![]() ![]() ![]() |
Sikke-i Tasdik-i Gaybî - s.2079 |
yani dokuz karn sonra Furs, yani akvam-ı Şarkiye, Arap üzerine hücum edecek, galebe edip hayvan gibi Arabı kesecek. Öyle müthiş fitneler, karanlıklı musibetler ki, en karanlıklı geceden daha ziyade karanlık olacak. İşte Hz. Ali'nin (r.a.) bir keramet-i bahiresi ki kendinden beş yüz sene sonra gelen ve Arap Devlet-i Abbasiyesini mahveden ve hadsiz kütüb-ü İslâmiyeyi nehr-i Fırat'a dken ve Arabı gayet zalimane katleden Hülagû vakıa-i meşhuresini haber veriyor. Çünkü, meşhur olan karn kırk sene
değil o zaman istilahınca ağleb-i mür olan altmış seneden ibarettir. Çünkü bir devir altmış senede değişir. Bu surette İmam-ı Ali'nin (r.a.) hicretten otuz sene sonra Kûfe'de yazdığı bir Ercüze'deki dokuz defa altmış, otuza ilave edilse beş yüz yetmiş oluyor ki, Cengiz'in ve Hülagû'nun hücum ve tahribat zamanıdır. Sonra Hazret-i Cebrail'in, Âlâ Nebiyyina (a.s.m.) huzur-u Nebevide getirip Hz. Ali'ye Sekine namıyla bir sayfada yazılı İsm-i Âzam, Hz. Ali'nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: "Ben Cebrail'in şahsını yalnız alâimü's-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum" diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki:yani "Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, szümüze şüphe edenler zelil olur." Sonra yine İsm-i Âzam içinde bulunan o altı Esma-i Hüsna'dan bahsedip birdenbire aynen Gavs-ı Geylanî'nin ihbar-ı gaybisi gibi Hülagû asrından bu asrımıza bakıyor. İkinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve diyor ki:
yani on dördüncü asr-ı Muhammedîde (a.s.m.) bin üç yüz kırk dokuz (1349) ve Rûmice bin üç yüz kırk yedi (1347)'de Arabî hurufunu terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâmlar içinde başlanacak. Hem umum, hem fakir ve zengin emir ve işçi, çoluk ve çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren ğ
renecekler. Çünkü bir nüshadafıkrasındaki
ise o zamanın istılahınca Arabın gayri Lâtince ve Frenkî
huruf demektir. Sonra diyor.
yani, "Kim inayet-i ilahiyeye mazhar ise Hz. Cebrail'in tabiri ile bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Cenab-ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve fitnelerinden kurtarır." Bu sözden dört sayfa evvel yine demiş:
yani, "Kim saadete mazhar ise... said ise... şaki değilse... o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir gerdanlık hükmünde bir nüsha olur." Sonra diyor
yani, "O bid'alar ve acemî ve ecnebi hurufunun intişarı zamanı olan o ahirzamanın fena adamları bir kısım ülemaü's-su'dur ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için bid'alara yardım ve fetva verenlerdir." Sonra bir kısım ülemaü's-su'u tokatlamak için de birisiyle konuşuyor. Der:
yani, "Yâ o zamana yetişen ve alimlerden olan insan! Cenab-ı Haktan o fitnenin şerrinden muhafaza için sana ders verdiğim İsm-i Âzam ile dua et."
yani "Biz Al-i Beyt'ten her kurbet ve şiddet zamanında birer Gavs çıkıp imdat ediyor." Esedullahü'l-Galib Hz. Ali (r.a.), İbn-i Ebu Talib keramullahü vechehü ihbarat-ı gaybiyeye ait şu kasidesinin bir kısmında Risale-i Nur şakirtlerine bilhassa baktığına müteaddit emareler var. O da Gavs-ı Geylanî gibi Risale-i Nur'un makbuliyetini imza ediyor ve alkışlıyor.
Sikke-i Tasdik-i Gaybî - s.2080
Birinci emare: Latin hurufunun İslâmlar içinde
cebren kabul ettirildiğini teessüfle bahsedip ve ulemaü's-su'u tokatladığı yerde
birdenbire birisiyle irşadkârane konuşuyor ve diyor ki, "Sana verdiğim ders ile hıfz duasını
et." İşte bu "müdrik" aynen Hz. Gavs'ın kaside-i meşhuresinde
"mürîdî" dediği adamın aynıdır. Çünkü ikisi de aynı fitneden bahs
edip umum içinde hususi bir adama iltifat gösteriyorlar. Kaside-i Gavsiyede
"mürîdî" ilm-i cifr ve on yedi emare ile
"Molla Said"dir. Hem "el-Kürdî" oluyor. Tahakkuk etmiş Risale-i
Nur'un bir vasıta-i naşiri olan Üstadımızın hem ismi hem lakabı
"mürîdî" lafzında olduğu gibi aynen Hz. Ali'nin (r.a.)
HAŞİYE 2 ilm-i cifirle ve
hesab-ı ebcedle aynen hem
hem
oluyor. Her birisi iki yüz
altmış beş ediyor.
üstündeki tenvin vakfta elif'e inkılap ettiği için
oluyor.
lafzı mim'siz yukarıdan okunmasıyla "kürd" olduğu gibi
lafzı da
ın bir parçasını okumakla bu emareyi letafetlendiriyor.
Demek o zamana yetişenlerin arasında Hz. Ali'nin (r.a.) hitabına mazhar çok efrad
içinde Risale-i Nur naşirine hususi bir iltifatı var.
İkinci emare: Hz. Ali (r.a.) hırs ve tama' yolunda bid'alara tâbi olan bir
kısım ulemaü's-su'u tokatladığı vakit ulema içinde birisiyle merhametkârane
konuşmaya başladı. Üstadımızı bilenlere malumdur ki Ankara rüesası İstanbul'da
onu İngilizlere karşı mücahedatını takdir ederek onu istediler. Ankara'ya gitti.
Van'da Medresetü'z-Zehra namında kendi darü'l-funununa yüz elli bin banknot, iki yüz
meb'ustan yüz altmış üçünün imzasıyla i'tası kararlaştırılan layiha-ı kanuniye kabul edilmekle beraber Şeyh Sinûsî makamında
vilayat-ı Şarkiyeye vaiz-i umumiliği ve hem Darü'l-Hikmetin azaları orada Diyanet
Riyasetinin azaları olmakla, o da içinde bulunmakla beraber meb'us olmak ve daha ne
isterse yapılacak diye teklif ettikleri halde sırf
sünnet-i seniyeye muhalif hareket etmemek için o teklifleri kabul etmeyip on dokuz sene,
belki yirmi iki sene işkenceli bir esareti kabul eden Üstadımıza elbette Hz. Ali'nin
(r.a.) ulemaü's-su'a hiddet ettiği zaman ona karşı hususi iltifatı olacak ve o mânevî mecliste onu okşayacak. Onun için
bu hal bir emaredir ki Hz. Ali (r.a.), Hz. Gavs-ı Geylanî (r.a.) gibi umum muhatapları
içinde bu Risale-i Nur'un bir vasıtası olan Hocamıza işareten iltifat ediyor. fıkrasında gavs
lafzıyla Gavs-ı Geylanî'nin müridine şefkatle bakmasına, Hz. Ali'nin (r.a.)
baktığını ima ediyor.
Üçüncü emare: Ulema bahsinin evvelki satırında diyor.
İsm-i Âzam bahsinde
yani, "Kim inayete ve saadete mazhar ise o ahirzaman fitnelerinden bu altı ismi verdiğim ders tarzında vird edenler mahfuz kalır."
Hz. Ali (r.a.) huruf-u ecnebiyi İslâmlar içinde cebren kabul ettirmek hadisesi ile ulemaü's-su'un bid'alara yardımlarından teessüfle bahsedip bu iki hadise ortasında irşadkârane bazılarından bahsediyor ki, o Sekine olan İsm-i Âzamla ecnebi
Sikke-i Tasdik-i Gaybî - s.2081
hurufuna karşı mukabele ediyor. Hem ulemaü's-su'a muhalefet ediyor. İşte bu zamanda o adamlar Risale-i Nur şakirtleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir. Çünkü onlardır ki hatt-ı Kur'ân'ı muhafaza ediyorlar ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı da mukavemet ediyorlar.
Evet biz hocamızdan anlamışız ki, On üç sene evvel Hz. Ali'nin (r.a.) bu kasidesinin sırrını bilmeden yedi sene evvel bu altı ismi İmam-ı Gazali'den ders alarak ve kendine daima vird ederek bütün evradları tebeddül ve tahavvül ettiği halde bu Sekine tabir edilen Hz. Ali'nin (r.a.) verdiği ders tarzında mütemadiyen terk etmeden devam et
miş. Bu tarzda devam edenleri işitmemişiz. Hem hilaf-ı adet bir tarzda yirmi sene zarfında yirmi fitne-i azimeye düştüğü gibi ve tesirli bir surette hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye karıştığı halde harika bir mahfuziyet altında olduğunu gözümüzle gördüğümüzden Hz. Ali'nin (r.a.) ahirzamandaki hitap ettiği dostları içinde bilhassa ona ruy-i iltifatı olduğunu hissediyoruz.Hem lafzıyla, yani, Said (r.a.) olmak ve ulema bahsine muttasıl
birisine inayete mazhar olduğunu ve
fıkrası hesab-ı ebcedle on üçüncü asrı gösterip o asırda
dünyaya gelen ulemadan Said (r.a.) isminde birisine lâtifane bir îma bu emareyi
zînetlendiriyor.HAŞİYE
5
Dördüncü emare: Hz. Gavs-ı Geylani fitne-i
ahirzamanda sünnet-i seniyeyi ve esrar-ı Kur'âniyeyi muhafazaya ve neşre çalışan
bir mürîdine on beş emare ile iltifat eder. Ve onunla konuşursa, elbette İslâmiyetin
tesisinde Esedullah ünvanını alan ve ulûm-u esrariyede 1 hadisine
mazhar bulunan ve keramat-ı harika ile iştihar eden ve Vehhabilerin ecdadı olan
Haricileri kılıçtan geçiren ve Gavs-ı Âzam'ın ceddi ve üstadı olan Hz. Ali (r.a.)
elbette Al-i Beytine bir cihette düşman olan Vehhabilerin Haremeyn-i Şerifeyni
istilası hengâmında ve Haricilerden daha berbat bir tarzda sünnet-i seniyeye muhalefet
eden bir kısım ulemaü's-su' ve zalimlerin istilası zamanında Risale-i Nur vasıtası
ile Risale-i Nur şakirtleri bütün kuvvetleriyle
sünnet-i seniyenin muhafazasına ve Al-i Beyt'in hürmetine ve meveddetine
çalışmaları ve o müthiş mehalike karşı sarsılmadıkları halde imdad-ı ruhaniye
ve kuvve-i maneviyenin takviyesine pek çok muhtaç oldukları bir zamanda o ulûm-u evvelîn ve ahirîni bildiğini müftehirane
iddia eden Hz. Ali (r.a.) hiç mümkün müdür ki, evladından olan Gavs-ı Geylani'den
geri kalsın. Şeceat-ı Haydaranesiyle Risale-i Nur şakirtlerinin imdadına yetişmesin.
Elbette bu suretle yetişir ve yetişti.
Malumdur ki: Meselâ, umum bir cemaat içinde biri hareket etse, biri dese, "Ey
insan bana bak" o insan lafz-ı umumisinde karine-i hal ile o muayyen adama
hitaptır. Madem mukteza-yı hal ve karine-i hal ile Hz. Ali'nin (r.a.) umum muhatapları
içinde en ziyade muhtaç ve en ziyade Hz. Ali'nin (r.a.) maksadı lehinde hareket eden
Risale-i Nur şakirtleridir. Elbette o zat istikbale bakıp tabiriyle
konuştuğu cemaat içinde en ziyade müteharrik ve kuvve-i maneviyenin takviyesine
muhtaç olanlara hususiyetle bakar.
Beşinci emare: Ecnebi hurufatını ehl-i İslâmın en mühim hükümeti resmi bir surette kabul ve neşir ve cebrettiği halde Risale-i Nur şakirtleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyeyi neşir ve tamim ve muhafazasına çalıştıkları bir zamanda Hz. Ali (r.a.) tarihiyle ondan haber vermekle gaybî keramatı beyan ettiği yerde ulema içinde birisine iltifat gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok efradı olabilir. Fakat bu karine-i hal gösteriyor ki Risale-i Nur şakirtleri bir hususiyet kesbetmiş ki Hz. Ali (r.a.) iltifatla Risale-i Nur'u alkışlıyor.
Altıncı emare:... Kuvvetlidir, fakat yazamayız.
Yedinci emare:... Zahirdir, fakat gösteremiyoruz.
Elhasıl: Hz. Ali (r.a.) keremallahü vechehü ecnebi
hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve bid'aya taraftarlık eden bir
kısım ulemaü's-su'a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne
bazılarla konuşuyor. Ve Hz. Cibril'in tabiriyle Sekine ismi verilen ve İsm-i Âzam
sandukçası olan Esma-ı Sitteye devam edeni irşad ediyor, taltif ediyor. İşte o
Esma-i Sittenin devamından tereşşüh eden ve Esmanın lemeatı olan Risale-i Nur, ve o
Risale-i Nur kendi şakirtleri ile lâakal yüzer kalemle yüz parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin
nüshasıyla lâakal yüz bin adamı huruf-u Kur'âniye lehine ve sünnet-i seniyeye
ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hz. Ali'nin (r.a.) hiddet ettiği iki cereyana karşı tamamıyla
mukavemet ettiklerinden elbette Hz. Ali'nin (r.a.) tabir ettiği ihvanları içinde
hususî bir surette onlara bakıyor.