21.4 C
Bursa
25 Mart 2025 Salı
spot_img
Ana SayfaHadisDoğuşundan Günümüze Hadis Tenkidi - 1

Doğuşundan Günümüze Hadis Tenkidi – 1

Giriş

Hadis ilmi ve hadisin tenkidi, diğer uygulamalı ilimlerde olduğu gibi, belirli aşamalardan geçmiştir. Bunları hıfz, kitabet, tedvin ve tasnif şeklinde özetleyebiliriz. Sahabe ve onu müteakip dönemde hadis malzemesini korumaya yönelik uygulanan metotlar, hadislerin rivayet ve tespitinin bir gereği olarak isnad sisteminin devreye girmesiyle, ravilerin kontrolü bağlamında cerh ve ta’dîl ilmini doğurmuştur. Hicri V. asra kadar gerçekleşen ilmi faaliyetlerle birlikte hadis tarihinin seyri içerisinde oluşan hadis tenkit edebiyatına, H. VIII ve IX asırlarda tekrar canlanan ilmi hareketle yeni eserler kazandırılmıştır. Günümüze kadar gelişerek intikal eden hadis usulü ve tenkit yöntemleri, bir taraftan hadisin geçirdiği evrelere ışık tutarken, diğer taraftan da hadis tenkidi alanındaki çalışmaların devam etmesiyle zengin bir literatürün oluşmasını sağlamıştır.

Hadis edebiyatı açısından sürekli değerini koruyan, günümüzdeki akademik çalışmalar içerisinde hadislerin sıhhatinin tespiti konusu, çağdaş hadis araştırmacılar için bilimsel bir çalışma sahası olması yanında, İslami ilimlerin diğer alanlarını da ilgilendiren bir konu olmuştur. Kaldı ki günümüzde bu alanla ilgili yeni çalışmalar yapılarak önemli mesafeler alınmıştır. Dolayısıyla bu çalışmaların bir devamı olarak “Doğuşundan Günümüze Hadis Tenkidi ve Bu Alanda Yapılan Çalışmalar” başlığı altında ele alınacak olan bu araştırmanın alana katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz.

Çalışmamızın amacı, hadis âlimlerinin, tarihsel süreç içerisinde hadis tenkidiyle ilgili geliştirdikleri metotlarının, ilmi açıdan geçerliliğini vurgulamak, oryantalistlerin isnad sistemini tarihlendirmelerindeki çabalarının fikri arka planını ve metin tenkidiyle ilgili yaklaşımlarının tutarlı olup olmadığını tespit etmektir. Ayrıca klasik literatürün devamı olarak günümüz İslam dünyasında hadisin gerek isnad gerekse metin tenkidiyle ilgili yapılmış çalışmalar konusunda bilgi vererek değerlendirmektir.

Her ne kadar “Tenkit Temelli Türkçe Hadis Çalışmaları Bibliyografisi”[1] adıyla Ahmed Ürkmez tarafından yapılan çalışma fikir verme açısından doyurucu olsa da söz konusu araştırma makalesi 2013 yılında yayımlandığından zaman aşımına uğramıştır. Ayrıca bu makale sadece Türkiye’de yapılan çalışmalarla ilgili olup, Türkiye dışındaki çalışmaları kapsamamaktadır.

Konunun kapsam ve çerçevesi içerisinde araştırmamız belirli konulara ayrılmıştır. ‘Hadis tenkidinin doğuşuyla ilgili yaklaşımlar’, ‘Sahabe ve onu müteakip dönemde hadis rivayeti ve hadis uydurulmasına karşı tedbir amaçlı olarak kullanılan metotlar’, ‘İsnad uygulamasının tarihlendirilmesinde oryantalistlerin yaklaşımları’, Cerh-Ta’dîl ilmiyle ilgili yürütülen ilmi faaliyetler’, Tarihsel süreç içerisinde oluşan literatür’, Klasik dönemde metin tenkidi konusunda geliştirilen kriterler ve oryantalistlerin bazı iddiaları’, ayrıca ‘Hadis tenkidiyle ilgili güncel çalışmalar’ belirtilerek araştırma sonlandırılmıştır.

Çalışmada kullanılan yöntemde ise, sosyal bilimlerin nitel araştırma teknikleri uygulanarak, hadis âlimleri tarafından geliştirilen ve uygulanan hadis tenkidi metotlarının değerlendirilmesi yanında oryantalistler tarafından söz konusu metotlara yöneltilen eleştirilerin analizi yapılmış, bunların tutarlığı ve ideolojik yönleri tespit edilmeğe çalışılmıştır. Araştırmanın kapsayıcı olabilmesi için hem klasik dönemdeki eserlerden hem de günümüzde yapılmış çalışmalardan yararlanılmıştır.

1- Hadis Tenkidinin Doğuşu Konusundaki Yaklaşımlar

Hadis tenkidinin ne zaman başladığı konusunda kesin bir şey söylemek oldukça zordur. İleride görüleceği gibi hadis tenkidi konusu, hadisin ilk olarak kimin tarafından rivayet edildiği sorgulamasıyla yakından alakalıdır. Tenkidin başlangıcıyla ilgili dikkate alınan iki görüş göze çarpmaktadır.

Hadis tenkidinin Hz. Peygamber zamanında başladığını[2] ileri sürenler, İfk hadisesinde Peygamber (s.a.v)’in ‘Ali b. Ebî Tâlib (r.a) ile Üsâme b. Zeyd’i çağırıp Hz. Âişe’nin şahsî kusurunun olup olmamasını sorması ve onların da bu konuda verdikleri cevaplar[3]; Fatıma bt. Kays’ın, kendisine Muâviye b. Ebî Süfyân ile Ebû Cehm’in talip olduklarını Peygamber (s.a.v)’e söylemesi üzerine Hz. Peygamber’in onlar hakkında tenkit ve ta‘dîlde bulunması[4]; sahabe Dimâm b. Sa ‘lebe (r.a) ile Peygamber (s.a.v) arasında geçen konuşmada kendilerine gönderilen elçinin doğru haber getirip getirmediğini bizzat Rasûlullah (s.a.v)’den öğrenmesi[5] gibi olayları örnek göstererek tenkit hareketinin daha Rasûlullah (s.a.v)’in sağlığında başladığını savunmuşlardır.

Hz. Osman’ın (ö.35/656) şehit edildiği fitne olayının akabinde başlamıştır[6] diyenlerdir. Fitne olayından sonra ortaya çıkan siyasî fırkalar, kendi görüşlerini haklı çıkarmak için hadis uydurmaya kalktıklarını, bunun önüne geçilebilmek için bazı tedbirlere başvurulduğunu[7] ve isnadı kalkan olarak kullanıldığını gerekçe olarak göstermişlerdir[8]. Görüldüğü gibi fitne kavramıyla isnad uygulamasının başlangıç tarihi arasında doğrudan ilişki kurulmaktadır[9].

2. Sahabe Döneminde Hadis Tenkidi

Sahabenin, hadislerin gerçekten Peygamber (s.a.v)’e aidiyetini belirlemek için yoğun çaba harcadıkları dikkate alınırsa, onların hadisleri nakletme konusunu ne kadar önemsedikleri anlaşılır. Yaşadıkları devirde bu hassasiyetleri hadis tenkidinin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Kaldı ki Raşit halifelerinin kendileri hadisi rivayet vazifesini üstlenmişlerdir. Bunların ilki Hz. Ebû Bekir ‘dir (ö.13/643). el-Hâkim en-Nisâbûrî (ö. 405/1014) onun hakkında şöyle der: “Rasûlullah (s.a.v)’in hadislerinde yalandan sakınan ilk kimsedir.[10] Zehebî (ö. 748/1347) de onun hakkında şöyle der: “Haberlerin kabulünde ihtiyatlı davranan ilk kimsedir[11] Başka bir yerde ise şöyle demektedir: “Haberlerin aslını araştırıp doğruluğundan emin olma anlayışı ilk halife Ebû Bekir’e (r.a) kadar dayanır.[12] Halife Hz. Ömer de (ö. 23/644) rivayet meselesinde daha sıkı davranarak araştırma, takip ve tenkit konusunda yeni kaideler getirerek onu takip edenlere yol göstermiştir.[13] İbn Hibbân (ö. 354/965): “Rivayette, ravilerin durumunu tetkik eden ve haberlerin doğru naklini ilk araştıran kimseler Ömer ve Ali’dir. Daha sonra gelenler bu konuda onların yolunu takip etmişlerdir[14] demektedir.

Hz. Ali’nin (ö. 40/ 661) ise hadisini aldığı sahabeden yemin talep ettiği[15] ve: “Gökten yere düşmek benim için Rasûlullah’a (s.a.v) yalan isnad etmekten daha hayırlıdır[16] veya “Ben Allah Rasûlün’den bir hadis işittiğim zaman, Allah’ın murat ettiği kadar ondan istifade ederdim. O’ndan bir başkası rivayet ederse, yemin ettirirdim. Yemin ederse onu tasdik ederdim[17] diyerek güven telkin eden önemli bir uygulamaya değindiği anlaşılmaktadır. İbn Hibbân’ın, Hz. Ömer ile Hz. Ali hakkında yukarıdaki sözü dikkate değerdir.

Hz. Âişe (ö. 58/578) de hadisleri tenkit konusunda öneme haiz kişiliği vardır.[18] Sahabe tarafından ona arz edilen hadislerle ilgili yaptığı tenkitlere birçok örnek bulunmaktadır. Onun hadis tenkitlerini Bedruddîn Zerkeşî (ö. 794/1392) bir eserde toplamıştır.[19]

Sahabîler, hadis rivayetinde umumiyetle aynı hassasiyeti paylaşıp birbirlerinin hadislerini de takip ederek kontrol altına almışlardır. Bu kontrol, hadisi ilk defa rivayette bulunan kişiye veya meseleyi en iyi bilene sorup soruşturma şeklinde uygulanmıştır.[20] Yalnız söz konusu titizliğin devamlı surette aynı olduğu düşünülmemelidir. Başka bir ifadeyle onların rivayet edilen her hadisi şahitsiz kabul etmedikleri iddia edilemez. Zira şahit talep etmeksizin birbirlerinin hadislerini çok kere kabul ettiklerine dair nakiller gelmiştir.[21] Ancak, çoğunluk tarafından duyulmamış hadislerin tespitinde insanların Allah Rasûlü’ne rastgele söz atfetmelerine engel olmak kastıyla tedbir amaçlı bu tür girişimlerde bulunulmuştur.[22] Sözü edilen girişimler, beşer tabiatının gereği olarak, râvide vuku bulabilecek yanlışları azaltmak ve hadisleri tahriften korumak üzere sahâbilerin aldıkları önlemlerdir. Kaldı ki sahabîlerden hiçbirinin diğerini hadis uydurmakla töhmet altında bıraktığı olmamıştır. Sahabî Enes b. Mâlik’ten gelen bir eserde; “Bizden hiçbirisi Allah Resulü (s.a.v)’in hadisini rivayet ederken diğerine yalan söylemiş değildir”’[23] ifadesi bu gerçeği vurgulamaktadır. Dolayısıyla onların devrinde uygulanan tenkitlerin sebebi, genellikle yanılma, unutma, hadisi iyi kavrayamama ya da yeterince ezberlememe şeklinde hafıza, zekâ ve kabiliyet farklılığından oluşan beşerî hatalardır.[24]

Dolayısıyla, Hz. Peygamber’in vefatından sonra tabiin döneminde hadis tenkidi bağlamında ricâl tenkidi çalışmaları henüz müstakil bir ilim dalı oluşturacak şekilde gelişmemiştir. Bunun yanında, Allah Rasûlü (s.a.v) döneminden başlamak kaydıyla hadis ravilerinin ilmî yeteneği, tenkit konusu olmuş, bu şekilde ilk ravi tenkidi örnekleri ortaya çıkmıştır.[25] Nitekim sahabe döneminde, fitne hadisesi vuku bulunca[26], siyasî fırkaların hadis uydurma hareketine karşı alınan çeşitli tedbirlerin yanında, hadis rivayet edilirken isnadın uygulanması önleyici bir tedbir olarak görülmüştür.

3. İsnad Sistemi

Bilindiği gibi hadis metnini kaynağına ulaştıran rivayet zincirine isnad veya sened denilmiştir[27]. Buradan isnadın; hadisleri kaynağına kadar ulaştırmada önemli işlev yerine getirdiği anlaşılmaktadır[28]. Dolayısıyla isnad kullanımı, hadis ehli nezdinde sünnet telakki edilmiştir[29].

3.1. İsnad Uygulamasının Başlangıcı ve Oryantalistlerin Konuyla İlgili Yaklaşımları:

İbn Sîrîn’in (ö. 110/728) isnad uygulamasının başlangıcı olarak şu ifadesi hadis rivayetinde isnad kullanımının başlangıcına delil sayılmaktadır: “Önceleri isnaddan sormazlardı, fitne vukû bulunca,” ravilerinizin adlarını bize söyleyin” demeye başladılar. Böylece Ehl-i sünnet’ in[30] hadisleri alınır, Ehl-i bid‘at’ın hadisleri alınmazdı.[31]

Yukarıdaki ifadelerden H. I. asrın ilk yarısında hadis rivayetinde isnad kullanılmaya başlanıldığı anlaşılmaktadır. İslâm tarihinde birçok olay fitne olarak isimlendirilmiş olsa bile, isnad uygulamasının başlangıcına neden olan fitne, Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle adlandırılan ilk fitnedir.[32] Bilindiği üzere söz konusu fitne, H. 40 yılında meydana gelmiştir.

Binaenaleyh, İbn Sîrîn, hadis uydurma hareketine karşı isnadı sorulmaya başlanmasının nedenini, bu fitne olarak görür. Dolayısıyla isnadın ilk nüvelerinin hicri ilk asrın ikinci yarısının başlarında atıldığı anlaşılmaktadır[33].

Oryantalistlerden Joseph Shacht (ö. 1969) sözü edilen fitnenin Hz. Osman zamanında değil, aksine Velîd b. Yezîd’in (ö. 126/743) öldürülmesiyle meydana gelen fitne olduğu görüşündedir[34]. Onu bu görüşe sevk eden sebep, İbn Sîrîn’in kullandığı fitne lafzı ile et-Taberî’nin et-Târîh adlı eserindeki H. 126/M. 743 senesinde meydana gelen olayları anlatımıdır. Eserdeki “Mervân oğulları içinde karışıklık çıkarak fitne baş gösterdi”[35] ifadesinde varit olan fitne lafzının kullanım uygunluğu varsayımına dayanarak J. Shacht’ın, İbn Sîrîn’in sözlerini ona izafe edilen sözler olarak değerlendirmesidir. Zira İbn Sîrîn’in vefatı h. 110/M. 728 senesidir. Yani J. Shacht, İbn Sîrîn’in H. 126/M. 743 senesinde zikredilen fitneden önce öldüğünü öne sürerek,[36] fitne ile ilgili sözler ona ait olmadığını iddia etmiş ve meseleyi çıkmaza götürmüştür.

Hâlbuki İbn Sîrîn, Mervan oğulları zamanında vuku bulan fitneyi değil, Hz. Osman’ın (r.a) şehit edilmesiyle başlayan fitneyi kastetmiştir. Joseph Shacht’ın, ibaredeki fitne zamanını yanlış anlaması, isnadın başlangıcını takriben bir asır daha ileriye götürme düşüncesine neden olmuştur. Onun İbn Sîrîn’e nispet edilen bu rivayeti nefyetmesini kabul etmek mümkün değildir[37]. Çünkü bu olay güvenilir kaynaklarda zikredilmekle birlikte hiçbir hadis tenkitçisi de bu rivayetin uydurma olduğunu söylememiştir. Kaldı ki bu ifadenin İbn Sîrîn’e ait olduğunu teyit eden sözü de şu sudur: “Fitne baş gösterirken Allah Rasûlü’nün ashabı on bin kişiydi. Onlardan yüz tanesi dahi buna yenik düşmedi.[38]

Ayrıca, hadis rivayetinde isnad sormanın, Hz. Osman zamanında ortaya çıkan, ilk fitneden sonra başladığını destekleyen başka bir delil de İbrahim en-Nehâî’nin (ö. 96/714) verdiği şu bilgidir: “İsnad, Muhtar[39] zamanında sorulmaya başlanmıştır. Bunun sebebi ise o dönemde Ali (r.a) hakkında söylenen yalanların çoğalmış olmasıdır”.[40] Dolayısıyla Shacht’ın, İbn Sîrîn’in ifadesindeki fitne lafzını “Velîd b. Yezîd zamanındaki fitne” diye yorumlaması gerçeği yansıtmamaktadır. Kaldı ki Shacht’ın söz konusu rivayetle ilgili yaklaşımını G.H.A. Juynboll (ö. 2010) ve Harald Motzki (ö. 2019) gibi oryantalistler doğru bulmadıkları ifade etmişlerdir[41].

Oryantalist James Robson (ö. 1981), Shacht’ın fitne hakkındaki yorumunu reddetmekle beraber bu fitneden kastedilenin, H. 63-73 yıllarında Haccac’a karşı ayaklanan Abdullah b. Zübeyr (ö. 73/692) dönemindeki fitne olduğunu söylemiştir[42]. J. Robson bu görüşünü de İmam Mâlik’in (ö. 179/795) İbn Zübeyr (r.a) olayını fitne diye tanımlamasına[43] dayandırmıştır. J. Robson’a göre, isnadın hadis edebiyatına, H. I. asrın sonunda girdiğini savunan Horovitz’in (ö.1931) görüşü, kendisinin ulaştığı görüşü desteklemektedir.[44] J. Robson’un iddiası zaman itibariyle isnadın ortaya çıkışını yarım asır önceye almış olsa bile, tespiti doğru değildir. Zira farklı zamanlarda gerçekleşmiş farklı iki olaya İbn Sîrîn ile İmam Mâlik’in fitne lafzını kullanmalarındaki uyumluluğu gerekçe göstermesi anlamsızdır. Çünkü Müslümanlar içerisinde meydana gelen birçok iç harp ve tefrikaya fitne denilmiştir. Horovitz’in bu görüşü ise isnadın h. 75/m. 694 senesinden önce var olmadığını savunan L. Caetani’nin[45] (ö. 1935) görüşüyle uyuşmaktadır. Buna ilaveten Fuat Sezgin (ö. 2018), isnadın İmam Zührî (ö. 124/742) ile başladığını iddia etmekle, neredeyse onların bu görüşünü paylaşmış görünmektedir.[46] J. Robson ayrıca başka bir yerde Horovitz’in, isnadın İmam Zührî’den önce başladığı şeklindeki görüşünü nakleder.[47] Yalnız Horovitz’in kendisi, Zührî’den önceki dönemlerde isnad uygulamasının istikrarlı bir uygulama olmayıp gelenek olduğunu belirtmektedir.[48]

Oryantalistlerin isnad kullanımını tarihsel olarak H. II. asra dayandırma gayretlerinin arkasında yatan çaba, hadislerin Hz. Peygamber’den sonraki dönemlerin ürünü olduğu[49], başka bir ifadeyle, rivayet malzemesinin uydurulduğu kuşkusunu uyandırmaktır.

Zührî’nin isnadı kullanmakla meşhur olmasının nedeni, isnadın ilk kez onun tarafından veya onun zamanında kullanıldığı zannıdır. Her durumda Zührî’nin döneminde ehl-i hadisin genel tavrı, isnad kullanımını gerekli görmeleriydi. Dolayısıyla Zührî’nin isnadı kullanması İmam Mâlik’in: ‘Hadisi senedlendiren ilk kimse Zührî’dir’[50], demesine sebep olmuştur. Her halde bu ifadesiyle İmam Malik, Şam diyarındaki isnadı kullanan ilk kimsenin onun olduğunu kastetmektedir. Nitekim Zührî’nin hadis rivayetinde isnadı kullanma hususunda Şamlıları uyardığına dair bir rivayet bulunmaktadır.[51] Muhammed b. Sîrîn hakkında aynı mahiyette bir söz de İmam Yahyâ b. Ma‘în (ö. 233/848) ile İmam Ali b. el-Medînî (ö. 234/848-49) tarafından nakledilmiştir.[52]

Henüz tâbi’in döneminde yani H. II. asrın başlarında, raviler arasında isnad kullanımın önemi ve gerekliliği iyice yayılmış olup yaygınlık kazanmıştır. Hadisçilerin isnada verdikleri değeri şu sözler yansıtmaktadır:

İsnad dindendir. İsnad olmasaydı isteyen istediğini söylerdi.[53]
Bu ilim (hadis) dindir, dininizi kimden aldığınıza bakınız.[54]
İsnad müminin silahıdır, yanında silahı olmazsa ne ile savaşacaktır.[55]
Din işlerini isnadsız talep eden kimse, çatıya merdivensiz çıkmak isteyene
benzer.[56]


[1] Bk. Ahmed Ürkmez, “Tenkit Temelli Türkçe Hadis Çalışmaları Bibliyografisi”, EKEW Akademi Dergisi (Sosyal Bilimler), Yıl. 17, Sayı. 55 (2013), 201-224.
[2] Bk. Mustafa el-A‘zamî, Menhecu’n-nakd ‘inde’l-muhaddisîn neş’etühü ve târihu (Riyad: Mektebet’ül-Kevser, 1990), 7, 10, Dirâsâtun fi’l-hadîsi’n-nebevî ve tarîhu tedvînihi, 2 Cilt (Beyrut: el-Mektebû’l-İslamî,1992), 1/436.
[3] Buhârî Muhammed b. İsmaîl, el-Câmiu’s-Sahîh, 8 Cilt (İstanbul: yy., 1979), İlim 13; Nesâ ‘î, es-Sünenü’l-kübrâ, 6 Cilt, thk. Abdu’l-Gifâr Süleymân el-Bundârî-Seyyid Kesrâvî Hasan (Beyrut: 1992), Kadâ 63. (Bu kıssayı ‘kadınların ta‘dîl ve cerhi’ başlığında zikretmiştir).
[4] Nesâ‘î, es-Sünenü’l-kübrâ, Kadâ, 62. (Bu kıssayı ‘Sorulduğu anda ta‘dîl ve cerh başlığında zikretmiştir).
[5] Buhârî, İlim 6; Müslim Ebû’l Hüseyin Müslim b. Acâc el-Kuşeyrî en-Nisâbûrî, el-Câmiu’s-sahîh, 5 Cilt thk. Muhammed Fuâd Abdulbâkî, (Beyrut: Dâr İhyâi’t-Turas’il-Arabî, 1955), İmân,10.
[6] Bk. Ekrem Ziya el-Umerî, Buhûsun fi târihi’s-sünneti’l-müşerrefe (Beyrut: yy. 1984), 48.
[7] Bk. Mustafa el-A‘zamî, Menhecu’n-nakd ‘inde’l-muhaddisîn, 58-59.
[8] Bk. Ebû Gudde, Lemehât min târihi’s-sünne ve ulûmi’l-hadîs (Beyrut: Mektebetü Matbaati’l-İslamî, 1995),138.
[9] Bk. Yavuz Ünal, Hadisin Doğuşu ve Gelişim Tarihine Yeniden Bakış (Samsun: Etüt Yayınları, 2001), 305.
[10] el-Hâkim Ebû Abdillâh Muhammed b. Muhammed en-Nisâbûrî; Ma’rifetu ulûmi’l-hadîs (Beyrut: yy., 1977), 52.
[11] Şemsuddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed et-Turkmânî ez-Zehebî, Tezkiratu’l-huffâz, 4 Cilt, tsh. Abdurrahmân b. Yahyâ el-Muallimî (Haydarabâd: 1958), 1/ 2.
[12] Bk. ez-Zehebî, Tezkiratu’l-huffâz, 1/5.
[13] Bk. ez-Zehebî, Tezkiratu’l-huffâz, 1/6; Mustafa el-A‘zamî, Menhecu’n-nakd ‘inde’l-muhaddisîn,11.
[14] İbn Hibbân Muhammed b. Ahmed Ebû Hâtim el-Bustî, Kitâbu’l-mecruhîn mine’l-muhaddisîn, 3 Cilt (Haydarabad: yy., 1973), 1/38.
[15] Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, 6 Cilt (Beyrut: el-Mektebû’l-İslamî, 1985), 1/154, 174, 178.
[16] Bk. İbn Adiy Ebû Ahmed ‘Abdullâh el-Cürcânî, el- Kâmil fî du‘afâi’r-ricâl, 7 Cilt, thk. Süheyl Zekkâr, (Beyrut: yy., 1988), I/31; el-Hâkim, Ma’rifetu ulûmi’l-hadîs, 52. Bu konuda sahâbelerin uygulamaları için Bk. Muhammed el-Hatîb el-Acâc, es-Sünnetü kable’t-tedvîn (Beyrut: yy., 1980), 219-232.
[17] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I/2; ez-Zehebî, Tezkiratu’l-huffâz, I/10.
[18] Hadis tenkidinde meşhur sahâbîler için Bk. İbn ‘Adiy, el-Kâmil fî du‘afâi’r-ricâl, I/63; Mustafa el-A‘zamî, Menhecu’n-nakd ‘inde’l-muhaddisîn,11.
[19] Eserin orijinal adı: el-Îcâbe fi irâdi ma’stedrekethu Â’işetu ‘ala’s-sahâbe. Türkçe baskısına Bk. Hz. Aişe’nin Sahâbe’ye Yönelttiği Eleştiriler, çev. Bünyamin Erul (Ankara: Kitabiyat Yay., 2000).
[20] Bk. Mustafa el-A‘zamî, Menhecu’n-nakd ‘inde’l-muhaddisîn, 53-58, 68.
[21] Konuyla ilgili toplu bilgi için Bk. Mustafa el-A‘zamî, Menhecu’n-nakd ‘inde’l-muhaddisîn, 53-58, 68.
[22] Vasiyyullâh b. Muhammed ‘Abbâs, ed-Du‘afâ ve’l-mechulûn ve’l-metrûkun fî müctebâ’n-Nesâ‘î, (Mekke: Ummu’l-Kurâ Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 1977), 36.
[23] el-Hâtîbu’1-Bagdâdî, el-Kifâye fî ‘İlmi’r-rivâye (Beyrut: yy., 1986), 385; Usmân b.‘Abdirrahmân İbnu’s-Salâh eş-Şehrûzî, el-Mukaddimetu fi ulûmi’l-hadîs, thk. Bintu’ş-Şâtiî (Kahire : yy., 1974), 38. Berâ’ b. ‘Âzîb (r.a)’dan benzer söz için Bk. Hasan b. Abdirrahman er-Râmehurmuzî, el-Muhaddisu’l-fâsıI beyne’r-râvî ve’l-Va’î, thk. Muhammed ‘Acâc el-Hatîb (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1984), 235.
[24] Bk. Emin Aşıkkutlu, Hadiste Rical Tenkidi, (İstanbul: İfav yay., 1992), 19.
[25] Bk. Emin Aşıkkutlu, Hadiste Rical Tenkidi, 29.
[26] Bundan kastedilen Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle sonuçlanan fitnedir.
[27] Bk Muhammed ‘Acâc el-Hatîb, el-Muhtasaru’l-vecîz fî ‘ulûmi’l-hadîs (Beyrut: yy., 1987), 42; Uğur Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü (Ankara: yy., 1992), 165.
[28] Bk. Emin Uz, İsnadın Doğuşu, (Bursa: Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek lisans tezi , 2012), 39.
[29] Müslim, Mukaddime, I/25; er-Râmehurmuzî, el-Muhaddisu’l-fâsıI beyne’r-râvî ve’l-va’î, 208; el-Hâtîbu’l- Bagdâdî, Târihu Bağdâd, 14 Cilt (Beyrut: yy., ts), 6/166, Şerefu ashâbi’l-hadîs, thk. Mehmet Sait Hatipoğlu (Ankara: DİB yay.,1994), 41; Abdulfettâh Ebû Guddeh, el-İsnad mine’d-din (Dımaşk. Yay., 1992), 30.
[30] İbn Sîrîn’in bu sözünden H. 2. asrın ilk yarısında Ehl-i Sünnet teriminin bilindiği ve kullanıldığı anlaşılmaktadır.
[31] Müslim, Mukaddime, I/15; İbn Ebî Hâtim Ebû Muhammed Abdurrahmân er-Râzî; el-Cerhu ve’t-ta’dil, 9 Cilt (Beyrut: yy., 1952), 2/28; er-Râmehurmuzî, el-Muhaddisu’l-fâsıI beyne’r-râvî ve’l-va’î, 209; el-Hatîbu’l- Bağdadî, el-Kifâye fî ‘İlmi’r-Rivâye, 122; İbn Receb Zeynuddîn ‘Abdurrahmân b. el-Huseyin el-Hanbelî, Şerhu ‘ilel’t-tirmizî, 2 Cilt, thk. Hemmâm Abdurrahmân Saîd (Ürdün: yy., 1987), 1/335.
[32] Bk. Ekrem Ziya el-‘Umerî, Buhûsun fi târihi’s-sünneti’l-müşerrefe, 48.
[33] Bk. Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi (Ankara: İlmi Yay. 1981), 177-178; Süleyman Doğanay, Oryantalistlerin Hadisleri Tarihlendirme Yaklaşımları (İstanbul: İfav, 2013), 29, 33; Bk. Uz Emin, İsnadın Doğuşu, basılmamış Yüksek lisans tezi, 44.
[34] Bk. Joseph Schact, The Origins of Muhammedan Jurisprudence (Oxford: yy., 1950), 37, 71, 80-81.
[35] Bk. Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târihu’l-umemi ve’l-mulûk, 6 Cilt (Beyrut: yy., 1991), 4/252.
[36] Bk. Joseph Schact, The Origins of Muhammedan Jurisprudence, 36-37.
[37] Bk. Arif Ulu, “Hadis Rivayetinde İsnadın Başlaması, Ya da Fitnenin Tarihi”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt 12, sayı. 1, (2012), 119-166, 128.
[38] ez-Zehebî, el-Muntekâ min menheci’l-i‘tidâl, (Beyrut: yy., 1955), 389.
[39] Muhtar b. ‘Ubeyd b. Mes‘ûd es-Sekâfî (ö. 67/687) için Bk. ez-Zehebî, Mîzânu’l-i’tidâl fî nakdi’r-ricâl, 4 Cilt, thk. Ali b. Muhâmmed el-Becâvî (Beyrut: yy., ts), 4/80, Siyeru a’lami’n-nubelâ’ 25 Cilt, thk. Muhâmmed Beşşâr Avvâd (Beyrut: yy., 1992), 8/70.
[40] İbn Receb, Şerhu ‘ilel’t-tirmizî, 1/335.
[41] Bk. G.H.A. Juynboll, “İslam’da İlk Büyük Siyasi Fitnenin Tarihi”, Oryantalistik Hadis Çalışmaları- Makaleler, çev. Mustafa Ertürk (Ankara: Ankara Okulu Yay., 2003), 43-56; Motzki Harald, Batıda Hadis Çalışmalarının Tarihi Seyri, çev. Bülent Uçar (İstanbul: Hadisevi Yay., 2001), 58-61.
[42] Bk. James Robson, “The Isnad in Muslim Tradition”, Glasgovv. Univ. Orient. Soc.Trans, Vol. 15 (l953-54), 21- 22.
[43] Ebû Abdillah Mâlik b. Enes; el-Muvatta, 2 Cilt, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâki (Kâhire: Dâr İhyai’t-Turâsi’l- Arabî, ts.), Hac, 99.
[44] Bk. J. Robson, The Isnad in Muslim Tradition, 21-22.
[45] Bk. J. Schact, The Origins of Muhammedan Jurisprudence, 37); Robson J, The İsnad in Muslim Tradition, 18.
[46] Bk. Sezgin, Fuad, Buhari’nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar, (İstanbul: İbrahim Horoz Basımevi, 1956), 20.
[47] Bk. J. Robson, The Isnad in Muslim Tradition,19.
[48] Bk. J. Horovitz, el-Megâzi’l-ulâ ve müellifûhâ, çev. Hüseyin Nassâr, (Kahire: 1949), 23.
[49] Bk. Süleyman Doğanay, Oryantalistlerin Hadisleri Tarihlendirme Yaklaşımları, 35.
[50] İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta’dil, I/20.
[51] Bk. Mustafa es-Sibâî, es-Sünne ve mekânetuhâ fî’t-teşrî‘i’l-islamî, 393.
[52] Bk.. İbn Receb, Şerhu ‘ilel’t-tirmizî, 1/355; ez-Zehebî, Zikru men yu’temed kavluhu fî’l-cerhi ve’t-ta‘dîl, 159.
[53] Müslim, Mukaddime, 1/25; er-Râmehurmuzî, el-Muhaddisu’l-fâsıI beyne’r-râvî ve’l-va’î, 208; el-Hâtîbu’l- Bagdâdî, Târihu Bağdâd, 14 Cilt (Beyrut: yy., ts), VI/166, Şerefu ashâbi’l-hadîs, thk. Mehmet Sait Hatipoğlu (Ankara: DİB yay.,1994), 41.
[54] Müslim, Mukaddime, I/14; İbn Receb, Şerhu ‘ilel’t-tirmizî, I/355.
[55] el-Hâtîbu’l-Bagdâdî, Şerefu ashâbi’l-Hadîs, 42.
[56] el-Hâtîbu’l-Bagdâdî, Şerefu ashâbi’l-Hadîs, 42.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Ayben yorumladı Gitmek
nurettinacar2016@gmail.com yorumladı Vahdet: Tek Olanın Sonsuzluğu
Aybüke Hasaltun yorumladı Vahdet: Tek Olanın Sonsuzluğu
Saniye yorumladı Sonbaharda Gelen Bahar
Gönül yorumladı Sonbaharda Gelen Bahar