8 C
Bursa
27 Nisan 2024 Cumartesi
spot_img
Ana SayfaEğitimEğitimde Nebevi Kıvam

Eğitimde Nebevi Kıvam

Eğitim, Hz. Adem (a.s)’den bu yana ademoğlunun söylem ve eylemlerinde değişiklik yapmak için en temel etmen olarak görülmüştür. Dolayısıyla tarih boyunca eğitim alanı hep aktif kalmış, bu vesileyle eğitim yöntemi, usûlü/metodolojisi ve amacı hep tartışılan/konuşulan bir konu alanı olmuştur.

Bu kadar hayati sosyo-psikolojik bir alanı Kur’ân’ı Kerm’in öncelememesi düşünülemez. Kerim kitabımız Kur’ânın ilk temel hedeflerinden birisi bu alan olmuş ve vahyin temelinde her daim birey olarak insanın ve toplumsal yapının duygu ve davranış eğitimi yer almıştır.

Biz Müslümanların da bu alanla ilgili ilk mercii/mihenk taşı, doğal olarak Kur’ân ve sünnet olmalıdır. Malum olduğu üzere, Allah Teâlâ sadece yazılı bir metin olan Kur’ân üzerinden değil, bilakis somut/kalıcı/gözle görülür bir etki olsun, itirazlarda haklılık payı oluşmasın ve en önemlisi de kullarına karşı adaletinin ve merhametinin bir delili ve göstergesi olarak kendi içimizden, bizi anlayan bir rehber/rol model/üsve-i hasene gözetiminde, uygulamalı eğitimimiz için peygamberler göndermiştir. Bu nedenle peygamberleri rol model olarak alan biz müslümanların, onların eğitim modellerini es geçmesi/dikkate almaması düşünülemez.

Nübüvvet halkasının son mührü olan Allah Rasûlü (a.s.)’nün eğitim modelinden tatmalık bir kıvam aldığımızda, en dikkat çekici üç ilke sabır, merhamet/sevgi ve hoşgörü/müsamaha bizleri karşılayacaktır. Hz. Peygamber (a.s.) bireyin ve toplumun eğitimini hep öncelemiş, medeni bir birey ve kişilik kazanımı için uğraş vermiş ve bununla medeni bir toplum oluşturmayı gaye edinmiştir. Örneğin, Mekke toplumunun Hz. Peygamber (a.s.)’e ve Müslümanlara  kötü muamelelerine, dayanılması güç kaba ve sert tavırlarına karşın Allah Rasûlünden sabır, merhamet/sevgi ve hoşgörü/müsamaha ile mukabele görmüşlerdir.

Bu nebevî tavır ve kıvam içerisinde yozlaşma, değerlerden ve temel ilkelerden vazgeçme yoktur. Özellikle İslâm inanç sisteminin temelini oluşturan tevhid ilkesine halel getirecek herhangi bir eylem ve söylem merhamet mektebinde vuku bulmamıştır.

Hz. Muhammed (a.s.), tevhid ilkesi çerçevesinde, medeni bir toplum inşa etmek gayesiyle içinde yaşadığı toplumun birbiriyle bütünleşmesini önemsemiş, kavminin kaba tutumlarına karşın ashabının onlara yönelik hoşgörü yolunu bırakmamalarını salık vermiştir. Bunun yerleşmesi için, dünyada eşine rastlanmayan bir merhamet abidesi olan şu veciz kelamını terennüm etmiştir: “Rabbim, halkıma hidâyet nasip et, onlar bilmiyorlar.” (Buhârî, Enbiyâ, 54.)

Bu çağlar üstü veciz ifade, rahmet Peygamberinin (a.s.) merhamet mektebi inşasının köşe taşıdır. Örneğin, Yahudi kavmin kendisine verilen selamı kahırla, belayla tebdil ve tağyir ederek vermesine dayanamayan, ayniyle kendilerine mukabele eden ve Allah Rasûlünden de ayniyle mukabele etmesini isteyen annemiz Hz. Aişe’ye (r.a.), Rahmet Peygamberi, yine merhamet mektebinin köşe taşlarından olan nebevi bir kıvamda ve yol gösterici bir tutumla çok sevdiği Hümeyra’sına şöyle buyurdu;

قَالَ: “يَا عَائِشَةُ! إِنَّ اللَّهَ رَفِيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ، وَيُعْطِى عَلَى الرِّفْقِ مَا لاَ يُعْطِى عَلَى الْعُنْفِ، وَمَا لاَ يُعْطِى عَلَى مَا سِوَاهُ.”
“Ey Âişe! Şüphesiz Allah Refîktir, rıfkı (yumuşak huyluluğu) sever. Yumuşaklıkla yapılan işlere, sertliğe ve diğer şeylere vermediği ecri verir.” (Müslim, Birr, 77)

Çünkü Hz. Peygamber (a.s.)’in terbiye edicisi, kendisinin tavsifiyle; “Beni Rabbim terbiye etti, O ne güzel terbiye edendir” (Suyûti, c.sağır, c.1, s.12), buyurduğu ve rahmeti gazabını geçen Rabbi idi. Zira Allah Teâlâ, kullarına ceza vermede rıfk sahibidir, acele etmeyendir. O, güzel muamelede bulunan, yumuşak huylu olan, lütufkâr kullarını sever. Zorluk çıkaranlara ve başkalarına vermediği başarıyı, karşılığı ve sevabı onlara verir. O, bütün işlerinde rıfk sahibidir.

Diğer Merhamet-i Muhammediyye örneklerinden birisi de, mescitte küçük abdestini bozan bedevîye karşı, merhameti ve sabrı önceleyen tavrıyla onun gönlünü kazanmıştır. Öncelikle mescitte bu kerih eylemde bulunan bedeviye karşı son derece öfkelenen ashâbını sakinleştirmiş, onlara, istenmeyen eylemi icra eden zata karşı, nazik ve kolaylaştırıcı olmalarını öğütlemiş, kirletilen yeri ashabına temizletmiş; ardından bedeviyi yanına çağırarak ibadethanelere özgü eğitsel tavrı bizzat kendisi beyan etmiştir. (Tirmizî, Tahâret, 112)

Hakeza merhamet mektebinin banisinden kaba, kendini bilmez müşrik güruha karşı beddua etmesi/lanet okuması talep edildiğinde, kendilerine, çağları aşan, medeniyet inşa edici şu cümlesiyle mukabelede bulunmuştur;

قَالَ « إِنِّى لَمْ أُبْعَثْ لَعَّانًا وَإِنَّمَا بُعِثْتُ رَحْمَةً »
“Ben lânetçi olarak gönderilmedim. Ben Rahmet peygamberiyim (lanetçi olarak değil, rahmet olarak) gönderildim.”  (Müslim, Birr, 87)

Şüphesiz bütün bu güzellikleri ona Rabbi öğütlemiştir. Kendisi de hayatı, vahyin penceresinden temaşa etmiş ve şu evrensel ve ulvî direktifler çerçevesinde bir medeniyet inşası için hayatı boyunca uğraş vermiştir:

Şüphesiz bütün bu güzellikleri ona Rabbi öğütlemiştir. Kendisi de hayatı, vahyin penceresinden temaşa etmiş ve şu evrensel ve ulvî direktifler çerçevesinde bir medeniyet inşası için hayatı boyunca uğraş vermiştir:

اُدْعُ اِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ

Rabbin yoluna hikmet ile, güzel mev’ize ile davet et ve onlar ile en güzel olan bir suretle mücadelede bulun. Muhakkak ki o senin Rabbin, yolundan sapanları ziyâdesiyle bilicidir ve O, doğru yola ermiş olanları da bihakkın bilendir.” (Nahl, 16/125)

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ

Allah”ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 3/159)

Merhamet-i Muhammediyyede/merhamet mektebinde Allah Rasûlü, muhataplarına yönelik söylem ve eylemlerinde toptancı bir tavır takınarak herkesi aynı kefeye koymamıştır. Muhatabıyla ilgili beşeri/insani özellikleri, yaşadığı ortamı ve kişilik yapısını da dikkate alarak farklılıklara dikkat etmiştir. Dozu/kıvamı ve tavrı ona göre şekillenmiştir.

Hz. Peygamber (a.s.) muhatabın eğitimini belli bir düzen ve süreç işi olarak görmüş, acele etmemiş, Kur’an’ın tedricilik düsturuna uygun olarak eğitimde, eğitmeni ve eğitileni birleştiren ortak dilin, sabır, merhamet/müsamaha/sevgi ve hoşgörü dili olduğunu bizzat pratize ederek vurgulamıştır.

Hz. Peygamber (a.s.)’i kendine rehber edinmiş günümüz müslümanları için durum değerlendirmesi yaptığımızda, bu başat ilkelerin bütün alanlarda pratize edilmesi, eyleme dökülmesi bir zorunluluk değil midir?

Görüldüğü üzere, vahiy ile mayalanmış nebevî metot, eğer ön yargılar atılır, kaynak sadece Batı olmaktan çıkarılırsa, günümüz pedagoji ilmine de yol gösterecek ana düsturlar içermektedir. Günümüz eğitimi için de, bu evrensel nebevî ilke ve metotların, eğitimin amacına ulaşabilmesi adına eğitim camiasında uygulandığında, iz bırakan bir medeni toplumun inşası muhakkaktır.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Nisa yorumladı Karınca Kararınca
ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana