Değerli okurlarım:
Haklı davamız olan Filistin için kimi zaman kendimizi çaresiz hissediyor, kimi zaman da Selahattin Eyyubi gibi bir kurtarıcı bekliyoruz. Şunu bilmeliyiz ki kurtuluş sadece bir liderin omuzlarında değildir. Oradaki Müslüman kardeşlerimiz için birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Filistin meselesi siyaset ya da toprak meselesi değil; bu, imanın, vicdanın, merhametin sınandığı bir davadır. Şiddetin, baskının hiçbir türlüsünü kabul edemeyiz; öldürülen çocuklar, kadınlar, gençler — kısacası tüm mazlumların sesi olmalıyız.
Müslümanlara yapılan zulmün her dönemde var olduğu yadsınamaz.
Peygamber Efendimize (s.a.v.) ve ashabına Mekke’de üç yıl boyunca uygulanan boykotu hatırlayın. O zorlu dönemde tüm ticari ilişkileri kesmişler, yani mal alıp satmamışlar; sosyal ilişkileri kesmişler, selâm dahi vermemişler, bununla da yetinmeyip Müslüman olanlara baskı ve şiddet uygulamışlardı. Buna rağmen Müslümanlar birlik olmuş, inançlarından asla vazgeçmemiş, adeta birbirlerine kenetlenip boykotu aşarak daha da güçlenmişlerdi. O zamanlar Mekkeli müşriklerin yaptıklarını bugün İ*rail Filistin’de Müslüman kardeşlerimize yapıyor. Yani zulmün yeri ve zamanı değişiyor; kendisi değişmiyor.
Peki bu zulüm karşısında biz ne yapmalıyız? Hepimiz kendimize bu soruyu sormuşuzdur diye düşünüyorum. Evet, devletlerarası diplomasinin konusu ama bizim de yapabileceğimiz çok şey var; hepimizin yapacak çok işi var. Boykot zaten olmazsa olmazımız; tabi ki boykot — ürün almayacağız. Zalimin elini güçlendiren ekonomik yapılara karşı tavrımızı net bir şekilde ortaya koymalıyız. Boykotu önemsiz olarak görmemeliyiz; market raflarından her elimizi çektiğimiz ürün, zalime darbe, mazluma umut olacaktır.
“Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz!” (Hûd Suresi, 113. ayet)
Ayet çok açık ve net: zalimin yanında olursak ateş bize de dokunur. Boykot somut, yani maddi bir adım; bir de yapacağımız manevi bir adım var ki o da duadır.
“(Ey Muhammed!) De ki: ‘Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!’” (Furkan, 77. ayet)
Allah katındaki kıymetimizin en açık göstergesi olan dualarımızda Müslüman kardeşlerimizi unutmamamız gerekiyor.
“Ya Rabbi! Mescid-i Aksa’yı, ilk kıblemizi, miracımızın mekânını işgalden kurtar. O mübarek toprakları Müslümanlara iade eyle.” Âmin.
Kendimize şu soruyu soralım: “Ben bu davanın neresinde durdum; vicdanım rahat mı? Gayrimüslimlerin bile protestolar yaparken ağladığı, ölümü göze alıp gemilerle yola koyulduğu — tamamen insani, vicdani bir dava olan Filistin için ben ne yaptım, ne yapmalıyım?”
En çok da kendimizi geliştirmeye, ilmi ve bilimi beraber yürütmeye, gerçek tarihi öğrenmeye ihtiyacımız var. Belki o zaman bir şeyler değişebilir.
Ancak ben umutluyum! Kudüs gerçek sahibinin olacaktır. Müslümanlar olarak ümmet ruhuna sahibiz; sadece dağınığız — işte şimdi birlik olma vakti. Zulmün en karanlık anında olsak da biliyoruz ki o karanlıklar yerini aydınlığa bırakacak, biiznillah.
Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” (Âl-i İmrân Suresi, 139. ayet)
Öyleyse cüzdanımızla, sesimizle, dualarımızla, vicdanımızla bu davaya sahip çıkmak, üstünlüğümüzün en büyük ispatı olacaktır.
Kalbi dualarımla…
Canım eline sağlık ♥️