… Televizyon karşısında çayını yudumlarken dahi, her lokmada ve her yudumda gözlerin Gazze’deki mazlum kardeşlerine değiyorsa sen vakti imar edenlerden olmuşsundur. Zira kalbin, kendi huzurundan daha çok ümmetin derdiyle yanıyorsa bu bir uyanış işaretidir.
Bulduğun her vakitte kitabını bitirmeye odaklanıyor, günlük Kur’ân okumalarını intizamla sürdürüyor ve her yeni gününü bir öncekinin üstüne koyarak inşa ediyorsan bu, zamanın kıymetini bildiğinin delilidir. Çünkü vakti inşa edenler günlerini rastgele harcamaz; her anlarını kulluk bilinciyle yoğurur.
Tüketebildiğin kadar yemek yapıyor, ihtiyaç kadar ekmek alıyor ve sofranda israfa değil kanaate yer veriyorsan; nefsini ikna etmeyi, midenin hevesini terbiye etmeyi ve bedenini inşa edecek kadar yemeği öğrenmişsin demektir. Varlığın tüketim değil, üretim merkezine dönüşmüştür.
Giydiğini temiz ve düzenli tutuyor, hasetten uzak duracak kadar sadelikle ama kimliğine sahip çıkacak kadar onurla taşıyorsan sen aslında elbiseni değil şahsiyetini giyiyorsun. Çünkü vakti inşa edenlerin üzerindeki elbise sadece kumaştan ibaret değildir; onurdan, kimlikten ve vakardan örülmüştür.
Enaniyetini söndürmek için gerektiğinde sadece dinlemede kalıyor, hatta “bilmiyorum” diyebiliyorsan işte o zaman gerçek ilim kapısının eşiğine dayanmışsındır. Zira vakti inşa edenler bilginin büyüklüğüyle değil, bilmediklerini itiraf edecek erdemleriyle yücelirler.
Kendi nefsine kardeşini tercih etmeyi hedefliyor, sürekli teşekkür ederek kişiliğini tüketmiyor, vefayı bir süs değil, asli bir değer olarak benimsiyorsan sen insanlığın özünü yeniden keşfediyorsun. Çünkü teşekkür eden kalpler tükenmez, vefa gösteren gönüller eksilmez.
Bir alıp iki vermek, hep yemekten çok yedirmek hoşuna gidiyorsa; cüzdanını sadece kendin için değil, başkaları için de açabiliyorsan senin servetin sadaka ile bereketlenir. Varlığını restoran ve kafelerde hoyratça tüketmeyip zekâtını vermeye odaklanıyorsan işte o zaman malın da zamanın da bereket bulur.
Namazlarını her gün daha kaliteli huşûlara taşımak istiyorsan senin vakitlerin secdeyle yükseliyor demektir. Namaz, vakti inşa edenlerin en güçlü sütunudur. Çünkü onlar bilir ki vakitlerin en kıymetlisi Allah’a yöneldikleri anlardır.
Dahil olduğun meclislerde sen geldiğin için yüzler gülüyorsa, bir ders halkasına düzenli devam ediyorsan vakti inşa edenlerin yolunda yürüyor, gönülleri aydınlatıyorsun. Çünkü onların varlığı bile bir tebessüm sebebidir.
İlle de konuşmak için konuşmuyor, insanların kulaklarına bile hürmet ediyorsan bu, vakti boşa harcamamanın bir göstergesidir. Bilmediğini biliyor olmanın aslında en büyük bilgi olduğunu öğrenmişsen sözün ağırlığını, sessizliğin değerini kavramışsındır.
Söz vermenin büyük bir erdem olduğunu kabul ediyor, beklentiler içinde kaybolmadan kendi fiillerini önceliyorsan sen istikrarla yükseliyorsun. Başkalarının duyguları üzerinden değil, kendi varlığının mahremiyeti üzerinden kendini inşa ediyorsan işte o zaman hakiki şahsiyetini buluyorsun.
Bütün bunları yapıyorsan sen Gazze için, sen inancın için, sen ümmet için yaşıyorsun demektir kardeşim. Çünkü vakti inşa edenler hayatlarını şahsi menfaatlere değil, ümmetin dirilişine adarlar.
…
Bugün gündemimizde hep aynı sorular dolaşıyor: “O liste mi doğru, bu liste mi sahih? Hangisini boykot edelim, neleri öteleyelim?” Oysa bütün bu tartışmalar çoğu zaman bizi asıl hakikatten uzaklaştıran birer oyalayıcıya dönüşüyor. Halbuki mesele sadece neyi tükettiğimiz değil; neyi üretip, nasıl yaşadığımızdır.
Efendimiz (s.a.v.) bize yol göstermiştir. O’nun sözleriyle yönümüzü bulalım, kulak verelim ve dinleyelim:
“مَنْ يُرِدِ اللّٰهُ بِهِ خَيْرًا يُفَقِّهْهُ فِي الدِّينِ / Allah kime hayır dilerse ona dinde derin anlayış verir.”
— Buhârî, İlim, 10 (no: 71); Müslim, Zekât, 107 (no: 1037).
“Bildikleriyle amel edene, bilmedikleri öğretilir.”
والله أعلم بالصواب