6.1 C
Bursa
14 Aralık 2024 Cumartesi
spot_img
Ana Sayfaİmanİnanç Sorunları – 2 : Ateizm Kötülük Sorunu Üzerine

İnanç Sorunları – 2 : Ateizm Kötülük Sorunu Üzerine

Sevgili okuyucum merhaba, birazdan geçen ay “Ateizme Giriş” olarak kaleme aldığım inanç sorunları serimizin bu ay ikinci kısmını okumaya başlayacaksın. Yazılar biraz daha bilgi içerikli olduğundan okurken sıkılabilirsin ancak Sokrates’in şu sözünü unutmamanı tavsiye ederim: “Eğitimi pahalı buluyorsanız, cehaletin bedelini araştırın”. Bu bağlamda duygudan ziyade bilgi içerikli yazılar paylaşmaya çalıştığımı söylemek isterim. Ayrıca senin görüşlerini de merak ettiğimi unutmayasın. Bu konuda yorumlarda düşüncelerini ya da okumak istediğin bir konuyu da belirtebilirsin. Alanım çerçevesinde elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin. Evet şimdi hazırsan derin bir nefes alıp birlikte okuyalım.

Kötülük üzerine eski dönemlerden beri düşünürler kafa yormuştur. Heraklit(M.Ö. 475)’ten İbn Arabi (ö. 1240)’ye kadar düşünülmüş ve hatta şimdi dahi din felsefesinde önemli bir yer işgal eden bir konu olmuştur. Özellikle ateizmin argümanları içerisine sokulmaya çalışılmış ve en önemlisi olarak kabul edilmiştir. Ateistin teiste yönelttiği kötülük eleştirisi şu şekildedir; “Senin anlayışına göre mutlak iyi olan Tanrı varsa neden kötülüğe izin veriyor?” yani mutlak iyi olan Tanrı ile kötülüğün mevcud olması bir çelişki değil midir? [1]

Özellikle felsefe tarihinde Epikür (MÖ. 270) bu konuda aşağıdaki soruları sorarak sistemli bir sorun geride bırakmıştır;

  1. Tanrı kötülüğü önlemek istiyorda önleyemiyor mu? O zaman güçsüzdür.
  2. Önleyebiliyor da önlemiyorsa, o zaman Tanrı iyi niyetli değildir.
  3. Hem önlemek istiyor hem de önleyebiliyorsa nasıl bu kadar kötülük var?

Ateistler her ne kadar kötülük ile iyi bir Tanrı arasında çelişki olduğu yönünde teoriler geliştirmeye çalışsalar da teist  filozoflar da kötülük sorunu ile iyi ve kudretli bir Tanrı anlayışını uzlaştırma yönünde teodise dediğimiz argümanlar geliştirdiler. Örneğin, J. Mackie yukarıdaki Epikür önermelerinin ikisi doğru olduğu halde üçüncü her hâlükârda yanlış olacağından bu argümanında sorunlu olduğunu ifade eder. Yani Tanrı mutlak güçlü ve mutlak iyi olsa dahi kötülük olamaz diye bir yasa yoktur. Kötülüğün olması neden diğer iki önermeye engel teşkil etsin?

Leibnizci anlayışla kötülüğü üç farklı açıdan incelersek metafizik kötülük yetkinsizlikten, doğal kötülük acı çekmekten, ahlaksal kötülük ise günah işlemekten olduğu yönünde düşünürüz. Ancak bizim için önemli olan insan ile kötülük arasındaki ilişkidir. Ahlaksal kötülük bu bağlamda insanın kendi eliyle yapıp ettiği ahlak dışı eylemlerin mahsulüdür. İnsanın özgür istenci de ahlaksal kötülük bağlamında önemi haizdir. İnsanın bu noktada özgür istencini yani iradesini kötülüğü ortaya koymak yerini o na engel olma yönünde çabalaması lazım gelir. Bu meselede Kur’an ayetlerine bakarsak insanın özü konusunda Şems suresi 7, 8 ve 9. ayetlerde “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” buyurulmuştur. İnsanın özündeki nefsin aslında kendinden kötü değil iyiliğe de kötülüğe de meyleden bir yapıda olması, bu meylin eğer aklı selim ile düşünülürse takvaya, şehvet duygularıyla madde merkezli düşünülürse kötülüğe götüreceğini açıklar niteliktedir.

Kötülük sorunu mantıksal ve kanıtsal yönden iki şekliyle kendini ifade eder. Aralarındaki en önemli fark kısaca şöyledir: mantıksal kötülük modelinde Tanrı’nın kötülükle çeliştiği için yokluğu düşünülür, kanıtsal kötülükte ise kötülüğün varlığı Tanrı’nın yokluğu için yeterli değilse de onun bazı sıfatlarını sınırlandırmaya yeterlidir. Teistler (inananlar) ise bu iki modeli de kabul etmeyerek şöyle bir açılım yaparlar: tamam kötülük vardır, Tanrı’da zat ve sıfatlarıyla kaimdir. Ancak Tanrı’nın var olan kötülüklere müsaade etmesinin haklı nedenleri vardır.

Kötülük soruna karşı Eflatun(Platon)’dan Farabi’ye ve oradan da J. Hick ve A. Plantinga gibi modern din felsefecilerine kadar  şöyle teodiseler geliştirilmiştir:

  1. Kötülük olmasa iyilik olmazdı teodisesi: bir şeye karşılık hep bir şey olmalıdır. Heraklit ve Platon tarafından geliştirilen bu ilke modern dönemde de Tanrı’nın kötülüklere izin vermesinin haklı nedenleri olabileceği yönünde ifade edilir.
  2. Kötülük olmasa iyilik bilinemezdi görüşü: iyilik ve kötülük arasındaki ilişkinin epistemolojik yönden ele alınmasıyla ilgilidir. Bu öneri “bir şey ancak zıttı ile kaimdir” anlayışını merkeze alır. Hegel bu minvalde “acı amaçsız bir olgu değildir; bir hayat belirtisidir, yeniden yapılanmayı sağlayan bir dürtüdür o” sözü önemlidir.
  3. Mümkün dünyaların en mükemmeli savı: Leibniz’den önce Gazali’nin ondan önce de bu konuda Ömer Hayyam ve Platon’a özel atıflar gerekir. Bu anlayışa göre tüm eksik ve kusurlarına rağmen zenginlikler, kazançlar ve uyum noktasında içinde yaşadığımız dünya mümkün dünyaların en iyisidir.

Kötülük sorunuyla ilgili modern teodiseler de geliştirilmiştir. Teolog ve Filozoflar modern teodise anlayışında daha çok insanın özgür istencinden ve ruhi yönlerinden hareketle teoriler ortaya koymuşlardır.

  1. Özgür irade savunması: Alvin Plantinga tarafından öne sürülen bu teodiseye göre Tanrı insana özgür irade vermiştir, bu Tanrı’nın insana bir lütfudur, kötülük değildir. İnsan ahlak açısından yeterince olgun olmadığından iradenin bazen kötüye kullanılır olması iradenin kendi kötülüğü değildir. Ayrıca içinde özgür iradenin olduğu bir dünya içinde özgür iradenin olmadığı bir dünyaya göre daha tercih edilebilir.
  2. Ruh-olgunlaştırma teodisesi: İreneaus’a göre Tanrı’nın kötülüğe izin vermesinin iki temel sebebi vardır: a. İnsanların ruhsal açıdan daha yetkin hale gelmelerini sağlamak, b. İnsanların özgür oldukları yönünde bilinçlerinin oluşması istenmiştir. Bu görüşün temelinde, “ahlaklı ve ruhen olgun insanların yaşadığı bir dünya iyi olur, bir insan ahlaklı olmalı ve ruhen olgunlaşmalıdır bunların olması için de acı çekmek gerekir” düşüncesi vardır.

Sonuçta kötülük sorununun en meşhur sorusu olan “Tanrı neden insanı böyle bir dünya da yarattı?” problemine cevap olarak teist anlayışın şu şekilde cevap verdiğini görürüz: Tanrı istese meleklerin alemi gibi hiç kötülük işlenmeyen bir mekanda da insanı yaratabilirdi. Ancak o insana meleklerden farklı olarak özgür irade verdi ve buna bağlı olarakta özgür iradesiyle iyiliği yapma imkanı gibi kötülüğü yapabilme imkanı da verdi. Ancak Tanrı, doğru yolu bulmanın daha da kolaylaştırılması için insana özgür iradeyle beraber akıl, vicdan, fıtrat, peygamber ve vahiy gibi hem içsel hem dışsal beyyineler de verdi. İlahi öğretilerde ise ahiret anlayışını özgür iradenin bir sonucu olarak sundu. Nefsini beyyinelerle iyi ve güzele götürene cenneti vaad ederken, beyyinelerden yüz çevirerek ya da onu kötüye kullanarak kötülüğe meyledene de cehennem gibi bir cezayı uygun gördü.[2]

Değerli okuyucum seninle bu konuda ortak okuma yapmak gerçekten güzeldi. Kendine çok iyi bak. Bol okumalı ve huzurlu günler seninle olsun…


KAYNAKÇA

[1] Mehmet Sait Reçber, Din felsefesi: el kitabı, ed. Recep Kılıç (Ankara: Grafiker Yayınları, 2014), 194.
[2] Modern çağın inanç sorunları (İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2019), 75.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Azmi Efe Özdemir yorumladı Şahsiyet Eğitiminde Fedakarlık Kavramı
Serhat ismail Çetin yorumladı Şahsiyet Eğitiminde Fedakarlık Kavramı
Hatice yorumladı Yalan Dünya