13.2 C
Bursa
19 Ekim 2025 Pazar
spot_img
Ana SayfaİmanAkan Berrak Su Gibi İnanç

Akan Berrak Su Gibi İnanç

İnanç, kişiyi sadece kendi iç huzuruna odaklamamalı, aynı zamanda onu toplumsal adaletin aktif bir parçası yapmalıdır. Dini metinlerde defalarca vurgulanan adalet kavramı, sadece mahkeme salonlarında uygulanan bir yasa değil, hayatın her anında sergilenen bir vicdan duruşudur. Bir fakirin hakkını gözetmek, zayıfı güçlü karşısında korumak ve kendi aleyhimize bile olsa doğruyu söylemek, işte gerçek dindarlığın pratik tezahürü budur. Eğer bu inancımız, adaletsizliğe sessiz kalmayı veya zulme göz yummayı meşrulaştırıyorsa, o, nehrin akışını engellemiş, özünden dinden sapmışız demektir. Bunun dinle alakası yoktur, bizimle alakası vardır. İyi bilmek gerekir dini…

Diğer temel direk ise tefekkürdür. Hayatın akışı içinde savrulmamak için inancın bir rehber olması gerekir, ancak bu rehberlik ancak sorgulama, derin düşünme ve bilinçli farkındalıkla mümkündür. Dini sadece ezberlenmiş bir bilgi yığını olarak kabul etmek, aklı ve ruhu tembelliğe iter. Oysa tefekkür, kâinatın düzenini, yaşamın anlamını ve kişinin kendi rolünü sürekli olarak sorgulamasını sağlar. Bu entelektüel ve ruhsal çaba, bizi kaskatı dogmalardan kurtarır ve inancımızı canlı, dinamik ve anlamlı kılar.

Akıcı ve insana yaraşır bir hayat sürmenin yolu; merhameti eylem olarak, adaleti ilke olarak ve tefekkürü sürekli bir yolculuk olarak benimsemekten geçer. Bu değerler birleştiğinde, inanç, bizi dar kalıplara sokan bir zincir değil, hayatın bütününü kucaklayan, aydınlık ve güçlü bir kanat haline gelir. Akıcı, insana yakışır olan bu tefekkür yüklü bir inanç yolculuğunun vardığı nihai nokta, Birlik (Vahdet) bilincidir. Bu, sadece inananların kendi aralarındaki birliği değil, yaratılıştaki muazzam çeşitliliğe rağmen tüm varoluşun bir kaynaktan geldiği hissini derinden kavramaktır. Bir inanç sistemi bizi diğerlerinden ayırdığı, ötekileştirdiği ya da düşmanlaştırdığı anda, o nehrin akışına set çekmiş oluruz. Gerçek maneviyat, bizi farklılıkların ötesindeki o büyük, ortak insanlık paydasında buluşmaya davet eder. Gökkuşağının her renginin bir bütün oluşturması gibi, insanlığın her inanç, dil ve kültürünün de o büyük yaratılış sanatının parçası olduğunu anlamaktır.

Ancak bu bilinç, soyut bir felsefe olarak kalmamalıdır. Eylem, inancın ete kemiğe büründüğü yerdir. Bir insana uzatılan yardım eli, bir canlının yaşam hakkına gösterilen saygı, bir toplumsal yarayı sarmak için gösterilen çaba… İşte bunlar, tefekkürün ve merhametin somutlaşmış halidir. Dini sadece sözlerde ve dualarda değil, yaşama biçiminde görmektir.

Sonuç olarak, hayatın hızlı ve zorlayıcı akışında kendimize bir sığınak ararken bulduğumuz inanç, bizi dar bir kabuğa kapatmaz, aydınlanmamızı sağlar. Aksine, kalbimizi genişletmeli, zihnimizi esnek kılmalı ve ellerimizi hizmete yönlendirmelidir. Gerçek dindarlık, nehir gibi akıcı, su gibi berraklığı arayan ve toprak gibi üretken olandır. O, insanın en derin vicdanında yankılanan, evrensel sevgi ve merhamet çağrısından başka bir şey değildir iman. Bu çağrıya kulak vermek, hem kendi ruhumuzu hem de dünyayı onarmak için çıktığımız sonsuz bir yolculuk olacaktır, vesselam.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar