17 C
Bursa
19 Nisan 2024 Cuma
spot_img
Ana SayfaAhlakAdemoğlunda Olması Gereken Artı Uçlar

Ademoğlunda Olması Gereken Artı Uçlar

Ademoğlunda Olması Gereken Artı Uçlar: el-Ahlâku’l- Hamîde

Tabiat, seciye, huy gibi anlamlara gelen ahlâk, hem insanın fiziki yapısı için (halk), hem de manevi tarafı için (hulk) kullanılan bir kavramdır. Özellikle faziletli davranışlar ve iyi huylar ahlâku’l-hamîde terimiyle ifade edilmiştir.

Allah Teâla kerim kitabımızda şöyle buyurmaktadır: “Nefsini (kendi öz benliğini) kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, (onu) kötülüklere daldıran da ziyan etmiştir.” (Şems, 9/10)

Tezkiye, taammüden İlahi alanı idrak, Nebevî sîrete, sureten değil asaleten benzemektir. Onunla teşebbüh/kör bir taklid dairesinde değil de, teessi çizgisinde aynileşmektir. Teessi, nebevi yolun künhüne vakıf olup ona göre bir nizam, bireysel ve sosyal bir alan inşa etmektir. Bu inşa sürecine de Sîret-i Nebîde olduğu gibi en yakınından başlamaktır. Beni Adem’in mükerremliği ve Ahsen-i Takvim oluşu bu zirveyi paylaşmakla gerçekleşmektedir.

Yaratılışa/fıtrata/yaratılış amaçlarına aykırı bütün söylem ve eylemler; insan benliğinin arınmasının, insanın iflah ve ıslah olmasının, mükerremliğinin ve ahsen-i takvim oluşunun ve insân-ı kâmil derecesinin önündeki engellerdir.

Dolayısıyla bu zirveyi paylaşmak ve üsve-i hasene olana teessi formatında rabt-u zabt eylemek için, yüce ahlak üzere yaratılanın/Allah Rasulü’nün söylem ve eylemlerine/hadislerine kulak kabartmamız gerekmez mi? Artı uçlarımızı bir de nebevi pencereden müşahede edelim:

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Siz bana kendinizden altı şeyi(altı müspet yönünüzü) garanti edin (bana söz verin), ben de size cenneti garanti edeyim (bu konuda size kefil olayım):

1. Konuştuğunuzda doğru söyleyin.

İslam’ın ana kaidelerinden/sütunlarından bir tanesi müstakim üzere olmaktır. Hz. Peygamber (sav), dareynini ıslah etmek ve bir daha ilgili konuda sual etmemek üzere kendisine gelen zata; “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol.” (Müslim, İman, 62) buyurmadı mı? Kendisi, belini büken şeyin “Sen ve beraberindekiler emr olunduğunuz üzere müstakim olun. Taşkınlıkta bulunmayın” (Hûd, 11/112) emr-i ilahisi olduğunu bize haber vermedi mi? Yine Allah Rasulü, müstakim olmanın kişiyi ebedi mutluluk ve huzura erdireceğini bizlere haber vermişlerdir: “Sıdk/doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söylemeye devam ettikçe, sonunda Sıddîklardan olur.” (Buhârî, Edeb, 69)

2. Söz verdiğiniz (vaatte bulunduğunuz) zaman onu yerine getirin.

Çünkü Hz. Peygamber (sav)’i yüce ahlak üzere yaratan sözün namus, mesuliyeti mucib, hak ve hukuk olduğunu ve mü’minin müspet/artı ucu olduğunu ibraz etmedi mi? “Verdiğiniz sözü yerine getirin, Çünkü verilen söz mesuliyet gerektirir.” (İsra 17/34); “Onlar emanetlerine ve ahitlerine/verdikleri sözlere/sözleşmelerine dikkat ederler.” (Mearic, 70/32; Mü’minun, 23/8; Bakara, 2/40). Bizler, en büyük sözü alem-i ervahta Rabbimize vermedik mi? Onunla “Kalu bela” diyerek ahitleşmedik mi? Neden yapamayacağımız sözlerle (Saf 61/2-3) arı duru olan fıtratımızı bulanık hale getiriyoruz. Kendi fıtri vasfımızı ayaklar altına alıyoruz. Ahde vefa göstermeyeni, sözünde durmayanı, sözleşmelerine sadık olmayanı Hz. Peygamber (sav) nifak alameti taşıyan kesimden saymadı mı? (Buhârî, İman, 24).

3. Size bir şey emanet edildiğinde (güvenilir olun) onu sahibine verin.

Bizler el-Emîn olanın kulları ve Muhammedü’l-eminin ümmeti değil miyiz? Aslında muhatabımızla bizim aramızdaki ilk çizgimizi belirleyen Selamlaşmak da (Nisa 4/86) bizim eminliğimize, itimat edilir olmamıza ve muhatabımıza güven telkinimize delalet etmez mi? Özellikle günümüz sosyal yaşamın kalitesi bağlamında bu eminliğimizi kerim kitabımız “Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi emreder” (Nisa 4/58) buyurarak perçinlememiş mi? Göğün, yerin, dağların üstlenmekte imtina ettiği o büyük emaneti yüklenen de biz değil miyiz? “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan (onun sorumluluğunu yerine getirememekten) korkup titremişlerdir. Ne var ki, (bunca kabiliyet ve nimetlerle donatıldığı halde yüklendiği emanetin hakkını veremeyen) pek zalim ve çok cahil olan insan onu yüklenmiştir.” (Ahzab 33/72). Unutmayalım ki, mü’min emin olandır. Allah Rasulü’nün buyruğuyla; “Emaneti olmayanın imanı da yoktur.” (Ahmed, III, 135)

4. Namusunuzu (iffetinizi) koruyun.

Her şeyin ayyuka çıktığı, mahremiyet alanının en üst seviyede taciz edildiği, sosyal medya vb. alat ile evlerin dahi mahrem alan olmaktan çıktığı bir zaman diliminde Rabbimizin buyruğu “Mü’min erkeklere/bayanlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini ve namuslarını korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır.” (Nur 24/30-31) ve Hz. Peygamber (sav)’in tavsiyesi “Kim bana, iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir kefil olursa, ben de ona cennet için kefil olurum.” (Buhari, Rikak, 23) bizler için yolumuzu aydınlatan fenere dönüşmelidir.

5. Harama bakmaktan (gözlerinizi/bakışınızı haramdan) sakının.

Dördüncü madde de geçtiği üzere Allah Teala Nur suresi 30 ve 31. ayet-i kerimelerinde mü’min ve mü’mine kullarına, arınmaları ve dareyn de mahcup olmamaları için kendilerine haram kılınan şeylerden uzak durmalarını emir buyurmuştur. Bilinmelidir ki, gözler/bakışlar bir kameraman gibi nazar ettiklerinin filmini arşivlemek üzere çeker ve kaydeder. Artık harama nazar edenin bakışlarının resmedildiği bir depo mevcuttur. Eğer depodakiler nasuh tövbe ile silinmemişlerse, bu harama bakışlar, kişinin kalbinde şehvet tohumlarını eker ve yeşertir. Her haram alanı da insanda derin huzursuzluklara ve hüzünlere sebebiyet verir. Günümüz ailelerindeki derin huzursuzlukların, aile içi psikolojik bunalımların ve yuvaların dağılmalarına sebep teşkil eden marazların başında, bu alandaki zaafiyet yatmaktadır.

6. Elinizi kötü işlerden (haramdan) çekin.(İbn Hanbel, V, 323)

El, dövmenin, savaşın, öldürmenin, yakıp talan etmenin, çalıp çırpmanın, yazım alanıyla ve bir insani gücü temsil etmesiyle batıla destek çıkmanın ve buna benzer şerrin tezahür ettiği bir vasıta-i beşerdir. El burada diğer organları da temsil ettiğinden, Hz. Peygamber (sav)’in buyurduğu hal üzere kalmak; “Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların/diğerlerinin emin ve selamette bulunduğu kimsedir.” (Buhârî, İman, 4-5) dolayısıyla elleri bütün münkerattan beri eylemek, elleri emin kılmak ne büyük bir haslet!

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Nisa yorumladı Karınca Kararınca
ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana