19.5 C
Bursa
12 Temmuz 2025 Cumartesi
spot_img
Ana SayfaÇeşitliGökyüzü Düşerken – Yusuf'un Hikâyesi

Gökyüzü Düşerken – Yusuf’un Hikâyesi

Bir Filistinli çocuğun gözünden bir gün…

Onun adı Yusuf.

Yusuf, uykusundan uyanıp gözlerini açtığında gökyüzü griden daha karanlıktı. Güneş henüz daha doğmamıştı ya da artık doğmaya bile utanıyordu. O sabah, sirenler adeta Yusuf’un uyanışını haber veriyor gibiydi. Tavan hâlâ yerindeydi ama duvarların köşesinden sarkan kablolar, sallanan lambalar ve dökülen sıvalar evin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyordu.

Yusuf’un ilk işi, annesini kontrol etmekti. Oturma odasının köşesinde, yıpranmış battaniyeye sarılı bir halde iki kardeşiyle birlikte uyuyordu annesi. Altı yaşındaki Ali, sarı montuna sarınmış, küçücük bedeniyle annesinin yanına sokulmuştu. Henüz birkaç haftalık olan minik kız kardeşi Meryem ise Yusuf’un en büyük korkusuydu. Nefes alıyor muydu, ağlamıyor muydu, üşüyor muydu… Her gün Yusuf, Meryem’in göğsüne elini koyar, o hafif yükselişi hissedince derin bir nefes alıyordu.

Sobadan çok soba hayaline benzeyen boş bir teneke kutusunun başındaydılar. İçinde ne odun vardı ne de bir tutam umut. Ama Yusuf, annesinin yanına gidince içi biraz ısınıyordu.

— “Anne…” dedi usulca. “Bugün okul var mı?”

Annesi duymuş ama cevap vermemiş gibi davrandı. Yusuf’un gözleri duvara sabitlenmişti. Belki babasını düşünüyordu. Yusuf’un babasını son gördüğü hali hâlâ gözünün önündeydi. Aceleyle çıkmış, “Erzak almaya gidiyorum,” demişti. Aradan günler geçmişti. Geri dönen kimse olmamış. Geriye kalan sadece sessizlik olmuştu.

Annesi nihayet cevap verdi:

— “Bugün de evdeyiz, Yusuf’um…”

Yusuf başını eğdi. O da biliyordu zaten. Okulun son hâli, delik deşik duvarlar ve kitaplar arasında yatan bir çocuk cesedi gibiydi. Ama her sabah soruyordu. Çünkü sormak, hâlâ umut edebildiğinin kanıtıydı.

“Belki bu sabah, her şey farklı olur.”

Bu düşünce, çocuk kalbinin içindeki son direniş yolculuğunun bir göstergesi gibiydi.

Yusuf pencereye yaklaştı. Gökyüzü hâlâ griydi ama uzaktan bir silüet gibi seçiliyordu. Minare… Kubbeler… ve Mescid-i Aksa…

Yusuf’un içinde tarifsiz bir şey kıpırdadı. Evet. Hatırlıyordu. Babası onu oraya bir sabah namazına götürmüştü. Taş avluda yürürken “Burası sadece bir cami değil Yusuf, burası kalbimizdir.” demişti.

O günü hiç unutmamıştı. Mihrapta dua eden amcalar, yere diz çökmüş çocuklar, minarede ezan okuyan genç… Ve en çok, güvercinler…

Şimdi o görüntüler, o resimler gitmişti. Güvercinler uçmuş, yerlerini korkuya bırakmıştı. Ama Mescid-i Aksa hâlâ oradaydı. Hâlâ dimdikti. Ve hâlâ gönüllere umut olarak yerinde bekliyordu.

Yusuf’un aklı birden Meryem’e gitti. O daha hiçbir şey bilmiyordu. Ne açlık, ne savaş, ne de korku…

“Allah’ım, Meryem büyüyene kadar burası huzur dolsun. Onun ilk adımları molozlar üstünde değil, Mescid-i Aksa’nın avlusunda olsun. O ilk kelimesini ağlarken değil, gülerken söylesin…” diye dualar ediyordu.

Gün ilerlerken yardım kuyrukları kendini göstermekteydi. O gün yardım kamyonunun geleceği haberi de yayıldı. Annesi de bir hayli endişeliydi.

— “Yusuf, dışarısı çok tehlikeli…”

Ama Yusuf ısrar etti.

— “Sen taşıyamazsın, ben yardım ederim. Hem belki babamı görürüm…” dedi.

Annesi sustu. Yusuf’un başını okşayıp başını salladı. Beraber yola çıktılar.

Yusuf, yıkılmış sokaklarda yürürken Mescid-i Aksa’yı bir daha göremedi. Lakin Mescid-i Aksa her daim içindeydi. Kalbindeydi. Orada sabır vardı. Orada dua vardı. Orada umut vardı.

Boş arsalar artık mezar taşı gibiydi. Kurşun izleri, delik çatılar, üstü örtülmüş bedenler… Yusuf gözlerini kaçırdı. Gördüğünü inkâr etmek, yaşamaya devam etmenin bir yoluydu artık.

Yardım kuyruğu çok uzundu. Yusuf annesinin elini tutuyordu. Meryem evde kalmıştı. Ali’yi komşuya bırakmışlardı.

Ve bir anda büyük bir patlama kendisini alenen gösterdi.

Sonra o korkunç ses…

“Vııııııızz — BOOOOOOOMMM!”

Toprak havaya kalktı. Duman, taşlar, çığlıklar… Herkes kendini yere attı. Yusuf, annesinin üzerine kapandı. Gözlerini kapattı. Kalbi göğsünü delip çıkacak gibiydi.

Bir süre sonra gözlerini açtı. Hâlâ hayattaydı. Ama annesinin başı kanıyordu.

— “Anne?”

Hiçbir cevap gelmedi.

Yusuf elleriyle yüzünü sildi. Ağlamamak için kendini sıktı. Sonra annesi gözlerini araladı.

— “Buradayım yavrum… Sadece biraz yorgunum.” dedi Yusuf’una…

Yusuf, başını annesinin göğsüne yasladı. Yardım gelene kadar tek kelime etmedi. Ambulans gelince annesini götürdüler. O an Yusuf, hayatında ilk kez kendini gerçekten yalnız hissetti. Koca kalabalığın ortasında küçücük kaldı.

Yusuf, eve döndüğünde her şey daha sessizdi. Ali hâlâ battaniyenin altındaydı. Meryem hafif hafif kıpırdanıyordu. Yusuf onun yanına uzandı. Parmağını tuttu.

— “Korkma,” dedi usulca. “Ben buradayım.” dedi kardeşine.

Sonra duvara doğru yürüdü ve annesinin hep söylediği kelimeyi yazdı:

“Sabır”

Altına bir kalp çizdi. Sonra da üç küçük çizgi:

Ali. Meryem. Yusuf.

Ve gözlerini kapatıp dua etti:

“Allah’ım… Annemi iyileştir. Babamı bul. Ali’yi güçlendir. Meryem’i büyüt. Ben büyüdüm artık… Ama ne olur, Meryem sadece çocuk olsun.”

Gece çöktü. Yusuf, yırtık bir defteri kucağına aldı. Sayfaları neredeyse bitmişti. Ama o yazmaya devam etti.

Bugün yazdığı satırlar şunlardı:

“Bir çocuk vardı. Gökyüzüne adını yazdı. Çünkü barışın oradan ineceğine inandı. Her sabah kuş sesiyle uyanmayı hayal etti. Ve sonunda… gökyüzü mavi oldu. Bombalar sustu. Anneler güldü. Çocuklar oynadı. Ve Yusuf… sadece çocuk oldu.”

Sonra battaniyesine sarılıp gözlerini kapattı.

Rüyasında Halid vardı. Ali ona pas atıyor, Yusuf gülüyordu. Meryem güvercinlerin peşinden yürüyordu. Annesi uzaktan gülümsüyordu. Babası avludan onlara sesleniyordu.

Gökyüzü… Bu kez gerçekten maviydi.

Yusuf hâlâ yaşıyor. Hikâyesi hâlâ yazılıyor.

Ve belki de onu duyan birileri, o gökyüzünü gerçekten maviye boyamak için bir şey yapar diye bekliyor… Tüm umudu ve gülen gözleriyle… Ve minicik yüreğiyle…

Selametle…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Başak koçoğlu yorumladı Emanetimiz Dünya
Deniz yorumladı Emanetimiz Dünya
İsmail UYSAL yorumladı Gönlünü Kirletme
Serdar yorumladı İman: Miras mı, Tercih mi?