13 C
Bursa
29 Nisan 2024 Pazartesi
spot_img
Ana SayfaKutsal MekanlarAvrupa’daki İslâmî Müesseselerin Dini ve Sosyo-Kültürel Alanlardaki Rolü

Avrupa’daki İslâmî Müesseselerin Dini ve Sosyo-Kültürel Alanlardaki Rolü

Giriş

Avrupa’da yaşayan azınlık Müslümanların sahip oldukları İslâmî müesseseler, dini ibadetleri yerine getirme ve gençlere verilen eğitimin yanında, sosyal ve kültürel alanda da faaliyetlerin yürütüldüğü mekanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. “Avrupa’daki İslamî Müesseselerin Dini ve Sosyo-Kültürel Alanlardaki Rolü” başlığıyla okuyucularımıza sunduğumuz yazımızda, Avrupa ülkelerinde İslâmî müessese olarak birçok alanda hizmet veren bu tür müesseselerin Avrupalı Müslümanların hayatlarında öneme haiz olduğu bir gerçektir. Yalnız şimdiki haliyle bu müesseselerin yeterli derecede hizmet verdiğini söylememiz pek mümkün görünmemektedir. Nedenlerinin araştırılması elzemdir.

Ayrıca Avrupa ülkelerinde sınırlı imkanlarla hizmet veren İslamî müesseselerini, daha fazla hizmet görür ve geniş kitlelere hitap eder hale getirebilmek için Batıda yaşayan Müslüman azınlıklarının, günümüzün imkanlarından yararlanmak durumundadırlar. Belirteceğimiz imkân ve vasıtalar, hizmet konusunda tasarlanan hedeflere ulaşması bakımından önemlidir. Dolayısıyla bu konunun çeşitli yönleriyle ele alınması gerekli görülmektedir. Şöyle ki;

  1. Günümüzde mevcut şekliyle olan İslâmî müesseseler, nübüvvet asrında bulunmamaktaydı. O dönemin müesseseleri; beş vakit namaz, cuma ve bayram namazlarının ikame edildiği, Müslümanların ihtiyacı olan dini bilgilerin öğretildiği, bazen ferdi ve sosyal faaliyetlerin icra edildiği, çeşitli sorunların görüşüldüğü ve benzeri faydalı işlerin yapıldığı mescitlerdi. Ancak günümüzde söz konusu müesseselerin rolü daha da önem arz ettiği görülmektedir.
  2. İslâmî müesseselerin kurulduğu günden beri, Batıda bulunan Müslüman azınlıklara günümüze kadar hizmet sunma açısından önemli rolü bulunmaktaydı. Yalnız bu müesseselerin bir kısmı, asıl hedefini zayi etmiş, resmi ve yüzeysel bir görünüm halini almıştır. Günümüz şartları ve ihtiyaçları ele alındığında hizmet açısından yeterli olduğu söylenemez. Kılınan beş vakit namaz ve diğer mevsimlik namazlardan hariç, eğitim faaliyetleri sosyo-kültürel aktivitelerin yetersiz olduğunu belirtmemiz icap eder. Dolayısıyla Avrupa’daki bu müesseselerin gerçek rolünü ve orada yapılan faaliyetlerin öneminin hatırlatılması ve üzerinde durulması icap ediyordu.
  3. İdari ve hizmetleri organize işlerinde bulunan görevlilerin arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden bu müesseselerin insanlara yararı zayi olmuş, hoşgörü anlayışını kaybetmiş, aksine belirli bir grubun ve hizbin malı olmuş, o yerlere kendilerinden başkası gelmez olmuştur. Dolayısıyla bu mekanları istenilen şekle getirmek; ancak hizipçilik ve grupçuluk anlayışını yok edip, kardeşlik şuurunu ve Müslümanlar arasındaki muhabbeti yerleştirmekle mümkündür.

Konunun detaylarına inmeden önce, kavram olarak İslâmî bir müesseseden neler anladığımızı ortaya koymamız faydalı olacaktır.

A- Müessese Kavramı

  1. Sözlük anlamı: ‘Müessese’ sözlüğü bir hukuk terimidir. Kökeni Arapça dilinden gelmektedir. Esas kökünden türetilmiştir. Anlamı ise, temel atılmış, inşa ve bina edilmiş olan kurum anlamındadır.[1]
  2. İslami müessese olarak anlamı ise:
    “Müslümanların, ibadet ettikleri, sosyo-kültürel sorunlarını çözebildikleri, eğitim ve öğretim gibi meşru hedefleri ve uygulamaları gerçekleştirmek için toplandıkları, çeşitli bölüm ve birimlere sahip bir kuruluştur.”[2]

İslamî Müessese kavramına kapsamlı olarak, İslâmî merkezler, cemiyet ve camiler ile dini kuruluşlar girmektedir.

B- İslâmî Müesseselerin Tarihi Seyri

İslâm tarihi süreci içerisinde Müslüman fatihlerin kurdukları Abbasî, Endülüs ve Selçuklar gibi çeşitli medeniyetlerin bünyesinde birçok camilerin imar edildiğini müşahede etmekteyiz. Onların bu dinî gayreti elbette ki Cenâb-ı Hakk’ın şu ayetine dayanmaktadır:

﴿إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ فَعَسَى أُوْلَئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنْ الْمُهْتَدِينَ.﴾

“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve Ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerin olmaları umulan kimseler bunlardır.”[3]

Osmanlılar döneminde fethedilen bütün beldelerde merkezi camiler kompleks şeklini almıştır. Yani, camilerin etrafına medreseler, kütüphaneler, oturma meclisleri, şadırvanlar ve hamamlar inşa edilmiştir. Özellikle merkezi camilerde ve bunlara bağlı bölümlerde faaliyet durumunu incelediğimizde birçok dinî, sosyal ve kültürel etkinliklerin gerçekleştirildiğini görmekteyiz.

Günümüz camileri ne yazık ki namaz ibadeti hariç, birçoğu söz konusu dinî faaliyetlerden yoksundur. Öyle ki ekseri yerlerde namaz haricinde camilerin kapıları kapalıdır.

Batı ülkelerinde yaşayan Müslüman azınlıkların İslâmî müesseselerini kurdukları günden beri, bu mekanların İslâmî hayatlarını yönlendirdiği bir gerçektir. Yazımızda arz edeceğimiz temel konunun alt başlıkları şöyledir:

  1. Avrupa’daki İslâmî Müesseselerin Varlığı
  2. İslâmî Müesseselerin Faaliyet ve Etkileri
  3. İslâmî Müesseselerin Hedef ve Görevleri
  4. İslâmî Müesseselerin Sorunları
  5. İslâmî Müesseselerin Geleceğine Bakış
  6. İslamî Müesseselerin Gelişiminde Çağdaş İmkanlar

Sırasıyla söz konusu konuları arz etmeğe çalışacağız. Gayret bizden muvaffakiyet Rabbimizdendir.

1. Avrupa’daki İslamî Müesseselerin Varlığı:

Mescit ya da cemiyet adı altında Avrupa’daki İslâmî müesseslerin varlığı 1970 yıllarına dayanmaktadır. Bu hizmet mekanları, bir lokma ekmek kazanmak için ağır işlerde çalışmak üzere çeşitli İslâm ülkelerinden gelen işçi Müslümanların Batı ülkelerine yerleşmelerinden sonra dini ve sosyo-kültürel ihtiyaçları doğrultusunda inşa edilmiştir. Söz konusu işçiler Avrupa’ya yerleştikten sonra, İslâmî kimliklerini, din ve kültürlerini korumak maksadıyla namaz kılacakları ve çocuklarına eğitim verecekleri mekanlar kiralamaya başlamışlardır.

Faslı, Türk ve diğer azınlıklardan oluşan her bölgedeki Müslüman veya çeşitli Müslüman gruplar, ihtiyaçlarını görmek amacıyla müessese adı altında dernekler kurmuşlardır. Çeşitli isimler altında açılan bu merkezler günden güne çoğalmıştır. Böylelikle Müslümanlar, Batıdaki fikir savaşına karşı en azından kendilerini ve ailelerini kısmen korumuş oluyorlardı. İslâmî yaşantılarını ve gidişatlarını o derece düzeltmeye başladılar ki, Avrupa’ya gelmeden önce İslâm’ın birçok vecibesini yerine getirmeyen Müslüman Türk toplumu, namazlarını kılar, zekatlarını verir ve oruçlarını tutar oldular. Birçok mekanlarda cemiyetler kurarak mescitler açtılar ve eğitim verdirerek belirli ölçüde çocuklarına sahip çıktılar.

2. İslâmî Müesseselerin Faaliyet ve Etkileri:

Batıdaki İslamî merkezler, hiç şüphesiz Avrupa ülkelerinde dinimizin yayılmasında en önemli vasıtalardan bir vasıta olarak görülmektedir. Kaldı ki bu merkezler, çok yönlü hizmetleri kapsayan çağdaş bir imkân olarak görülmektedir. Sözü ettiğimiz merkezlerin faaliyetleri ise Müslüman azınlıkların ihtiyaçlarına göre gelişmiştir. İlk önce beş vakit namaz, cuma ve bayram namazları gibi dinî vecibelerden sayılan temel ibadetlerle başlamıştır. Akabinde çocuk ve gençlere yönelik dinî eğitim verilmesi ve Kur’ân öğretilmesi için kiralanan binanın birimleri içerisinde sınıflar açılmış ve ülkemizden elçilik aracılığıyla ders verecek hocalar getirilmiştir. Daha sonra çeşitli münasebetlerde konferanslar, ilmî sohbetler ve konferanslar düzenlenmeye başlanılmıştır. Yalnız bazı cami ve cemiyetlerin idare heyetini, avam tabakasından olan üyeler oluşturduğu için faaliyetler belirli ibadetlerle veya ülkelerindeki geleneklerle sınırlandırılmıştır. Din eğitimindeki bilgisizlikleri ve kırsal bölgelerden gelmiş olmaları nedeniyle çocuklarının dini eğitim ve öğretimine yeterli derecede önem vermemişlerdir.

Avrupa’dan bulunan İslamî müesseselerin toplum üzerindeki etkileri açısından müspet ve menfi olarak iki açıdan ele almak durumundayız:

A. Müspet Etkileri
  1. Siyasi müspet etkileri açısından, bazı Batı ülkelerinde İslâm Dini’nin resmen kabulü ve gayr-i Müslimlerin İslâm’a girme girişimleri, ayrıca İslâm ve Müslümanların sorunlarının Batı medyası tarafından dile getirilmesi gibi yönleri bulunmaktadır.
  2. Sosyal ve Dinî etkileri açısından söz konusu müesseseler, İslâmî kavramlar konusunda birçok hataların düzeltilmesi imkanı yanında, toplumsal yaşam içerisinde ferdî yanlışların ve suçların yavaş yavaş kaybolup erimesi, Müslümanların maneviyatlarının yükselmesi ve imanlarının takviye edilmesiyle birlikte, bir çok güzel ahlâkî sıfatların ve huyların kazanılmasını sağlamıştır.

Müslümanların ayrıca toplumsal yaşamda birbiriyle kaynaşmaları ve birbirlerine karşı sabır ve tahammülü öğrenmeleri, kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmeleri ve bu meyanda sosyal yardımlaşmayı sağlamaları gibi hayırlı işlerin gerçekleşmesine imkân vermiştir. Yine sosyal ve dinî etkileri açısından bu tür müesseselerin İslâmî yapılanma, İslâm kimliğini kazanma ve koruma imkânı yanında, kargaşadan uzak düzenli ve programlı bir yaşam tarzına yardımcı olması, din ve dünya işlerinde istişareler yapılarak ortak kararların alınması gibi önemli müspet etkileri olduğu söylenebilir.

B. Menfi Etkileri

Müspet etkileri yanında sözü ettiğimiz müesseselerin maalesef menfi yönden etkileri de olmuştur. Ancak bu olumsuz etkiler müspet etkilere nazaran azdır. Örneklerini verecek olursak, bu tür müesseselere sağlam ve meşru temellere dayanmayan meşrep ve ırkçılık yüzünden azınlık Müslümanlar arasına hizipçilik ve grupçuluğun girmesi, diğer cami ve cemiyetlerin cemaat veya gruplarıyla ihtilaf ve anlaşmazlığa gidilerek ilişkilerin kesilmesidir. Bir de müesseselerdeki lider konumunda olan şahıslara aşırı bağlılık nedeniyle kör taklitçilik ile merkez idaresinde bulunan üyelerin arasında sürekli veya bazen meydana gelen koltuk kavgaları nedeniyle hizmetlerin sekteye uğratılması gibi menfi etkiler görülmektedir.

Halbuki Müslümanların bu tür yaklaşım ve uygulamalardan kurtulmaları kendi ellerindedir. İmâm Ebû Dâvud’a gizli şehvetin ne olduğu sorulduğunda, bunun ‘baş olma sevdası’ olduğunu ifade etmesi bizim için önemli bir mesajdır. Bu tip sorunları ancak ilimle, kardeşlik ruhu ve Nebevî hareket metodunu ölçü alarak aşabiliriz.

3. İslâmî Müesseselerin Hedef ve Görevleri:

Batıdaki İslâmî müesseselerin din hizmetindeki hedefleri meşrû ise, hedefe ulaşmak için kullanılan vasıtaların ve yapılan görev ve faaliyetlerin de meşrû bir zemine oturtulması gerekir. Çünkü bu hizmet alanlarının üstlendiği hedef ve görevler, meşrû bir yardımlaşma esasına dayanmalı ve meşrû olmayan hizipçilik ve grupçuluk hastalığından kurtulmalıdır. Kaldı ki bu esas:

﴿…وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ.﴾

“…İyilik ve takva üzerine yardımlaşınız, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız Allah’tan korkun; çünkü Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”[4] ayetinden dolayı Kur’an’ın bir emridir. Dolayısıyla İslâmî müesseselerin idarecileri, hedef, vasıta ve görevler konusunda duyarlı olmak durumundadır.

Planlanması gerekli olan hedefler arasında Ehl-i Sünnet inancını yaymak, Müslüman oluşumların inanç ve amellerinin hurafe ve yanlışlardan soyutlamak, İslâm gençliğini eğitmek ve yetiştirmek, onlara imkanlar sağlayarak yaşadıkları ülkelerde geleceğini kurmak, azınlık Müslümanlara dinî hizmetler sunarak İslâmî kimliklerini koruma altına almak gibi hedefleri olması gerekir. Vasıta ve görevlere gelince, İslâmî bir müessese olarak merkez, cemiyet ve cami yöneticilerinin işe başlamadan önce niyetlerini düzelterek ihlaslı olmaları, üstlendikleri makamın bir sorumluluk olduğu bilincinde bulunarak Allah’tan korkmaları ve O’ndan yardım istemeleri gerekir.

Söz konusu müesseselerin bünyesinde eğitim birimlerinin yoğunlaştırılması, ortak bir ders müfredatının yürürlükte olması, eğitimcilerin ve muallimlerin görev başında olmaları veya yetiştirilmeleri gerekmektedir.

İslâmî müesseselerin yöneticileri, onlara bağlı okullarda okuyan öğrencilerin aile ve velileriyle sürekli irtibat halinde olmaları, her yıl, konferans, dini program, panel, sohbet ve kamp gibi faaliyetler düzenlemeleri, ister maddî isterse manevî olsun, Müslüman azınlıklarının sorunlarına -hiçbir kimse arasında ayırım yapmaksızın- eğilmeleri ve çözümler üretmeleri, İslâm’a girmek isteyen gayr-i Müslimlerle ilişkiler kurarak onlara yardımcı olmaları şeklinde görevleri bulunmaktadır. Tabi ki bu görevlerin başarılmasında gerek yöneticilerinin gerekse orada hizmet veren üyelerin, yardımlaşarak hareket etmeleri, maslahat prensibini göz önünde bulundurarak çözüm bekleyen sorunları hikmetle ve güzellikle aşmalarıdır.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu yöntem şu ayetle ifadelendirmiştir:

﴿ادْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ…﴾

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle davet et, onlarla mücadelenin en güzel olanını yap.”[5]

4. İslâmî Müesseselerin Sorunları:

Hiç şüphesiz, bir hayır ve irşâd müessesesi olan merkezlerin, cami ve cemiyetlerin sorunlarla karşılaşması kaçınılmaz bir durumdur. Bizden önce hizmet veren ve hayırla uğraşan birçok kimseler, toplum ve müesseseler çeşitli sorunlar ve engellerle karşı karşıya kalmışlardır. Sahabenin sîreti ve hayat hikayeleri bunun en canlı örneğidir. Çünkü bu durum Cenâb-ı Hakk’ın, kullarının samimiyetlerini ölçmesi bağlamında bir imtihan ve sınamasıdır:

﴿أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لاَ يُفْتَنُونَ. وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ.﴾

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden sadece iman ettik, demeleriyle bırakıvereceklerini mi sandılar? And olsun ki biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, sadık olanları ortaya çıkarak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”[6] ayetinde açıklandığı gibi bundan kurtuluş yoktur.

İslâmî kuruluşlarda zaman zaman çıkan ve arz edeceğimiz sorunların tamamını bu yazıya sığdırmamız mümkün değildir. Genelde Batı ülkelerinde karşılaşılan sorunlar birbirine yakın olduğu için biz sadece ortak sorunlar üzerinde durmak istiyoruz. Şöyle ki:

  1. Avrupa ülkelerinde İslâmî kuruluşların resmiyet kazanması ve ruhsat alma problemi,
  2. Merkez idaresi ve cemaatiyle, diğer kuruluşlar arasında iletişim sorunu,
  3. Yöneticilerle üyeler arasında idarî, şahsî anlaşmazlıklar ve çekişmeler yüzünden bazen söz konusu merkezlerin kapatılma noktasına gelmesi,
  4. Bazı müesseselerde malî hesapların, aidatların ve yapılan harcamaların sorun hale getirilmesi, bu bağlamda bazı yöneticilerin ve din görevlilerin itham edilmeleri ve sorun yaşamaları,
  5. Bazı müesseselerde yöneticilerin becerisizlikleri nedeniyle dinî hizmetlerin düzenli bir şekilde yürütülememesi ve gençlere yönelik faaliyetlerin yeterli olmaması,
  6. Namaz vakti dışında bazı camilerin kapılarını kapalı tutması.

5. İslâmî Müesseselerin Geleceği:

Günümüzde Avrupa’da hizmet veren İslâmî müesseselerin geleceğine bakacak ve ileriye yönelik ne tür bir hizmet stratejisinin uygulanabileceğini düşünecek olursak, bu hayır kuruluşlarının hizmet vermeğe devam edebilmesi ve baki kalması için bazı çözümler üretmek zorundayız. Velev ki bu mekanlar, bazı fertlerin çaba ve yardımlarıyla ayakta durmuş olsa bile…

Eğer gereken tedbirler alınmaz ise, belki ileride bu hayır müesseseleri ne Müslümanlara ne de gayr-i Müslimlere bir fayda sağlayamaz hale gelecektir. Zikredeceğimiz bazı öneriler, ileriye yönelik çözümler için bir alt yapı oluşturabilir sanırız. Söz konusu önerilerimiz şunlardır:

  1. Avrupa’da bu tür hayır kuruluşlarının ihtiyaca göre çoğaltılması,
  2. Sözü ettiğimiz müesseselerin başına yeni ve dinamik idarecilerin getirilebilmesi için yeni idarecilerin yetiştirilmesi,
  3. Bu Hayır müesseselerinin ayakta durabilmesi için maddî imkanlara ihtiyaç olduğu, herkes tarafından bilinmektedir. Maddî sorunlar yaşayan bu hayır mekanlarının, birilerinin buralarını tahakküm altında almasından kurtulabilmesi veya birilerinin vereceği aidatlara muhtaç olmaması için söz konusu müesseselere bağlı gelir getirecek yatırımlara ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Bunların oluşumu için bazı planların yapılması gerekmektedir.
  4. İster merkez, ister cemiyet, ister eğitim yuvası, isterse cami konumunda olsun bu müesseselerin yöneticiler tarafından, temizliğiyle, tertip ve düzeniyle ilgilenecek, tanıma ve tanışma maksadıyla gelen misafirleri karşılayacak ve ilgilenecek kimselerin görevlendirmeleri şarttır. Bir taraftan Batıda olmamız hasebiyle, diğer taraftan da yabancılara İslâm’ın temizliğe, tertip ve nizama verdiği önemin gösterilmesi açısından bu tür bir disiplinin üzerinde durulması önemlidir.
  5. Yeri gelmişken şunu söylemekte fayda mülahaza ediyoruz. Bu ülkelerde Müslümanların azınlık konumunda olmaları nedeniyle, Batılılarla veya gayr-i Müslimlerle ilişkilerimiz bağlamında gerek güzel muamele yönüyle gerekse komşuluk yönüyle iyi geçinmek durumundayız. Her şeyden önce dinimizin emri budur. Aramızda sulh ve anlaşma olduğu müddetçe bu şekilde olması icap eder. İkinci olarak da bu tavrımız hem bizim hem de Batıda gelişen ve yayılan İslâm’ın menfaatine yöneliktir. Dolayısıyla dinimizin menfaat ve çıkarları, şahsî çıkar ve menfaatlerimizin kat kat üstündedir. Öyleyse bu ülkelerde, İslâm hesabına taşkınlık yapmanın, Müslümanların yüzünü kızartmanın hiçbir mantıkî izahı yoktur.
  6. İslâmî görevde ortak hizmet yapmayı kabul eden veya teklif eden kuruluşlarla irtibata geçmek, yetkilileriyle bir takım konularda anlaşmaya varmak, dinî, bilimsel ve kültürel aktiviteleri beraberce yürütmek, hizmet dairesini genişletmek anlamına geldiğinden bu tür iletişimlere sıcak bakmak durumundayız.

6. İslamî Müesseselerin Gelişiminde Çağdaş İmkanlar:

Önereceğimiz çağdaş imkanların, Müslümanlara din hizmetleri alanında önemli katkılar sağlayacağı ve dini müesseselerin gelişmesinde önemli derecede rol oynayacağı görülecektir. İslâmî merkezlerin hizmetlerini geliştirmeye yönelik vasıtaları ve tasarlanan önerileri şu şekilde sıralamamız mümkündür:

  1. Her şeyden önce bu tür kuruluşları sürekli işlev haline getirmek ve imkanlarını genişletmek için ilim adamı, din görevlileri ve akademisyen kişilerden oluşan tecrübeli bir istişare heyetinin kurulması.
  2. Merkez, cami veya cemiyet gibi kuruşların bünyesinde, cemaat ve gençlere kitap okuma alışkanlığını kazandıracak, onları dinî, kültürel ve sosyal alanda yetiştirecek, çeşitli dillerle yayınlanmış değişik alanlardaki eserleri içeren donanımlı kütüphanelerin oluşturulması.
  3. Söz konusu müesseselerde Kur’an tedrisatı, konferans ve ilmî sohbetlerin, eğitim ve sosyal faaliyetlerin organize edildiği bir alanın tahsis edilmesi.
  4. Bu tür kuruluşlara gelen gençlerin faydalı vakit geçirebilmeleri için dinlenebilecekleri, birbiriyle tanışıp sohbet edebilecekleri, bir lokalin hizmete açılması.
  5. Gençleri, kötü yol ve şer odaklarından koruyacak, ayrıca onların Müslümanlarla beraber manevî bir havayı teneffüs edebilecekleri, eğlenceli vakit geçirmeleri ve spor aktivitelerini yapma imkânı bulabilecekleri bir spor salonun hazırlanması.
  6. Gençlerin istifadesine sunulacak, dinî ve ilmî programları kullanabilecekleri, bazı fetva ve faydalı bilgileri öğrenebilecekleri ve sosyal medyadan yararlanabilecekleri bilgisayar donanımlı bir salonun teçhiz edilmesi.
  7. Günümüz Müslüman bayanların İslâmî hizmette önemli rol oynadıkları bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla haftanın bazı günlerinde onlara yönelik faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için özel bir birimin oluşturulması.
  8. İslâmî müesseselerin vermek istediği mesajı genelleştirebilmesi için bulunduğu ülkenin dilini iyi bilen bir iki sorumlu görevlendirerek İslâm’a girmek isteyen gayr-i müslimleri veya din konusunda bilgi edinmeyi arzulayan kimseleri karşılayacak ve onlara bu alanda yardımcı olacak bir ofisin tahsis edilmesi.
  9. Yine dine hizmetin en önemli vasıtalarından birisi, gençlerin sorunlarıyla ilgilenecek ve çözümler üretecek bir gençlik komitesinin her İslâmî merkezde kurulması. Çünkü gençlerin sorunlarına zamanında müdahale edilmezse, ileride bu sorunlar tehlikeli olabilir. Unutmayalım ki gençlerimiz İslâmî toplumların temel taşlarıdır. Bugünün gençleri yarınlarımızın umududur, dinimize sahip çıkacak da onlardır.
  10. Çocuklarımız, okuldaki bazı temel dersleri, velilerin ihmalleri veya yabancı dili tam olarak bilemedikleri nedeniyle başarısız olmaktadırlar. Bu nedenle okullardan mezun oldukları zaman, bir iş bulmakta zorluk çekmektedirler. Ya diplomalarının seviyesinin düşük oluşu ya da okulu bitirmeden terk etmeleri sebebiyle toplumda önemli bir statüye sahip olamamaktadırlar. Dolayısıyla İslâmî merkezlerde onların zorlandıkları dersleri başarmalarında yardımcı olabilecek hocaların ve bölümlerin tahsis edilmesiyle bu sorunun çözülmesi.
  11. Çağımızın en önemli hastalıklarından birisi de insanımızın psikolojik sorunlarıdır. Bu sorunların çözümlerinin tıbbî boyutu olduğu kadar dinî boyutu da bulunmaktadır. Hastanelerdeki tıbbî birimler, ruhî tedaviden arındırılmış tek yönlü bir tedavi metoduyla bu sorunu çözmekte âciz kalmaktadırlar. Dolayısıyla bazı manevi rehberlerinin yardımıyla o tür rahatsızlıkların tedavi edildiği bir birimin bu mekanlarda oluşturularak manevi destek verilmesi.
  12. Günümüzde İslâm Dininin başarılı bir şekilde yayılabilmesi için Müslümanlar hem çağdaş imkanlardan yararlanmak hem de ilahî mesajın yayılmasını kollektif bir hareket şekline dönüştürmek zorundadırlar. Çünkü İslâmî mesajın sahip olduğu şümûliyet (kapsayıcılık) esası bunu gerektirmektedir. Kaldı ki bazı Müslümanların kendi içine kapanma düşünceleri, diğer İslâmî kitleleri dışlama veya dışlanma sorunları, İslâmî mesajın yararına değil zararına olmuştur. Bir taraftan söz konusu mesajın yayılması mesafe kat edememiş, diğer taraftan da gerçek İslâm anlayışının söz konusu kitlelere ulaşması sağlanamamıştır.

Günümüz Müslümanların artık dışarıya doğru açılmaları, kendilerini diğer toplumlardan soyutlamadan o toplumların içerisinde meşrûluk dairesinde varlıklarını kabul ettirerek yerlerini almaları gerekir. Böylelikle inandıkları doğruları, belirli bir kitle ile sınırlandırmadan herkese anlatma ve her yerde yaşama imkanını bulacaklardır. Bu önemli görevin kolay olmayacağı bir gerçektir. Ancak sahip oldukları samimiyet ve sorumluluk, sabır ve fedakârlık bu zorlukları aşmaya yeterli olacaktır.

Bu şekilde belirttiğimiz çağdaş vasıtaları kullanarak hizmet veren İslâmî müesseseleri geliştirme imkânı elde edilir ve daha kapsamlı bir şekilde Müslüman toplumlara hizmet sunulabilir ve dinimizin mesajını yükseltebiliriz.

Cenâb-ı Hakk’ın bizlere dini hizmeti sevdirmesi ve bizlerin vasıtasıyla insanların hidâyet bulmasını niyaz ederiz.


[1] Bkz. https://www.milliyet.com.tr/egitim/sozluk/muessese-ne-demek-muessese-tdk-sozluk-anlami-nedir-6568896; https://nedir.ileilgili.org/m%C3%BCessese.
[2] Müessese kavramının İslami müessese şeklinde isimlendirilmesi, genelde Batı’da yaşayan azınlık Müslümanlarının kendi kurumlarını diğer din mensuplarının kurumlarından ayırmak için kendi dinî kurumlarına verdikleri bir isimdir. Tıpkı ülkemizde birçok müesseseye yapılan isimlendirme gibi, örneğin eğitim müesseseleri, vakıf müesseseleri gibi.
[3] Tevbe suresi, 9/18.
[4] Mâide suresi, 5/2.
[5] Nahl suresi, 16/125.
[6] Ankebut suresi, 29/2-3.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Nisa yorumladı Karınca Kararınca
ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana