Hanımlar Rehberi - s.2277

Başka hariç memlekette mühim yerlerde ceridelerle sorulan "Neden sünnet-i seniyyeye muhalif olarak mücerret kaldın?" sualine bir cevaptır.

Evvelâ: Mektubunuzu gayet hasta olan Üstadımıza okuduk. Üstadımız ise; "Ben şiddetli hasta olmasa idim, bu çok kıymettar ve müdakkik ve mübarek kardeşlerime tafsilâtlı bir cevap yazacaktım. Fakat bu şiddetli vaziyetim müsaade etmediğinden gayet kısa, birkaç noktayı o mübarek ve samimî kardeşlerime ve hizmet-i Kur'âniyede arkadaşlarıma yazarsınız" dedi.

Birincisi: Kırk seneden beri gayet dehşetli bir zındıka hücumu karşısında, herşeyini feda edecek hakikî fedakârlar lâzım geldiği bir zamanda, Kur'ân-ı Hakîmin hakikatına, değil dünya saadetimi belki lüzum olsa âhiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim. Değil bir sünnet olan muvakkat dünya zevcelerini almak, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi, bırakmaya mecburdum ki; ihlâs-ı hakikî ile hakikat-ı Kur'âniyeye hizmet edebileyim. Çünkü, bu dehşetli dinsizlik komiteleri, öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlardı ki, bunlara karşı gelmek için âzamî fedakârlık yapmak ve harekât-ı dîniyesini rızâ-i İlâhîden başka hiç bir şeye âlet yapmamak lâzım geliyordu.

Bîçare bir kısım âlimler ve ehl-i takvâ insanlar, çoluk-çocuğunun maîşet derdi için bid'alara fetva verdiler veya taraftar göründüler. Hususan din derslerini kaldırıp Ezan-ı Muhammedîyi kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, âzamî fedakârlık ve âzamî sebat ve metanet ve herşeyden istiğna etmek lüzumu karşısında ben bir sünnet-i seniyye olan evlenmek âdetini terk ettim ki, tâ çok haramlara girmeyeyim. Ve çok vacipleri ve farzları yapabileyim. Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez. Çünkü o kırk sene zarfında birtek sünneti yerine getiren bâzı hocalar on kebaire ve haramlara girmeye, bir kısım sünnet ve farzları bırakmaya kendilerini mecbur bildiler.

Sâniyen: Âyet-i kerîmede: 1 ve hadîs-i şerifteki 2 gibi emirler emr-i daimî ve vücûbî değildirler. Belki istihbabî ve sünnet emirleridir. Hem şartlara bağlıdır. Hem de herkes için her vakit değildir.

Hem de, "Ruhbaniyet İslâmiyette yoktur" mânası, ruhbanîler gibi tecerrüt merduttur, hakikatsızdır, haramdır demek değildir. Belki, 3 hadîsinin sırrı ile hayat-ı içtimaiyeye hizmet etmek için, içtimaî bir âdet-i İslâmiyeye terviçtir. Yoksa selef-i sâlihînden binlerle ehl-i hakikat inzivaya, mağaralara muvakkaten girmişler. Dünyanın fâni müzeyyenatından istiğna ve tecerrüt etmişler, tâ ki, hayat-ı ebediyelerine tam hizmet etsinler.

Mâdem şahsî ve hususî kemalât-ı bâkıyesi için dünyayı terk edenler, selef-i sâlihînden çok var. Elbette hususî değil, küllî ve umumî olarak çok bîçarelerin saadet-i bâkıyeleri için ve dalâlete düşmemeleri ve îmânlarını takviye edip kurtarmaları için ve hakikat-ı Kur'âniye ve îmâniyeye tam hizmet etmek ve hariçten gelen, dahilde çıkan dinsizlere karşı dayanmak için, zail ve fânî dünyasını terk etmek, elbette sünnet-i seniyeye muhalefet değil; belki hakikat-ı sünnete mutabakattır. Ve Sıddîk-ı Ekber'in: "Cehennemde vücudum büyüsün, tâ ehl-i îmâna yer bulunmasın" diye fedakârlıkta âzamî sadakatın bir zerresini kazanmak fikriyle, bîçare Said bütün ömründe tecerrüdü, istiğnayı ihtiyar etmiş.

Salisen: Risale-i Nur'un Talebelerine: "Başkaları evleniyorlar, siz tezevvüçten vaz geçiniz" denilmemiş, denilmez. Fakat talebeler birkaç tabakadır. Bir tabakanın hakikî ihlâsı kaybetmemek ve hakikî fedakârlık ve âzamî bir sadakat taşımak için, dünya ihtiyaçlarına mümkün olduğu kadar ömrünün muvakkat bir kısmında bağlanmaması bu zamanda lâzım geliyor.

Eğer hizmet-i Kur'âniye ve îmâniyede yardımcı bir hanım bulsa alır. Hizmetine zarar vermez. Lillâhilhamd bu neviden çok Nur Talebeleri var, zevceleri onlardan geri kalmıyorlar. Belki, kadınlardaki şefkatten gelen ücretsiz fıtrî kahramanlık ve hakikî ihlâs cihetiyle zevcinden daha ileri gidebilir. Nur Talebelerinin yetişmiş kısımlarından ekserisi evlenmişler, bu sünneti yerine getirmişlerdir. Risale-i Nur onlara der ki: Haneniz bir küçük Medrese-i Nuriye, bir mekteb-i irfan olsun ki, bu sünnet tam yerine gelsin. Sünnet-i seniyenin meyvesi olan çocuklar âhirete size şefaatçı olsunlar. Dünyada da îmân dersini alıp size hakikî evlât olsunlar. Yoksa bu otuz senede kısmen olduğu gibi o çocuklara yalnız terbiye-i medeniye verilse, bir cihette o çocuklar dünyada faydasız ve âhirette


Hanımlar Rehberi - s.2278

dâvacı olarak "Ne için imanımı kurtarmadınız?" diyeceklerinden peder ve vâlidelerini mahzun etmek, sünnet-i seniyenin hikmetine münâfi olur.


[Yirmi Altıncı Lem'adan]

BİRİNCİ RİCA ...
İKİNCİ RİCA ...
ÜÇÜNCÜ RİCA ...
DÖRDÜNCÜ RİCA ...
BEŞİNCİ RİCA ...
ALTINCI RİCA ...
YEDİNCİ RİCA ...5


YİRMİ DÖRDÜNCÜ LEM'A6


YEDİNCİ MEKTUP7


S. Taaddüd-ü zevcat ve esir ve köle gibi bazı mesâili, bazı ecnebîler serrişte ederek, medeniyet nokta-i nazarında şeriata bazı evham ve şübehâtı irad ediyorlar.

C. ...8


[Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfından]

İkinci Noktanın İkinci Mebhası9


ON YEDİNCİ MEKTUP

Çocuk taziyenâmesi ...10


Yalnız çocuk tâziyesine dair risalede 11 ye dair sualinde ...12


Emirdağ'ın Manidar Bir Hatırası13

Beş seneden beri, teneffüs için Emirdağ'ının etrafında faytonla gezdiğim zaman, garip bir tarzda, bir yaşından yedi yaşına kadar küçücük çocuklar, vâlide ve pederlerine karşı gösterdikleri alâkadan ziyade bir iştiyak ile faytonuma koşup elime sarılıyorlardı. Hattâ bir defa fayton altına düştükleri halde hârika bir tarzda zarar görmeden kurtuldular. Hiç beni görmeyen, bilmeyen bir, iki veya üç yaşındaki çocuklar; yalın ayak, dikenler içinde koşa koşa faytona yetişiyorlar, büyük adamlar gibi temenna edip, "Elinizi öpelim" diyorlardı.

Bu hâle hem ben, hem kardeşlerim ve görenler hayret ediyorduk. Bu hal bir mahalleye mahsus değil. Her tarafta hattâ köylerinde dahi aynı hal devam ediyordu.

Beni aldatmayan bir hâtıra-i hakikatle, benim ve arkadaşlarımın kanaatimiz geldi ki: Bu mâsum tâifenin, mâsumiyetleri cihetiyle sevk-i fıtrî denilen bir hiss-i kablelvuku ile Risale-i Nur'un bu memlekette mâsum çocuklara ve kendilerine çok menfaati olacak diye, akıl ve fikirleri derk etmediği halde, o mâsumane his ile ve Risale-i Nur'un mânası itibariyle tercümanına, analarına yalvarmalarından ziyâde bir iştiyak ile koşuyorlar. Biz de bir hiss-i kablelvuku ile hissediyoruz ki; ileride bu mâsum küçücük mahlûklar içinden büyük Nurcular çıkacak ve ileride Nur'un has şâkirdleri olacak ki, bu vaziyeti gösteriyorlar. Ben de bu nevi küçücük mâsumları, dünyada evlâdım bulunmadığından, evlâd-ı mâneviye olarak dualarıma umumen dâhil ettim. Her sabah bunları da, Nur talebeleriyle beraber dualarımda yâd ediyorum.

Hem onlardan bir mâsumu, kırk yaşındaki lâkayd bir adama tercih etmeme sebep; bunlar günahsız olduklarından ve samimî bir alâka göstermelerinden, elbette onları sevk eden bir hakikat var diye, ben de büyüklere temenna ettiğim gibi, onların temennalarına mukabele ediyordum. Hem mâsumiyetleri, hem ileride tam Nurcu olmalarına binaen dualarını kendi hakkımda makbul olacak diye onlara der idim: Madem siz benim evlâd-ı mâneviyem oldunuz, ben size dua ediyorum. Sizin günahınız olmadığı için duanız benim hakkımda inşaallah makbuldür, siz de bana dua ediniz. Çünkü ben, ziyade hastayım.

Benim ve yanımdaki kardeşlerimin kuvvetli bir ihtimâl ile kanaatımız geliyor ki masonlar ve zındıkların plâniyle Bolşevizm tarzında gençleri terbiye etmek için bir vakit bazı mektepler açıldığı


Hanımlar Rehberi - s.2279

ve sonra değişen bu mekteplerde gençlerin başına gelen o belâya karşı bir mukabeledir. Ve inşaallah o yavruların hem kendileri, hem gençler; mason ve dinsizlerin ve zındıkların şerlerinden kurtulmalarına bir işarettir ki, bu acip vaziyeti gösteriyorlar.

Said Nursî

Evet, bu vaziyeti biz de gözümüzle görüyoruz.

Hizmetinde bulunan Nur Talebeleri


[On Yedinci Lem'anın bir parçasıdır.]

ON İKİNCİ NOTA14


[Emirdağ Lâhikası'ndan]

Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Birincisi: Risale-i Nur'un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak...15


[Emirdağ Lâhikası'ndan]

Aziz, mâsum evlâtlarım,

Kur'ân'ı öğrenmek için ders almaya çalışıyorsunuz...16


Çok muazzez, çok mübarek ve çok şefkatli Üstadımız Efendimiz!

Eskiden ne acı günler, ne kara günler geçirdik. Çocuklarımızın Kur'ân dersine gitmeleri bile yasak edilmişti. Mekteplerde de din dersleri kaldırılmıştı. Risale-i Nur yazanları mahkemelere veriyorlardı. Siz çok mübarek Üstadımıza din düşmanları çok eziyetler yaptılar. Çok cefalar çektirdiler. Risale-i Nur yazdı, dine yeniden büyük bir kuvvet verdi, Müslümanlığı ilerletti diye sizi ölüme mahkûm etmeye çalıştılar. Biz o acıklı günlerde ağladık, sızladık, "Yâ Rabbi! Üstadımızı muhafaza eyle. Dinimize, Üstadımıza, Risale-i Nur'a düşmanlık edenleri kahreyle!" diye Allah'a yalvarıyorduk. Âdeta kanlı gözyaşları döküyorduk. Sonunda Cenab-ı Hak siz Üstadımızı muhafaza etti; dinsizler yıkıldılar. Müslümanlığı yok etmeye kastedenler müzmahil oldular. Siz Üstadımız ise, dinî hizmetinizde muzaffer oldunuz. Milletimizi dinsizlerin zararından kurtardınız, zaferler kazandınız. Müslümanların mesut günler geçirmesine sebep oldunuz. Bu sayede dinî istiklâliyetimize, dinî hürriyetimize kavuştuk. Risale-i Nur matbaalarda çok çok basılmaya başladı, biz kadınlar çok mesrur olduk. Nurlarımızı basılmış görünce yeniden dünyaya gelmişçesine sevinçler içerisinde kaldık. Bize binlerce beşibirlikler, altınlar, elmaslar verselerdi, ipekten, atlastan elbiseler dağıtsalardı; bizi bu derece memnun edemezlerdi. Risale-i Nur'u bastırmak, dine, imana en birinci, en büyük hizmettir.

Üstadımız Efendimiz,

Din, iman aşkıyla, Müslümanlık duygusuyla mesut olabilecek biz anneler, yavrularımıza Kur'ân-ı Kerimi öğretiyoruz, Risale-i Nur'a çalıştırıyoruz; Risale-i Nur'un iman, İslâmiyet dersleriyle terbiye etmeye çalışıyoruz. Evlerimiz birer medrese-i Nûriye oluyor elhamdülillâh. Eğer çocuklarımıza Risale-i Nur okutmazsak, yoldan çıkarıcı bu zamanın tehlikelerine düşecekler, fena göreneklere kapılacaklar, kötülükleri taklit edecekler. Bizim başımıza belâ ve dert kesilecekler. Âhirette de "İmanımızı neden kurtarmadınız?" diye anne ve babalarından dâvâcı olacaklardır. Bunun için, sevgili yavrularımızın kalblerine Risale-i Nur sevgisi aşılıyoruz. Kadınların çocuklarına karşı şefkatleri fazladır. Eğer çocuklarının ebedî âhiret hayatlarını kurtaracak iman dersleri verilmezse, bu ihmâl edilir de yalnız muvakkat fâni dünya hayatına çalıştırılırsa, o vakit çocuklara olan şefkat, hakikî yerine sarfedilmiş olmaz. Çocuğun hem dünyada, hem âhirette felâketine sebep olan bir şefkat olmuş olur.

Çocuklarımıza, okşayarak, sevgiyle diyoruz ki:

"Evlâdım! Risale-i Nur seni hem dünyada, hem âhirette mesut, bahtiyar edecek en büyük ve en hakikî bir din kitabıdır, iman dersleridir. Okumaktan mahrum kalırsan, iman derslerini şimdi alamazsan; hem dünyada, hem âhirette bedbaht olursun, perişan kalırsın" diyerek ve Risale-i Nur hakkında yazılmış olan mektupları, destanları, kasideleri, şiirleri okuyarak, okutarak Risale-i Nur'un sevgisini kalblerine, büyüklüğünü ruhlarına yerleştirmekte devam edeceğiz. Dualarınız sayesinde Risale-i Nur'un dersleriyle inşaallah evlâdlarımız İslâmiyete, hem bize, hem milletimize hayırlı, dindar gençler olarak yetişirler.