Ancak
yüzlerce metre yükseklikte, büyük bir hızla uçan bir kuş için bu önemli bir
problem oluşturabilir. Bu nedenle kuşlar gözlerini kırparken hiçbir zaman
görüntülerinde kesinti olmaz. Çünkü kuşun, göz kırpma zarı denilen üçüncü bir
göz kapağı vardır. Bu zar şeffaftır ve gözün bir yanından diğer yanına doğru
hareket eder. Böylelikle kuşlar gözlerini tamamiyle kapamadan gözlerini
kırpabilirler. Suya dalan kuşlarda ise bu zar, dalgıç gözlüğü görevini görür ve
göze zarar gelmesini engeller.
Başka bir örnek olarak devenin gözleri de, tam ihtiyacı olan korumayı sağlayacak özelliktedir. Gözlerin etrafındaki sert kemikler darbelere karşı koruma sağladıkları gibi, güneş ışınlarına karşı gözü en iyi açıda muhafaza ederler. Son derece şiddetli kum fırtınaları bile devenin gözlerine zarar vermez. Çünkü kirpikleri birbiri içine geçebilen bir yapıya sahiptir ve herhangi bir tehlike anında otomatik olarak kapanır. Böylece hayvanın gözüne en ufak bir toz dahi giremez. Balıkların gözleri ise dünyaya şeffaf bir örtü arkasından bakar. Bu perde dalgıçların sualtı gözlüklerini andırır. Küresel ve sert olan göz yapıları yakın plandaki cisimleri görmeye göre ayarlıdır. Balığın gözünün küresel olmasının bir başka nedeni ise ışığın sudaki kırılmasıdır. |
|
Göz, neredeyse suyla aynı
yoğunluğa sahip bir sıvı ile dolu olduğundan dışarda oluşan görüntüler göze
yansırken kırılma gerçekleşmez. Bunun sonucunda göz merceği dışarıdaki cismin
görüntüsünü retina üzerine tam olarak odaklar ve balık insanın aksine suyun
içinde son derece net görür.
Sonra küçük atardamarlar kanı beyne taşıyan tek bir kan damarın içerisinde biraraya gelir. Bu sayede gazel koşarken süratle artan vücut ısısından etkilenmez.
Burada dikkat çekici olan nokta, bu kusursuz sistemin zaman içinde kendiliğinden ortaya çıkamayacağıdır. Çünkü beynin soğutulması için gereken bu sistemin var olmaması demek, gazelin ilk koşusunu yapar yapmaz ölmesi demektir.39
Gazellerdeki soğutma sistemi örneğinde de görüldüğü gibi canlılardaki tasarım, evrimcilerin "kademe kademe gelişim" iddiasıyla açıklanamayacak bir kompleksliğe sahiptir. Yani bir canlının vücut sistemlerinin ve organlarının zaman içinde küçük değişimlerle ortaya çıkması imkansızdır. Canlı bedenleri, gazellerdeki soğutma sistemi benzeri, tek bir parçası bile eksik olsa hiçbir işe yaramayacak yapılarla doludur. Bu da bütün canlıların evrimcilerin iddia ettikleri gibi tesadüflerle zaman içinde var olmadıklarını, aksine Allah tarafından bir anda kusursuzca yaratıldıklarını ispatlar. Bu, düşünebilen ve aklını kullanabilen insanlar için çok açık bir gerçektir. |
|
"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunların arasında olan herşeyin de Rabbidir." dedi. (Şuara Suresi, 28)
|
İnsanın Yaratılışındaki İhtişamÇevrenizdeki insanların tümü annelerinin karnında geçirdikleri aylar sonrasında bugünkü hallerine geldiler. Her biri için aynı kusursuz sistem annelerinin vücutlarında eksiksiz hazırlandı, hepsi aynı aşamaları yaşadılar. Doğum olayı son derece büyük bir mucizedir. Anne karnında hazırlanmış olan özel korunaklı odasında gelişen bebek bir süre sonra dünyaya gelir. İşte bu mucizevi olaydaki detaylar, düşünen her insanı çok önemli sonuçlara götürecektir. Bu sonuca, bebeğin gelişiminde etkili olan detaylardan birini ele alarak birlikte ulaşalım: Plesanta döllenmiş yumurtanın rahim duvarına yerleşmesi için vücut tarafından oluşturulan etli bir dokudur. Bebeğe ait yumuşak kan damarlarını içerir. Bu damarlar bir ağacın kolları gibidir. Plesanta bebeğe besin taşıyan dokularla birleşerek besin, vitamin, mineraller, su ve oksijen gibi anneden gelebilecek her türlü maddeyi bebeğe taşır. 40 |
Plesantanın bu görevi son derece önemlidir. Çünkü bu doku, hem bebeğin bütün ihtiyaçlarını gidermeli hem de bebeği korumak için seçici olmalıdır. Aslında bu görevleri yapmakla plesanta bebek için, akciğer, mide, bağırsak, karaciğer ve böbrek gibi organların görevlerini yüklenmiş olur. Plesantanın bu alışverişi gerçekleştirmesini sağlayan "korion" adı verilen ince bir zardır. Bu zar anne ile bebeğin kan dolaşımını birbirinden ayırır. Bu zar sayesinde annenin kanı kesinlikle çocuğun damarlarına geçmez. Bebek oksijen ve besinlerini bu zar aracılığıyla alır.
Bu arada bebeğin ilk aylarda ihtiyaç duyduğu gıdalar ile sekizinci ve dokuzuncu aylarda ihtiyaç duyduğu gıdalar birbirinden farklıdır. Plesantanın besin alımında bunu da dengelemesi gerekmektedir. Nitekim bütün bunları plesanta kusursuz bir şekilde yerine getirir. Her zaman neyi ne kadar alacağını çok iyi bilir, hep seçici ve dikkatlidir. Bunlar plesantanın özelliklerinden birkaç tanesidir. Burada sorulması gereken bazı sorular ve unutulmaması gereken noktalar vardır.
Öncelikle sadece hücrelerden oluşan bir doku olan plesantanın tüm bu hesaplamaları nasıl yaptığı sorusunun cevabı verilmelidir. Bunun yanısıra bebeğin ihtiyaçlarından plesantanın nasıl haberdar olduğu sorusu da cevap beklemektedir. Düşünen bir insan bunları plesanta denen et parçasının kendi kendine yapamayacağını ya da bu özellikleri plesantanın tesadüfen kazanmış olamayacağını hemen görecektir. Bu durumda karşımıza çıkan gerçek yine son derece açıktır: Plesanta dokusu anne karnındaki bebeğin ihtiyaçlarını karşılayabilecek özelliklere sahip olarak Allah tarafından yaratılmıştır. Doğum mucizesi Allah'ın yaratma sanatındaki ihtişamın sergilendiği örneklerden biridir.
Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)
En çok sinir ucu, parmak uçlarında bulunur. Bu da size hareket kolaylığı sağlar ve hiçbir rahatsızlık vermez. Buna karşın daha "önemsiz" bölgelerde, örneğin sırt bölgesinde oldukça az sayıda sinir ucu vardır. Bu çok önemli bir avantajdır. Bunun aksinin olduğunu düşünelim: Parmak uçlarının son derece duyarsız olduğunu, tüm sinir uçlarının sırtta toplandığını varsayalım. Bu, kuşkusuz oldukça zorluk verici olurdu; elimizi doğru düzgün kullanamazken, sırtımıza temas eden en ufak maddeyi bile -mesela elbisemizin kıvrımlarını- hissederdik.
|
İnsan
derisi birçok tabakadan oluşan, içinde algılayıcı sinirler, dolaşım kanalları,
havalandırma sistemleri, ısı ve nem ayarlayıcıları bulunan, gerektiğinde bir
kalkan gibi Güneş ışınlarından vücudu koruyan karmaşık bir organdır. Bu
özellikleri nedeniyle insan, derisinin bir bölümünün tahrip olması durumunda
hayati tehlike içine girebilir. Derimizin 1 cm altını kaldırdığımızda karşılaşacağımız manzara, işte bu yağların ve proteinlerin oluşturduğu, çok çeşitli damarların da bulunduğu estetik olmayan, hatta ürkütücü bile sayılabilecek bir görüntü olacaktır. |
Deri, bütün bu yapıları kapatıcı özelliği sayesinde hem vücudumuza çok önemli bir estetik katkıda bulunurken, hem de tüm dış etkenlerden korunmamızı sağlar. Derimizi bizim için hayati yapan görevlerinden birkaç tanesini saymak ve bunların üzerinde düşünmek derimizin varlığının ne kadar önemli olduğunun anlaşılması için yeterli olacaktır.
İnsan derisi vücudun su dengesinin bozulmasını engeller, dayanıklı ve esnektir, kendi kendini yenileyebilir, vücudu zararlı ışınlardan korur, dış dünya ile olan bağlantıyı sağlar, soğuk ya da sıcak havalarda vücut sıcaklığını korur.
Her türlü ihtiyacı
karşılayan gelişmiş bir klima ve hassas bir dedektör gibi hareket eden insan
derisi, hem görsel olarak sağladığı güzellikle hem de insanı koruyan
özellikleriyle Allah tarafından yaratılmış bir nimettir. Tek bir özelliği için
sayfalar dolusu kitaplar yazılan deri Allah'ın yaratışındaki ihtişamını bize
bir kere daha göstermektedir.
KAYNAKLAR:
39.
Lawrence O. Richards, It Couldn't Just Happen s.108
40.
Flanagan, Geraldine Lux, Beginning of Life, A Dorling Kinderslly Book,
İngiltere:1996, ,s.68