Bir iş düşünün, hayatın son raddesine kadar devam eden ve son nefeste dahi peşinizi bırakmayan! Sadece 9-5 vardiyası değil, 7/24 çalışma saatleri olan pek zahmetli ve yorucu bir iş bu. ‘Dinlenme saati’ diye bir şey yok çünkü bu sadece dakikalar ile sınırlı, hatta bazen o dakika bile bin bir zahmetle bulunuyor. Yıllık tatil izni yok. Hafta sonu tatili de… Bu işte çalıştığınız kişiler çok hassas ve çok titizler. En ufak bir yanlış, gecikme veya ertelemeyi asla kabul etmiyorlar. Hizmetleri aksamayacak, ilgi ve alaka hiçbir zaman eksik olmayacak. Aksi takdirde bağırabilir, çığlık atabilir hatta size vurabilirler bile. Ancak böyle bir durumda tepkisiz kalmak ve sabırlı davranmak zorundasınız. Bu öyle bir iş ki; sizden beklenen hem iyi bir aşçı, hem de iyi bir doktor, psikolog, hemşire, eczacı, öğretmen, temizlik görevlisi, oyun ablası, muhasebe elemanı… olmanız. Bu işin patronları istedikleri zaman etrafı dağıtabilecek, bir şeyleri kıracak ve siz her defasında toplayacak, yapıştıracak ve işinizi asla aksatmayacaksınız. İtiraz hakkınız yok, karşılık verme hakkınız yok, istifa etme hakkınız yok! Ve işin en dramatik ve vurucu tarafı şu ki; zam isteme hakkınız da yok! Çünkü bu işi tek bir kuruş dahi almadan yapacaksınız!
Başkaları bu işin adına ‘hamallık’ dese de biz ‘ANNELİK’ diyoruz!
İşte bu yüzden Hz. Muhammed (s.a.v) ‘Cennet annelerin ayakları altındadır’ (Nesai, Cihad, 6) buyurmuş ve anneliğin ne kadar ulvi, mukaddes ve mükafat dolu bir kurum olduğunu vurgulamıştır.
Bu hadisi sadece anneliğin yüceliğini haber veren bir söz olarak değil, evladın anneye olan sorumluluğunu ve cennete giden yolu gösteren bir harita olarak görmek daha doğru olur. Ne de olsa anneler cennete gider ya da gitmez bu o kulun çabası ve Allah’ın takdiridir. Ancak biz evlatların cennete gitmek için yapması gereken, bu hadise göre annelerimizin hakkını almaktan ve onların bizlerden razı olmasından geçiyor.
Annelik hakkından gerek Kur’an ayetlerinde gerekse hadislerde sıkça bahsedilir. Nitekim ‘Hz. Peygamber(s.a.v), bir gün kendisine gelip ‘Ey Allah’ın Resulü! Kendisine en iyi davranılması gereken kimdir?’ diye soran bir kişiye cevaben ‘Annen, sonra annen, daha sonra yine annen, sonra baban, sonra da sana en yakın olan akraban.’ buyurmuştur. (Müslim, Birr, 2)
Bu hadiste dikkat edilmesi gereken anne lafzının bir değil, iki kere değil tam üç kere söylenmesidir. Yani anne hakkı o kadar kıymetli ve alidir ki, anne hakkından hemen sonra bir başkasının hakkı gelemiyor, söz yine annenin oluyor. Ancak dördüncü seferde babaya geliyor!
Kur’an ayetlerinde de Allah’ın bu hususa oldukça fazla önem atfettiğini görürüz. Filhakika Allah kendisine kulluk etmemiz gerektiğinin hemen akabinde anne babaya iyilik etmemiz gerektiğini emretmektedir.
‘O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya iyilik edin.’ (Enam/151), ‘Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz; ana babaya, …, iyilik edeceksiniz.’ (Bakara/83), ‘Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, …, iyi davranın.’ (Nisa/36)
Lokman Suresi’nde ise Allah annenin fedakarlığından şöyle bahseder:
‘Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır.’ (Lokman/14)
Yani bu ayette Allah diyor ki; ‘Ey kulum! Anne babaya teşekkür edersen, bana da teşekkür etmiş ve minnet göstermiş olursun!’
O zaman Ahkaf Suresi’nin 15.ayetinde geçen şu dua ile yazımızı bitirelim:
‘Rabbim! Bana ve anne babama lütfettiğin nimete şükretmeye, razı olacağın işleri yapmaya beni muvaffak kıl. Benden gelecek nesli hayırlı eyle, pişmanlıkla dönüp senin kapına başvurmaktayım ve ben şüphesiz sana boyun eğenlerdenim!’