9.7 C
Bursa
28 Kasım 2025 Cuma
spot_img
Ana SayfaTasavvufNefsin Oyunu – Hiçliğin Fenâ Makâmındaki Hakikati

Nefsin Oyunu – Hiçliğin Fenâ Makâmındaki Hakikati

Tasavvuf ehli der ki, insan seyr-ü sülûkun ilk basamağını dış âlemde değil, kendi iç âleminde atar. Çünkü dışarıdaki düşman görünürdür, fakat içerdeki düşman nefs-i emmâre, insanın kendi hakikatinden habersiz hâlini istismar eden en güçlü perdedir. Bu perdenin adı çoğu zaman benliktir. Benlik, kesret âleminde kişiye varlık vehmi verir; ama hakikat ehline göre bu vehim, insanın Hakk’tan uzak düşmesinin asıl sebebidir.

İşte bu noktada nefsin oyunu başlar. Nefs, sahibine kendi gölgesini güneş gibi gösterir. Gururu vakar, kibri güç, arzuyu hak, öfkeyi mertlik, kırgınlığı haklılık gibi fısıldar. İnsanın içindeki bu vehimsel dalgalanmalar aslında nefsin tecellî-i zulmânî dediğimiz karartıcı hâlleridir. Bu hâller fark edilmediğinde kul kesretin girdabında kaybolur.

Tasavvufun gayesi, kulun kesretten vahdete geçişini sağlamaktır. Bu geçiş teorik bir bilgi değil, bizzat yaşanan bir fenâ-bekâ sürecidir. Fenâ, kulun benlikten sıyrılması; bekâ ise Hakk’ın varlığıyla yeniden dirilmesidir. İşte bu ince yolculukta gönül, hiçliğin kıyısına varır.

Fenânın Kapısı Aralanırken

Tasavvufî literatürde hiçlik, fenâ fillâhın en berrak hâlidir. Kul kendi fiilinden, kudretinden, iddiasından sıyrılır; hakikatin özündeki acziyetini idrak eder. Bu idrak, insanı yokluğa değil, varlığın hakikî mânâsına taşır.

Hiçlik, boşluğa düşmek değildir; bilakis varlığın özünü fark etmektir. Hiçliğin hakikati, varlığı inkâr değil; varlığın Hak ile kaim olduğunu görmektir.

Nefsin oyunu benliği büyütür; fenâ ise o benliği çözer. Nefs-i emmârenin psişik baskısı kırıldıkça kul nefs-i levvâme merhalesine geçer; pişmanlık, uyanıklık ve tefekkür kalpte yeşerir. Sonra nefs-i mülhime gelir, kul ilhamlarla aydınlanır. En nihayet nefs-i mutmainne, yani Hakk’a teslim olmuş huzurlu nefis tecellî eder. Hiçlik işte bu merhalelerin görünmez harcıdır.

Zerrede Hakk’ın Nûru: Marifetin Başlangıcı

Tasavvuf ehline göre insan bir zerredir; ama bu zerrenin içinde kâinatın hakikati tecellî eder. Bu tecellîye marifet denir. Marifet, bilmek değil, bilinen ile özdeşleşmektir. Bilgi zihnin, marifet kalbin hâlidir.

Fenâ hâlinde eriyen benlik, kulun iç âleminde bir istiğrak (manevî sarhoşluk) meydana getirir. Bu hâl, İbn Arabî’nin tecellî-i tam dediği hâle yaklaşır. Kul kendi varlığının gölgesini değil, Hakk’ın nûrunu temaşa eder. Ve anlar ki:

Zerrede Hakk’ın nûru gizlidir. Bir damlada derya saklıdır. Kendini yok sayan, aslında hakikatte var olur.

Köprüde Gönül: Kesretten Vahdete Seyr

Fenâ-bekâ yolculuğu bir köprüdür; bir yanı kesret, bir yanı vahdettir. Bu köprüye giren her gönül, zamanın daraldığını, mekânın çözüldüğünü hisseder. Bu hâl, sûfî geleneğinde cezbe olarak anılır. Kul Hak’tan gelen bir çekilişle kendi benliğinden uzaklaşır, hakikate yaklaşır.

Cezbe olmadan sülûk kuru kalır; sülûk olmadan cezbe dağınık kalır. Bu ikisi birleşince gönül hakikat seyrine (seyr-i fillâh) adım atar. İşte köprüdeki bu hâl, hiçliğin en parlak aşamasıdır.

Tevazu ve Şükür: Nefsin Oyununu Bozan İki Anahtar

Tevazu fenânın kapısıdır; şükür ise bekânın anahtarıdır. Çünkü tevazu benliğin eridiği, şükür iddianın çözüldüğü yerdir. Tasavvufta şükür, sadece nimete teşekkür etmek değildir; şükür, nimeti Hakk’ın tecellîsi olarak görüp, tecellînin sahibini hatırlamaktır.

Bu idrak, kulun kalbinde edeb-i marifet doğurur. Ve kul anlar ki:

Kibir, nefsin en büyük hilesidir; tevazu, Hakk’ın en parlak tecellîsidir. Şükür ise gönlü açan ilâhî bir sırdır.

Hiçlikte Bulunan Asıl Varlık

Hiçlik yolculuğunun nihai durağı Habîbullah’ın (s.a.v.) nûrudur. Çünkü bütün fenâ makamlarının zirvesi fenâ fi’r-Resûldür; kalbin ahlâkını, edebini, merhametini, tefekkürünü Resûlullah’a (s.a.v.) benzetmek…

Onun nûru gönle düştüğünde nefis susar, benlik çözülür; kul kendi aczinde kemâle erer. Bu hâl, tasavvufta bekâ billâh olarak adlandırılır. Kul artık kendiyle değil, Hakk’la var olur. Ve insan sonunda idrak eder: Hiçlik kaybolmak değil, hakikatte varlığın en derin hâlidir.

Nefsin Oyunu Biter, Hakikat Başlar

Nefsin oyunları seni yoldan alıkoysa da fenâ seni Hakk’a çağırır. Kesret seni dağıtsa da vahdet seni toplar. Benlik seni yorsa da hiçlik seni huzura taşır. Ve kul şöyle der:

Ben yokluğa erdim ama yokluğumu Hakk’ın varlığıyla buldum. Nefsin oyunu bitti, şimdi hakikatin güneşi doğdu.

Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim…

Önceki İçerik
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

nurettinacar2016@gmail.com yorumladı İnsan ve Kâinat Arasındaki Denge
nurettinacar2016@gmail.com yorumladı Edep: Mecburi İstikamet
nurettinacar2016@gmail.com yorumladı Zamanın Esirinde, Kâinatın Diline Karşı