Yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar büyük ve yüksek yapılar yapmak insanoğlu için masraflı, uzun zaman gerektiren ve zor bir işti. Fakat teknolojinin ilerlemesi ile birlikte yapı tasarımında birçok teknik geliştirildi. Bu tekniklerin en önemlilerinden biri "kafes sistemler" olarak bilinen sistemdir. Bu yönteme göre yapının taşıyıcı elemanları, yekpare bir yapıda değildir; bunun yerine birbiri içine geçmiş, kafes şeklinde çubuklardan oluşur.
Kemiklerin iç yapısı da insanların binalarda ve köprülerde kullandığı kafes yapı sistemine göre inşa edilmiştir. Bir kemik kesilip incelendiği zaman iç yapısında oldukça ilginç bir sistem görülür. Binlerce küçük çubuk iç içe geçerek karmaşık bir yapı oluşturur. İşte bu yapı, kemiklerin içinde inşa edilmiş olan kafes sistemdir. Bu sayede kemikler hem son derece sağlam, hem de insanın rahatlıkla kullanabileceği hafifliktedirler. Eğer aksi olsaydı, yani kemiklerin içi, dışı gibi sert ve tamamen dolu olsaydı, hem kemiklerin ağırlığı insanın taşıyabileceğinin çok üzerinde olurdu, hem de kemiğin yapısı sert olup en küçük bir darbede çatlama ve kırılma yapardı. |
|
İnsanoğlunun günümüz
teknolojisini kullanarak taklit etmeye çalıştığı kemiklerdeki yapı Allah'ın
benzersiz yaratma sanatının örneklerinden sadece bir tanesidir. Allah'ın
eksiksiz ve benzersiz yaratmasındaki ihtişamı her insanın kendi bedeninde
görmesi ve üzerinde düşünerek şükretmesi gerekir.
Bunlar, kalp kasları tarafından pompalanan kanın, tam gereken anda gereken yönde hareket etmesini sağlamaktadırlar. Dahası, kalp, büyük damarlar yoluyla bir taraftan akciğere, bir taraftan da tüm vücuda bağlanır. Vücuda giden damar, az sonra kendi içinde dallara ayrılır, bu dallar daha küçük dallara, onlar da çok daha küçük dallara ayrılırlar. Kılcal damarlara kadar inen bu ayrışma büyük damarlara, sonra daha büyük damarlara ve sonra çok daha büyük damarlara doğru birleşir. Ve tüm bunlar yeniden kalbe döner. Kalpten de, kanın içindeki karbondioksiti vermek ve yerine oksijen almak için akciğere yollanır.
Tüm bu dolaşım sistemi, yani kalp, damarlar ve akciğer birarada düşünüldüğünde ortaya çıkan şey ise, tam kompleks bir sistemdir. (Buna, kanı temizlemekle görevli olan böbrekleri, kandaki şeker oranını ayarlayan pankreas bezini, kanın kimyasal bileşimini kontrol altında tutan karaciğeri ve kandaki savunma sistemi elemanlarını da eklediğinizde, ortaya ihtişamlı bir yapı çıkar.) Bu kompleks sistemin parçalarının hepsi birbirleriyle uyumludur ve birbirlerine çok düzgün bir biçimde bağlanmışlardır. Birbirleriyle uyumlu olan tüm bu parçalar, ortak bir amaca hizmet etmektedirler. Ve eğer tek bir parça dahi eksik olsa, sistemde aksaklıklar ortaya çıkar. Bu ise dolaşım sisteminin sahibi olan insanın ölümü ile sonuçlanabilecek durumlara sebebiyet verebilir.
Hiçbir kalp, pompaladığı
kanı temizleyecek bir akciğer olmadıktan sonra, tek başına herhangi bir bedeni
bir dakikadan fazla yaşatamaz. Bu durumda dolaşım sisteminin tek bir anda tüm
parçalarıyla var olmuştur. Bu da, kalpteki ve dolaşım sistemindeki kusursuz bir
tasarımı yani yaratılmışlığı gösterir ve Alemlerin Rabbi olan Allah'ın eşi
benzeri olmayan yaratma sanatını tanıtır.
Koşmak, gülmek, yürümek, yatmak… Siz bunları hiç düşünmeden yaparsınız, ancak bütün bu değişik hareketler sırasında akciğerlerinizde vücudunuzun oksijen ihtiyacını belirleyen otomatik bir solunum denetim sistemi çalışmaktadır. Hareket halindeyken vücut hücrelerinin aktiviteleri artar, hücreler daha çok güç ve enerji harcar.
Bu yüzden vücuttaki 100 trilyona yakın hücre normalden daha fazla oksijene ihtiyaç duyar. Oksijen ihtiyacının artmasının yanısıra hücrelerin ürettikleri fazla karbondioksitin de vücuttan hemen atılması gerekmektedir. Eğer artan oksijen talebi karşılanmazsa bu durumdan bütün vücut hücreleri zarar görür. Bu nedenle solunum hızlanır, yani akciğerler daha hızlı çalışır. Son derece hayati olan bu durum yine mucizevi bir sistem sayesinde çözüme kavuşturulmuştur. Beyin sapı olarak adlandırılan bölgede kandaki karbondioksit oranını devamlı kontrol eden alıcılar vardır. Bu alıcıların bağlı olduğu merkezler, içinde bulunulan duruma göre akciğerlerin çalışmasını sağlayan kaslara gerekli emirleri gönderir. Beyin sapı haricinde akciğerlerin dış yüzeyinde bulunan basınca karşı hassas algılayıcılar da, akciğerin gereğinden fazla gerilmesi durumunda beyin sapına, solunum derinliğinin azaltılması için gerekli olan emirleri gönderirler. Bu işlemler her gün, her saniye, her an hiç durmadan tekrarlanır. |
|
Birbirini tamamlayan birçok
dengeden oluşan bu sistemin kendiliğinden kör rastlantılar sonucu oluştuğunu
iddia etmek elbette ki mümkün değildir. İnsan vücudundaki solunum sistemi
Allah'ın yaratma sanatının örneklerinden sadece biridir.
Beyindeki
bu kusursuz sistemi oluşturan en önemli unsurlardan biri, sayıları 10 milyar
civarında olan sinir hücreleridir. Beyindeki sinir hücreleri diğer bütün
hücrelerden farklı olarak elektrik akımları ile çalışır. Ve bu elektrik
akımları sayesinde bilgi alışverişinde bulunabilir, bilgi depolayabilirler.
|
Sinir hücrelerinin birbirleri olan bağlantısını dolayısıyla da beyindeki ahengi sağlayan, sinir hücrelerindeki özel yapıdır. Beyindeki 10 milyar hücrenin 120 trilyon civarında bağlantısı vardır. Ve bu 120 trilyon bağlantının tamamı doğru yerlerdedir. Eğer bu bağlantılardan herhangi biri yanlış bir yerde olsaydı sonuçları çok ağır olurdu. Hatta insanların hayati fonksiyonlarını sürdürmesi mümkün olmayabilirdi. Ancak böyle bir şey olmaz ve istisnai hastalıklar dışında tüm insanlar kendilerine doğal gelen, ama aslında ardında trilyonlarca mucizevi işlemin bulunduğu bir yaşantıyı sürdürürler. |
|
Beyindeki birbirine bağlı
işleyen bu yapı da insan vücudundaki diğer bütün sistemler gibi her aşamasında
kusursuz tasarımı olan bir yapıdır. Beynin milyonlarca işlevini hiç hata
yapmadan, hiçbir karmaşaya mahal vermeden gerçekleştirebilmesini kaynağı ise,
sonsuz akla sahip olan Allah tarafından bu özelliklerle birlikte yaratılmış
olmasıdır.