9 C
Bursa
29 Mart 2024 Cuma
spot_img
Ana Sayfaİslam GündemiÇağdaş Kur'anî Yaklaşımların Perde Arkası

Çağdaş Kur’anî Yaklaşımların Perde Arkası

GİRİŞ

Çağımızın Müslümanı, batı kültürünün etkisinde kalarak bir kimlik arayışı içerisine girmiş, bu arayışın bir neticesi olarak da Batıyı taklit etme kompleksine kapılmıştır. Ancak söz konusu taklitçilik, hayat modeliyle sınırlı iken artık bu boyutu da aşma durumuna gelmiştir.

Nitekim bu Batılaşma hamlesi, İslâmî ilimler üzerinde de uygulanmak istenmektedir. ‘Çağdaş Kur’ân Anlayışı, Sünnet’e Yeni Bir Yaklaşım’ gibi sloganik türü sözlerin yükseldiği görülmektedir. Bundan kasıtları, Kur’ân ve Sünnet’e çağa uygun bir yorum getirerek yeni bir hüviyet kazandırmak imiş !!! Buna gerekçe olarak da günümüz Kur’ân ve Sünnet anlayışının, çağa cevap veremediğini ileri sürmeleridir. Daha da garip olanı ise on beş asırlık ilim, samimiyet ve kalite dolu geçmişte yetişmiş ilim adamlarının eserlerine kırmızı bir kalem çizerek, onlara çağın gerisinde kalmış eserler gözüyle bakmalarıdır. Bu yetmezmiş gibi, akıl hocaları olan oryantalistlerin ve Modernistlerinin yazmış oldukları eserlere Modern İslâm Anlayışı adını vermeleridir. İşin acı olan tarafı da bütün bunlar Batı ve sistemine ayak uydurma adına yapılmasıdır.

Kur’ân ve Sünnet mesajının evrenselliğini ortaya koymak için, İslâm’la ilgili olarak atılan her görüş ve ideolojiye illâ ki sahip çıkmak mı gerekir? Kaldı ki bu görüş ve ideolojiler hiç şüphesiz birer teselsül halinde devam etmektedir. Kıyamet’e kadar her türlü tahrif ve tebdilden korunma garantisi altında bulunan ve kemale ermesiyle her türlü ziyadelikten müstağni olan İslâm Dini’nin, bu yabancı ve ithal edilmiş düşünce ve anlayışlara ihtiyacı olmadığı gibi sahip çıkmak da zorunda değildir. Farz-ı muhal olarak bu tür bir yaklaşım kabul edilmiş olsaydı, Kur’ân vahyinin bir değeri kalmış olmazdı. Bu durumda İslâm’ın gerçek mesajı amacından saptırılmış olurdu. Ona beşerî yorumlar yüklemekle, beşerî sistemler seviyesine indirgemekten başka bir şey yapılmış olmazdı. Asıl evrensellik, Kur’ân ve Sünnet’in insanlığın maddî ve manevî ihtiyaçlarına cevap vermesidir.

Şimdi şu soruyu sormamız gerekir; neden İslamî anlayışın batıya ayak uydurmasına gerek duyuluyor da Batının bu anlayışa ayak uydurmasına gerek duyulmuyor? Batı ne zamandan beri İslâm için ölçü olmuştur?

Aslında İslamî toplumların Kıyamet’e yakın bir dönemde batılılaşma hamlesi konusunda, Nebî (s.a.v)’in asırlar öncesi vermiş olduğu haberlere baktığımızda bu değişimi anlamamız zor olmayacaktır. O Peygamber ki, on beş asır önce Müslümanlara şöyle seslenmişti:

‘Siz, sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uyacaksınız, öyle ki onlar kelerin deliğine girseler bile, siz de oraya gireceksiniz.’ Buna karşılık Ashâb:

‘Ey Allah’ın Rasûlü, o (uyulan) kimseler Yahudi ve Hristiyanlar mıdır?’ diye sorduklarında Nebî (s.a.v):

‘Ya başka kim olabilir?’ cevabını vermiştir.[1]

Evet tarihten ibret alınmadığı zaman, tarih tekerrürden ibaret olur. Geçmiş ümmetlerdeki tahrif ve tebdil mukaddes kitapların lafızlarında yapılırken, bizdekiler Dinimize çağdaş bir hüviyet kazandıralım diye vahiy olan Kur’an’a yeni yorum veya yaklaşımlar getirerek, kısacası bir reform yaparak sinsi bir tahrif türü gerçekleştirmeye yeltenmektedirler. Belki de birçokları bunun farkında bile değildir.

Kanaatimize göre; Kur’ân vahyi, hiçbir zaman çağın gerisinde kalmamıştır ve kalmayacaktır da. Asıl geride kalan İslâm değil, Dinlerinden uzaklaşan Müslümanlar olmuştur. Kaldı ki bütün bu tıkanmaların altında, Kur’an’ın vazgeçilmez tefsiri olan ve ilk üç faziletli çağın nesline dayanan Sahih Sünnet kültüründen uzak kalınış; cehalet, hazırcılık ve önyargılılıkta yatmakta, ruhsuz bir rasyonalizmin her şeyi halledeceği fikrinin hakim olmasından kaynaklanmaktadır.

A- KUR’ÂN TEFSİRİ’NDE UYULMASI GEREKEN METOTLAR

Kur’an’ı tefsir etmenin ve anlamanın en salim yolu, şu aşamalarla gerçekleşebilir.

  1. Kur’an’ın önce Kur’ân ile tefsir edilmesi. (Bundan maksat, mufassal âyetlerin mücmel âyetleri tefsir etmesidir.)
  2. Âyetlerin nüzul sıralamasından yararlanılarak Kur’an’ın tefsir edilmesi.
  3. Kur’an’ın Sahih Sünnet ile tefsiri. (Bu madde, tefsirle ilgili rivayetlerin tenkit süzgecinden geçmesini beraberinde getirmektedir.)
  4. Âyetlerin iniş sebeplerini bildiren rivâyet ve olaylardan hareketle tefsir yapılması.
  5. Sahih hadislerle tefsiri sabit olmayan âyetlerin, sahabî ve Tâbi’înden varit olan kavil ve görüşlerin en sıhhatli olanlar ile tefsir edilmesi.
  6. Kur’an’ı Arap dili Edebiyatı’nın zenginliğinden istifade edilerek delalet ettiği manalarla tefsiri.
  7. Arap dilinin yanında örfün de tefsirde yardımcı unsur sayılması.
  8. Müspet ilimlerle ilgili âyetlerin tefsirine gelince; Kur’ân ve Sünnet’in ruhuna aykırı düşülmemesi şartıyla, uzmanların söz konusu alanlarla ilgili ortaya koydukları bilimsel verilerden istifade edilmesi.

Kur’ân tefsirinde söz konusu maddeler göz önünde bulundurulursa sağlıklı bir tefsir meydana gelmiş olur. Çağın getirmiş olduğu bazı fıkhî sorunlara eğilirken, Kur’ân ve Sünnet’in genel hükümlerinden ve İslâm hukukçularının fıkhî görüşlerinden istifade edilerek çözüme gidilmelidir.

B- KUR’ÂN’IN DOĞRU ANLAŞILMASINA ENGEL OLAN BAZI UNSURLAR

Geçmiş ve günümüze ait telif edilmiş tefsir kitaplarından arındırılması gerekli olan bazı yanlış bilgi ve tutarsız yorumlar bulunmaktadır. Söz konusu bilgiler hem Kur’an’ın ruhuna zıt hem sahih Sünnet’e muhalif hem de akla uymayan bilgilerdir. Bunlar aynı zamanda Kur’an’ın doğru anlaşılmasına engel olmakta ve Dinimiz ’in saffetini bozmaktadır. Bu unsurlar sırasıyla şöyledir:

  1. Rey (görüş)’e, tutarsız şahsî ve hizipçiliğe dayalı görüşler.
  2. Zayıf ve uydurulmuş rivayetler.
  3. Keşif, ilham ve rüyaya dayalı bilgi ve yorumlar.
  4. Batınî, iş‘ârî ve ebcet (cifir) hesabına göre yapılmış yorumlar.
  5. Tefsir konusunda ilk üç nesilden gelen zayıf ve tercih edilmeyen bütün görüş ve kaviller.
  6. İsrailiyat’a ait haberlere gelince, bunları üç kategoride toplamak mümkündür:
  1. Kur’ân ve Sahih Sünnet’in prensiplerine ve akla zıt olan İsrailli haberler. Bu tür rivayetlerin tamamı tefsirden arındırılması gerekir.
  2. Kur’ân ve Sünnet’in prensiplerine uygunluk arz eden ve sahih olan İsrailli rivayetler. (Aynı zamanda Dinimiz ’de hükmü nesh edilmemiş). Bu tür rivayetlerin tefsirde yardımcı unsur olarak kullanılmasında herhangi bir sakınca yoktur.
  3. Ne tasdiki (doğrulanması), ne de tekzibi (yalanlanması) ni gerektiren sahih ve İsrailiyat’a dair rivayetler. Bunlar daha fazla önceki ümmetlerin durumlarıyla ilgili haberlerdir. Tarihî boyutunun olması yanı sıra inananlara ibret ve öğüt vermesi açısından yararlı sayılabilir.

Günümüzde Kur’an’ın doğru anlaşılmasına güya katkısı olacağı söylenilen bazı reformist düşünceye dayalı tefsir girişimleri, aslında İslamî kaynaklı olmaktan ziyade, batının düşünce sistemi ve ilim anlayışı etkisi altında kalan ve batıya ayak uydurma projesine dayalı olan girişimlerdir.

Bugün Kur’ân üzerine oynanan en belirgin senaryolardan birisi de daha önce İncillerin tahrifinde yapıldığı gibi Kur’an’ı Kerîm çeşitli dillere tercüme edilirken Hıristiyan/Yahudiler aleyhine olan ayetleri, Ehl-i Kitâb sempatizanlığına çevirme veya en azından söz konusu âyetleri şeffaf hale getirme çabalarıdır. Dolayısıyla gerek Diyanet camiası gerekse İlahiyat camiası böyle hassas bir konuda, İslamî değerleri koruma hesabına son derece uyanık ve duyarlı olmak durumundadır. Dinler tarihinde olduğu gibi İslâm tarihinde de ‘aklın Din ile Hesaplaşması’nın başladığı günden beri, zaman zaman bu gibi yıkıcı faaliyetler olmuştur. Allah’a hamdolsun ki, İslâm ulemasının gösterdiği takdire şayan gayretleri, bu bozucu girişimlerin emellerine ulaşmasını engellemiştir.

İşte bu gayretli ilim adamlarından birisi de H. 728/1360 yılında yaşayan İmâm İbn Teymiye’dir. Semavî kitapların tahrifi konusunda yaptığı tespit dikkate şayandır. O, tahrifi iki kısma ayırır:

  1. Tenzilde Tahrif: Yahudi ve Hristiyanlara inen kitaplar üzerine yapılan tahrif neticesinde Dinleri, Din-i Mübeddel (değiştirilmiş) birer Din haline gelmiş olmasıdır.
  2. Tevil Yoluyla Tahrif: Kur’an’ı Kerîm’in, tenzil yönüyle yani lafızlarını değiştirerek tahrifi mümkün olmadığından, âyetlerin lafızlarında birçok batıl teviller (yorumlar) yapılması suretiyle anlam tahrifine gidilerek İslam Dininin, Din-i Mü’evvel (yorumlanmış) bir Din haline getirme çabasıdır.[2]

Ne yazık ki Kur’ân ve Sünnet üzerinde yoğunlaşan söz konusu menfi yorumlar, Müslümanların bölünmesinden başka bir işe yaramamış, İslâm Dini’nin saf ve berraklığını bulandırmış, ayrıca insanların bu Hak Dini doğru bir şekilde anlamalarını zorlaştırmıştır.

SONUÇ

Günümüz Kur’ân tefsirinde, yukarıda belirttiğimiz maddelerle örtüşen bir tefsire şiddetle ihtiyaç vardır. Nitekim İslâm Dünyasında ve ülkemizde bu konuda bazı çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. Bu tür çalışmaların daha da yoğunlaşması gerekir. Dolayısıyla tefsir ve diğer İslâmî ilimlerle iştigal eden ilim adamları ve ilahiyatçılara bu meyanda önemli görevler düşmektedir. Aslında bu proje kollektif bir çalışmayı gerekli kılmaktadır. Ancak çağımızın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olacak olan söz konusu tefsir çalışması hem İslâmî ilimlere hem de müsbet bilimlere vakıf ilim adamlarından oluşacak bir heyetin ortak çabasıyla gerçekleşebileceği kanaatindeyiz.


Kaynaklar:

[1] Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.
[2] Bkz. İbn Teymiyye, İktdiâ’u’s-sıratı’l-mustakım li-muhalefeti ashâbi’l-cahîm, c. 1, s. 76-77, (thk. Nâsır
b. ‘Abdulkerîm el-‘Akl), Mektebetu’r-Ruşd, Riyad, 1411/1991).

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana