istedim.

Elhasıl: Bu âyet-i kudsiye sarîh mânâsıyla nur-u İlâhî ve nur-u Kur'ânî ve nur-u Muhammedîyi (a.s.m.) ders verdiği gibi, mânâ-yı işârîsiyle de her asra baktığı gibi, on üçüncü asrın âhirine ve on dördüncü asrın evveline dahi bakar ve dikkatle baktırır. Ve bu iki asrın âhir ve evvellerinde en ziyade nazara çarpan ve en ziyade münasebet-i mâneviyesi bulunan ve bu âyetin umum cümlelerinin muvafakatlerini ve mutabakatlarını en ziyade kazanan elektrikle Resâili'n-Nur olduğundan, doğrudan doğruya mânâ-yı remziyle bakar diye bana kanaat-i kat'iye verdiğinden, çekinmeyerek kanaatimi yazdım. Hata etmişsem, Erhamürrâhimînden rahmetiyle affetmesini niyaz ediyorum. Resâil'in-Nur'un bu âyetin iltifatına liyakatini anlamak isteyen zatlar hangi risaleye dikkatle baksalar anlarlar. Hiç olmazsa Eskişehir Hapishanesi'nin bir meyvesi olan Otuzuncu Lem'a namındaki altı esmâ-i İlâhiyeye dair altı nükte risalesine, hiç olmazsa o Lem'adan İsm-i Hayy ve Kayyûm'a dair Beşinci ve Altıncı Nüktelere dikkatle baksa, elbette tasdik eder.

RESAİLİ'N-NUR'A İŞARET EDEN İKİNCİ ÂYET

3d01025.gif (400 bytes) âyet-i meşhuresidir ki, 4d01026.gif (410 bytes) hadîsinin vürûduna sebep olmuş. d01027.gif (388 bytes) nin işareti Sekizinci Lem'a'da tafsilen beyan edildiği gibi, Sûre-i Hûd'da

d01028.gif (439 bytes) (ilâ âhirihi) âyetinin iki kuvvetli işaret veren sayfasının mukabilindeki gayet meşhur bir âyetidir.Makam-ı cifrîsi 1303 ederek, hem Sûre-i Şûrâ'nın ikinci sayfasında 1d01029.gif (1261 bytes) ise, 1309 ederek o tarihte umum muhatapları içinde birisine, hususan Kur'ân hesabına iltifat edip istikametle emreder ki, birinci tarih ise, Resâili'n-Nur Müellifinin Risale-i Nur'u netice veren ulûmun tahsiline başladığı tarihtir. Ve ikinci âyetin tarihi ise, o müellifin harika bir surette, pek az bir zamanda ilimce tekemmül etmesi, tahsilden tedrise başladığı ve üç ayda ve bir kış içinde, on beş senede medresece okunan yüz kitaptan ziyade okuduğu ve o zamanın o muhitte en meşhur ulemasının yanında, o üç ayın mahsulü on beş senesinin mahsulü kadar netice verdiği çok mükerrer imtihanlarlaHAŞİYE 1 ve hangi ilimden olursa olsun sorulan her suale karşı cevab-ı savab vermekle isbat ettiği aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen Risale-i Nur'un istikametine bir işarettir.

ÜÇÜNCÜ ÂYET-İ MEŞHURE

2d01030.gif (761 bytes) âyeti, kuvvetli münasebet-i mâneviyesiyle beraber, cifirce 1344 eder ki, o tarihte Risale-i Nur'un şakirtleri gibi bu âyetin mânâsına daha ziyade mazhar olanlar zâhiren görülmüyor. Demek bu âyet, mânâsının müteaddit tabakalarından işârî bir tabakadan ve remzî bir perdeden Kur'ân'ın parlak bir tefsiri olan Risale-i Nur'a bakıyor ve en evvel nâzil olan Sûre-i Alâk'ta 3d01031.gif (444 bytes) âyeti gibi mânâsıyla ve makam-ı cifrî ile ifade ediyor ki, 1344'te, nev-i insan içinde firavunâne emsalsiz bir tuğyan, bir inkâr çıkacak. d01032.gif (437 bytes) âyeti ise, o tuğyana karşı mücahede edenleri senâ ediyor. Evet, Harb-i Umumî neticelerinden hem âlem-i insaniyet, hem âlem-i İslâmiyet çok zarar gördüler. Nev-i insanın, hususan Avrupa'nın mağrur ve cebbarları, bilhassa birisi, kuvvet ve gınâya ve paraya istinad ederek firavunâne bir tuğyana girdiklerinden, o hususî insanlar nev-i beşeri mes'ul ediyor, diye "insan" ism-i umumîsiyle tabir edilmiş.

Eğer d01032a.gif (1623 bytes) deki şeddeli nun.gif (76 bytes) , bir nun.gif (76 bytes) sayılsa 1294 eder ki, Risaletü'n-Nur Müellifinin besmele-i hayatıdır ve tarih-i velâdetinin birinci senesidir. Eğer şeddeli lam.gif (887 bytes) , iki lam.gif (887 bytes) ve nun.gif (76 bytes) bir sayılsa, o vakit 1324'te Hürriyetin ilânı hengâmında mücahede-i mâneviye ile tezahür eden Risalei'n-Nur Müellifinin görünmesi tarihidir.

 

DÖRDÜNCÜ ÂYET-İ MEŞHURE

4d01033.gif (595 bytes) âyetidir. Şu cümle Kur'ân-ı Azîmüşşanı ve Fâtiha Sûresini müsennâ senâsıyla ifade ettiği gibi, Kur'ân'ın müsennâ vasfına lâyık bir burhanı ve altı erkân-ı imaniye ile beraber hakikat-i İslâmiyet olan yedi esası, Kur'ân'ın seb'a-i meşhuresini parlak bir surette ispat eden ve d01035.gif (363 bytes) nuruna mazhar bir aynası olan Risalei'n-Nur'a cifirce dahi işaret eder. Çünkü d01036.gif (506 bytes) makam-ı ebcedîsi 1335 adediyle Risalei'n-Nurun fâtihası olan İşarâtü'l-İ'caz tefsirinin Fâtiha Sûresiyle el-Bakara Sûresinin başına ait kısmı basmakla intişar tarihi olan 1335 veya 6'ya tevafukla remzî bir perdeden ona baktığına bir emâredir.

BEŞİNCİ ÂYET

5d01037.gif (1093 bytes)

dir. Bu âyetin remzi lâtiftir. Çünkü hem kuvvetli münasebet-i mâneviye ile, hem cifirle efrad-ı kesiresi içinde hususî bir surette Risalei'n-Nur ve Müellifine bakıyor. Şöyle ki: d01038.gif (128 bytes) kelimesi tenvin, nun sayılmak cihetiyle 500 ederek "Saidü'n-Nursî" adedi olan 500'e tevafukla, işaret ediyor ki, "Saidü'n-Nursî dahi meyyit hükmünde idi. Risaletü'n-Nur ile ihyâ edildi, onunla hayat buldu."

Evet, d01039.gif (762 bytes) deki iki tenvin, nun'durlar; 1334 eder ki, o aynı zamanda (Arabî tarihle) Said, umumî harpte, maddî ve dehşetli bir mevtten dahi harika bir tarzda kurtulması ve felsefe ve gafletten gelen mânevî ve şiddetli bir ölümden necat bulması ve Kur'ân'ın âb-ı hayatıyla taze bir hayata girmesi tarihidir. Bu tevafuk-u mânevî ve muvafakat-ı cifrîye delâlet derecesinde bir işarettir. Hem

d01040.gif (837 bytes) de tenvin, nun; ve şeddeli nun.gif (76 bytes) iki nun.gif (76 bytes) , ve d01041.gif (86 bytes) de telâffuz edilen ye.gif (896 bytes) sayılmak cihetiyle 1294 eder ki, velâdetinin ve hayatının birinci senesidir. Demek bu cümle ile hayat-ı maddiyesine, evvelki cümle ile de hayat-ı mâneviyesine işaret eder.

Elhasıl: Bu âyet, müteaddit ve çok tabakalarından, bir işârî tabakadan hem Risaletü'n-Nur'a, hem müellifine, hem bu on dördüncü asrın iptidasına, hem iptidasındaki Risaletü'n-Nur'un mebde'ine remzen, belki işareten, belki delâleten bakar.


d01042.gif (328 bytes) âyetinin tetimmesi

6d01043.gif (1859 bytes)

âyetinin kuvvetli işaretini hem teyid, hem letafetlendiren üç münasebet birden Ramazan'da kalbime geldi. Kat'î bir kanaat verdi ki, d01044.gif (125 bytes) kelimesine tam münasip Said'dir. Bu âyet Risale-i Nur tercümanı olan Said'i d01044.gif (125 bytes) unvanıyla göstermesinin bir hikmeti budur ki:

Mevtin muammasını ve tılsımını Risale-i Nur ile o açmış, o dehşetli yüzün altında ehl-i imana çok ünsiyetli, sürurlu, nurlu bir hakikat keşfedip ispat etmiş. Ve mevt-âlûd hayat-ı fâniyede boğulan ehl-i ilhada karşı, bâkiyâne, hayat-âlûd, muvakkat bir mevt-i zâhirî ile galibâne mukabele eder.

d01045.gif (506 bytes) sırrına mazhar olan ehl-i ilhad, gayr-ı meşru müştehiyâtının ibâhasıyla süslendirmesine mukabil, Risale-i Nur, mevti o aldatıcı, fâni hayata karşı çıkarıp lezzet ve zînetini zir ü zeber eder. Ve der ve ispat eder ki, "Mevt ehl-i dalâlet için idam-ı ebedîdir. Ve o dehşetli darağacından kurtaran ve mevti mübarek bir terhis teskeresine çeviren yalnız Kur'ân ve imandır." İşte bunun içindir ki, bu hakikat-i muazzama-i mevtiye, Risale-i Nur'da gayet mühim ve geniş bir mevki almış; hattâ ekser hücumunda mevti elinde tutup ehl-i dalâletin başına vurur, aklını başına getirmeye çalışır.

İkincisi: Ehl-i tarikatın ve bilhassa Nakşîle'rin dört esasından biri ve en müessiri olan râbıta-i mevt Eski Said'i Yeni Said'e (r.a.) çevirmiş ve daima hareket-i fikriyede Yeni Said'e yoldaş olmuş. Başta İhtiyarlar Risalesi olarak, risalelerde o rabıta, keşfiyatı göstere göstere tâ ehl-i iman hakkında mevtin nuranî ve hayattar ve güzel hakikatini görüp gösterdi.

Üçüncüsü: Bu âyet, cifir ve ebced hesabıyla, her tarafta Said'e hücum eden üç çeşit mevtin temas zamanını ve tarihini aynen gösterip tevafuk eder. Demek, âyetteki d01044.gif (125 bytes) kelimesinin efradından medar-ı nazar bir ferdi ve cifirce onun ismi d01044.gif (125 bytes) adedine tam tevâfukla hususi işarete mazhar bir mâsadak Saidü'n-Nursî'dir.

Sabri'nin sadâkatinin bir kerametidir.

Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken Sıddık Süleyman'ın halefi Emin, Sabri'nin

d01046.gif (328 bytes) âyetine dair parçayı aldığını ve Ramazan'ın feyzinden onun izahı gibi nurlar istediğini gördüm. Ne yazdığımı Emin'e gösterdim. Hayretle dedi: "Bu hem Sabri'nin, hem Risale-i Nur'un bir kerametidir."

Bu âyetteki esrarlı muvazene-i Kur'ân'iyeyi düşünürken, Sûre-i Hûd'daki 7d01047.gif (392 bytes) fıkrasına karşı 8d01048.gif (631 bytes) deki muvazene hatıra geldi ve bildirdi ki: Nasılki bu ikinci âyet ve birinci fıkra Risale-i Nur'un mesleğine, şakirtlerine tam tamına mânen ve cifirce bakıyor. Öyle de,

9d01049.gif (990 bytes)

âyeti dahi, Risale-i Nur'un muarızlarına ve düşmanlarına ve onların cereyanlarının mebdeine ve faaliyet devresine ve müntehâsına cifirle, tevafukla işaret eder. Şöyle ki: 10d01050.gif (777 bytes) gibi âyetlerin bahsinde Birinci Şuâ'da yedi, sekiz âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri 1316 ve 7 tarihi-ki Kur'ân'a karşı olan su-i kasdın mebdeidir- d01047.gif (392 bytes) cifirce aynı tarihi gösteriyor. Eğer şeddeli mim, iki mim sayılsa 1357, eğer şeddeli lâm, iki lâm sayılsa 1347 ki, bu asrın tâğiyâne faaliyet tarihidir. Her iki şeddeli ikişer sayılsa 1387 ki, d01053.gif (1381 bytes) dehşetli bir cereyanın müntehâsı tarihi olmak ihtimali var.

d01054.gif (677 bytes) ise 1361, eğer d01055.gif (243 bytes) deki okunmayan ye.gif (896 bytes) sayılmazsa 1351 tarihini, eğer şeddeli nun.gif (76 bytes) , asıl itibariyle bir , lam.gif (887 bytes) bir nun.gif (76 bytes) sayılsa yine 1331 tarihini ve Harb-i Umumî âfetinin feryad u fîzar içindeki yangınını göstererek Cehennem ateşinde zefir ve şehîk eden ehl-i şekavetin azabını haber verip, ehl-i imanı fitnelere düşüren şakîlerin hem dünyada, hem âhirette cezalarına işaret eder. Aynen öyle de, bu asra da zâhiren bakan, esrarlı olan Sûre-i 11d01056.gif (464 bytes) den şu âyetin

12d01057.gif (1801 bytes)

ifadesi gibi hem İstanbul'un iki harîk-ı kebîri, hem Harb-i Umumînin dehşetli yangınını Cehennem azabı gibi o fitnenin bir cezasıdır diye işaret eder.

Elhasıl: Bu âyet her asra baktığı gibi bu asra daha ziyade nazar-ı dikkati celb etmek için cifirce bu asrın üç dört devresinin tarihlerine ve hadiselerine işaret ve mânâsının suretiyle ve tarz-ı ifadesiyle iki cereyanın keyfiyetlerine ve vaziyetlerine ima eder. Sabri'nin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel o mektubun mânevî tesiriyle bu âyeti ve 13d01058.gif (322 bytes) âyetiyle beraber düşünürken hatırıma geldi. Risale-i Nur bu derece kuvvetli işaret-i Kur'âniyeye ve şakirtleri bu kadar kıymetli beşaret-i Furkan'iyeye ve aktâbların iltifatına mazhariyetin sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki, hiçbir eserin mazhar olmadığı bir kudsî takdir ve tahsin almış. Demek ehemmiyet onun fevkalâde büyüklüğünden değil, belki musibetin fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi cüz'î ve az olduğu halde gayet büyük öyle bir ehemmiyet kesb etmiş ki, bu âyette işaret ve beşaret-i Kur'âniyede ifade eder ki, 'Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler' diye müjde veriyorlar. Evet, bazı vakit olur ki, bir nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkıne çıkar, binler derece kıymet alır.

İHTAR: Geçmiş ve gelecek âyetlerin işaretleri yalnız tevafukla değil, belki herbir âyetin mânâ-yı küllîsindeki cüz'iyat-ı kesiresinden bir cüz'î ferdi Risale-i Nur olduğuna îmaen, münasebet-i mâneviyeye göre cifrî ve ebcedî bir tevafukla o münasebeti teyiden ve ona binaen hususî ona bakar demektir.

ALTINCI ÂYET

Sûre-i Hadid'de d01059.gif (600 bytes) yani, "Karanlıklar içinde size bir nur ihsan edeceğim, ki o nur ile doğru yolu bulup onda gidesiniz." Lillâhilhamd, Risale-i Nur bu kudsî ve küllî mânâsının parlak bir ferdi olduğu gibi, d01060.gif (138 bytes) deki tenvin nun.gif (76 bytes) sayılmak cihetiyle 1318 adediyle Resâilü'n-Nur Müellifi tedristen telif vazifesine ve mücahidâne seyahate başladığı zamanın beş sene evvelki zamanına ve çok âyetlerin işaret ettikleri 1316 tarihindeki mühim bir inkılâb-ı fikrîden iki sene sonraki zamana tevafuk eder ki, o zaman istihzarat-ı Nuriyeye başladığı aynı tarihtir. İşte şu nurlu âyet, hem mânâca, hem cifirce tevafuku ise, umum vücuhu ayn-ı şuur olan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyanda elbette ittifakı tesadüfî olamaz.

YEDİNCİ ÂYET:

14d01061.gif (575 bytes) şu âyet-i meşhurenin küllî mânâsının bu zamanda zâhir bir mâsadakı Risaletü'n-Nur olduğu gibi, lâfzullahdaki şeddeli lâm, bir lâm; ve d01062.gif (223 bytes) deki melfuz ya sayılmak şartıyla 998 adediyle Risaletü'n-Nur'un 998 adedine tamtamına tevafukla münasebet-i mâneviyeye binaen remzen ona bakar. Ve bu remzi lâtifleştiren ve kuvvet veren münasebetlerin birisi şudur ki, Risaletü'n-Nur'un eczaları "Sözler" namıyla iştihar etmişler. Sözler ise Arapça "Kelimat"tır ve o kelimat ile Kur'ân'ın hakaikini o derece mahz-ı hak ve ayn-ı hakikat olduğunu ispat etmiş ki, bu zamanın dinsiz filozoflarını tam susturuyor.

SEKİZİNCİ ÂYET

15d01063.gif (800 bytes) dir. Şu âyet-i meşhure küllî mânâsının bu asırda muvafık ve münasip bir ferdi Risaletü'n-Nur olduğu gibi, cifirle d01064.gif (341 bytes) kelimesi, d01065.gif (187 bytes) deki tenvin, nun sayılmak cihetiyle Risaletü'n-Nur adedi olan 998'e yine iki sırlıHAŞİYE 2 fark ile baktığı gibi,

d01066.gif (632 bytes) cümlesinin makam-ı ebcedîsi ile 1316 ederek Risale-i Nur Müellifinin tedrisiyle istihzarat-ı Nuriyede bulunduğu en hararetli tarihi olan 1316 adedine tamtamına tevafuk eder.

DOKUZUNCU ÂYET

Hem el-Bakara Sûresinde, hem Lokman Sûresinde d01067.gif (624 bytes) cümlesidir. Yani, "Allah'a iman eden, hiç kopmayacak bir zincir-i nuranîye yapışır, temessük eder." Risale-i Nur ise, iman-ı billâhın Kur'ânî burhanlarından bu zamanda en nuranîsi ve en kuvvetlisi olduğu tahakkuk ettiğinden, bu d01068.gif (385 bytes) külliyetinde hususî dahil olduğuna teyiden, makam-ı cifrîsi 1347 ederek Risaletü'n-Nur intişarının fevkalâde parlaması tarihine tam tamına tevafukla bakar ve bu on dördüncü asırda Kur'ân'ın icâz-ı mânevîsinden neş'et eden bir urvetü'l-vüska ve zulümattan nura çıkaracak bir vesile-i nuraniye Risale-i Nur olduğunu remzen bildirir.

ONUNCU ÂYET 1d01069.gif (505 bytes)

ON BİRİNCİ ÂYET 2d01070.gif (816 bytes)

ON İKİNCİ ÂYET 3d01071.gif (840 bytes) âyetleridir. Meâl-i icmalîleri der ki: "Kur'an hikmet-i kudsiyeyi size bildiriyor, sizi mânevî kirlerden temizlendiriyor."

Bu üç âyetin küllî ve umumî mânâlarında Risalei'n-Nur kastî bir surette dahil olduğuna iki kuvvetli emâre var.

Birisi şudur ki: Risalei'n-Nurun müstesna bir hassası ism-i Hakem ve Hakîmin mazharı olup bütün safahatında, mebahisinde nizam ve intizam-ı kâinatın aynasında ism-i Hakem ve Hakîmin cilveleri olan hikmet-i kudsiyeyi ve hikemiyat-ı Kur'âniyeyi ders veriyor. Mevzuu ve neticesi hikmet-i Kur'âniyedir.

İkinci emâre: Birinci âyet: 1322 ederek makam-ı ebcedî ile Risalei'n-Nur Müellifinin doğrudan doğruya ulûm-u âliyeden d01071a.gif (154 bytes) başını kaldırıp hikmet-i Kur'âniyeye müteveccih olarak hâdimü'l-Kur'ân vaziyetini aldığı tarihtir ki, bir sene sonra İstanbul'a gitmiş, mânevî mücahedesine başlamış.

İkinci âyet ise: Makam-ı cifrîsi 1302 ederek Risale-i Nur Müellifinin Kur'ân dersini aldığı tarihe tam tamına tevafukla remzen Kur'ân'ın bâhir bir burhanı olan Resâili'n-Nur'a bakar.

Üçüncü âyet ise, 1338 olduğundan, hikmet-i Kur'âniyeyi Avrupa hükemasına karşı parlak bir surette gösterebilen ve gösteren Risalei'n-Nur Müellifi Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiyede hikmet-i Kur'ânîyeyi müdafaa etmekle, hattâ İngilizin Başpapazı sual ettiği ve 600 kelimeyle cevap istediği altı sualine altı kelimeyle cevap vermekle beraber inzivaya girip bütün gayretiyle Kur'ân'ın ilhamatından Risale-i Nur'un meselelerini iktibasa başladığı aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen bakar.

ON ÜÇÜNCÜ ÂYET

Sûre-i Âl-i İmrân'da

4d01072.gif (955 bytes)

ON DÖRDÜNCÜ ÂYET

Sûre-i Nisâ'da 5d01073.gif (657 bytes)

Bu iki âyet bu asra da hususî bakarlar.

Birincisinin meâli gösteriyor ki: Ehl-i dalâlet müteşabihat-ı Kur'âniyeyi yanlış tevilât ile tahrifine ve şüpheleri çoğaltmasına çalıştığı bir zamanda ilimde rüsuhu bulunan bir taife o müteşabihat-ı Kur'âniyenin hakikî tevillerini beyan edip ve iman ederek o şübehatı izale eder. Bu küllî mânânın her asırda mâsadakları ve cüz'iyatları var. Harb-i umumî vasıtasıyla, bin seneden beri Kur'ân aleyhinde terâküm eden Avrupa itirazları ve evhamları âlem-i İslâm içinde yol bulup yayıldılar. O şübehatın bir kısmı fennî şeklini giydi, ortaya çıktı. Bu şübehatı ve itirazları bu zamanda def eden, başta Risalei'n-Nur ve şakirtleri göründüğünden, bu âyet bu asra da baktığından, Risalei'n-Nur ve şakirtlerine remzen bakmakla beraber, ulema-i müteahhirînin mezhebine  göre d01074.gif (230 bytes) da vakfedilmez. O halde makam-ı cifrîsi aynen 6d01075.gif (447 bytes) nın makamı gibi 1344 ederek Resâili'n-Nur ve şakirtlerinin meydan-ı mücahede-i mâneviyeye atılmaları tarihine tam tamına tevafukla onları da bu âyetin harîm-i kudsîsinin içine alıyor

Hem haşrin en kuvvetli ve parlak bir burhanı olan Onuncu Sözün etrafa yayılması tarihine ve Kur'ân'ın kırk vecihle mucize olduğunu beyan eden Yirmi Beşinci Sözün iştiharı hengâmına, hem d01075.gif (447 bytes) adedine tam tamına tevafukla bakar. Eğer mezheb-i selef gibi d01074.gif (230 bytes) da vakıf olsa, o halde d01076.gif (265 bytes) deki şeddeli ri.gif (859 bytes) , iki ri.gif (859 bytes) sayılsa bin üç yüz altmış küsur ederek Risaletü'n-Nur şakirtlerinin bundan on beş yirmi sene sonraki râsihâne ve muhakkikane olan ilimlerine ve imanlarına remzen baktığı gibi, şeddeli ri.gif (859 bytes) , asıl itibarıyla bir lam.gif (887 bytes) , bir ri.gif (859 bytes) sayılsa 1212 ederek, bundan bir buçuk asır evvel Mevlâna Halid Zülcenâheynin Hindistan'dan getirdiği parlak bir ilm-i hakikat rusuhuyla o zamanda meydan alan tevilât-ı fâsideyi ve şübehatı dağıtarak yüz senede elli milyondan ziyade insanları daire-i irşadına aldığı ve tenvir ettiği zamanın tarihine tam tamına tevafukla bakar."

İkinci âyet olan

d01077.gif (565 bytes) şeddeli ri.gif (859 bytes) , aslına nazaran birlam.gif (887 bytes) , bir ri.gif (859 bytes) sayılmak cihetiyle, makam-ı ebcedîsi 1344 etmekle her asra baktığı gibi, bu asra da hususî remzen bakar. Ve ilm-i hakikatte râsihâne çalışan ve kuvvetli iman eden bir taifeye işaret eder. Ve çok âyetlerin ehemmiyetle gösterdikleri bu 1344'te Risaletü'n-Nur ve şakirtlerinden daha ziyade bu vazifeyi müşkül şerait içinde sebatkârâne yapan zâhirde görülmüyor. Demek bu âyet onları dahi daire-i harîmine hususî dahil ediyor.

ON BEŞİNCİ ÂYET

7d01078.gif (1430 bytes)

Şu âyet bu zamana dahi hitap eder. Çünkü tamam- d01079.gif (148 bytes) hariç kalsa-1360 küsur eder. Eğer d01080.gif (257 bytes) den sonraki olsa d01081.gif (187 bytes) ve d01082.gif (138 bytes) kelimelerindeki tenvinler, nun sayılsa 1310 eder. Demek bu asra da hitap eder. Hem d01083.gif (401 bytes) cümlesi yalnız dört farkla Furkan adedine tevafukla sarîhan baktığı gibi, o kudsî burhan-ı İlâhînin bu zamanda parlak ve kuvvetli bir burhanı olan Resâili'n-Nur'a dahi, ikinci cümlesi olan

d01084.gif (530 bytes) adedi, iki tenvin vakıfta iki elif sayılmak cihetiyle 598 ederek aynen tam tamına Resâili'n-Nur'a ve Risaleti'n-Nur adedine tevafukla o semâvî burhan-ı kudsînin yerde bir burhanı, Resâili'n-Nur olduğunu remzen haber veriyor.

İHTAR: Sözlerin üç ismi olan Risalei'n-Nur veya Resâili'n-Nur veya Risaleti'n-Nurdaki şeddeli nun.gif (874 bytes), iki nun.gif (874 bytes) sayılmak, cifirce ağlebî bir kaidedir. Şeddeli harf bazan bir, bazan iki sayılabilir.

ON ALTINCI ÂYET

8d01085.gif (550 bytes) dur. Şu şifalı âyet çok zamandır benim dertlerimin şifası ve ilâcı olduğu gibi eczahane-i kübrâ-yı İlâhiye olan Kur'ân-ı Hakîmin tiryakî ilâçlarından, Risalei'n-Nur eczalarının kavanozlarından alarak, belki bin mânevî dertlerime bin kudsî şifayı buldum ve Resâili'n-Nur şakirtleri dahi buldular. Ve fenden ve felsefenin bataklığından çıkan ve tedavisi çok müşkül olan ve zındıka hastalığına müptelâ olanlardan çokları onunla şifalarını buldular.

İşte her derde şifa olan Kur'ân'ın ilâçlarının bu zamanda bir kısım kavanozları hükmünde bulunan Resâili'n-Nur dahi bu şifadar âyetin bir medar-ı nazarı olduğuna kuvvetli bir emâre şudur ki: Bu âyetin makam-ı cifrîsi olan 1346 adedi Resâili'n-Nur'un 1346'da şifadarâne etrafa intişarının tarihine ve Mucizat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm nâmında olan risale-i harikanın zaman-ı telifine tam tamına tevafukudur. Şu tevafuk hem münasebet-i mâneviyeyi teyid ve onunla teeyyüd eder, hem remizden işaret derecesine çıkarıyor.

ON YEDİNCİ ÂYET

9d01086.gif (1058 bytes) deki

d01087.gif (838 bytes) nün makam-ı cifrîsi şeddeli lâm'lar birer lâm ve şeddeli kâf bir kâf sayılmak cihetiyle 1329 ederek, harb-i umumînin başlangıcı zamanında Resâili'n-Nur'un başlangıcı olan İşârâtü'l-İ'câz tefsirinin tarih-i telifine tam tamına tevafukla beraber, şeddeli kâf iki kâf sayılmak cihetiyle 1349 ederek, harb-i umumînin verdiği sarsıntılar zamanında Resâili'n-Nur'un d01088.gif (258 bytes) diyerek ehl-i dünyadan hiçbir yerde himaye görmeden, belki tehacüme hedef olmakla beraber çekinmeyerek yalnız başlarıyla müşkülât içinde envâr-ı Kur'âniyeyi neşrettikleri aynı tarihe

tam tamına tevafuku ise, her cihetiyle ayn-ı şuur olan âyâtta elbette tesadüfî olamaz. Belki bu gibi âyetler, en müşkül zaman olan bu asra dahi hususî bakarlar ve o âyâtı kendilerine rehber ittihaz eden bir kısım şakirtlerine hususî iltifat edip iltifatlarıyla teşci ederler.

Bu âyet, sâbık âyetler gibi münasebet-i mâneviyesi gerçi zâhiren görünmüyor; fakat bir cihetle Resâili'n-Nur ile bir nevi münasebeti vardır. Şöyle ki:

On üç senedirHAŞİYE 1 bu âyet Risaletü'n-Nur Müellifinin ve sonra has şakirtlerinin mağripten sonra bir vird-i hususîleridir. Hem bu âyetin mânâsına bu zamanda tam mazhar ve herkes onlardan çekinmesinden fütur getirmeyerek d01088.gif (258 bytes) deyip mütevekkilâne müşkülât-ı azîme içinde envâr-ı imaniyeyi ve esrar-ı Kur'âniyeyi neşreden, ehl-i imanı meyusiyetten kurtaran, başta Risaletü'n-Nur ve şakirtleridir.

ON SEKİZİNCİ ÂYET

10d01089.gif (565 bytes) dir. Bu âyet meâliyle hizbullahın zâhirî mağlûbiyetinden gelen meyusiyeti izale için kudsî bir teselli verir ve hizbullah olan hizb-i Kur'ânînin hakikatte ve akibette galebesini haber verir ve bu asırda hizb-i Kur'ânînin hadsiz efradından Resâili'n-Nur şakirtleri tezahür ettiklerinden, bu âyetin küllî mânâsında hususî dahil olmalarına bir emâre olarak, makam-ı cifrîsi olan 1350 adedi ile Resâili'n-Nur şakirtlerinin zâhirî mağlûbiyetleri ve bir sene sonra mahpusiyetleri içinde mânevî galebeleri ve metanetleri ve haklarında yapılan müthiş imha plânını akîm bırakan ihlâsları ve kuvve-i mâneviyeleri tezahür etmesinin Rûmî tarihi olan 1350 ve 51 ve 52 adedine tam tamına tevafuku elbette şefkatkârâne, teselliyettârâne bir remz-i Kur'ânîdir.

ON DOKUZUNCU ÂYET

11d01090.gif (1784 bytes)

Şu âyetin umum mânâsındaki tabakalarından bir tabaka-i işariyesi bu asra dahi bakıyor. Çünkü d01091.gif (579 bytes) hem mânâca kuvvetli münasebeti var; hem cifirce 1326 ederek, o tarihteki hürriyet inkılâbından neş'et eden fırtınaların hengâmında herşeyi sarsan o fırtınaların ve harplerin zulümatından kurtulmak için nur arayan mü'minler içinde, Resâili'n-Nur şakirtleri az bir zaman sonra tezahür ettiklerinden, bu âyetin efrad-ı kesiresinden bu asırda bir mâsadakı onlar olduğuna bir emaredir. d01092.gif (236 bytes) cümlesi 1360'a bakıyor. Demek bundan beş altı sene sonra istiğfar devresidir. Resâili'n-Nur şakirtleri o zamanda istiğfar dersini vereceğini remzen bir îmadır.

YİRMİNCİ ÂYET

12d01093.gif (951 bytes) Şu âyet-i azîme sarîhan Asr-ı Saadette nüzûl-ü Kur'ân'a baktığı gibi sair asırlara dahi mânâ-yı işârîsiyle bakar. Ve Kur'ân'ın semasından ilhâmî bir surette gelen şifadar nurlara işaret eder. İşte, doğrudan doğruya tabib-i kulûb olan Kur'ân-ı Hakîmin feyzinden ve ziyasından iktibas olunan Risaletü'n-Nur, benim çok tecrübelerimle umum mânevî dertlerime şifa olduğu gibi, Resâili'n-Nur şakirtleri dahi tecrübeleriyle beni tasdik ediyorlar. Demek Resâili'n-Nur bu âyetin bir mânâ-yı işârîsinde dahildir. Ve bu duhulüne bir emare olarak, d01094.gif (610 bytes) nin makam-ı cifrisî 1339 ederek, aynı tarihte Kur'ân'dan ilham olunan Resâili'n-Nur bu asrın mânevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana çıkmaya başlamasından, bu âyet ona hususî remzettiğine bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez.

YİRMİ BİRİNCİ ÂYET VEYA ÂYETLER

13d01094a.gif (635 bytes)
14d01095.gif (803 bytes)

sekiz-dokuz âyetlerde sırat-ı müstakime nazarı çeviriyorlar. Ve bu doğru, istikametli yolu bulmak için daima Kur'ân'ın nurundan her asırda o asrın zulmetlerini dağıtacak ve istikamet yolunu tenvir edecek, Kur'ân'dan gelen nurlar olmakla ve bu dehşetli ve fırtınalı asırda o doğru yolu şaşırtmayacak bir surette gösteren başta şimdilik Risaletü'n-Nur tezahür ettiğinden, hem bu "sırat-ı müstakîm" kelimesinin makam-ı cifrîsi-tenvin, nun sayılmak cihetiyle-bin eder. Medde olmazsa 999 ederek, yalnız bir veya iki farklaHAŞİYE 2 Risaletü'n-Nur adedi olan 998'e tevafukla, sekiz-dokuz âyetlerde "sırat-ı müstakîm" kelimeleri bu mezkûr iki âyet gibi Risaletü'n-Nur'u sırat-ı müstakîmin efradına hususî idhal edip remzen ona baktırır ve istikametine işaret eder. Eğer d01096.gif (187 bytes) daki tenvin sayılmazsa, d01097.gif (166 bytes) daki şeddeli nun, bir nun sayılır, yine tevafuk eder.

Hem nasıl ki bu âyet Risalei'n-Nur'a ismiyle bakıyor; öyle de, onun istihzarat zamanına da bakar. Çünkü d01100.gif (637 bytes)  in makam-ı cifrîsi 1316 ederek, Risaletü'n-Nur Müellifinin ihtiyarsız olarak istihzarat-ı Nuriyede bulunduğu ve umum malûmatını Kur'ân'ın fehmine basamaklar yaptığı en hararetli tarihi olan 1316 adedine tam tamına tevafuku elbette evvelki işârâtı teyid ve onunla teeyyüd ederek Risaletü'n-Nur'u daire-i harîmine remzen, belki işareten dahil ediyor.

Câ-yı dikkat ve ehemmiyetli bir tevafuktur ki, Risaletü'n-Nur Müellifi 1316 sıralarında mühim bir inkılâb-ı fikrî geçirdi. Şöyle ki:

O tarihe kadar ulûm-u mütenevviayı, yalnız ilimle tenevvür için merak ederdi, okurdu, okuturdu. Fakat birden o tarihte merhum vali Tahir Paşa vasıtasıyla Avrupa'nın Kur'ân'a karşı müthiş bir suikastları var olduğunu bildi. Hattâ bir gazetede İngiliz'in bir Müstemlekât Nâzırı demiş:

"Bu Kur'ân, İslâm elinde varken biz onlara hakikî hâkim olamayız. Bunun sukutuna çalışmalıyız" dediğini işitti, gayrete geldi. Birden, makam-ı cifrîsi 1316 olan 1d01138.gif (1162 bytes) fermanını mânen dinleyerek bir inkılâb-ı fikrî ile merakını değiştirdi. Bütün bildiği ulûm-u mütenevviayı Kur'ân'ın fehmine ve hakikatlerinin ıspatına basamaklar yaparak hedefini ve gaye-i ilmiyesini ve netice-i hayatını yalnız Kur'ân bildi. Ve Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsi ona rehber ve mürşid ve üstad oldu. Fakat maatteessüf o gençlik zamanında çok aldatıcı ârızalar yüzünden bilfiil o vazifenin başına geçmedi. Bir zaman sonra harb-i umumînin tarraka ve gürültüsüyle uyandı. O sabit fikir canlandı, bilkuvveden bilfiile çıkmaya başladı.

İşte hem ona, hem Risaletü'n-Nur'a çok alâkası bulunan bu 1316 tarihine çok âyetler müttefikan bakarlar. Meselâ, nasılki, d01100.gif (637 bytes) âyeti tam tamına tevafukla işaret eder. Aynen öyle de, bir âyet-i meşhure olan
2d01101.gif (581 bytes) makam-ı cifrîsi şeddeli nun, bir nun sayılsa ve tenvin sayılmazsa 1316 ederek aynen tam tamına o tarihe işaret eder.

Hem nasılki yedi-sekiz sûrelerde gelen âyetler ve o âyetlerde gelen "sırat-ı müstakîm" cümleleri, Risaletü'n-Nur ismine tevafukla beraber, bu mezkûr iki âyet gibi bir kısmı Risaletü'n-Nur telifinin tarihini de gösterir. Aynen öyle de, yedi adet sûrelerin başlarında yedi defa 3d01102.gif (438 bytes) cümle-i kudsiyesi, makam-ı cifrîsi olan 1316 veya 7 ederek aynen tam tamına o 1316 tarihine tevafukla işaret ettiği gibi, 4d01103.gif (510 bytes) âyeti dahi aynen 1316 ederek o 1316 tarihine tevafukla işaret eder. Güya nasılki Asr-ı Saadette Kur'ân'daki iman hakikatlerine alâmetler, deliller ve o Kitab-ı Mübînin dâvâlarına burhanları ve hüccetleri gözlere de göstermek mânâsında tekrarla
5d01104.gif (434 bytes)    6d01102.gif (438 bytes)d01102.gif (438 bytes) fermanlarıyla Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyân ilânat yapıyor. Öyle de, bu dehşetli asırda dahi bir mânâ-yı işârîsiyle o âyât-ı Furkaniyenin burhanları ve hakkaniyetinin alâmetleri ve hakikatlerinin hüccetleri ve hak kelâmullah olduğuna delilleri olan Resaili'n-Nur'a mânâ-yı işârîsiyle alâmet ve burhan ve emare ve delil mânâsıyla âyâtın âyetleri diye tekrarla d01102.gif (1287 bytes) ferman ederek nazar-ı dikkati Kur'ân hesabına bu asra ve bu asırdaki Resâili'n-Nur'a çeviriyor, itikad ediyorum.

Evet, herbir cihetle ayn-ı şuur olan âyât-ı Kur'âniyenin böyle yirmi vecihle ve yirmi parmakla aynı şeye müttefikan işaretleri tasrih derecesinde bana kanaat veriyor. Benim kanaatime iştirak etmeyen, bu ittifaka ne diyecek? Ve ne diyebilir? Hangi kuvvet bu ittifakı bozar? Resâili'n-Nur bu asra gelen işârât-ı Kur'âniyeye hususî bir medâr-ı nazar olduğuna kimin şüphesi varsa, Kur'ân'ın kırk vecihle mucizesini ispat eden Mucizat-ı Kur'âniye namındaki Yirmi Beşinci Söz ve Yirminci Sözün İkinci Makamına ve haşre dair Onuncu Söz ve Yirmi Dokuzuncu Sözlere baksın. Şüphesi izale olmazsa, gelsin, parmağını gözüme soksun!

YİRMİ İKİNCİ ÂYET VE ÂYETLER

Hem Yûnus, hem Yusuf, hem Ra'd, hem Hicr, hem Şuarâ, hem Kasas, hem Lokman sûrelerinin başlarında bulunan 7d01102.gif (1287 bytes) ilân-ı kudsîsidir. Yirmi birinci âyetin hâtimesinde bunun münasebet-i mâneviyesi bir derece beyan edilmiş. Cifrîsi ise, bu âyette üç te.gif (888 bytes) 1200 ve iki kef.gif (83 bytes) , iki lam.gif (887 bytes) , 100 eder; yekûnu 1300. Bir ye.gif (896 bytes) , bir  be.gif (77 bytes), dört veya beş elif.gif (63 bytes) , mecmuu 1316 veya 17 ederek Resâili'n-Nur Müellifi bir inkılâb-ı fikrî ile ulûm-u mütenevviayı, Kur'ân'ın hakaikine çıkmak için basamaklar yaptığı bir tarihe tam tamına tevafuku münasebet-i mâneviyesinin kuvvetine istinaden deriz:

O tevafuk remzeder ki, "Bu asırda Resâili'n-Nur denilen otuz üç adet Söz ve otuz üç adet Mektup ve otuz bir adet Lem'alar, bu zamanda, Kitab-ı Mübîndeki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikinin alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun burhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaik-ı imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir. Ve d01105.gif (153 bytes) kelime-i kudsiyesinin işaret-i hissiyesiyle gözlere dahi görünecek derecede zâhir olduğunu ifade eden böyle işarete lâyık delilleridir" diye remzen Resâili'n-Nuru, bir işârî mânâsının küllî dairesine hususî ve medâr-ı nazar bir ferdi olarak dahil ediyor.

Elhasıl: Nasılki bu âyette bulunan işârî mânâ yedi sûrede yedi işaret hükmünde olup delâlet, belki sarahat derecesine çıkıyor. Aynen öyle de, d01106.gif (347 bytes) deki remiz dahi, yedi-sekiz sûrelerde bulunmakla yedi-sekiz remiz hükmünde olarak o remzi işaret, belki delâlet, belki sarahat derecesine çıkarıyor.

İHTAR: Külfetsiz olmak üzere birden hatıra gelen işarat kaydedildi. Tekellüfe girmemek için işaretli otuz üç âyetin çok işârâtı kaydedilmedi.

YİRMİ ÜÇÜNCÜ ÂYET

8d01107.gif (526 bytes) Şu âyet her asra baktığı gibi, bu asra da bakıyor ve bu asırda kâbuslu bir rüya gibi musibetlere düşen ve Rabb-i Rahîminden onu hayra tebdil etmesini rica edenler içinde Resâili'n-Nur şakirtlerine hususî remzettiğine bir emaresi şudur ki:

Bu âyetin makam-ı cifrîsi olan 1345'te ehemmiyetli risaleler telif ile beraber, fevkalâde hadiseler vukua gelmeye hazırlandılar. Ve o Resâili'n-Nur'un merkez-i intişarı olan Barla karyesinde ziyade sıkıntı müellifine verildi. Ve hususan küçük mescidine ilişildiği zaman, Resâili'n-Nur şakirtleri kuvvetli bir rica ile dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip, "Yâ Rab, bu müthiş rüyayı hayra tebdil eyle" deyip yalvardılar. Herkesin meyusiyetlerine mukabil pek kuvvetli bir ümit ve rica ile Müslümanların kuvve-i mâneviyelerini takviye ettiler. Bu âyetin birden külfetsiz hatıra geleni bu kadardır. Yoksa esrarı çoktur. Tekellüf olmasın diye kısa kestim.

YİRMİ DÖRDÜNCÜ ÂYET VE ÂYETLER

Hem Sûre-i Zümer, hem Sûre-i Câsiye, hem Sûre-i Ahkâf'ın başlarında bulunan

9d01108.gif (765 bytes) âyât-ı azîmeleridir. Şu âyetler dahi yirmi ikincideki âyetler gibi Risaletü'n-Nur'un ismine ve zâtına, hem telif ve intişarına bir mânâ-yı remziyle bakıyorlar.

İzahtan evvel mühim bir ihtar

Lüzumlu dört-beş nokta beyan edilecek.

Birinci nokta: Hadiste vârit olduğu gibi, "Herbir âyetin mânâ mertebelerinde bir zâhiri, bir bâtını, bir haddi, bir muttalaı vardır. Bu dört tabakadan herbirisinin [hadisçe d01109.gif (370 bytes) tâbir edilen] fürûatı, işârâtı, dal ve budakları vardır" meâlindeki hadisin hükmüyle, Kur'ân hakkında nazil olan bu âyet-i kudsiye fer'î bir tabakadan ve bir mânâ-yı işârîsiyle de Kur'ân ile münasebeti çok kuvvetli bir tefsirine bakmak, şe'nine bir nakîse değil, belki o lisanü'l-gaybdaki i'câz-ı mânevîsinin muktezasıdır.

İkinci nokta: Bir tabakanın mânâ-yı işârîsinin külliyetindeki efradının bu asırda tezahür eden ve münasebeti pek kuvvetli bir ferdi Risaletü'n-Nur olduğunu, onu okuyan herkes tasdik eder. Evet, ben Risaletü'n-Nur'un has şakirtlerini işhad ederek derim:

Risaletü'n-Nur sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur'ân'dan başka me'hazı yok, Kur'ân'dan başka üstadı yok, Kur'ân'dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'ân'ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur'âniden ve âyâtının nücûmundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.

Üçüncü nokta: Resâili'n-Nur baştan başa ism-i Hakîm ve Rahîmin mazharı olduğundan, bu üç âyetin âhirleri ism-i Hakîm ile ve gelecek yirmi beşinci dahi

Rahmân ve Rahîm ile bağlamaları münasebet-i mâneviyeyi cidden kuvvetlendiriyor. İşte bu kuvvetli münasebet-i mâneviyeye binaen deriz ki: d01110.gif (348 bytes) cümlesinin sarîh bir mânâsı; Asr-ı Saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübînin nüzulü olduğu gibi, mânâ-yı işârîsiyle de, her asırda o Kitab-ı Mübînin mertebe-i arşiyesinden ve mucize-i mâneviyesinden feyiz ve ilham tarîkiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerinin burhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek, şu asırda bir şakirdini ve bir lem'asını cenah-ı himayetine ve daire-i harîmine bir hususî iltifat ile alıyor.

Dördüncü nokta: İşte bu risalede mezkûr otuz üç âyet-i meşhurenin bil'ittifak, tekellüfsüz, mânâca ve cifirce Resâili'n-Nur'un başına parmak basmaları ve başta Âyetü'n-Nur on parmakla ona işaret etmesi, eskiden beri ulema ortasında ve edipler mâbeyninde meşhur bir düstur ve hakikatli bir medâr-ı istihracat ve hattâ hususî tarihlerde ve mezar taşlarında ediplerin istimal ettikleri mâruf bir kanun-u ilmî iledir. Eğer o kanuna tasannu karışmazsa, işaret-i gaybiye olabilir. Eğer sun'î ve kastî yapılsa, yalnız bir letafet, bir zarâfet, bir cezâlet olur.

Evet, edipler hususî ve şahsî tarihlerde onun taklidini yapmakla kelâmlarını güzelleştirdikleri, hem cifir ilminin en esaslı bir kaidesi ve mühim bir anahtarı olan makam-ı ebcedî ile işaret ise, her cihetle ayn-ı şuur ve nefs-i ilim ve mahz-ı irade ve tesadüfî halleri olmayan ve lüzumsuz maddeleri bulunmayan Kur'ân'ın bu kadar âyât-ı meşhuresi icmâ ile ve ittifakla Risalei'n-Nur'a işaret ve tevafukları, sarahat derecesinde onun makbuliyetine bir şehadettir. Ve hak olduğuna bir imzadır ve şakirtlerine bir beşarettir.

Beşinci nokta: Bu hesab-ı ebcedî, makbul ve umumî bir düstur-u ilmî ve bir kanun-u edebî olduğuna deliller pek çoktur. Burada yalnız dört-beş tanesini numune için beyan edeceğiz.

Birincisi: Bir zaman Benî İsrail âlimlerinden bir kısmı, huzur-u Peygamberîde, sûrelerin başlarındaki d01111.gif (299 bytes) gibi mukattaat-ı hurufiyeyi işittikleri vakit, hesab-ı cifrî ile dediler:

"Ya Muhammed, senin ümmetinin müddeti azdır."

Onlara mukabil dedi: "Az değil." Sâir sûrelerin başlarındaki mukattaatı okudu ve ferman etti: "Daha var." Onlar sustular...10

İkincisi: Hazret-i Ali Radıyallahu Anhın en meşhur Kaside-i Celcelûtiyesi, baştan nihayete kadar bir nevi hesab-ı ebcedî ve cifir ile telif edilmiş ve öyle de matbaalarda basılmış.

Üçüncüsü: Câfer-i Sâdık Radıyallahu Anh ve Muhyiddin-i Arabî (r.a.) gibi esrar-ı gaybiye ile uğraşan zatlar ve esrar-ı huruf ilmine çalışanlar, bu hesab-ı ebcedîyi gaybî bir düstur ve bir anahtar kabul etmişler.

Dördüncüsü: Yüksek edipler, bu hesabı, edebî bir kanun-u letafet kabul edip eski zamandan beri onu istimal etmişler. Hattâ letafetin hatırı için iradî ve sun'î ve taklidî olmamak lâzım gelirken, sun'î ve kastî bir surette o gaybî anahtarların taklidini apıyorlar.

Beşincisi: Ulûm-u riyaziye ulemasının münasebet-i adediye içinde en lâtif düsturları ve avamca harika görünen kanunları, bu hesab-ı tevafukînin cinsindendirler. Hattâ fıtrat-ı eşyada Fâtır-ı Hakîm bu tevafuk-u hesabîyi bir düstur-u nizam ve bir kanun-u vahdet ve insicam ve bir medâr-ı tenasüp ve ittifak ve bir namus-u hüsün ve ittisak yapmış. Meselâ, nasılki iki elin ve iki ayağın parmakları, âsabları, kemikleri, hattâ hücreleri, mesâmatları hesapça birbirine tevafuk ederler. Öyle de, bu ağaç, bu baharda ve geçen bahardaki çiçek yaprak, meyvece tevafuk ettiği gibi, bu baharda dahi az bir farkla geçen bahara tevafuk ve istikbal baharları dahi mâzi baharlarına, ihtiyar ve irade-i İlâhiyeyi gösteren sırlı ve az farkla muvafakatleri, Sâni-i Hakîm-i Zülcemâlin vahdetini gösteren kuvvetli bir şahid-i vahdâniyettir.

İşte madem bu tevafuk-u cifrî ve ebcedî, bir kanun-u ilmî ve bir düstur-u riyazî ve bir namus-u fıtrî ve bir usul-ü edebî ve bir anahtar-ı gaybî oluyor. Elbette, menba-ı ulûm ve maden-i esrar ve fıtratın tercüman-ı âyât-ı tekviniyesi ve edebiyatın mucize-i kübrâsı ve lisanü'l-gayb olan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan, o kanun-u tevafukîyi, işârâtında istihdam, istimal etmesi i'câzının muktezasıdır.

İhtar bitti, şimdi sadede geliyoruz.

Sûre-i Zümer, Câsiye, Ahkaf'ın başlarındaki d01112.gif (777 bytes) olan âyetler, sabık ihtarın ikinci noktasında münasebet-i mâneviyesi beyan edildiğinden burada yalnız cifrî remzini beyan edeceğiz. Şöyle ki: İki te.gif (888 bytes) 800, iki nun.gif (874 bytes) 100, iki mim.gif (71 bytes) 80, iki kef.gif (83 bytes) 40, üç ze.gif (860 bytes) 21, üç ye.gif (896 bytes) 30, bir be.gif (77 bytes), bir ha.gif (83 bytes) 10, Lâfzullah allahi.gif (1639 bytes)67, bir ayin.gif (90 bytes) 70, dört lam.gif (887 bytes), dört elif.gif (63 bytes) 124 olup yekûnu 1342 ederek bu asrın şu tarihine nazar-ı dikkati celb etmekle beraber, Kur'ân'ın tenziliyle çok alâkadar bir nura parmak basıyor.

o tarihten az sonra Mucizat-ı Ahmediye (a.s.m.) Risalesi ve Yirminci ve Yirmi Dördüncü Mektuplar gibi Risaletü'n-Nur'un en nuranî cüzleri meydan-ı intişara çıkmaları ve Kur'ân'ın kırk vecihle i'câzını ispat eden Mucizat-ı Kur'âniye risalesiyle haşre dair Onuncu Sözün ikisinin '42'de intişarları ve '46'da fevkalâde iştiharları aynı tarihte olması bir kuvvetli emaredir ki, bu âyet ona hususî bir iltifatı var.

Hem nasılki bu âyetler telif ve intişarına işaret ederler; öyle de, yalnız d01114.gif (346 bytes) kelimesi Risaletü'n-Nur'un ismine (şeddeli nun, bir nun sayılmak cihetiyle) gayet cüz'î bir farkla tevafuk edip remzen bakar, kendine kabul eder. Çünkü d01114.gif (346 bytes) kelimesi 951 ederek Risaletü'n-Nur'un makamı olan 948'e sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar.

Birden hatıra geldi ki: Bu üç farkın sırrı ise Risaletü'n-Nur'un mertebesi üçüncüde olmasıdır. Yani vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil, belki ekseriyetle Kur'ân'ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat ve istihracat-ı Kur'âniyedir. Câ-yı dikkattir ki, birinci d01115.gif (92 bytes) olan Sûre-i Mü'min'de
1d01116.gif (734 bytes) makam-ı cifrîsi, bazı mühim âyetler gibi 1370'e bakıyor. Acaba on beş-yirmi sene sonra başka bir nur-u Kur'ân zuhur mu edecek, yahut Resâili'n-Nur'un bir inkişaf-ı fevkalâde ile bir fütuhatı mı olacak, bilmediğimden o kapıyı açamıyorum.

YİRMİ BEŞİNCİ ÂYET

2d01117.gif (635 bytes) âyet-i kudsiyesidir. Bu âyetin mânâ-yı işârîsi, Resâili'n-Nur ile münasebeti çok kuvvetlidir. Bir ciheti şudur ki:

Risaletü'n-Nurun ve şakirtlerinin mesleği, dört esas üzerine gidiyor.

Birincisi tefekkürdür; Hakîm ismine bakıyor.

Biri de şefkattir, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki, Rahmân ve Rahîm isimlerine bakıyor.

Hem şu âyet nasılki Resâili'n-Nur'un telif ve tekemmül tarihine tevafukla parmak basıyor; öyle de, d01118.gif (185 bytes) kelimesiyle (vakıf mahalli olmadığından, tenvin, nun sayılmak cihetiyle) makamı 547 olarak Sözlerin ikinci ve üçüncü ismi olan Resâili'n-Nur ve Risale-i Nur'un adedi olan 548 veya 49'a, şeddeli nun, bir nun sayılmak cihetiyle pek cüz'î ve sırlı bir veya iki farkla tevafuk ederek remzen ona bakar, dairesine alır.

Hem d01117.gif (635 bytes) in makam-ı cifrîsi, bir vecihle, yani tenvin, nun sayılsa ve şeddeli iki ri.gif (859 bytes) deki lâm-ı aslî hesap edilse, d01119.gif (237 bytes) telâffuzda olduğu gibi olsa, 1354 veya 5 eder. Ve diğer bir vecihte, yani tenvin sayılmazsa, 1304 eder. Üçüncü vecihte, yani telâffuzda bulunmayan iki lam.gif (887 bytes) hesaba girmezse, 1294 eder.

Birinci vecihte, tam tamına Resâili'n-Nur'un telifçe bir derece tekemmülü ve fevkalâde ehemmiyet kesb etmesi ve fırtınalara tutulması ve şakirtleri kudsî bir teselliye muhtaç oldukları Arabî tarihiyle, şu 1355 ve 54 tarihine, hem otuz bir adet Lem'alardan ibaret olan Otuz Birinci Mektubun telif zamanına, hem o mektubun Otuz Birinci Lem'asının vakt-i zuhuruna ve o lem'adan Birinci Şuânın telifine ve Şuânın yirmi dokuz makamında otuz üç adet âyâtın Risale-i Nur'a işaretleri istihraç edildiği hengâmına ve yirmi beşinci âyetin Risale-i Nur'a îmaları yazıldığı şu zamana, şu dakikaya, şu hale tam tamına tevafuku ise, Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsine yakışıyor, gayet lâtif ve müjdeli bir tevâfuktur.

İkinci vecihte, yani 1304 makamıyla, Risale-i Nur'un tercümanı, Risale-i Nur'un basamakları olan mebâdi-i ulûma besmele-keş olduğu ve fütuhat-ı Nuriyede besmelesini çektiği ve fâtiha-i hayat-ı ilmiyede d01120.gif (525 bytes) okuduğu zamanına tam tamına tevafukla parmak basıyor, arkasını sıvatıyor, "Haydi git, selâmetle çalış" remzen diyor.

Üçüncü vecihte, yani 1293 veya 4 olan makam-ı cifrîsiyle, o tercümanın besmele-i hayat-ı dünyeviyesinin iptidasına tam tamına tevafuk sırrıyla îma eder ki, onun hayatı çok dehşetli dağdağaları ve fırtınaları görmek ve çekmekle beraber, daima Rahmân ve Rahîm isimlerinin mazharı olarak rahmetle muhafaza ve şefkatle terbiye edileceğini remzen mün'imâne haber veriyor. Bu suretle, Kur'ân'ın mânevî i'câzından ihbar-ı gaybî nev'inin bir şuâsını gösteriyor.

YİRMİ ALTINCI ÂYET

Sûre-i Hûd'da 3d01121.gif (439 bytes) âyetinin iki satır sonra gelen
4d01122.gif (619 bytes) âyetidir. Şu âyetin şeddeli mim.gif (869 bytes) ve şeddeli lam.gif (887 bytes) ve şeddeli nun.gif (874 bytes) ikişer sayılmak ve d01123.gif (189 bytes) deki te.gif (888 bytes) vakıfta olduğundan he.gif (870 bytes) olmak cihetiyle makam-ı cifrîsi 1352 olmakla, tam tamına Resâili'n-Nur şakirtlerinin en meyusiyetli ve musibetli zamanları olan 1352 tarihine tam tamına tevafukla, o acınacak hallerinde kudsî ve semâvî bir teselli, bir beşarettir. Ve âyetin münasebet-i mâneviyesi bir iki risalede, yani Keramât-ı Aleviyede ve Gavsiyede beyan edilmiştir. d01124.gif (415 bytes) deki d01125.gif (193 bytes) kelimesi d01121.gif (439 bytes) deki d01127.gif (160 bytes) kelimesine Kur'ân sayfasında tam müvâzi ve mukabil gelmesi, bu tevafuka bir letafet daha katar. Bu âyetin küllî ve çok geniş mânâ-yı kudsîsinin cüz'iyatından Risale-i Nur şakirtleri gibi teselliye çok muhtaç bir cüz'îsi bu asırda 1352'de bulunduğuna tam tamına tevafukla işaret ederek başına parmak basıyor.

Eğer d01128.gif (264 bytes) kelimesinde vakfedilmezse ve d01129.gif (200 bytes) kelimesiyle raptedilse, o vakit he.gif (870 bytes) te.gif (888 bytes) olmaz. Fakat daha lâtif tesellikâr bir tevafuk olur. Çünkü d01124.gif (415 bytes) kaide-i nahviyece müptedâdır. 5d01131.gif (410 bytes) onun haberidir. Bu haber ise, makam-ı cifrîsi olan 1349 adediyle, 1349 tarihinden beşaretle remzen haber verir. Ve o tarihte bulunan Kur'ân hizmetkârlarından bir taifenin ashab-ı Cennet ve ehl-i saadet olduğunu mânâ-yı işârîsiyle ve tevafuk-u cifrî ile ihbar eder ve bu tarihte Risale-i Nur şakirtleri Kur'ân hesabına fevkalâde hizmetleri ve tenevvürleri ve çok mühim risalelerin telifleri ve başlarına gelen şimdiki musibetin, düşmanları tarafından ihzarâtı tezahür ettiğinden, elbette bu tarihe müteveccih ve işârî, tesellikâr bir beşaret-i Kur'âniye en evvel onlara baktığını gösterir.

Evet d01131.gif (410 bytes) de şeddeli nun.gif (874 bytes) , bir nun.gif (874 bytes) sayılmak cihetiyle te.gif (888 bytes) 400,    600; 1000 eder. İki nun.gif (874 bytes) 100; bir ye.gif (896 bytes), iki fe.gif (89 bytes) , bir lam.gif (887 bytes) 200; diğer lam.gif (887 bytes) 30, ikinci ye.gif (896 bytes) 10, iki elif.gif (856 bytes) 2, bir cim.gif (85 bytes) 3, bir dal.gif (59 bytes) 4, 49 eder ki; yekûnu 1349 eder.

Bu müjde-i Kur'âniyenin binden bir veçhi bize teması, bin hazineden ziyade kıymettardır. Bu müjdenin bir müjdecisi bir sene evvel görülmüş bir rüya-yı sadıkadır. Şöyle ki:

Isparta'da başımıza gelen bu hadiseden bir ay evvel bir zâta, rüyada ona deniliyor ki, "Resâili'n-Nur şakirtleri imanla kabre girecekler, imansız vefat etmezler."

Biz o vakit o rüyaya çok sevindik. Demek o müjde, bu müjde-i Kur'âniyenin bir müjdecisi imiş.HAŞİYE

YİRMİ YEDİNCİ ÂYET

Sûre-i Saf'ta

d01132.gif (1091 bytes)
6d01132a.gif (2612 bytes)

dur. Bu âyetteki d01133.gif (707 bytes) cümlesinin makam-ı cifrîsi, 1316 veya 7'dir. Ve bu tarih ise, sabıkan yirmi birinci âyetin hâtimesinde zikredilen inkılâb-ı fikrî sadedinde, Avrupa'nın bir müstemlekât nâzırı, Kur'ân'ın nurunu söndürmesine çalışması tarihine ve Resâili'n-Nur Müellifi dahi ona karşı o inkılâb-ı fikrî sayesinde o nuru parlatmaya çalışması aynı tarihe, hem yedi sûrede yedi defa
7d01134.gif (440 bytes) aynı tarihe, hem
8d01135.gif (503 bytes)dahi aynı tarihe, hem
9d01136.gif (629 bytes) dahi aynı tarihe, hem
10d01137.gif (572 bytes) dahi şeddeli nun.gif (874 bytes) , bir nun.gif (874 bytes) sayılmak ve tenvin sayılmamak cihetiyle aynı tarihe, hem
11d01138.gif (326 bytes) fermanı dahi aynı tarihe, hem
d01133.gif (707 bytes) dahi aynı tarihe bil'ittifak muvafakatları elbette remizden, işaretten, delâletten ziyade bir sarahattir ki, Risale-i Nur o nur-u İlâhînin bir lem'ası olacağını ve düşmanları tarafından gelen şübehat zulümatını dağıtacağını mânâ-yı işârîsiyle müjdeliyor. Hem bu cifrî ve müteaddit ve mânidar tevafuklar ise, kuvvetli bir münasebet-i mânevîyeye istinad ederler.

Evet, Resâili'n-Nur'un 129 risaleleri, 129 elektrik lâmbalarının şişeleri misilli, Kur'ân nur-u âzamından uzanan tellerin başlarına takılıp o nuru neşrettikleri meydandadır. Risale-i Nur'un yarı ismi iki defa bu cümle-i âyette bulunmasıyla o münasebeti pek letafetlendiriyor.

YİRMİ SEKİZİNCİ ÂYET

Sûre-i Tevbe'de

12d01140.gif (1718 bytes)

âyetindeki d01141.gif (941 bytes) cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i mâneviyesiyle beraber şeddeli lâm'lar, birer lam.gif (887 bytes) ve şeddeli mim.gif (869 bytes) asıl kelimeden olduğundan, iki mim.gif (869 bytes) sayılmak cihetiyle 1324 ederek, Avrupa zâlimleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş bir suikast plânı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperverleri, hürriyeti '24'te ilânıyla o plânı akîm bırakmaya çalıştıkları halde, maatteessüf, altı-yedi sene sonra, harb-i umumî neticesinde yine o suikast niyetiyle, Sevr Muahedesinde Kur'ân'ın zararına gayet ağır şeraitle kâfirâne fikirlerini yine icrâ etmek olan plânlarını akîm bırakmak için Türk milliyetperverleri cumhuriyeti ilânla mukabeleye çalıştıkları tarihi olan 1324'e, tâ '34'te, tâ '54'te tam tamına tevâfukla, o herc ü merc içinde Kur'ân'ın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resâili'n-Nur Müellifi '24'te ve Resâili'n-Nur'un mukaddematı '34'te ve Resâili'n-Nur'un nuranî cüzleri ve fedakâr şakirtleri '54'te mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hattâ hakikat-i hali bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telâşa sevk ettiler ve bu itfâ suikastine karşı tenvir vazifesini tam îfa ettiklerinden, bu âyetin mânâ-yı işârîsi cihetinde bir medâr-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emaredir. Şimdi İslâmlar içinde nur-u Kur'ân'a muhalif hâletlerin ekserîsi o suikastlerin ve Sevr Muahedesi gibi gaddarâne muahedelerin vahim neticeleridir.

Eğer şeddeli mim.gif (869 bytes) dahi şeddeli lâm'lar gibi bir sayılsa, o vakit 1284 eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeye niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus'un '93 muharebe-i meş'umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resâili'n-Nur şakirtleri yerinde Mevlâna Halid'in (k.s.) şakirtleri o bulut zulümatını dağıttıklarından, bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor. Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli lâm'lar ve mim.gif (869 bytes) ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdînin şakirtleri olabilir. Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var. 13d01142.gif (519 bytes) sırrıyla kısa kestik.

YİRMİ DOKUZUNCU ÂYET

Sûre-i İbrahim'in başında

14d01143.gif (1891 bytes)

âyetidir. Şu âyetin dört beş cümlesinde dört beş îma var. Mecmuu bir işaret hükmüne geçer.

 

Birincisi: d01143d.gif (533 bytes) cümlesi ifade eder ki: "Kitab-ı Mübîn vasıtasıyla, on dördüncü asırdaki zulümattan, insanlar biiznillâh Kur'ân'dan gelen bir nura çıkarlar." Bu meâl ve hususan nur lâfzı, Resâili'n-Nur'a mutabık olduğu gibi, makam-ı cifrîsi şeddeli nun.gif (874 bytes) , iki nun.gif (874 bytes) olmak üzere 1338 veya 9 ederek, harb-i umumî zulümatında telif edilen Resâili'n-Nur'un fâtihası olan İşârâtü'l-İ'câz tefsiri, o zulmetler içindeki zuhuru tarihine tam tamına tevafuku ve âyetteki nur kelimesi, Risale-i Nur'daki Nur lâfzına îma ile bakıyor.

İkincisi: d01144.gif (514 bytes) cümlesi evvelki cümledeki Nuru târif ederek der: O nur Cenâb-ı Hakkın izzet ve mahmudiyetini gösteren yoldur. Bu cümlenin makam-ı ebcedîsi 548 veya 50 olarak, Resâili'n-Nur'un şeddeli nun.gif (874 bytes) , bir nun.gif (874 bytes) olmak üzere adedi olan 548'e tam tamına tevafuk eder. Eğer okunmayan iki elif sayılsa, mertebesine işaret eden iki farkla yine tam tamına tevafuk eder. Bu îmayı teyid eden, hem letafetlendiren bir münasebet var. Şöyle ki:

Âlem-i İslâm için en dehşetli asır, altıncı asır ile Hülâgû fitnesi ve on üçüncü asrın âhiri ve on dördüncü asır ile harb-i umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münasebetiyle, bu cümle makam-ı ebcedî ile altıncı asra ve evvelki cümle gibi

d01145.gif (314 bytes) kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder.

Hem, sabık âyetlerde ise, Resâili'n-Nur'un ikinci ismine tevafukla işaret eden umum o âyetler, dehşetli asır olan Hülâgû ve Cengiz asrına dahi îma ederler. Hattâ o âyetlerin hem o asra,

hem bu asra îmaları içindir ki, Hazret-i Ali (r.a.) Ercûze'sinde ve Gavs-ı Âzam (r.a.) Kasîde'sinde Resâili'n-Nur'a kerametkârâne işaret ettikleri vakit hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.

Üçüncüsü: d01146.gif (326 bytes) kelimesindeki d01147.gif (266 bytes) ın adedi 1372 ederek bu asrın zulümleri, zulmetleri ne vakte kadar devam edeceğini, o zulmetlerin içinde bir nur daima tenvire çalışacağını îma ile Risale-i Nur'un tenvirine remzen bakar.

Dördüncüsü: d01148.gif (321 bytes) cümlesi diyor ki: "1345'te Kur'ân'dan gelen bir nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak." Bu meâl ise, 1345'te fevkalâde tenvire başlayan Resâili'n-Nur'a tam tamına cifirce, hem mealce muvafık ve mutabık olmakla, Risale-i Nur'un makbuliyetine îma, belki remzediyor.

Beşincisi: d01149.gif (501 bytes) deki d01150.gif (169 bytes) kelimesi Kur'ân'a has baktığı için hariç kalmak üzere, d01151.gif (382 bytes) cümlesinin makamı Risaletü'n-Nur'un birinci ismine tam tamına tevafuk etmesi, Risaletü'n-Nur'un, Kitab-ı Münzelin tam bir tefsiri ve mânâsı olduğunu ve ondan yabani olmadığını remzen ifade eder. Çünkü d01152.gif (92 bytes) 382, d01153.gif (176 bytes) 423, d01154.gif (195 bytes) 144, yekûnu 949; eğer tenvin nun sayılsa 999 ederek Risaletü'n-Nur'un (eğer şeddeli nun.gif (874 bytes) , bir nun.gif (874 bytes) sayılsa) adedi olan 948 (eğer şeddeli nun.gif (874 bytes) , iki nun.gif (874 bytes) olsa) 998 sırlı, yani vahiy olmadığını ifade için birtek farkla tevafuk edip ona îma eder.

Elhâsıl: Bu birtek âyette mezkûr beş cümlenin münasebet-i mâneviyeyi gözeterek beş adet îmaları bir kuvvetli işaret, belki bir delâlet hükmüne geçebilir kanaati bana bunu yazdırdı. Hatâ etmişsem, Kitab-ı Mübîni şefaatçi edip Erhamürrahimînden kusurumun affını niyaz ederim.

1subhank.gif (2020 bytes)


Yirmi dokuzuncu âyetin sehvine dair tafsilât

2b_allah.gif (1367 bytes)

Küçük bir sehivden kuvvetli bir işaret-i gaybiye gördüm. Ondan bildim ki, o sehiv bunun içinmiş. Şöyle ki:

Birinci Şuâ olan İşârât-ı Kur'âniyenin, yirmi dokuzuncu âyet Sûre-i İbrahim'in başında,

3d01157.gif (1496 bytes)

içinde d01158.gif (466 bytes) cümlesine makam-ı cifrîsi sehven "1334 ederek Risale-i Nur'un fâtihası olan İşârâtü'l-İ'câz tefsirinin zuhuru ve tab'ı tarihine tevafukla bakar" denilmiş. Halbuki, melfuz harflerinin makamı 1339 olup o tefsirin fevkalâde iştiharı ve Dârü'l-Hikmet tarafından ekser müftülere gönderilen nüshalar, müteaddit ve maddî ve mânevî inkılâpların sarsıntılarından vikaye noktasında-çok emâreler ve müftülerin itirafıyla-birer kale ve ekser müftülerin ellerinde birer elmas kılıç hükmüne geçmeleri tarihine tevafukla takdirkârâne bakar. Okunmayan iki elif sayılsa, 1341 edip Risale-i Nur'un mebde-i zuhuruna tam tamına tevafukla bakar.

Bu küçük sehiv şöyle bir mânâyı birden kuvvetli ihtar etti ki: O Sûre-i İbrahim'in (a.s.) başındaki âyetin Risale-i Nur'a remzen bakan yalnız onun dört cümlesi değil, belki o birinci sayfa âhirine kadar münasebât-ı mâneviye cihetinde bir mânâ-yı remziyle, efrad-ı kesiresi içinde Risale-i Nur'a gizli bir hususiyetle îma eder, remzen bakar. Ben şimdilik o hakikat-i remziyeyi beyan edemem. Yalnız kısa bir işaret edilecek.

Evet, Risale-i Nur'un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle, Hazret-i İbrahim'in (a.s.) hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek sırrıyla şu sûrede daha ziyade Risale-i Nur'u kucağına alıyor. Baştaki âyet, dört cümle ile en karanlık bir asrın kara kara içinde, zulmet zulmet içinde insanları nura çıkaran ve Kur'ân'dan çıkan bir nura parmak bastığı gibi, en karanlık içinde bulunan ve Risale-i Nur'un cereyanına muhalif gidenleri tarif eder.

 

ÜÇÜNCÜ ÂYET:

4d01159.gif (1917 bytes)

Bu dahi, üç cümlesiyle bazı münasebât-ı mâneviye ve muvafakat-ı mefhumiye cihetinde ve hem Risale-i Nur'un mesleğine, hem mülhidlerin mesleğine îmaen bakar ve birinci cümlesiyle der ki: "O bedbahtlar, bazı ehl-i imanın (imanları beraber olduğu halde) ve bir kısım ehl-i ilmin (âhireti tam bildikleri halde) onlara iltihak delâletiyle, bilerek ve severek hayat-ı dünyeviyeyi dine ve âhirete, yani elması tanıdığı ve bulduğu halde beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi sefahet-i hayatı, dinî hissiyata muannidâne tercih edip dinsizlikle iftihar ederler."

Bu cümlenin bu asra bir hususiyeti var. Çünkü hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş. Sair asırlarda o ehl-i dalâlet âhireti bilmiyor ve inkâr ediyor. Elması elmas bilmiyor, dünyayı tercih ediyor.

Ve ikinci cümlesi olan d01160.gif (484 bytes) ile der ki: "O bedbahtların dalâleti, muhabbet-i hayattan ve temerrüdden neş'et ettiği için kendi halleriyle durmuyorlar, tecavüz ediyorlar. Bildikleri ve onunla ecdatları bağlı olan dine, adâvetkârâne, menbalarını kurutmak ve esasatını bozmak ve kapılarını ve yollarını kapatmak istiyorlar."

Ve üçüncü cümlesi olan d01161.gif (345 bytes) ile der ki: "Onların dalâleti fenden, felsefeden geldiği için acip bir gurur ve garip bir firavunluk ve dehşetli bir enâniyet onlara verip nefislerini öyle şımartmış ki, kâinatı idare eden İlâhî kanunların şuâlarını ve insan âleminde o hakaikin düsturlarını süflî hevesatlarına ve müştehiyatlarına müsait görmediklerinden-hâşâ hâşâ!-eğri, yanlış, noksan bulmak istiyorlar." İşte bu âyet, üç cümlesiyle mânen bu asırda acip bir taife-i dâlleye tam bir tevafuk-u mânevî ile, mânâ-yı işârîsiyle çok efradı içinde hususî baktığı gibi, tevafuk-u cifrîsiyle dahi başlarına parmak basıyor.

Evet, evvelki cümle olan d01162.gif (376 bytes) nin makamı 1327; eğer şeddeli lam.gif (887 bytes) ve be.gif (877 bytes) ikişer sayılsa Arabî tarihiyle 1359 edip o tuğyanlı taifenin savletli zamanını göstererek tam tevafukla bakar. d01161.gif (345 bytes) nin makamı; tenvin, nun olmak cihetiyle 1209 ederek şeriat-ı İslâmiyeye suikast olarak ecnebî kanunlarını adliyeye sokmak fikri ve teşebbüsü tarihine tam tamına tevafukla bakar. Ve bu emareler gibi çok îmalarla baştaki âyetin kuvvetli işaret ettiği Risale-i Nur'un muarızlarına zâhir bir surette baktığı gibi, mefhum-u muhalifi delâletiyle dahi Risale-i Nur'a tam bakar. Hattâ dördüncü âyette Risale-i Nur'un Türkçe olmasını tahsin eder ve beşincide Arabî ve Türkçeyi tam bilmeyen ve mürşidleri ve âlimleri perişan olan vilayat-ı şarkiyede Risale-i Nur imdatlarına ve her taifeden ziyade başlarına gelen hadiseler ve âyette 5d01164.gif (253 bytes) tâbir edilen elîm vakıaları hatırlarına getirmekle ikaz ve irşad etmelerine bir mânâ-yı işârî ve remzî ile emrediyor. Bu âhirki ehemmiyetli işareti beyan etmeme şimdilik izin olmadığından, yalnız herbirinin birtek remzi gayet kısa beyan edilecek. Şöyle ki:

DÖRDÜNCÜ ÂYETİN:

6d01165.gif (935 bytes)

cümlesi makam-ı cifrîsiyle ve baştaki âyetin işaretleri karinesiyle, risalet ve nübüvvetin her asırda veraset noktasında naipleri, vekilleri bulunmak kaidesiyle, bir mânâ-yı remzî cihetinde, vazife-i ırsiyeti yapan Risale-i Nur'u efradı içine hususî bir iltifatla dahil edip lisan-ı Kur'ân olan Arabî olmayarak Türkçe olmasını takdir ediyor. Evet, bunun makamı d01166.gif (186 bytes) deki tenvin nun.gif (874 bytes) sayılmak ve şeddeli lam.gif (887 bytes) iki sayılsa ve şeddeli ye.gif (896 bytes) bir sayılsa 1358, her ikisi bir ri.gif (859 bytes) sayılsa 1328; şeddeliler iki sayılsa, tenvin sayılmazsa, 1318, hem tenvin, hem şeddeliler sayılsa 1368 ederek Risale-i Nur'un beş devresine ve beş vaziyetine remzen ve îmaen bakar.

BEŞİNCİ ÂYETTE:

7d01167.gif (1164 bytes)

d01168.gif (622 bytes) cümlesinde makam-ı cifrîsi, şeddeliler birer sayılmak cihetinde 1351 ederek Risale-i Nur'un şimdilik beyanına iznim olmayan ehemmiyetli vazifesinin ve bu evâmir-i Kur'âniyeyi imtisalinin tarihine tam tamına tevafuk-u cifrî ve muvafakat-ı mâneviye karinesiyle ve kıssadan hisse almak münasebât-ı mefhumiye remzi ile Risale-i Nur'a îmaen bakar. Daha yazılacak çok gaybî işaretler var; fakat izin verilmedi, şimdilik kaldı.