11 C
Bursa
28 Nisan 2024 Pazar
spot_img
Ana Sayfaİslamİslam’ın Dünyası, Dünya’nın İslam’ı

İslam’ın Dünyası, Dünya’nın İslam’ı

İslam, insanın tevhid, özgürlük ve adalet temelli arayışının ve varoluşunun tezahürüdür. Varlık alanı dünya ve insan varlığının içinde bulunduğu tüm âlemdir. İnsanın var olduğu her yer İslam’ın var oluş alanıdır. Bu var oluş alanında sınır, dil, coğrafya, bölge ve ırk ayrımı yapmaz. Belirli zaman ve mekana mahkûm değildir. İnsanlığın derin var oluşundaki sebeplere tutunduğu için kendini sınırlamaz.

Kabe’nin gölgesinde, insanlığın ilk evinde başlayan mücadele kısa sürede insanların aklında- vicdanında yankı buldu. Çöl ortasında başlayan mücadele hızla önce Arap yarımadasına, sonra çevre ülkelere yayıldı ve diğer medeniyetlerle yüzleşti. İki yüzyıl içinde Afrika’nın kuzeyi, tüm Arap yarımadası, Avrupa’nın bir kısmı ve Hindistan’a kadar İslam’ın yayılışı gerçekleşir. Yeryüzünde “din Allah’ın olunca kadar” mücadeleyi öğütleyen İslam, Müslümanların kendi aralarındaki iktidar mücadelesi, ardında Emevilerin Arap olmayan Müslümanlara karşı tavrı tüm iktidar ve mülklerin saltanat merkezli paylaşımı, peygamberin torunu Hz Hüseyin’in şehit olmasıyla sonuçlanan siyasal kriz, İslam düşüncesinin siyaset kurumu elinde yozlaştırılması, derin geleneğin mesaj ile birleşmesi, farklı medeniyet birikimlerini iyi okuyamaması gibi İslam’ın ana mesajını örten süreçlere rağmen geniş kitlelere ve alanlara yayılır.

Ulus olarak Araplar, Farslar ve Türklerin şahsında İslam’ın sancaktarlığı olma mücadelesi sürdü. Son olarak Osmanlı imparatorluğu ile Avrupa içlerine kadar yayılma imkânı elde etti. Günümüzde İslam dünyası olarak tanımlanan bölge; Ortadoğu, Afrika‘nın orta ve kuzeyi, Asya‘nın orta ve güneydoğusunu kapsamaktadır. Avrupa, Amerika ve Avustralya gibi yerler başta olmak üzere kuzey ve güney ülkelerinde nüfus oranı önemli ölçüde artmış bulunmaktadır. 2003 yılında Rusya Federasyonu topraklarında 20 milyon Müslüman’ın yaşadığından hareketle İslam Konferansı Örgütü’nde yer almak istediğini belirtmiş ancak bu istek geri çevrilerek sadece gözlemci statüsüyle yer alabileceğini belirtmiştir.

Modernleşme süreciyle birlikte Müslümanlar bir gerilemenin ve durgunluğun farkına vardı. Bu psikoloji içinde mevcudu muhafaza ekseninde kendine din temelli bölge retoriği geliştirildi.  Ve bunu da İslam dünyası olarak ifadelendirdi. İslam dünyası denildiğinde halkının çoğunluğu Müslüman olan ve yöneticilerin söz veya fiili olarak İslam’ı kabul ettiği ülkeler akla gelmektedir. İslam dünyası olarak nitelendirilen halkı Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler kendi içinde ancak Kudüs olayları (1969) neticesinde ilke ortak kuruluş oluşturma dinamiklerini geliştirebildi. İslam Konferansı Örgütü 57 üyeye sahip ancak şimdiye kadar İslam Dünyası’nın içimde bulunduğu sorunlar da bir çözüm üretemedi. İslam Dünyası olarak nitelendirdiğimiz dünya birbirine güvensiz, düşman, saldırgan ve müsamahasızdır. Toprak, mezhep ve ırk asabiyetleri başta olmak üzere birbirine karşı sürekli teyakkuz halindedir. İKÖ bünyesinde kurulan İSEDAK gibi kurumlar bazı kültürel çalışmalar dışında bir süreç işletemedi. Başlangıçta Mısır, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Suri­ye, Lübnan ve Yemen tarafından 22 Mart 1945 tarihinde kurulan bölgesel Arap Birliği Örgütü bugün 21 üyeye sahiptir. Irk paydasında buluşan bu ülkeler başta Filistin sorunu olmak üzere hiçbir sorunda aktif ve müdahaleci olamadılar. Kendi içinde çıkan ıslahatçı akımları da batının yardımıyla ezdiler.

Bugün Müslümanların ve bulundukları bölgeye hapsetmek isteyen batılıların zihninde İslam dünyası sadece şu anda var olan bölgelerde var olma imkânına sahip olabileceği düşüncesi verilmektedir. Oryantalizm fikriyatıyla düşünce altyapısı oluşturulmak istenen durum, son dönemlerde batıda İslam’a ve değer verdiği sembollerine karşı sürdürülen propaganda (Hz. Muhammed(sav) karikatürleri, İslamofobi, başörtüsü sorunu, minare krizi) ile karşıtlık ve dışlama sürecindedir. Mevcut ülke ve sınırlar dışında bir var oluş imkânı bulabileceği ve hâkimiyet sağlayabileceğine inanç bulunmamaktadır. Ancak dünya üzerimde ulaşımın kara, hava ve deniz olarak ilerlemesi, ülkeler arasındaki geçiş imkânlarının kolaylaştırılması, internet, televizyon, gazete dergi ve radyo olarak iletişimin sağlanması, insanlığın birbiri ile etkileşimini çok hızlı kılmıştır. Buna rağmen tarihsel ön yargılar ve müslümanım diyenlerin İslam adına yaptıkları İslam- dışı söz- eylemler bu tanışıklığın sağlıklı oluşmasını engellemektedir. İslam’ı şu anda yaşayan Müslümanlardan öğrenmek insanları İslam’dan uzaklaşmaktadır.

Uluslararası siyasi, sosyal ve ekonomik temelli göçlerle gayri Müslim olan ülkelere büyük geçişler yaşandı. Göç edenler geçici olarak gitmişlerdi. Ardında yerleşmeye ve bulundukları yerde kalmaya karar verdiler. İnsan olarak önce kendi içlerinde ezik bir psikolojiyle dinlerini yaşama gayretleri ardından bulundukları toplum ve devlet kurumlarına kendilerini kabul ettirmeye ve sosyal, kültürel etki ile var oluşlarını daha cesaretli şekilde yaşamaya çalıştılar.

Eğitim- öğretim vesilesiyle hassaten batılı ülkelere okumaya giden öğrenciler, 19. sonlarında dönüşlerinde bu ülkelerin düşünüş ve yaşayış imkânlarını kendi ülkelerine taşımaya ve gönüllü modernlik misyonerlik yapmaya gayret ettiler. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren öğrenciler gittikleri ülkelerle dinlerini ve kültürel imkânlarını paylaşmaya başladılar.

Ticaret imkânlarının genişlemesiyle birçok Müslüman işadamı ve yatırımcı diğer ülkelere yatırım amacıyla geçti. Bu yatırımlar sadece ekonomik işbirliği düzeyinde değil yavaş yavaş dini anlayışların paylaşımlarını mümkün kıldı. 20. yüzyılın sonu 21. yüzyılın başlarında artık Müslümanlar güçlü özgüven ve var oluş imkânlarını diğer ülkelere götürmeyi amaç edindiler. Eğitim ve ticaret önce cemaatler düzeyinde belirli dönemlerde devletler tarafında desteklenen projelere dönüştü. Müslüman STK’lar dünyanın her yerine yardım götürebilecek etkinlik ve güce kavuştular.

İslam dünyası olarak nitelendirilen ülkelerin ve bölgelerin din ile ilgisi sorunludur. İslam dünyası olarak nitelendirilen bölge ülkelerinin çoğunluğunun yönetimi bu dinin ilke edindiği adalet mefhumundan yoksundur. Zulmün her çeşidi sınır gözetmeksizin uygulanmaktadır. İç savaşlar, mezhep kavgaları, iktidar mücadeleleri ile büyük zaman ve imkânlar boşa harcanmaktadır. Halkların İslam algısı gelenek ve alışkanlıklar sarmalında şuurdan, imandan çok uzak haldedir. Sadece ritüeller dini olarak zihindeki yerini almıştır.

Müslümanlar dinin dünyası ile kendi zihin dünyalarındaki İslam arasındaki çelişkileri ve boşluğu görmek zorundadırlar. İslam’ın dünyası ile yaşanan reel dünyanın İslam’ı arasında farklar- uçurumlar bulunmaktadır. Şu anda dünya üzerinde bazı bölgeleri İslam Dünyası olarak nitelendirmek İslam’a hakarettir, iftiradır. Bu bölgelere illaki isim verilmek istense Cahili Müslüman Bölgesi veya Metni sağlam anlamı tahrif edilmiş kitabın müntesipleri gibi isimler verilebilir. Bu tanımlama öncelikle İslam’ı geleneklere, zamanlara, çağlara, bölgelere ve ırklara ipotek kılan düşüncelere karşı olarak yapılmak zorundadır. Basmakalıp bir tanımlama ve sınırlama getirilmektedir. İslam’ın bu ülkeler dışında var oluş imkânlarına sınırlama getirilmektir. Tüm dünyayı kuşatan bir ufkun belirmemesi zihin önüne türlü handikaplar çıkarılmaktadır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Nisa yorumladı Karınca Kararınca
ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana