6.5 C
Bursa
27 Kasım 2025 Perşembe
spot_img

Beklenen Yolcu

Elleriniz arasındayken gözleriniz ona bakıp maziyi tasavvur edebilir. Bir koşturma içindeyken duymadığımız, inanan-inanmayan ve her canlının nefes hareketlerinden oluşan zikri tekrar fark edebilirsiniz. Şimdilerde bir kurs almadan okuyamadığımız bu eserlerin sıcacık, samimi davetlerine kalbî icâbet edip yazmalarla geçmişe yolculuk yapabilirsiniz. Yabancı bir dilmiş gibi yanlış tâbir ile “Osmanlıca” denilen, aslında ana dilimiz olan “Osmanlı Türkçesi” de size refâkat ederse, bu nuranî diyâra adım atmış olursunuz. Eserin kâğıdı, mürekkebi, yazısı, tezhibi, minyatürü, ebrusu ve cildi sizin için bir tenezzühgâh olup çıkar.

Bu hususta yıllar önce “Yazmalarla Geçmişe Yolculuk” ana başlığı altında Hilal Kazan Hanımefendi’nin “Türk Kitap Sanatları” adlı seminerinden derlediğim notlarımı paylaşmak istiyorum.

Kâğıt:

  • Pamuktan,
  • Ahşaptan,
  • Papürüsten (Mısır’ın can damarı olan Nil Nehri boyunca yetişmekte olup otsu bir bitkidir) yapılırdı.

Kâğıt yapımında bez ve ahşap parçaları çömlek veya fıçının içinde uzun zaman bekletilir. Bezler pamuklu yahut saf kumaş parçaları olmalıdır. Bunlar su ile beraber durdukça zaman içinde bir hamur oluşur. Hamur çok ince eleklere dökülür. Bu hamurun sıvıları iner, deliklerden geçemeyip üstte kalanlar ince bir tabaka oluşturur. Bu tabaka kuruyunca alınır, ütülenir. Kâğıt böylece oluşur.

Fatih Sultan Mehmed zamanında ilk kâğıt fabrikası Kâğıthane denen yerde kurulmuştur. Sonraları Yalova’da da kâğıt fabrikaları açılır. Fakat yeterli olmayınca ithal edilmeye başlanır.

Doğudan abadî denen ve batıdan da bilhassa İtalya’dan kâğıtlar gelir. Batıdan ve doğudan gelen kâğıtlar arasında farklar vardır. Bunlar ay, yıldız, aslan vs. firmanın sembolü olan kâğıtlardır. Kâğıt aydınlığa tutulunca içinde filigranlar net bir şekilde görülebilir. Batıdan gelenlerin filigranları tel, ince metalden imal edildiği için rahatça ayırt edilebilir. Doğu kâğıtlarının filigranları ise ince tahtadan oldukları için pek görülemez. Aralarındaki fark sebebiyle ne taraftan ithal edildikleri bu şekilde anlaşılabilir.

Kâğıt oluştuktan sonra ham halde (yani âharsız) kullanılmaz. Sadece devletin resmî işlerinde âharsız kâğıtlar kullanılır. Onun da mührelenmesi gerekir ki yazılabilsin. Âharlama en çok baharda yapılır. Âharlama işlemi, kâğıdın düzgün olması, kolay silinebilmesi, silindiğinde izi kalmaması ve böceklenmeye karşıdır. Nişasta ve yumurta âharları vardır.

Nişasta âharı: 1/9 ölçüsünde su ile nişasta kaynatılır. Üstünde küf, tortu vs. kötü kokulu madde oluşur. Bu madde alınıp atılır, alttaki sıvı sünger vs. ile kâğıtlara sürülür. Nişasta âharının üzerine yumurta âharı hemen yapılmaz; bir müddet bekledikten sonra yapılabilir.

Yumurta âharı: Kaz veya tavuk yumurtalarının aklarıyla yapılır. Yumurta âharından sonra bir hafta içinde, tam kurumadan kâğıdın mührelenmesi gerekir. Sonra gölgede ve kendi hâlinde kurutulur.

Kâğıtları cilâlamak, parlak, pürüzsüz ve kolay yazılır duruma getirmek için mühre adındaki âlet ile mühreleme yapılır. Akik veya cam olan mühre, iki el ve kolların yardımıyla yatay ve dikey yönlerde kâğıdın üzerinde gezdirilir. Ihlamur ağacından yapılmış bir zeminde git-gel yaparak kâğıdın kaygan olması sağlanır. Yumuşak olması açısından zemin olarak genelde ıhlamur ağacı tercih edilir. Mühre yapan kişi bir hayli ter döker.

Âharlı kâğıt üzerinde yapılan yanlışlar kolayca sırça (serçe) parmak ve tükürükle silinebilir. Âharsız kâğıtta yapılan yanlışlar silinemez. Bu sebeple devlet âharsız ama mührelenmiş kâğıt kullanır. “Mürekkep yalamak” deyimi de buradan çıkmıştır. Okuyup yazan kişiler için kullanılır. Sırça parmakla yanlışı silmek aynı zamanda mürekkep yalamış olmak demektir. Tarihte Ağzıkara Mehmet Efendi isminde bir kişi varmış; muhtemelen çok yanlışları olup sildiği için.

Kâğıt çok kıymetlidir ve bol da değildir, kıymıkları bile atılmaz. Şayet bir talebenin kâğıdı kıt ise ödevini hocasına gösterdikten sonra silip tekrar aynı kâğıdı bir başka ödev için kullanır.

Kâğıtlar o zamanda boyanırdı. Boyamada çay-kahve, ıhlamur ağacı, ceviz ve elma ağacı yapraklarından faydalanılırdı. Konya’da çıkan cehri denen bir madde vardır, kâğıda limon sarısı rengi verip kâğıdın rengini sabitlemeye yarardı. Boyama işi teknelerde banyo şeklindedir. Islak kâğıtlar asılıp suları süzdürülür. Suların en son sızdığı yerler kâğıdın diğer taraflarına göre biraz daha koyudur. Kâğıtları genelde çok koyu renklere boyamamalıdır; zaten kâğıt zaman içinde koyulaşacaktır. O dönemlerde bir kâğıt iki renkte boyanabilirdi.

Vassale: Kâğıtları tamir eden kişilere denir. Kâğıdın üzerine elinizi sürdüğünüzde yamalı yeri hiç belli olmaz.

Mürekkep:

İs mürekkebi: Bezir yağı, lastik veya çam ağacının iyi yerleri yakılarak elde edilir. Bacanın kenarlarından, bilhassa üstteki isler toplanır; çünkü daha ince ve makbuldür. İs mürekkepleri uçucudur. Mürekkep yapımında ortak malzeme Arap zamkıdır. İsler, Arap zamkı ile beraber pirinç havanlarda dövülür. En az 100.000 tokmak vurulması lâzım geldiği söylenir. Havanda dövme işleminden sonra kıvama bakılır. Şıp şıp damlamaya başlamışsa mürekkep olmuştur. “Yâ Hayyûm, Yâ Kayyûm” diyerek döven ustalar vardır.

Surh/lâl (kırmızı) mürekkep: Kırmızı bir böcek türünden olur.

Mürekkepler; â’lâ mürekkep, vasat mürekkep, ednâ mürekkep diye çeşitlere ayrılır.

Sarayda mutlaka “ehl-i hiref” vardır. Ehl-i hiref, sanat ve sanatçılara verilen isimdir; saraydan maaş alırlar. Tezhip ve minyatürde kullanılacak renkleri ayarlayan kişiye de “renkzen” denir.

Kalem:

Kamış: Neylerin de yapıldığı “kargı” denen kamışlar kalındır. Darfur denen yerden gelir. Orada kamış tarlaları vardır. Belli uzunluğa geldiğinde kesilir, kuruması için bir yere konmaz; çünkü eğri olabilirler. Kurutma yöntemi şudur: Kamışlar bir iple bağlanıp tavana asılır. Bu şekilde kurutulduğu için düzgün olurlar.

Java: Hurma ağaçlarının diplerinden çok sert çubuklar çıkar (Malezya’da).

Bambu: Kalın ve iri yazılar için uygundur.

Ahenin kalem/demir kalemler: Bunlar çok kullanılmazlar. İncedirler, ince yazılması gereken eserlerde kullanılır.

Yazının düzgün olması için sayfa hangi büyüklükte ise ona göre ibrişim ipi ile mistar hazırlanır. Kalın mukavva ya da karton gibi bir yere ipler tutturulur. İki kâğıdın arasına koyularak kuvvetlice bastırılır. Böylece yazılacak satırların kabartısı ortaya çıkar, yazı düzgün yazılır. Mistar çeşitli boylarda hazırlanır.

Kitap, kâtipler ve hattatlar tarafından yazılır. “Hat sanatı” İslam dini ile doğmuştur. 6 kalem denen yazı çeşitleri vardır. En çok kullanılanları bunlardır: Sülüs, nesih, muhakkak, rika, dîvânî, talik. Kur’an-ı Kerimler ve kitap yazıları ilk önceleri kûfi yazıyla yazılırlardı. Talik yazıya İranî yazı da denir.

Yazmalar elle çoğaltılır, her birine “nüsha” denir. İstinsah etmek; nüşhal aştırmaktır. Bu sebeple yazma eserler nüsha olarak adlandırılır. Müstensih; nüshalaştıran kişidir. Müstensih, müellif (yazar) de olabilir ya da yazar bu iş için birini görevlendirir. Müellif (yazar) nüshaları daha değerlidir.

Velhâsılı, dedelerimizin birçok eserleri bu yolculuğa çıkacak olan yolcularını bekliyor…

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

nurettinacar2016@gmail.com yorumladı İnsan ve Kâinat Arasındaki Denge
nurettinacar2016@gmail.com yorumladı Edep: Mecburi İstikamet
nurettinacar2016@gmail.com yorumladı Zamanın Esirinde, Kâinatın Diline Karşı