بسم الله الرحمن الرحيم
Konuşmak sadece insana has bir özellik.
…Bu ses nereden gelir, nasıl oluşur, harfler doğru manayı gerektirecek bir şekilde nasıl sıralanır ve bu sıralama ne kadar da hızla yapılır? Akıl ve kalbin arasında nasıl bir işletim sistemi var ki, anlık bir zamanda bu matematik gerçekleşir!?
…Sesin çıkardığı her kelimenin bir karşılığı vardır. Kelimelerin yan yana gelmesi ile oluşan cümleler… Elimizle bu sese, bu kelimelere dokunamaz; gözümüzle göremeyiz, sadece duyarız. Konuşma bu yönüyle de soyut bir olaydır.
Zâriyât Suresi 23’te “Göklerin ve yerin Rabbine andolsun ki, O sizin konuşmanız gibi hakikattir.” buyuruluyor.
Ayetteki نطق fiili, konuşmanın yanında düşünme anlamına da geliyor. Doğru ve tutarlı düşünmek doğru konuşmayı sağlar. O yüzden aynı fiilden türeyen “mantık” kelimesi de bunu çok yerinde ifade eder.
Semanın Rabbi… Yağmur semadan iner. Yer ise suyu emer. Böylece toprak, arzdaki insanın yaşaması için gereken bitkiler ile donanır. Hatta et olarak aldığımız gıdalar; yumurta ve süt ürünleri, inek, koyun, tavuk, hindi, ördek ve diğerleri de yine toprağın bitirdikleri ile beslenir.
Bu döngü ile insan beslenir ve hayatta kalır. Yani rızkın verilmesi, semadan inen su ile başlar. Su ile buluşan toprak ise adeta her mevsim, o mevsim için takdir edilmiş ne varsa — sebze, meyve — onların uyanması, filize durması ve sonrasında yaprakları, çiçek ve meyveleri ile renkli bir şölene döner adeta yeryüzü.
Gözümüzle gördüğümüz, elimizle tuttuğumuz, yediğimiz içtiğimiz tüm bu nimetler bize Rabbimizin Rezzak ismi ile sunduğu somut varlıklardır. Aynı ayette konuşmak ise duyulan fakat tutulamayan, görünmeyen soyut bir varlıktır.
O halde demek Rabbimiz somut ile soyutu nazarımıza vererek, varlığını onun görünen âleme çıkardıkları ile bilmemizi; var ama görünmeyen kısmını ise konuşmamız ile beyan buyuruyor. Çünkü konuşmak insanın en çok kabul ettiği bir gerçek.
…
İbn Arabî der ki:
“İnsanın kelâmı, onun iç âlemindeki mananın dışa çıkmasıdır.
Aynı şekilde, Allah’ın ‘rızık’ ve ‘vaad’ olarak tecellisi, gayb âlemindeki mananın dışa çıkmasıdır.”
İnsan konuşarak içindekini dışa çıkarır.
Allah (c.c.) ise rızık ve vaad ile gaybından bazılarını şahadet âlemine çıkarır.
“Senin konuşman nasıl senin varlığının deliliyse, rızık ve vaat de Rabbin varlığının delilidir.”
İbn Arabî’nin bir cümlesi bu iki âyeti çok güzel özetler:
“Nutkun hakikati, rızkın hakikatine aynadır;
biri kalpten dile iner, diğeri gökten yere iner.”
…
İnsana konuşması, Rabbinden aldığı nefha ile verilmiştir.
Kur’ân zaten Kelâmullah’tır. O halde en büyük konuşan Allah’tır. Yarattığı ile ancak kelamı ile konuşur. O yüzden belki de bir kelâm-ı kibarda, “Kim Kur’an okuyorsa, Rabbi ile konuşmuştur.” denilmiştir.
…
Kuşa, kurda ve her birine ayrı bir ses çıkarma özelliği verilmiştir. Onlar da kendilerine mahsus sesleriyle yine yaradanı tesbih ederler. Karga “gak” der, belki “hak” der. Leylek “lek” der, belki “لك — Senin için” der.
“Hiçbir şey yoktur ki O’nu hamdiyle tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihini anlamazsınız. Gerçekten O Halîm’dir, Gafûr’dur.” (İsrâ 17/44)
Rabbimizin bize verdiği ses çıkarma özelliği ise, değil sadece kendi aramızdaki iletişim için; bütün âlemi ifade edecek kuvvet ve yüksekliktedir.
İnsan, sadece ona hibe edilen bu anlam ve ifade etme rızkını, bu nutkunu en çok Rabbi için harcamalı; O’nu, Rabbini daima anmalı. Kuşların binbir cıvıltısı ile tesbih ettiği Rabbini insan, istiğfarla, hamd ile, tesbih, tehlil ve tekbir ile şükrünü yerine getirmeli. Nutku ona veren Rabbinin en çok bu kelimelerden râzı olduğunu unutmamalı.
Rabbinin verdiği rızık ile yaşamını sürdürüyor insan. Yaşamı bu rızka bağlı. En büyük rızkı olan “konuşma” eylemi ile Rezzak’ını bilmeli; O’nu anlatmalı, O’nu konuşmalı o halde değil mi insan?
والله أعلم بالصواب




