Sevgili okur, inancımız insanlığımızın bir gereğidir. İnsan zayıf bir yaratılışa sahiptir. Akıl ve duygulanım, madde ve mana, ruh ve beden birlikteliğiyle var olmuştur. Bu birlikteliklerden birini çok ilerletir diğerini yok sayarsak insanın varlığını sekteye uğratırız. Bu nedenle insanın bütünlüğünü parçalayacak her türlü ideolojiden, görüşten, akımdan ve gruptan uzak durulması gerektiğini düşünüyorum. İnanç sorunları serimizin üçüncü yazısında da bu konuyla ilgili olarak deizmi ele aldık, hazırsan okumaya başlayalım.
İnanç insanın odak merkezinde olan bir alandır. İnsanlık tarihi boyunca insan kendinden daha yüce ve aşkın bir varlığa inanma ihtiyacı hissetmiştir. Her ne kadar insanlar, inandıkları varlıklar için farklı isimler türetseler de hepsinin ortak noktası insan üstü bir Tanrı oluşudur. Ancak bazı dönemlerde Tanrı anlayışları Tanrı’nın sıfatları ya da fiilleri konusunda değişiklikler göstermiştir. Mesela tek Tanrıcı anlayışlarda Tanrı nasıl mutlak kabiliyetlerle vasıflandırılıp kötü, anlamsız, amaçsız şeylerden tenzih ediliyorsa, politeist dinlerde bir çok Tanrı düşünülebilmiş ya da Aristoteles’in Tanrısı gibi “unmoved mover” hareket ettirilemez hareket ettirici gibi de tarif edilmiştir. Deizmin Tanrı anlayışı ise “varlığı akılla bilinen ve evrene müdahele etmeyen” olarak ifade edilir.
Deizm, kelime olarak Latince deus (Tanrı) kökünden türemiştir. Zaman içerisinde ise “sadece evreni yaratan ve varlığı kendi haline bırakan bir inanca indirgenmiştir. Deizm kelimesi, teizme karşıt olarak ilk defa Pierre Viret’in İnstruction Chrestienne (1563) adlı eserinde geçmiştir.(Reçber, 2014, s. 64) Deizm de Ateizm gibi tepkisel bir amaçla oluşmuştur. Deizmin tepkisi ilk ortaya çıkışında, Hıristiyanlığın esrarengizliği, mucize anlayışı ve kilisenin taassubu gibi meseleler üzerineydi. Yani en nihayetinde kilisenin ortaçağ boyunca yapmış olduğu baskılardan yorulan aydın insanların kiliseye tepkisi olarak doğmuştur. Deist düşünürlere örnek olarak, John Toland, Voltaire ve J.J. Rousseau verilebilir. Bu kişiler aynı zamanda Aydınlanma ve Fransız İhtilalinin alt yapısını hazırlayan düşünürlerdir.(Reçber, 2014, s. 64)
Deizm, aleme müdahale etmeyen bir Tanrı anlayışının yanı sıra akıl ve bilime gösterilen büyük güvenle de öne çıkar. Bu iki temelin tetikleyeni ise evvela kilise ile bilim adamlarının arası açılınca kilisenin Tanrı ve din adına bilim adamlarına müdahale etmesi, ikincisi ise kilisenin Tanrı tarafından oluşturulan bir kurum olmadığını göstermek için Tanrı ile evrenin bağlantısını kesmek ve bilimin önüne çıkan kilise engelini alt etmektir. Bunun dini alana yansımaları ise bilimin kilise tarafından önünün açılmasıyla kalmayarak nübüvvetin, vahyin ve diğer dini inançlardan bir çoğunun inkar edilmesiyle sonuçlanmıştır.(Modern çağın inanç sorunları, 2019, ss. 91-99)
Deizm, sahip olduğu uluhiyet anlayışı ile yaşanılabilir bir dine imkan vermemektedir. İbadet, dua, tevbe, bağlılık ve teslimiyet gibi birçok dini ritüeli yok sayan deizmin kendisine ibadet edilen bir Tanrı’sı yoktur. Katı akılcılığa dayanan bu sistemde Tabii din anlayışıyla ortak noktada buluşulmuştur: Sadece akılla bilinen bir Tanrı. (Modern çağın inanç sorunları, 2019, ss. 51-58)
Deizm, ülkemizde bizi şaşırtmayan bir şekilde İslam karşıtlığına soyunan kişilerin istismarına uğramıştır. Kilise – bilim karşıtlığına tepki olarak doğan deizm bugün ülkemizdeki deistler tarafından İslam’ın bilim karşıtı olarak konumlandırılmasıyla İslam’a tepki olarak gösterilmektedir. Ancak İslam dininin temel kaynağı Kur’an’da bilim ve öğrenme karşıtı hiçbir ayetin olmadığı gibi aksine Ali-İmran Suresi 190. ve Ankebut Suresi 20. Ayette gökler ve yer üzerine düşünülmesini ayrıca varlığın ilk nasıl oluştuğu üzerine düşünülmesinin önemini görürüz. Bundan ziyade birçok ayette akletmenin, düşünmenin, tefekkür etmenin ve okumanın şiddetle tavsiye edildiği hepimizin malumudur.
İnsan psikolojisinde de deizmin bir temeli yoktur. Çünkü insan bebeklikten itibaren kendisine yardımcı olacak bir güç ister. Annesinin maddi ve manevi olarak başlattığı bu süreç babayla, kardeşle, öğretmen ve arkadaşla devam ederken aklen olgunlaşmaya başladığında ve fiziki olarak güçlü hissettiğinde hala üstesinden insan gücüyle gelinemeyecek manevi ve psikolojik şeylerin olduğunu kavrar ve insandan daha güçlü bir varlığa dayanma, güvenme ihtiyacı hisseder. Bunu ise bizatihi dini ritüeller dediğimiz ibadetle ve duayla somutlaştırır.
Dini bilgisi olmayan ya da yüzeysel anlamda bir bilgiye sahip olan bir çok insanın özellikle popülaritenin etkisiyle kendisini ateist, deist, agnostik vs. olarak tanıttığını sizlerde günlük hayat içerisinde görüyorsunuzdur. Bu kişilerle ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde dini sorumluluklardan kaçma, siyasilerin dini kullanması, yanlış din eğitimi, dünyevileşme, bilim-din karşıtlığı algısı, çocukluk çağı travmaları ve kadının konumuna dair değerlendirmeler olduğu açığa çıkmıştır. Bizzat kendimin danışman olduğum üniversite öğrencilerim arasından bile bu tip inanç sorunları yaşayan öğrencilerimle bunun sebebi üzerine konuştuğumda yukarıda saydığım sebeplerden biri karşıma çıkıyor.
Kıymetli okuyucum, genel bir değerlendirmesini yaptığım deizm konusu bu şekildedir. Aristoteles, “insan öğrenmeye ihtiyaç duyan bir varlıktır” dedi, ancak bize göre insan ilk önce öğrenmeye ihtiyaç duyduğu inancında olması gereken bir varlıktır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran nasıl akletme yetisi ve özgür iradesiyse, insanı insanlardan ayıran ve derecelere sahip kılan da öğrenmedir. Gerçekten sahih dini kaynakları okuyan ve bu alanda yetkin insanlarla sorunları üzerine konuşma fırsatı yakalayabilen insan deist iddiaların kolaylıkla din bağlamında çürütülebileceğini görecektir. Deizm de ateizm gibi yüzeysel iddialarla ve birtakım spekülasyonlarla insanları manipüle etmiştir.
KAYNAKÇA
Modern Çağın İnanç Sorunları (2. baskı). (2019). Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Reçber, M. S. (2014). Din felsefesi: El kitabı (R. Kılıç, Ed.; 1.baskı). Grafiker Yayınları.