Öylece duruyordu kaldırımda… Arkasındaki dükkâna aitti belki, lakin kapı dışarı, kaldırım üzerineydi hâli.
Öyle… Sessiz, kimsesiz…
Tıpkı uzaklara, çok uzaklara… Gurbete gidecek bir gelin gibiydi.
İçi, kalbi, dili ise “Yüksek Yüksek Tepelere” akıyordu belli ki… Simli örtüyü bir an kaldırsanız, buğulu, ağlamaklı gözlerini görecektiniz sanki. Ağlamaktan kırmızıya dönmüştü gözleri.
Dışı kırmızı, varaklı, tüllü, süslü, ışıltılı, simli… Satın alınacak günü beklemekteydi. Kim bilir, kim, hangi kız onu görüp seçecek, eve götürecek ve o en anlamlı günü bekleyecekti…
Bu bekleyiş testi için de geçerliydi. Hem çok önemliydi hem çok önemsiz… Gecenin tüm bakışlarını üzerine çekecekti. Tam o an geldiğinde ise yerlere atılacak, parçalara ayrılacak, geriye testiden sadece kırıkları kalacaktı.
Gelin kız ise sevinçliydi. Çünkü gelindi, yeniydi. Gecenin en güzeli, en güzel giyineniydi. Hem de en önde ve en önemlisiydi.
Testi gibiydi; allı pullu, üzerinde hayatında en çok istediği kumaş ve model ile birlikteydi. Testinin sızısından ona da neydi! Kırıklar, kırgınlıklar başkalarına aitti ve çok uzaklardaydı.
Yepyeni bir eve girecekti. Yeni bir aileye… Kuş gibiydi kalbi. Belki daha da hafifti…
Hâlbuki daha bilmiyordu.
Zamanla… Günler, haftalar, aylar ve yıllar geçtikçe yavaşlayacak, ağırlaşacak olan bedeniydi, kalbiydi… Cildi ise her geçen gün bir çizik, bir çizik daha çizilecek, kırışacak… Testinin kırıkları gibi kırılacak, kırgınlaşacaktı. Hayalleri, ümitleri ve tüm kuvveti…
Hayat, uzun görünen ama çok kısa metrajlı bir film gibiydi. Hayatın görünenleri ise bir ışık, bir masal hilesi gibiydi.
Gördüklerimiz ile fikrettiğimizin, aklımızı kullandığımızın vehmine kapılıyorduk. Hâlbuki ne geçmişi ne de geleceği biliyorduk. Âdeta mâlûmata kör, sağır ve dilsizdik.
Eşyanın hem zâhirî hem de bâtınî iki yönü vardı… Görünen ve görünmeyen…
Gördüğümüz her nesneye anlam yüklüyorduk. Bu, fıtrat gereği bir durumdu. İnsan “alak”tan yaratıldı. Alak Sûresi’nde ferman buyuran Rabbimiz, bu yönümüzün mutlaklığını da düşünenler için elzem kılıyordu. Bir kalem, bir ince belli bardak, bir mendil…
Bir mendil için dahi türküler, ağıtlar yakıyorduk zaman zaman…
Sadece nesne ile değil elbet bu bağ, bu alâka… En değerli olan hemcinslerimizle de zirveye çıkıyordu.
Muhatap olduğumuz her insanda da bir anlam arıyor ya da doğrudan bu anlamı kendimiz yüklüyorduk. Bazen hedefi tutturuyor, çoğu kez de yanılıyorduk. Yaptığımız bir zandan ibaretti.
Hâlbuki “…zannın bazısından sakının.” (Hucurat Sûresi, 12. Ayet) buyuruyordu Rabbimiz. Rabbimiz bizi terbiye ediyordu mutlak. Acaba biz terbiye oluyor muyduk? Asıl mevzu buydu!
Hüsn-ü zan, sû-i zan… İç içe geçiyordu çoğu kez. Diğerlerinin de tıpkı bizim gibi bir insan olduğunu unutuyorduk.
Ya mükemmellik ya da süflîlik arıyor, zannı da delip, şüpheyi dahi gerçekliğe dek dayandırıyorduk. Uç noktalar, tüm çekiciliğiyle hislerimizi cezbederken, zihnimizi ise bloke ediyordu. Hâlbuki Yaradan’ın bizden muradı Sırât-ı Müstakîm’di, yani orta yoldu.
Bilinçsizce… Güzel gördüklerimize ısrarla hayran oluyor, olumsuz bir açık kapı yakaladığımızda da onun üzerinden kuş bakışıyla süzülüp nefsimizi temize çıkarma telaşına düşüyorduk.
Muhatabımızdan mukallit, sûret ve hâl ile kendimize ayar verirken, biz;
Sürekli doğruyu gösteren bir saat, diğer saatler ise ya bir dakika ileri ya da geri sayıyorduk.
Hâlbuki diğerinin çizgisine riayet etsek, sınırlarında ise vites küçülte küçülte bir frenleyebilseydik…
Diğerinin sınandığı mekân, iklim ve zaman diliminin farklı olduğunu, onunla bizim sınav takvimimizin farklı temrin ve aralıklarda olduğunu bir anlayabilseydik… Ahh!
Zahir ile bâtın… Zahirde takılı kalıyor, bâtında emekleyemiyorduk bile…
Hz. Musa ile Hz. Hızır yolculuğunun mahiyetini ıskalıyor, makam, tecvid, hatim derdine düşerek vakit kaybediyorduk. Hakikati zahirde zannedip yine zan ile zandan sakınmaktan kaçamıyorduk.
Her birimiz, dışımız süslü, içimiz küllü testi misaliydik. Kırıklar gibi yere, toprağa düşeceğimiz günü beklemeyi bile bilmiyorduk.
والله اعلم بالصواب
Vallâhu a‘lem bi’s-savâb.
İnsanın kalbine ne güzelde sızdı dizeleriniz çok güzel Maşaallah 👏👏
💜
(Testinin sızısından ona da neydi!….)
Başkalarının bizde açtığı kırıklar, ve bizim başkalarında açtığımız kırıklar, ancak bu kadar naif anlatılabilirdi. Yüreğinize Kaleminize sağlık.
💜
Yolumuzu kesiştiren Rabbime şükürler olsun can hocam.
💜