Sirâcü'n-Nûr - s.2298

Evet, gerçi şahsım itibariyle ehemmiyetsiz ve kıymetsiz ve kıymetim yok. Fakat kırk senedir memleketin çok yerleriyle alâkadar olmuşum. O yerlerde ciddi dostlarım ve hakiki kardeşlerim ve Risale-i Nur dersinde arkadaşlarım kesretle varlar. Eğer onların vaziyeti, inzibat ve asâyiş lehinde olmasaydı, elbette şimdiye kadar bir vukuatları görünecekti. Halbuki hem Eskişehir Mahkemesinde, hem bu defa da, vukuata binaen değil, belki imkâna bina edilmiş. Yani, yapmış diye ilişmiyorlar, belki yapabilir diye evham yüzünden ilişiyorlar.

İşte buranın zabıtasına, en mahrem esrarımı bilâ-perva içine alan müdafaatımı, isterlerse takdim edeceğim. Çünkü ekser vilayetlere Risale-i Nur ve Şâkirdleri girmişler. Herhalde Denizli'ye-eğer girmemişse-girecek.

Böyle hasbî, fahrî bir tarzda fenalığı, ahlâksızlığı, anarşiliği, serserilği izaleye ciddi çalışan ve tesiratını Kastamonu'da ve Isparta havalisinde gösteren yılmaz, geri çekilmez bir inzibat kuvvetini, buranın emniyet dairesi nazara alıp, asayiş lehinde istimal etmek varken, bu kuvvete endişeli ve müttehem nazarıyla baksa, birkaç cihette zarardır diye arz ediyorum:

Ben, buranın adliyesine karşı ehemmiyetsiz şahsım değil, belki memlekete zararsız bir surette menfaatli ve kıymetli Risale-i Nur ve şakirtlerini nazara alıp, müdafaa ettiğim halde, "Sen kendini müdafaa et!" diye, beni acib bir câni tarzında herşeyden ve konuşmaktan tecrid ve haps-i münferide ve sıhhatime ve ihtiyarlığıma tam dokunacak bir şekilde soktular.

Sonra, doktorları hastalığım haysiyetiyle istedim. Onlara hitaben derdimi yazdım. Birkaç gün tehirden sonra, bir doktor geldi. Öyle bir aceleyle baktı ki; "Güya müttehem ve vatana muzır bir şahsiyetin sıhhati ne ehemmiyeti var" diye, manasını fehm ettim. Daha onlara hitaben yazdığım istirhamnâmeyi vermedim. Şimdi en son size de müracaat ediyorum. Bu gurbette hiç dost bulamayan ve herkes ona müttehem nazarıyla bakan bir adamın derdini de dinlemek gerektir. Bir vazifeyle sivil polis gönderebilirsiniz. Tâ ki, hakikat-ı hâli anlasın, size haber versin. Ve Isparta ve Denizli adliyelerine karşı müdafaatımın suretini size getirsin. Ve zâbıta ile Risale-i Nur şakirtlerinin ortasına anlaşmazlık girmesin.

Haps-i münferidde mevkuf Said Nursî


En mühim parça budur. Bir Cuma gününün, birkaç saatinin mahsulüdür.

Müddeiumumi Bey!

Yirmi senedir hayat-ı içtimaiyeyi ve bilhassa böyle resmi ve ince ve siyasi hayatı terk etmişim...1


Denizli'nin insaflı müddeiumumisinin iddianamesine karşı evvelen, beş-altı esas olarak müddeiumumi beye evvelce yazılan bir küçük müdafaayı bir itiraznâme; ve saniyen, mahkemenin elinde bulunan Eskişehir müddeiumumisinin iddianamesine mukabil verilen eski itiraznâme ve müdafaayı; ve salisen, küçük müdafaadaki beş-altı esasa, üç-dört esası bir itiraznâme olarak iddia makamına, ağır ceza mahkemesine takdim ediyorum.

Birinci Esas: İddianâmede başka yerlerdeki sathi tahkikata binaen bize bir cemiyet-i siyasiye noktasında bakmış. Buna cevabımız: ...2


Efendiler! Size katî haber veriyorum ki: Buradaki zatların...3


Bu itirazda muhatabım, Denizli Mahkemesi ve müddeiumumisi değil, belki başta İnebolu...4


Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış, resmen zapta geçmemiş...5


Efendiler!

Çok emârelerle kat'î kanaatim gelmiş ki, hükümet hesabına...6


Sirâcü'n-Nûr - s.2299

Mahkeme Reisi Ali Rıza Beyefendi,

Hukukumu müdafaa etmek için...7


Reis Beyefendi,

Kararnamede üç esas, esas tutulmuş: ...8


Eski Said'in, matbu Lemeat başındaki acîb imzası, az tabir ile şimdiki halime ve yetmişinci sene-i ömrüme tam tevafuk gelmesi cihetiyle yazdım. Münasip görürseniz, hem Müdâfaat'ın, hem Meyve'nin, hem Küçük Mektuplar'ın âhirinde imza yerine yazarsınız.

Eddâî

HAŞİYE 1 Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde
Said'den yetmiş dokuz emvatHAŞİYE 2 bâ-âsâm âlâma.
Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,
Beraber ağlıyorHAŞİYE 3 hüsrân-ı İslâma.
Mezar taşımla pür-emvat enîndar o mezarımla
Revânım saha-i ukbâ-yı ferdâma.
Yakînim var ki, istikbal semâvâtı, zemin-i Asya
Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-yı İslâma.
Zira yemin-i yümn-ü imandır,
Verir emn ü eman ile enâma.

Said Nursî


Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev tarafından kaleme alınmıştır.

Risalei'n-Nurun kerametlerindendir ki: Üstadımız Radıyallahü Anh, çok defa...9


Aziz kardeşlerim,

Bu fecirde, birden bir fıkra ihtar edildi...10


Elmas kalemli kahraman Hüsrev'in, zelzele hakkındaki fıkrasını tasdik eden Emirdağ'ındaki bir hadise.

Evvelen: Şimdi tam tahakkuk etti ki, zelzele...11


Risale-i Nurun hukukunu müdafaa etmek için ehemmiyetli bir talebim ve bir ricam var. Risale-i Nur umum âlem-i İslâma taalluk edecek hakâiki cami' olduğundan, muhakkik âlimlerden ve filozoflardan ehl-i vukuf bir heyet-i ilmiyeyi teşkil edip (gayet mahremler, mahdud bir-iki risale hariç olarak) bütün risalelerimi tetkik için Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Ağır Ceza Mahkemesine sevk etmiştir. Bu memlekete maddi ve mânevî bereketi, fevkâlâde hizmeti otuz üç âyât-ı Kur'âniyenin işârâtıyla ve İmam-ı Ali'nin (r.a.) üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Âzam'ın kat'i ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur'a ait dâvâ ve itiraz, cüz'i bir hadise ve şahsî bir mesele değil ki, ehemmiyet verilmesin. Belki, bu milleti ve bu memleketi ve hükûmeti ciddi alâkadar edecek ve dolayısıyla âlem-i İslâmın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir surette celb edecek bir küllî hadise hükmünde umumi bir meseledir.

Evet, Risale-i Nura perde altında hücum edenler, ecnebi parmağıyla bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan âlem-i İslâmın teveccühünü, muhabbetini ve uhuvvetini kırmak ve nefret verdirmek için siyaseti dinsizliğe âlet ederek, perde altındaki küfr-ü mutlakı yerleştirenlerdir ki; hükûmeti iğfal ve adliyeyi iki defa şaşırtıp der:

"Risale-i Nur ve şakirtleri dini siyasete âlet eder. Emniyete zarar ihtimali var."

Risale-i Nurun gerçi siyasetle alâkası yoktur. Fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, red eder. Emniyeti, âsâyişi, hürriyeti adâleti temin ettiğine yüzer hüccetlerden ve müdafaanâmesi


Sirâcü'n-Nûr - s.2300

hükmündeki Meyve Risalesi'ni takdim ediyorum.

Said Nursî


Bize ihbar edene ve yazana zarar gelmemek için, şidilik ehl-i vkufun ittifakıyle...12


Aziz, Sıddık Kardeşlerim,

Madem biz, çok emarelerle inayet altındayız...13


Ben, muhterem ehl-i vukufun raporuna, hakkımızda adâlet ve hakkaniyet noktasında, onlara bütün ruhumla teşekkür ediyorum. Onların yüz risaleden fazla kitapları, kısa bir zamanda tetkik etmeleri cihetiyle elbette bazı noksanları bulunur. Ben de, o zatların raporlarına bir yardım niyetiyle birkaç noktasını izah edeceğim. Onları tenkit etmiyorum, belki tetkiklerine yardım ediyorum.

Hattâ bana verdikleri "cezbe ve ara sıra ihtilâl-i ruhîyî" kemal-i memnuniyetle kabul ediyorum. Fakat, bu kadar var ki, onların tasdikiyle de, gayet vâkıfâne ve ilmî eserlerdir ki, yüz yirmi yedi risaledir. Bunları en meşhur ulemâlar ve âkıllar hayretlerle ve takdirlerle karşılıyorlar. Değil bir meczub, belki en meşhur, muhakkik ulemâlar fikren o dereceye yetişemiyorlar. Demek ne benim ve ne de başkasının değildir. Belki Kur'ân-ı Azimüşşanın hakikatlarıdırlar, biz de kaleme almışız.

Fakat, şahsım hakkındaki "cezbe ve ihtilâl-i ruhîyî" bu noktadan kabul ediyorum. Çünkü, ben şimdiki insanların çoklarını divane görüyorum. Benim aklım, onların akıllarının cinsinden değildir. Ya ben divaneyim, ya onlar divanedirler. Elbette onlar çokluk olmalarından, "cinnet-i muvakkata ve ara sıra meczubiyet" benim hakkım oluyor.

Bununla beraber yüksek ehl-i vukufun insaflı raporları gelinceye kadar, bizim medar-ı ittihamımız olan, "hissiyat-ı diniyeyi âlet edip emniyet-i dahiliyeyi ihlal etmek teşviki" ve "Cemiyet kurmak" ve "tarikat gütmek" ve "tedrisat yapmak" esaslarını red ettikleri ve risalelerde ve mektuplarda buna dair hiçbir emare bulunmadığına müttefikan karar vermeleri, cumhuriyet hükûmetinin adliyesinin bu ilmî heyetinin dünyaca yüksek kıymetlerini ve hakikatı hiçbir şeye feda etmediğini gösterdiğinden, ruh-u canımızla onlara hem teşekkür, hem dua ediyoruz.

Raporun sathi birkaç cümlelerine bir küçük izahtır:

Meşihat ve adliyenin yanması münasebetiyle, bir sözüme yanlış mânâ verilmiş. Şöyle ki: Bundan on dokuz sene evvel, haksız bir surette İstanbul'a menfî olarak perişan bir surette gönderildiğim vakit, bir zaman Meşihat'taki Dârü'l-Hikmet'te bulunduğumdan, Meşihat'ı sordum: "Ne haldedir?" Dediler: "Büyük kızların lisesi olmuş." Ben de hiddet ettim. Bir beddua ettim. Hem dedim: "Ya Rab! Meşihat'ı kurtar." O gece Meşihat kısmen yandı. Ben de o münasebetle dedim: "Bazen ateş temizlik yapar. Bu fakir millete beş milyon zarar veren adliyenin yanması da belki inşaallah bir temizliktir; o zarar telafi edilir" dediğim halde, zararımıza bir rıza mânâsı verilmiş.

Hem, bundan otuz sene evvel matbu Lemeat namındaki eserimde, manevi bir meclis-i ruhanide, rüya gibi bir vak'ada, ruhaniler benden sormuşlardı, ben de cevap vermiştim. Ezcümle: "Eski harb-i umumide mağlubiyetinizin hikmeti nedir?" Ben de cevap vermiştim. Bu hadiseden yirmi sene sonra, aynen öyle bir halde ben soruyorum: "Neden bizim hükûmet galip tarafı tutmadı; tâ ki Arabistan'ı, Hindistan'ı, Afrika'yı kurtarsın?" Bana o rüya gibi vak'ada cevap verdiler ki: "Senin eskiden verdiğin cevabın sana cevaptır." Yani, "eğer galip taraf tutulsa idi, şimdi Avrupaya pek yakın olan, bu civarda kolayca tatbik edilen yeni icatlar Harameyn-i Şerifeyn gibi yerlerde dahi müşkilatlar içinde tatbike çalışılmak ihtimaline binâen, kader-i İlâhî mağlubiyetimize fetva verdiği gibi, galip tarafı tutturmadı" diye gayet müteessirane yazıldığı halde, zararımıza ve mağlubiyetimize bir rıza gösterir gibi, bir ibare zannedilmiş.

Bir de cifir ve ebced hesapları, değil yalnız Muhyiddin-i Arabî gibi dahi muhakkiklerin, belki ekser edipler ve ulemâların, hususan ehl-i keşfin mabeyninde câri bir medar-ı istihrac ve esrardır. Kur'ân-ı Azimüşşanın sureleri başındaki mukattaat-ı hurufun bu hesapla münasebeti bulunduğunu, bu hadis-i şerif ispat ediyor:

Bir zaman Yahudi ulemâsından bir kısmı, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma demişler: "Senin ümmetinin müddeti azdır ki, işaret ediyor."