10 C
Bursa
20 Nisan 2024 Cumartesi
spot_img
Ana Sayfaİslam GündemiTarihin Işığında Filistin-İsrail Meselesi

Tarihin Işığında Filistin-İsrail Meselesi

Son zamanlarda gündemde olan Filistin-İsrail savaşını doğru bir perspektiften bakarak anlamlandırmak ve yorumlamak için Filistin-İsrail tarihine bir göz atalım istedim.

Her şey nasıl başladı diye soracak olursak, 1894 yılında Fransa’daki Fransız ordusunda yüzbaşı olan Alfred Dreyfus sırf Yahudi olduğu için istihbari bilgi sattığı gerekçesiyle haksız yere suçlanmıştır. Daha sonra suçsuz olduğu anlaşılmıştır fakat bu süreç içinde yaşananlardan dolayı Avrupa’da bulunan Yahudiler kendilerinin hiçbir şekilde Avrupa toplumu tarafından kabul görmeyeceğine inanmışlardır. Böyle düşünen bir Yahudi de o dönem Fransa’da bulunan Theodor Herzl adındaki Yahudi gazetecidir. Bu gazetecinin de görüşüne göre ancak ve ancak Yahudiler kendi Yahudi devletlerini kurduklarında rahata erişeceklerdir. Bunun için gerekli çalışmaları yaptıktan sonra 3 yıl içinde İsviçre’de ilk Siyonist kongreyi toplamışlardır. Bu toplantıda nerede ve nasıl bir Yahudi devleti kurabileceklerini tartışmışlardır. Uganda veya Arjantin bölgelerinin de fikir olarak geçtiği bu toplantıda Yahudi inancına göre vaat edilmiş topraklar olan Filistin topraklarında kendi devletlerini kurmaya kendi aralarında karar almışlardır. Bundan 20 sene sonra Balfour deklarasyonu yayınlanmıştır. Bu deklarasyon İsrail tarihi için son derece önemlidir. Çünkü dönemin İngiliz dış işleri bakanı Lord Balfour der ki, “Eğer biz 1.Dünya savaşında Osmanlılardan Filistin’i alabilirsek orayı size, yani Yahudilere vaat ediyoruz.” Bu vaatten sadece bir ay sonra İngilizler Filistin’i ele geçirmişlerdir. 1947 yılına kadar Filistin topraklarında İngiliz manda yönetimi sürmüştür. Bu süreçte Filistinlilerle yani Araplarla Yahudiler arasında çatışmalar bir türlü sona etmemiştir. Bunun sonucunda İngiliz manda yönetimi yönetimden çekilmek isteyerek Birleşmiş Miletlerden buradaki sorunu çözüme kovuşturmasını talep etmiştir. Birleşmiş Milletler çok kısa bir zaman içerisinde bir bölüşme planı ile Araplar ve Yahudilerin bölgelerini ayırmışlardır. Arapların bu bölüşmeyi kabul etmemesiyle birlikte Yahudiler kendilerine verilen bölgenin güvenlik açısından riskli olduğu düşüncesiyle sunulan planı beğenmese de neticede kabul etmişlerdir. Böylelikle Yahudiler 14 Mayıs 1948 yılında İsrail devletinin kuruluşunu ilan etmişlerdir. Kuruluşun hemen ardından bir gün sonra yani 15 Mayıs 1948’de Araplar toplanarak İsrail’e savaş açmışlardır. Savaşı kazanan İsrail olmuştur ve bu savaşla birlikte İsrail topraklarını genişletmiştir. Bu savaşın iki önemli sonucu olmuştur. Birincisi İsrail’in ele geçirdiği topraklardaki Filistinliler yurtlarından edilerek Ürdün, Lübnan vb. yerlere göç etmişlerdir. İkincisi ise normal şartlarda Birleşmiş Milletler planına göre uluslararası bir yönetim altında bulunması gereken Kudüs’ün yarısının İsrail’e, yarısının da Ürdün yönetimine geçmiş olmasıdır. Sonrasında ise yıllarca Filistin ve İsrail arasında çatışmalar ve anlaşmazlıklar devam etmiştir. 1956 yılında yaşanan Süveyş krizinden sonra 1967 yılında bu kez İsrail Filistin’e karşı savaş başlatmıştır. Bu savaşı kazanan yine İsrail olmuştur. Bu savaş neticesinde İsrail topraklarını üç kat genişletmiştir. Mısır’daki Sina yarımadasını, Suriye’den Golan Tepesini Lübnan’dan Şebaa çiftliklerini almışlardır. Bunun yanı sıra en önemlisi Doğu Kudüs Batı Şeria ve Gazze şeridini işgal etmiştir. 1967 savaşı sonrasında savaşlar ve barış görüşmeleri devam etmiştir. Bugün hala devam eden Filistin-İsrail beş temel anlaşmazlık noktasını anlayabilmek için 1948 ve 1967 savaşlarının sonuçlarını bilmemiz şimdilik yeterlidir.

Bu perspektiften bugün koşullarında yaşanan Filistin-İsrail arasında çözülemeyen 5 soruna bakacak olursak bu sorunları şu şekilde sıralayabiliriz;

Birinci mesele; 1948 ve 1967 savaşlarında bulundukları yerden sürgün edilen Filistinli mültecilerin anavatanlarına geri dönme hakkıdır. Şuanda bu Filistinliler Ürdün, Mısır, Lübnan gibi yerlerde mülteci konumundadırlar. Yaklaşık 4 milyonu geçmiş bir nüfus söz konusu olmakla birlikte İsrailliler bu nüfustan sadece belli bir kısmının topraklara alınabileceğini söylemektedirler. Çünkü böyle bir nüfusun İsrail topraklarına geri dönmüş olması İsrailliler için büyük bir demografik tehdit oluşturmaktadır.

İkinci mesele ise; Yerleşimciler sorunudur. İsrail devleti Filistinlilerin yaşadıkları topraklara (başta Batı Şeria olmak üzere) kendi vatandaşlarını yerleştirmiştir. Zorla Filistinlileri çıkarmıştır. Bu sayede İsrail topraklarını peyderpey genişletmiştir. Filistinliler bir barışın gerçekleşmesi için İsraillilerin bu topraklardan çıkması gerektiğini söylemektedirler. İsrailliler ise yıllardır işgal ederek yaşadıkları bu topraklarda kalmakta direnç göstermeye devam etmektedirler.

Üçüncü mesele; Kudüs’ün statüsü meselesidir. Hem Filistinliler hem de İsrailliler Kudüs’ü başkent olarak kabul etmektedirler. İsrailliler 1967 savaşında Kudüs’ün doğusunu da ele geçirmişlerdir. Yani şuan fiilen Kudüs’ün yönetimi İsrail’in elindedir. Fakat uluslararası hukuka göre zorbalıkla elde edilen toprak meşru değildir. Dolayısıyla Doğu Kudüs İsrail’in meşru bir toprağı değildir. Zaten Filistinliler de Doğu Kudüs’te başkent ilan etmek istemektedirler.

Dördüncü mesele; Sınırlar sorunudur. İki devlet arasındaki sınırın nasıl olacağı konusu bir türlü çözüme kavuşturulamamıştır. Bu mesele aynı zamanda Kudüs’ün statüsü ve yerleşimciler sorunu ile iç içedir.

Beşinci ve son mesele ise; güvenlik sorunudur. Özellikle Batı Şeria ve Gazze’de İsrail’in Filistinlilere yönetimi bıraktığı yerlerde güvenlik yönetiminin kimin elinde bulunacağıdır. Bu yönetimin hangi seviyedeki silahlarla gerçekleştirileceğidir.

Bu beş meselenin çözümünde Yaklaşık 29 yıl önce Filistinliler ve İsraillilerin Amerika’nın arabuluculuğunda görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmelerin neticesinde Filistin ve İsrail olmak üzere iki devletli bir çözüm ortaya çıkmıştır. Daha sonra 2018-2019 yılında yaşananlardan sonra barışın gerçekleşme ihtimali hiç olmadığı kadar düşük olmaktadır. ABD büyük elçiliği Kudüs’e taşınmıştır. ABD İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanımıştır. Filistinli mültecilere Birleşmiş Milletler vasıtasıyla yıllardır yaptığı yardımları kesmiştir. Filistin yönetimine yaptığı yardımları da kesmiştir. İsrail’i Batı Şeria’da gerçekleştirdiği yerleşmelerin hızlandırılmasında destek açıklamasında bulunmuştur. Filistin Kurtuluş Örgütünün ABD’deki ofisini kapatmıştır. Son olarak da 1967 yılında İsraillin Kudüs’ün yanı sıra ele geçirdiği Golan tepelerini uluslararası hukuka aykırı olduğu için kimse bu İsraillin meşru toprağı kabul etmez iken ABD yönetimi Trump bu toprakların Israil’in olduğuna dair bir kararname imzalamıştır. Trump’ın bunu yapmasının em temel sebepleri ise oy tabanının İsrail yanlısı olması, Trump’ın yine kampanya finansölerinin Siyonistlerin ve İsrail yanlısı işadamlarından oluşmasıdır. Bir diğer sebep ise Trump’ın kurmaylarının İsrail yanlısı olmasıdır.

Tün bunların yanı sıra biz Müslümanlar için Kudüs’ün özgür kalmasının önemini vurgulayarak olursak Kudüs, bizim için Mekke ve Medine’den sonra en kutsal şehirdir. Çünkü Kudüs, ilk kıblemiz, ikinci mescidimiz ve üçüncü haremimiz Mescid-i Aksa’yı bağrında barındırmaktadır. Çünkü Kudüs, İsra ve Miraç mucizelerinin gerçekleştiği beldedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mescid-i Aksa’da bütün peygamberlere namaz kıldırmış ve Allah’ın (c.c) huzuruna buradan çıkmıştır.

Kudüs’ün yeniden özgür olması için mücadelelerin arttığı son günlerde Filistin’de savaşan mücahitlere Allah’tan kolaylıklar ve yardımlar dileyerek tüm Müslüman alemini manen dua ile destek olmaya davet ediyorum.

Şu hadisle de sabittir ki Ebu Ümâme radıyallahu anh Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye dek şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar vermeyecektir. ”Ya Rasûlallah! Onlar nerededirler?” dediler. O (sallallahu aleyhi ve sellem), “Onlar, Beyti’l Makdis’te ve Beyti’l Makdis’in etrafındadırlar” buyurdu.

Buradan da bileceğimiz üzere Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için mucadele eden elbet galip gelecektir. Allah’ın emri ile muhalefet olanlar o mücahitlere zararveremeyecektir. Allah’ın vââdi gerçekleşecektir. Bizlerde hak üzere olan ve kesin üstün gelecek olanlardan olma ümidi ile dua ile desteklerimizi eksik etmeyelim. Yakın zamanda umduğumuz kutlu müjdeye erişebilmek dileğiyle…

Selam ve dua ile…

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Nisa yorumladı Karınca Kararınca
ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana