Giriş
İslam hukuku, İslam dininin temel kurallarını ve prensiplerini içeren bir hukuk sistemidir. Söz konusu hukukun gelişimi, İslam’ın ortaya çıkışından itibaren Hz. Peygamber’in öğretileriyle başlamıştır.
İslam hukukunun, temel kaynağı Kur’an’da yer alan ayet ve hadislerdir. Bu iki kaynağın verileri daha sonra İslam alimleri tarafından yorumlanmış ve açıklanmıştır. İslam hukuku, İslam dünyasındaki farklı kültürler ve toplumlar tarafından etkilenmiş ve zamanla gelişmiştir.
Fetva veren müftü, fetva talep eden müstefti ve fetva içeriğinden ibaret olan fetva amelyesi, İslam hukukunun cüzü olarak şer’i bir görüş ya da karardır. Bu hukuk çerçevesinde fetva müessesesi, İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren gelişmeye başlamıştır. Hz. Peygamber döneminde, ilk Müslümanlardan olan sahâbiler, fıkhî konularda fetva verirlerdi. Dolayısıyla Sahabe döneminde fetva, İslam hukukunun gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.
Sonraki dönemlerde, söz konusu hukukun gelişmesi ile birlikte fetva müessesesi de gelişmiştir. Bu dönemdeki hukukçular, farklı fıkhî mezheplerden farklı görüşleri ortaya koyarken, bu görüşlerin doğruluğunu belirlemek için fetvalar verdiklerinde Müslümanların sorularını cevaplamak ve dini ihtiyaçlarını karşılamak için de fetvalar verirlerdi.
Fetva müesseseleri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde büyük bir gelişme göstermiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda, fetva vermek için özel bir kurum olan müftülük kurulmuştur. Müftüler, İslam hukukuna hâkim olan uzmanlar olup, halkın fıkhî konularındaki sorularını cevaplayarak fetva verirlerdi. Müftüler, sadece bireysel fetvalar vermekle kalmayıp, devletin kararları konusunda da fetva vermekte idiler.
Günümüzde de fetva müessesesi varlığını sürdürmektedir. Farklı İslam ülkelerinde fetva müesseseleri olup fıkhî konularda Müslümanların sorularını cevaplandırmaktadır. Ancak modern dönemde, bazıları fetva kurumlarını eleştirerek, çağdaş sorunları çözmek için geride kaldıklarını dolayısıyla yeni fıkhî yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu savunmaktadırlar.
Yazımızın amacı ise, Kur’an ve Sünnete dayalı fıkıh ve hukukuna ilişkin bir anlayışı geliştirerek, İslam toplumunun günlük hayatta karşılaştığı sorunlara pratik anlamda doğru çözümler bulmak için Hz. Peygamber’in öğretilerine başvurmayı vurgulamaktır. Bu bağlamda Hz. Peygamber’e kendi döneminde soru sormaya gelen insanlara, fetva talep eden sahâbilere fetva verirken esas aldığı ve dayandığı bazı ilke ve hedeflerin olduğu bilinmektedir. Söz konusu ilke ve hedefleri, yaşadığı zamanı, bulunduğu mekânı dikkate alması, fetva isteyen muhatabının durumunu gözetlemesi şeklinde özetleyebiliriz. Bununla birlikte kendi dönemindeki Müslümanların günlük sorunlarına müftü sıfatıyla cevap veren Hz. Peygamber, bu meyanda birtakım yöntemler kullanmıştır.
Fetva makamında bulunan günümüz müftülerine ışık tutacak söz konusu yöntemler, beyan ve irşat yönünden değerlendirilmesi suretiyle tarihsel ve kültürel bağlamı yanında hadislerin anlaşılmasına ve yorumlanmasına katkı sağlayacağını ümit ediyoruz.
A) Hz. Peygamber’in Fetvalarında Esas Aldığı İlkeler:
1. Zaman Değişimini Dikkate Alma İlkesi
Hz. Peygamber (s.a.v.) herhangi dini bir konuda fetva verdiğinde zaman değişimini nazarı itibara alırdı. Bazı ay ve gecelerin veya günlerin diğerlerine nazaran fazilet bakımından üstün olması ya da zamanın değişmesiyle şartların da değişmesini gerektiriyordu. Konuyla alakalı bazı hadisler örnek gösterilebilir. Örneğin, Ebû Bekr’e (r.a) Peygamber’! zikrederken şöyle demişti: “Resulüllah (veda haccında) devesi üzerinde oturdu. Devenin dizginini bir adam tutuyordu. Bugün hangi gündür? dedi. Biz sükût ettik; o derecedeki, başka bir isim ile isimlendirecek zannettik; Kurban günü değil mi? buyurdu- Evet, dedik sonra: Bu ay hangi aydır? diye sordu. Yine sükût ettik; o derecedeki isminden başka bir isim ile isimlendireceğini zannettik. Zilhicce ayı değil mi? buyurdu. Evet, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız bu belde içinde, bu ayda, bugünün haramlığı kadar birbirinize haramdır. Burada hazır bulunanlarınız, burada bulunmayanlara bunu tebliğ etsin. Olabilir ki, hazır bulunmayan kimse, bunu daha iyi anlayan bir kimseye tebliğ etmiş olur”.[1]
Zikredilen hadiste günün ve ayın önemi üzerine durarak hüküm verirken, öncelikle zamanın değişimine vurgu yapmıştır.
2. Mekân Değişimini Dikkate Alma İlkesi
Toplumların yaşadıkları beldelerin örf ve adetlerinin farklılığı veya bulundukları mekanlarının uygulama ve şartlarının değişikliği ya da beldenin gayr-ı Müslimlere ait olması, nedeniyle fetva yönüyle farklı bir hükmü veya uygulamayı gerekli kılma durumu olabilir. Örneğin, Abdullah b. Ömer’in (r.a) rivayet ettiğine göre; “Resulüllah’ın (s.a.v), Kur’an (metni) ile düşman arazisine sefer edilmesini nehyettiğini haber vermiştir”.[2]
Hadiste görüldüğü gibi Hz. Peygamber, Mushaf’la birlikte gayr-i Müslim diyarına sefer edilmesini yasaklamış, fetva verirken mekânın konum ve şartlarının değişik oluşu nedeniyle seyahat edilecek beldenin İslam düşmanlığı olan gayri Müslimlere ait olması nedeniyle Kur’an’a saygısızlık yapılır kaygısını ön plana çıkararak mekân değişimine göre fetva vermiştir.
3. Fetvada Muhatabının Durumunu Gözetleme İlkesi
Hz. Peygamber’in soru soran muhatabının durumunu gözetleyerek sorusuna uygun fetva vermesiyle alakalı pek çok örnek olay bulunmaktadır. Bu meyanda birkaçını zikredebiliriz:
- a) Âişe’den (r.a) rivayete göre, şöyle demiştir: Ebu Süfyan’ın karısı Hind, Resulüllah’ın (s.a.v) huzuruna gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! Ebu Süfyan cimri bir adamdır ne bana ne de çocuklarına yeterli şekilde harcamada bulunmuyor. O, görmeden malından alabilir miyim?” diye sordu. Resulüllah da (s.a.v): “Kendine ve çocuklarına yetecek kadarını alabilirsin buyurdu”.[3]
- b) Numan b. Beşir’den (r.a.) rivayete göre, babası onu Peygamber’e (s.a.v) getirerek kendisine yaptığı bir bağıştan dolayı şahit olmasını istedi. Resulüllah da (s.a.v): “Tüm çocuklarına aynı şekilde bağışta bulundun mu?” dedi. O da: “Hayır” deyince; Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Öyleyse ben böyle haksızlık yapılan bir işe şahitlik yapmam. Tüm çocuklarına karşı hayır ve iyilikte bulunman seni sevindirmez mi?” buyurdu. O da: “Evet” deyince: “O halde neden bu haksızlığı yapıyorsun” [4]dedi
- c) Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre: “Bir adam Peygamber’e (ş.a.v) oruçlu iken hanımı ile mübaşeretin hükmünü sordu. Efendimiz ona ruhsat verdi. Sonra bir başkası aynı şeyi sordu, onu da menetti. Bir de ne görelim, izin verdiği yaşlı, menettiği ise, genç delikanlı idi” [5]
Bu hadislerde Hz. Peygamber, soru soran kişinin durumunu göz önünde bulundurarak, ona kapsamlı ve özgün cevaplar vermiştir. Bu örnekler, Hz. Peygamber’in sadece sorulara cevap vermekle kalmadığını, aynı zamanda soru soran kişinin durumunu anlayıp gözetlediğini ve ona uygun fetva verdiğini görmekteyiz. Dolayısıyla fetva verirken müftünün soru soran şahsın hal ve vaziyetini gözetleme ilkesine dayanarak fetva vermesi, fetva talep eden ile verilen fetva arasında uyumluluk olması bakımından önemlidir. Binaenaleyh, şeri bir hüküm değişmez iken fetva, şahıs, zaman ve mekân değişimi ilkesine göre değişebilir.
B) Fetvalarında Öngördüğü Hedefler:
Hz. Peygamberin verdiği fetvalarının hedefleri çok çeşitlidir: Örneğin, İslam’ın mesajını iletmek, ibadetleri düzeltmek, insan toplumunun davranışlarını düzenlemek, fetva metodolojisini öğretmek, soranı önemli konulara yönlendirmek ve yetenekli kişilere yol göstermek gibi hedefleri zikredebiliriz. Söz konusu hedefleri şu şekilde detaylandırabiliriz.
1. İslam’ın Mesajını İletmesi
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) fetvalarının en yüce amacı, İslam’ın mesajının tüm şartları ve hükümlerini en eksiksiz şekilde iletmektir. Sahâbi Zeyd b. Sâbit’in rivayetinde şöyle denilmiştir: “Rabbimiz, bize bir hadis duyan birini, onu başkasına ulaştırıncaya kadar muhafaza etmesini diler. Çünkü bazen bir kimse, kendi anladığından daha fazla anlayan birine bir hüküm taşıyabilir.[6]“
Sahâbi Abdullah b. Amr’ın (r.a) rivayetine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benden bir ayeti bile olsa iletin. İsrailoğulları hakkında bilgi verin, sakın çekinmeyin. Kim bana kasıtlı olarak yalan söylerse, kendisine cehennemdeki yerine hazırlansın“. [7]
Talha b. Abdullah’ın rivayetine göre, bir Bedevi, Peygamber’e (s.a.v.) gelerek şöyle sormuştu: “Ey Allah’ın Elçisi, bana namazda Allah’ın üzerime farz kıldığı şeyi haber ver. “Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Beş vakit namaz, bunun dışında sana nafile bir şey farz kılınmadı.” Bedevi devam etti: “Allah’ın üzerime farz kıldığı orucu bana haber ver.” Peygamber (s.a.v.) şöyle cevapladı: “Ramazan ayı, bunun dışında sana nafile bir şey farz kılınmadı.” Bedevi devam etti: “Allah’ın üzerime farz kıldığı zekâtı bana haber ver.” Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), İslam’ın hükümlerini kendisine anlattı. Bedevi şöyle dedi: “Seni şerefli kılan Allah’a yemin olsun ki, ne nafile bir şey yapacağım ne de Allah’ın üzerime farz kıldığı bir şeyi eksik yapacağım.” Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Eğer doğru söylüyorsa, kurtuluşa erer veya cennete girer[8]“.
2. Yanlış İnançları Düzeltmesi
Nebevi fetvalar, aynı zamanda doğru inanca yönlendirme ve yanlış inançları düzeltmeyi hedefler. Nitekim inançların düzeltilmesi, peygamberlerin ve elçilerin önemli bir görevi olarak kabul edilir. Dolayısıyla Peygamberler, şüphelerin ve yanlışların giderilmesi, gerçeği açıklama ve doğru bir şekilde Allah’a iman edilmesi için gayret gösterirler. Nebevi fetvalar, Allah’a ve O’nun elçisine doğru şekilde iman edilmesi için gerekli yönlendirmeyi ve eğitimi sunmaktadır. İnsanları doğru inanca yönlendirerek, İman, kader, ilahi adalet ve diğer önemli inanç konularıyla ilgili şüpheleri giderir ve açıklığa kavuşturur. Dolayısıyla inançların düzeltilmesi, sağlam bir iman temeli oluşturmak ve dinin doğru anlaşılması konusunda katkıda bulunarak kritik bir rol oynarlar.
Ayrıca fetvalar, Müslümanlar arasındaki birliği ve anlayışı güçlendirir, İslam toplumunun sağlam temellerini oluşturmasını sağlar. Dolayısıyla Kur’an’ın getirdiği tevhit inancının doğru algılanabilmesi bağlamında, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müşahede ettiği inançla ilgili bazı saplantıları düzelttiğini kaynaklarda görmekteyiz.
Bu düzeltmelere dair bir örnek sunmak yerinde olacaktır: Huneyn harbine giderken Müslümanlar büyük bir ağaç görürler. Cahiliye dönemine yakın olduklarından dolayı bu tür ağaçları önceden nasıl yücelttiklerini, Müşriklerin de Zatu’1-Envat adında benzer bir ağaçları olduğunu, üzerine silahları astıklarını ve orada ibadet yaptıklarını biliyorlardı. Dolayısıyla: ”Ey Allah’ın Resulü! onların, yani Müşriklerin Zatu’l-Envatı olduğu gibi bize de bir Zatul-Envat edinsene” derler. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v): “Allah ekber! Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, İsrail oğullarının Musa’ya söyledikleri sözü söylediniz: “Ey Musa! Onların ilahları olduğu gibi bize de bir ilah edinsene, dediler. Musa da onlara şu cevabı verir: “Gerçekten siz cahil bir topluluksunuz”[9], ayetini okuduktan sonra: “Sizler öncekilerin adetlerine uymaktasınız”[10] diyerek onları uyanır.
Geçen olayda Hz. Peygamber ashabına, halen kalplerinde bulunan o şirk kalıntıları sebebiyle taleplerinin tevhit dini olan İslam diniyle bağdaşmadığını, söz konusu ayette geçen Musa’nın kavmiyle ilgili olayı hatırlatarak uyarıda bulunur. Olayı değerlendirdiğimizde burada yapılan düzeltmenin itikadi açından ne kadar yerinde olduğunu anlarız.
3. İbadet ve Muamelatı Düzenlenmesi
Nebevi fetvalarının en önemli hedeflerinden birisi, ibadet ve muamelat ile ilgili hükümlerde düzenlemelere gidilmesidir. İbadet ve muamelatın düzenlenmesi, ibadet ve muamelata ilişkin İslam hükümlerini doğru bir şekilde öğrenmeyi ve anlamayı gerektirir.
Verilen fetvaların, Müslümanın İslam öğretileri, Kuran ve hadisler ışığında yeterli bir bilgi ve anlayışa sahip olmayı hedefleler. Örneğin, Akîka adı verilen ibadet türü, İslam öncesinde cahiliye döneminde biliniyordu. Cahiliye döneminde, bir çocuk doğduğunda bir koyun kesilir ve çocuğun başı koyun kanıyla boyanırdı. Ancak İslam’ın gelmesiyle bu ibadet düzenlendi. Çocuğun adına bir koyun kesilmesi uygulaması devam etti ve çocuğun başına kan yerine safran sürülmeye başlanıldı.
Sahabe Ebû Bureyde’nin (r.a) hadisinde, kanın safranla değiştirildiği açıkça görülmektedir: “Cahiliye döneminde biri çocuk sahibi olduğunda bir koyun keser ve çocuğun başına koyun kanı sürerdik. İslam geldiğinde, koyun kesmeye devam ettik, ancak çocuğun başına safran sürmeye başladık’’.[11]
4. Soru Soranı Daha Önemli Bir Konuya Yönlendirmesi
Fetvayı önemli ve değerli konulara odaklanarak yönlendirmek, diğerlerinden bilgi veya bir şey hakkında soru sorulduğunda öncelikli konulara odaklanma anlamına gelir. Bir kişi gereksiz veya önemsiz bir şey hakkında bilgi talep ettiğinde, dikkatini daha fazla öneme sahip konulara yönlendirilmesi gerekmektedir. Bir kişiyi önemli konulara yönlendirmek için birtakım öneriler bulunmaktadır:
- a) Soruyu dikkatlice anlama: Kişinin sorusuna yanıt vermeden önce içeriği ve gerçek niyetini anlamaya çalışılması önemlidir. Kişi gereksiz veya önemsiz bir bilgi talep ediyor olabilir, bu durumda daha önemli bir konuya yönlendirebilir.
- b) Öncelikleri belirleme: Önemli ve öncelikli konuları dikkate alma ve onlara göre sıralamak gerekebilir. Bir kişi ikincil bir bilgi talep ediyorsa, ana bilgileri özetleyebilir veya odaklanmayı gerektiren temel konulara yönlendirilmesi gerekir.
- c) Rehberlik sağlama: Kişinin sorusuna doğrudan yanıt vermek yerine, uygun kaynaklara yönlendiren ipuçları veya tavsiyeler sunulabilir.
- d) Nazik bir şekilde yönlendirme: Kişiyi önemli konulara yönlendirirken nazik ve anlayışlı olmanız önemlidir. Kişi, konunun önemini farkında olmayabilir, bu yüzden nazik bir şekilde neden önemli konulara odaklanmamız gerektiğini açıklamamız gerekir.
Örneğin, Enes bin Malik (Allah ondan razı olsun) tarafından nakledilen bir hadise göre, bir adam Resulüllah’a (s.a.v) “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. Resulüllah (s.a.v.) ise ona “Kıyamet için ne hazırlık yaptın?” diye cevap verdi. Adam, “Hiçbir şey, ancak Allah’ı ve Resulünü seviyorum” dedi. Bunun üzerine Resulüllah (s.a.v), “Sen sevdiğinle birliktesin diye buyurdu. [12]
5. Yetenekli Kişilere Dikkat Çekmesi
Nebevi fetvanın hedeflerinden birisi de fetva verirken, güzel sorular soran ve uygun fırsatları hazırlayan yetenekli kişilere dikkat çekmek, fetva adabının bir parçasıdır. Söz konusu kişiler, insanların onlardan fetva almak için örnek olmaları bakımından teşvik edilmelidir. Sahâbi Ebû Hüreyre (r.a), önemli bir konuda soru sorduğu için Peygamber Efendimiz tarafından takdir edilerek dikkat çekilmiştir.
Bununla ilgili gelen rivayet şöyledir: Ebû Hüreyre (r.a) şöyle dedi: Ey Allah’ın Elçisi, kıyamet gününde şefaatiyle en mutlu olan kimdir? deyince, Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Ey Ebû Hüreyre, senin hadise olan hevesinden dolayı senin bu hadisi benden soran ilk kişi olacağını düşünmüştüm. Kıyamet gününde şefaatimle en mutlu olan kişi, kalbinden samimi bir şekilde “La ilahe illallah” diyen kişidir, [13] demiştir.
[1] Buharî, İlim, no: 10.
[2] Buhârî, Cihâd, no: 128.
[3] Müslim, Akdiye, no: 4; İbn Mâce, Ticâret, no: 65; Nesaî, Adâbü’l-Hâkim, no: 31.
[4] Buhârî, Hibe, no: 11; Müslim, Hibe, no: 3; Nesaî, Hibe, no: 31
[5] Ebû Dâvûd, Siyâm, no: 35, İbn Mâce, Siyâm, no: 20.
[6] Tirmizî, İlm, no: 7.
[7] Buhârî, Enbiyâ, no: 50.
[8] Buhârî, Hiyel, no: 3.
[9] Araf, 138.
[10] Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 218; Tirmizî, Fiten, no: 18.
[11] Ebû Davûd, Dahâyâ, no: 20.
[12] Buharî, Ahkâm, no: 10.
[13] Buharî, Rikâk, no: 51.




