14 C
Bursa
28 Nisan 2024 Pazar
spot_img
Ana SayfaKuranEnbiya Suresi Üzerine Mülahaza

Enbiya Suresi Üzerine Mülahaza

(DUALARA/YAKARIŞLARA İCABET SURESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ)

Enbiyâ yani nebiler/kabul edilen görüşe göre kendisine kitap verilmemiş Peygamberler sûresi, 18 Peygamber’in, isimleri zikredilerek, tevhid mücadelelerinden bahsedilen bir şema çizer bizlere. Bu şemayı çizerken, indiği dönemden ibtida, kendisini okuyacak olanlara şöyle bir kapı aralayarak girizgah yapar:

“İnsanların hesap verme günü yaklaştı. Fakat onlar hala gaflet içinde (hakk ve hakikatten) yüz çevirirler.” (Enbiya 21/1).

Enbiyâ sûresi bizlere üç ana pencereden seslenir.

Birinci pencere, Nübüvvettir. Sûrenin asıl penceresi burasıdır. Diğer iki mesele bu ana meselenin içerisinden açılan pencerelerdir. Buradan kendilerine Peygamber gönderilen kavimlerin/milletlerin nübüvvet (hakkın ve hakikatin merkezi) makamına ve mesajına karşı tavırları ve bu tavrın neticeleri ele alınır ki, kendilerinden sonra gelenler (özelde Mekke müşrikleri) aynı hatayı tekrar edip, karanlığın bataklığında debelenmesinler. Bu pencere şu âyet-i celîle ile kapatılır:

“Muhakkak ki biz hakkı, bâtılın tepesine indiririz de onun beynini parçalarız ve böylece bâtıl da ortadan kalkmış olur. Allah’a ve Peygamberlerine yakıştırdıklarınızdan dolayı size yazıklar olsun!” (Enbiya 21/18).

İkinci pencere, ba’s ba’del-mevt yani öldükten sonra dirilmedir. Mekkeli müşriklerin en çok taaccup edip karşı durdukları ana mesele olduğundan, bu olgu irdelenmiş ve şu sert ikazlarla pencere kapatılmıştır: “Yoksa onların yeryüzünde edindikleri tanrıları mı ölüleri diriltecek? Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka bir takım tanrılar olsaydı yer ve göğün düzeni bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların nitelendirdiklerinden münezzehtir.” (Enbiyâ 21/21-22). “Her canlı ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük yapabilme gücü veririz. Sonunda bunların hesabını vermek için bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ 21/35). “Biz kıyamet günü adalet terazilerini kuracağız. Hiçbir kimse hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak da biz yeteriz.” (Enbiyâ 21/47).

Üçüncü pencere ise Tevhiddir. Allah’ın tevhididir. Bu pencerede tevhid inancı, peygamberlerin tevhid mücadeleleriyle desteklenerek pekiştirilir. Özellikle Hz. İbrahim (a.s.)’in tevhid mücadelesi bu pencerenin ana şemasını ve sınırlarını çizer.

Bu kısa girizgâhtan sonra gelelim yazının asıl meselesine. İlim ehli ve müfessirler arasında isticâbe sûresi olarak nitelendirilen Enbiyâ sûresinin birkaç ayeti üzerine kısa bir mülahaza edelim. Bu sûreye isticâbe sûresi denilmesinin sebebi üzerinde net bir şey söylemek zor olsa da sûre, içinde çokça geçen, “festecebna lehû” ifadesinden yola çıkarak böyle bir adlandırma yapılmış olabilir. Bu ifade Enbiyâ sûresi dışındaki sûrelerde bu bağlamda/formatta/kontekste geçmez.

Gelelim “festecebna lehû” ifadesinin sûrede geçen bağlamına ve hangi peygamberlere yönelik kullanıldığına.

Bu ifade, “festecebna lehû” ifadesi ilk önce Hz. Nuh (a.s.) hakkında kullanılmıştır: “Nuh’u da (an)! Daha önce bize dua etmişti. Biz de duasına cevap vermiş (onun duasına icabet etmiş/لَهُ فَاسْتَجَبْنَا), böylece, onu ve ailesini (destekçilerini) büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.” (Enbiyâ 21/76).

“Festecebna lehû” ifadesi ikinci olarak Hz. Eyyüb (a.s.) hakkında kullanılmıştır: “Böylece onun duasına icabet ettik/ لَهُ فَاسْتَجَبْنَا. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.” (Enbiyâ 21/84).

“Festecebna lehû” ifadesi üçüncü olarak Hz. Yûnus (a.s.) hakkında kullanılmıştır:

“Yalvarışına karşılık verdik (Böylece onun duasına icabet ettik/ لَهُ فَاسْتَجَبْنَا) ve onu üzüntüden kurtardık. İman edenleri işte böyle kurtarırız.” (Enbiyâ 21/88).

“Festecebna lehû” ifadesi dördüncü olarak Hz. Zekeriyya (a.s.) hakkında kullanılmıştır: “Biz onun da duasına cevap vermiş/لَهُ فَاسْتَجَبْنَا ve ona Yahya’yı bağışlamıştık; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kılmıştık.” (Enbiyâ 21/90).

Şimdi gelelim bu ifade (Biz onun duasına cevap verdik/لَهُ فَاسْتَجَبْنَا) üzerinde tefekkür etmeye. Acaba bu ifade Kur’ân’da sadece Peygamberlerle mi sınırlandırılmıştır? Müfessirlerin genel görüşü üzerinden bu soruya cevap verirsek, cevabımız tabiki hayır olacaktır. Çünkü Allah Teâlâ Hz. Eyyüb ve Hz. Yûnus’un dualarına icabet ederken Hz. Eyyüb’ün duasında Allah, لِلْعَابِدِينَ / lilabidiin ifadesiyle kendisine ibadet eden bütün kullarının dua ve yakarışlarına Hz. Eyyûb’ün duasına icabet ettiği gibi icabet edeceğini; yine Hz. Yûnus’un duasına icebet ederken kullandığı الْمُؤْمِنِينَ نُنجِي / nunci’l-mü’miniin ifadesiyle, kendisine iman eden bütün mü’minlerin dualarına, Hz. Yûnus’un duasına icabet edip O’nu kurtardığı gibi, icabet edip onları kurtaracağını vaad etmiştir.

Görüldüğü üzere Allah Teâlâ, “Biz onun duasına cevap verdik/لَهُ فَاسْتَجَبْنَا” ifadesiyle, bizlere, Rabb katında bütün kapıları açan bir anahtar hediye etmiştir. Bunun yolunu yordamını da, bu ifadeyi kullandığı peygamberlerin hayatlarından kesitler vererek neliğini ve nasıllığını bizlere delillendirmiştir.

Peki, nedir Rabb katında bütün kapıları açan bu anahtarlar?

Hz. Nuh’un Rabb katında bütün kapıları açan anahtarı 950 yıl sabırla verdiği tevhid mücadelesidir. Hz. Eyyüb’ün Rabb katında bütün kapıları açan anahtarı, kendisine musallat olan maraza, yıllarca Rabbine karşı hayâ ve edeble ve sabırla dayanmasıdır. Peygamberlerin atası ve bir nevi aklı ve nefsi terbiye eder konumda insanlığa bir medrese açan Hz. İbrahim’in Rabb katında bütün kapıları açan anahtarı, tüm aracıları red ederek ve onları terk ederek, her şeyi sadece ve sadece Rabbinden bilip ve sadece ondan bekleyerek sabırla verdiği tevhid mücadelesidir. Hz. Yûnus’un Rabb katında bütün kapıları açan anahtarı, balığın karnındayken evveli tevhid/Allah’ı tevhid, ortası tesbih/Allah’ı tenzih, sonu istiğfar/sadece Allah’tan bağışlanma dileme olan (la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu mine’z-zalimiin) yakarışıdır. Hz. Zekeriyya’nın Rabb katında bütün kapıları açan anahtarı, Allah Teâlâ’nın Hz. Meryem’e lütfu üzerinden Rabbu’l’alemine yakarışıdır.

Neden/niçin Allah Teâlâ, hayatlarından kesitler verdiği Peygamberlerin, abid ve mü’minlerin dualarına ve yakarışlarına icabet etmiştir/etmektedir?

Bu temel sorunun cevabını Allah Teâlâ, “Biz onun duasına cevap verdik/لَهُ فَاسْتَجَبْنَا” ifadesini kullanırken net bir şekilde vermiştir:

خَاشِعِينَ لَنَا وَكَانُوا وَرَهَبًا رَغَبًا وَيَدْعُونَنَا الْخَيْرَاتِ فِي يُسَارِعُونَ كَانُوا إِنَّهُمْ

“…Onlar hayır işlerinde koşuşur, (merhametimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize saygı içindeydiler.” (Enbiyâ 21/90).

Demek ki bu âyet-i kerimeler, dualarımıza ve yakarışlarımıza hızlıca icabet edilecek öz şifreleri/formülleri bizlere sunmaktadır. O zaman bizler de bu rakamları, şifreleri, formülleri muhafaza edip onlarla, Ğafûr ve Kerîm olan Allah’ın kapılarına dayanıp, ihtiyacımız olan o kapılardan içeriye girmenin yollarını aramalıyız ki, Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’da; “Biz onun duasına cevap verdik/لَهُ فَاسْتَجَبْنَا” ifadesini bizler için de işlevsel kılsın.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Nisa yorumladı Karınca Kararınca
ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana