32.4 C
Bursa
25 Haziran 2025 Çarşamba
spot_img
Ana SayfaGenelSerapların Ötesi

Serapların Ötesi

Ey gönül! Dünyayı büyütme kalbinde; ne uğruna ateşe el uzatacak kadar, ne de cennetten mahrum kalacak kadar! Dünya, göz alıcı bir serap gibi uzayıp giden bir tren yolculuğudur; varlığı fanilikle örülmüş bir misafirhanedir. Kimileri geçici bir koltuğa sımsıkı tutunur; ayrılığın kaçınılmazlığını unutur, yolun sonunu hatırlamaz. Oysa bu dünya, sadakati hak etmeyen bir geçiş noktasıdır. Kalbin, oraya yerleşmek için değil, oradan geçmek için yaratıldığını unutma.

Dünya, düz bir yol değildir. Bazen dikenli bir iniş, bazen serin bir yokuş, bazen de nefes kesen bir tırmanıştır. Kalp, bu iniş çıkışlarla olgunlaşır; ruh, sınavın kıymetini ancak zorlukla kavrar. Her iniş, bir yükselişe gebedir; her karanlık, bir şafağa yol açar. Unutma ki, hayatın virajları seni sarsmak için değil, seni sabırla eğmek, şekillendirmek içindir. Rabbim, düz yollar değil; O’na çıkan yollar yaratır. Bu yolculukta düşmek değil, düşerken yönünü kaybetmek kaybettirir insana…

Her gün yeni bir sefer başlar. Zamanın raylarında ilerleyen bu yolculukta, dışarıda görünen her manzara birer yanılsamadır. Kimileri pencere kenarına oturur; yeşilin en saf tonlarına, göğün billur maviliğine, dağların altınla yıkanmış doruklarına dalar. Kalbini geçici manzaraların büyüsüne kaptırır, gözünü göz alıcı renklerin cazibesine kilitler. Oysa bilmez ki; her manzara, her güzellik, rüzgarla savrulan bir yaprak gibi ardında yalnızca bir mâzi bırakır. Gönlünü tutsak eden o güzellikler, indiği durakta onunla kalmayacak.

Dünya, yaldızlı bir kandilin titrek ışığıdır; ne tam karanlıktır, ne de hakiki aydınlık. Kalbi kandıran bir parıltı, ruhu oyalayan bir sükûnet… Göz kamaştıran her şeyin ardında, göz açtıran bir hakikat gizlidir. Hiçbir seher rüzgârı, hiçbir bahar tebessümü, inilecek şehre ‘yani sonsuz ahirete’ taşınamayacak. Çünkü dünya, yalnızca gölgelerin gezindiği bir geçittir; göz alıcı nimetler, Rahmân’ın varlığına ve birliğine işaretlerdir. Hatırlatır, uyandırır ama aldatmaz…

Tren içinde bazen yol arkadaşların olur, bazen yol yoldaşlarına dönüşür. Ama kimi zaman da kırıcı sözler, incitici bakışlar, seni yıpratan insanlar çıkar karşına. Lakin bil ki; geçici bir vagonun yolcusunun sözü, kalbine ebedî ağırlık yüklememeli. Çünkü o söz de geçecek, o insan da inecek… İnsanların kırgınlıkları fanîdir; Allah’ın tesellisi bakî. Sen kalbini onların gölgesine değil, Rahman’ın nuruna siper et. Senin yolculuğun, onların yargısıyla değil, Rabbin rızasıyla ölçülür.

Bir çocuk düşün; trenin camına yüzünü dayamış, dışarıdaki güzellikleri hayranlıkla izliyor. Ancak bilmez ki, trenin içindekiler dışarıya ait değildir. O manzaralarla değil, yolculukla sınanır insan. Yalnızca iç dünyasında taşıdıkları kalıcıdır.

Ve zaman… İnce bir sızı gibi usulca akar. Saat, görünmez bir sabırla işler. Her nefes, bizi son durağa biraz daha yakınlaştırır. Kimi bunu fark eder, hazırlanır. Kimiyse oyalanır, trenin hiç durmayacağını sanır.

Nihayet… Tren. O da bir gün durur. Onca hızla, onca sesle, onca kalabalıkla yol alan o tren de nihayete erer. Kendisi de fanîdir; içindeki eşyasıyla, anısıyla, manzarasıyla… Onun amacı seni sonsuz bir menzile taşımaktır; o menzile ulaştığında trenin varlığı sona erer. Yolun kendisi ibrettir, tren bir araç, manzara bir aldanış; ama asıl olan, yolculuk boyunca neyi taşıdığındır. Kalbinde ne var? Hangi umutla, hangi güvenle ilerliyorsun bu fanî yolculukta?

Yolun sonunda, istasyonda bir sessizlik çöker. Herkes kendi iç sesiyle baş başadır. Yolcular iner; kimileri alnında sevinç taçlarıyla, kimileri gözlerinde pişmanlık gölgeleriyle. Bazıları, trenin gürültüsünde boğulmuş bir kalple, bazılarıysa o gürültüde Allah’ı bulan bir teslimiyetle… İşte o zaman anlaşılır: Güzellikler geçiciydi, ama onları yaratan hep baki kalandı.

Bu yüzden yola değil, yolun sahibine gönül vermeliyiz. Yolun kendisine değil, yolculuğu yaratanın muradına teslim olmalıyız. Güzelliklerin ardında parlayan Ezelî ve Ebedî Kudret’e yönelmeliyiz. Kalbin ipini yalnızca Allah’a bağlamalı, ne gölgeye âşık olmalı ne de seraba kanmalıyız. Çünkü asıl hayat, vuslatın ebediyetinde saklıdır. Mutluluğu da, huzuru da yaratanı tanıyabilmekte gizlidir.

Her adımda yaklaşan bir iniş var ve o inişte neye sarıldıysan, onunla yüzleşeceksin. Unutma: Hiçbir renk, hiçbir tat, hiçbir ışık, varılacak şehrin nuruna yetişemez ve o şehir… gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, kalplerin tahayyül bile edemediği bir hakikatin ta kendisidir.

Önceki İçerik
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Serdar yorumladı İman: Miras mı, Tercih mi?
nurettinacar2016@gmail.com yorumladı Bir Selamın Hakkı