İmanın parıltısıyla sessizliğin içinden yükselen bir ses, varlığın özüne dair yankılanır; var olmak hakka teslimiyetle olur nidasıyla. İnanmadan yazmayı, yazdığını hissetmeden haykırmayı bilen biri değilim! Çünkü kelam, insanın ruhunun aynasıdır ve kalem, Yaratan’ın insan eline bahşettiği bir mucizedir. Ben, toprakla yoğrulmuş, çamurla şekillenmiş, ruhla dirilmiş bir varlığım. Varlığım bazen darlıkla, bazen hastalıkla, araştırmakla, sıkıntının arasında Rabbime varmakla geçerken, Rabbim devasını da veriyor şükür.
Toprak, bana ait olanın yaratan Rabbimin en sahici hatırası; üzerinde yürüdüğüm, uğruna emek verdiğim, düşlerimi gömdüğüm ve yeniden yeşerttiğim yurt. Sonrası çamur; irade ile şekillenen, ne yöne bükülürse oraya doğru kıvrılan hamur. İnsan, bu çamurun kıvrımlarında kaybolur mu, yoksa hakikatin peşine mi düşer? İşte sorulması gereken soru budur. Ben, yazma aşkıyla ve imanla hakikatin peşinde olmayı seçtim. Ne kadar peşinde oldum, bunu Rabbim benden iyi bilir. Nihayetinde içimde taşıdığım nefes, Rahman olan Rabbimin ruhudur. Bana verilen, varlığımın en derin sırrı. Beni ben yapan, beni âşık kılan, beni bilmeye zorlayan bu nefes. Aşk ile yoğrulmuş bir emaneti taşıyorum bu bedenimde. Yaratıcı beni aşktan ve kendini bilmem için yarattıysa, varlığımın gayesi her kelimenin ardında, her haykırışın ötesinde, bu yaratılışta Rabbimi bilmekte ve O’na teslimiyette saklıdır.
Düşünceler savruluyor, zaman akıyor bambaşka yönlere. İman, “Gitme!” diyerek engel oluyor. Bu yolculuğun içinde ben, hatırlıyorum: Âdem’den gelen miras, sadece bedenden ibaret değil. Ruh, kelama dönüşerek sonsuzlukta imanla yürümekte ve zalimin yüzüne zalimliğini haykırarak gerçek kemale ermektedir. İnsan bir noktayla başlar; nokta doğumdur. O nokta genişler, şekillenir, mananın ağırlığında derinleşir. İnsan, ruhunun pusulasında bir yön ararken kendini tamamlamaya, hakikatin katmanları arasında kemale ermeye çabalar.
Peki, kemâl nedir? Bir son mu, yoksa sonsuz bir yolculuk mu? İnsan, kendi varlığını tanımanın peşine düştüğünde yol bazen çetinleşir. Zihnin derinliklerinde kaybolur, duyguların sarsıntısında savrulur. Ama yolculuk, tüm kırılganlığıyla imanla devam eder. Çünkü kemâl, bir nihayete varmak değil, yürümeyi hiç bırakmamaktır. Bir kuş, gökyüzünü aşmak için kanatlarını açar. İnsan ise ruhunu aşmak için kalbini imanla, hakikatle yaşayarak genişletir. Tüm eksikliklerine rağmen, Yaratan ile olan bağını derinleştirerek içsel bütünlüğe ulaşır. Zira kemâl, benliği unutup yüce Rabbine teslim olmaktır. İnsanın en büyük yolculuğu, kendi içine yaptığı yolculuktan öte insanlığa doğru yaptığı yolculuktur. Kendi özünü tanımak, kendi ruhuna dönmek… Varlığın anlamı, insanlara ulaşmakla, onlara yardım etmekle ve mazlumu kaldırarak gerçek sırrına ermektedir. Çünkü kemâl, sadece bilmek değil, hissetmektir; bütünleşmek, yok olmak benliğiyle ve yeniden var olup imanla zalimleri yıkmak, mazlumları kucaklamaktır. Ve yol, ölüme kadar bunların arasında devam eder. Vesselam.