AH MİNE’L KALB VE HALETİHÎ: KUR’ÂN’DA KALB/P KAVRAMI
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّ
Kalbini İslâm’a açan, Rabbinden bir nur üzeredir.
(Zümer 22)
Kalb kelimesi sözlükte “bir şeyin içini dışına çıkarmak, altını üstüne getirmek, ters çevirmek, bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek ve değiştirmek” gibi anlamlara gelir. (Cevherî, I, 204; Lisânü’l-ʿArab, “ḳlb” md.). Kalb sadece bir et parçasından ibaret değildir. Aynı zamanda kalb, dinî ve tasavvufî bağlamda bilgi ve düşüncenin kaynağı veya aracıdır. İşte bu anlamdaki kalbe “rabbânî latife” ve “ilâhî cevher” de denmiştir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/kalb- kalp/10.11.2022). Kalp çok değişken olduğu için bu ismi almıştır.
Kerîm kitabımız Kur’ân’da kalbin işlevleri ve nitelikleri üzerinde durulmuş, ancak kalbin mahiyeti ve tarifi üzerinde herhangi bir malumat verilmemiştir. Kur’ân’daki kalp, insanın anlama, kavrama, idrak, fehmetme, düşünme ve şeylerin hakikatine vukûfiyet kesbetme yönünü, dolayısıyla beşeri insan yapan ve diğer varlıklardan ayıran temel vasfını dile getirir. İnsan bu yönüyle ilâhî hitaba, vahye muhatap kılınmıştır. Bu nedenle de yükümlü ve sorumludur. Rehberimiz Kur’ân’a kuşbakışı göz attığımızda dinî ve insanî hayatın merkezinin kalp olduğunun vurgulandığı barizdir.
Kur’ân-ı Kerim’de yirmi çeşit kalpten bahseder. Kur’ân’da geçtiği yerlere nazaran bunları kısaca iki kısımda incelemek mümkündür:
- Kulûb-u Tahir (Akledebilen Temiz Kalpler). Sekiz kısımdır.
- Kulûb-u Merîde (Marazlı/Hastalıklı Kalpler). On iki kısımdır.
Allah Teâlâ kerim kitabında Kulub-u Tahir’i cennetin kapıları formunda, sekiz kısım halinde ve yaratılış gâye, şeref ve haysiyetini muhâfaza eden kalpler olarak bizlere sunmuştur. Şimdi bunların Kur’ân’da nasıl geçtiklerine bir göz atalım:
A. Kulûb-u Tahir (Akledebilen Temiz Kalpler). Sekiz kısımdır.
1) Kalb-i Münîb (Adanmış/Yönelmiş Kalp):
“Görmediği halde Rahman’a saygı duyan ve adanmış/yönelmiş bir kalple gelen herkese mahsustur.” (Kaf 50/33). Ayetten damıtılan muhtevadan da anlaşılacağı gibi Kalb-i Münîb, Allah Teâlâ’yı görmediği halde, daima Hakk’a yönelip iltica ederek, aşk ve şevk ile O’ndan haşyet duyan, Rabbine yakınlaşmak için hayat serüveninde farzları, nafileleri ve mabuduna taati önceleyen bütün eylem ve söylemleri muhafaza eden kalptir. Bu kalbin sahibi, Rabbinden üst moddan haşyeti icabı, günahlarından tevbe etmeksizin Rahim olanın huzuruna varmaktan korkmaktadır.
2) Kalb-i Hayy (Diri/Şuurlu/Akleden Kalp):
“Elbet bunda, (akleden) bir kalbe sahip olanlar için ibretlik bir uyarı vardır; veya pür dikkat bir şahit olarak kulak verenler için…” (Kaf 50/33). Ayetin altını çizdiği husus bu kalbin dikkat eden, tefekkür eden bir boyutu içerdiğidir. Bu nedenle kendisinden önceki helak olmuş kavimlere topluluklara bakıp ilgili olaylardan ders çıkartarak kendini helak olma sınırına getirmeyen bir duruşa sahip kalptir. Aynı zamanda bütün olup bitenlerden gafil ve umursamaz bir kalbin aksine; hakkı, hakikati dinlemeye ve anlamaya hazır bir kalptir.
3) Kalb-i Vecl/Vecile (Diri/Şuurlu/Akleden Kalp):
“En sonunda yine Rablerine döneceklerine inandıklarından, yüreklerinde tarifsiz bir ürperti duyarak vermeleri gerekeni verirler.” (Mü’minûn 23/60). Bu kalp bütün iyi ve güzel olan için mücadele eder. Rabbinin huzurunda eylem ve söylemlerinin salih amel formatında kabul olunması için didinip durur.
4) Kalb-i Selîm (Tertemiz/Mükemmel Kalp):
“İnsanların diriltileceği gün, Allah’a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!” (Şuara 26/87-89). Görüldüğü üzere bu kalp küfürden, nifaktan ve bütün rezil olan şeylerden arınmış; şirkten, riyadan ve ucbdan korunmuş ve hakikati muhafaza edebilmiş, temiz, saf ve mükemmel bir kalptir. Bu kalbin sahibi kazandığını fi- sebîlillah harcayan bir meleke kesb etmiştir.
5) Kalb-i Takiy/Muttaki (Allah’ın Şiarlarına/Sembollerine Saygı Gösteren/ Takva Sahibi Kalp):
“(Sözün özü) işte şudur: Allah’ın sembollerine sarılarak onları yücelten herkes iyi bilsin ki, bu (semboller gerçek anlamını) kalplerde kök salan sorumluluk bilincinden alırlar.” (Hac 22/32). Bu kalp Allah’ın şe’airini, kutsallık nişanı yaptığı şeyleri yücelten ve bunu kendisi için bir meleke haline getiren bir kalbi boyuttur.
6) Kalb-i Muhdi/Mehdi (Hidayete Eren/Erdiren Kalp):
“Kim Allah’a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir…” (Teğâbûn 64/11). Bu kalp Allah’ın kaderine, kazasına iman eden; O’ndan gelenlere tam bir teslimiyetle razı olan kalptir.
7) Kalb-i Muhbit (Saygıyla Boyun Eğmiş, Yatışmış, Bağlanmış Kalp):
“Bir de kendilerine ilim verilenler, onun (Kur’ân’ın) Rabbin tarafından (gelmiş) gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar ve kalpleri saygıyla boyun eğsin.” (Hac 22/54). Bu kalp Allah’ın kalpleri evirip çevirmesine yakîn bir tavır ve teslimiyetle sükûn bulan/yatışan kalptir.
8) Kalb-i Mutmain (Ancak Allah’ın Zikri İle Tatmin Olmuş Muvahhid Kalp):
“Onlar, iman edip kalpleri Allah’ın zikriyle yatışan kimselerdir; evet Allah’ın zikri ile kalpler yatışır!” (Rad 13/28). Bu kalp Allah’ın tevhid edilmesiyle ve O’nun zikriyle, O’nu hatırlamayla, O’nun kelamıyla sükûn bulan, O’nun öğretisiyle/vahyiyle doygunluğa erişen/tatmin olan kalptir.
B. Kulûb-u Merîde (Marazlı/Hastalıklı Kalpler). On iki kısımdır.
Allah Teâlâ kerim kitabında hastalıklı kalpleri, on iki kısım halinde bizlere sunmuştur.
Şimdi bunların Kur’ân’da nasıl geçtiklerine bir göz atalım:
1) Kalb-i Merîd (Hastalıklı Kalp): “Onların kalplerinde (nifak) hastalığı (yerleşmiştir). Allah da hastalıklarını ziyadeleştirmiştir.” (Bakara 2/10). “Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir hanım gibi değilsiniz; tabi ki eğer Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız. Şu halde işveli bir edayla konuşmayın, sonra kalplerinde hastalık bulunanlar yersiz bir arzuya kapılırlar; ama güzel ve düzgün konuşun!” (Ahzâb 33/32). Bu kalbe şek/şüphe, nifak/iki yüzlülük, fücur/günah ve haram olan şehevât isabet etmiştir. Kendisini bu marazalardan/hastalıklardan muhafaza edememektedir.
2) Kalb-i A’ma (Kör Olmuş Kalp): “İyi ama, onlar hiç mi yeryüzünde gezip dolaşmazlar? Bu sayede kendisiyle akledecekleri bir kalbe ya da işitecekleri bir kulağa sahip olsalardı ya! Ama şu da var ki; gözler kör olmaz, fakat asıl kör olan göğüslerdeki kalplerdir.” (Hac 22/46). Bu kalp ma’siyetinin/günahlarının kesretinden/çokluğundan dolayı hakkı ve hakikati göremez ve idrak edemez hale gelmiştir. Basar ve idrak yoksunudur. Bu sebepten dolayı Allah azze ve celleye itibar edememektedir.
3) Kalb-i Âsim (Kötü, Suçlu, Günahkâr Kalp): “…Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık şüphesiz, onun kalbi günahkârdır/vebal içindedir. Allah, yaptıklarınızı bilendir.” (Bakara 2/283). Bu kalp, iyilikten uzaklaşmıştır. Dünyevi kaygılarından dolayı ayan beyan olanı ve şahitliği gizlemektedir.
4) Kalb-i Lâhî (Gafil, Pervasız Kalp): “Onların aklı fikri oyunda oynaştadır…” (Enbiya 21/3). Bu kalp, Kur’ân’dan gaflet içerisindedir. Bu nedenle onun öğretilerinden fersah fersah uzaklaşmıştır. Kendini, dünyanın batıl meşgaleleri ve şehevî arzularıyla baş başa bırakmış, maddi olanın eğlencesine pervasızca dalmıştır.
5) Kalb-i Galîz (Acımasız Kalp): “Allah’tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi..” (Ali İmran 3/159). Bu kalpten, rahmet, merhamet ve re’fet/hilm/yumuşaklık/acımak çekip çıkarılmış, devre/sistem dışı bırakılmıştır. Bunlar kaba ve katı yüreklidirler.
6) Kalb-i Mütekebbir/Cebbar (Kibirli, Zorba Kalp): “Kendilerine gelmiş bir kanıt olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin durumu, hem Allah katında hem de inananların katında büyük bir öfke konusu olmuştur. Allah, tüm zorba, kibirli kalpler üzerine işte böyle mühür basıyor.” (Mü’min 40/35). Bu kalp, Allah’ı tevhid etmekten ve O’na taatten kendini müstağni görmekte ve iblis misali büyüklük taslayanlardan/müstekbirlerden olmaktadır.
7) Kalb-i Mehtûm (Mühürlenmiş Kilitli Kalp): “De ki: “Tutun ki Allah işitme yeteneğinizi ve görme duyularınızı elinizden aldı ve kalplerinizi de mühürledi; peki, onları size Allah’tan başka hangi ilah geri verebilir? Bak, mesajlarımızı nasıl da her boyutuyla açıklıyoruz? Fakat hala onlar katı bir önyargıyla diretiyorlar.” (En’am 6/46). “İşte onlar Allah’ın kalplerini (akletme), işitme ve görme yetilerini mühürlediği kimselerdir. Artık onlar (bundan) dahi habersizdir.” (Nahl 16/108). “Allah onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur, gözleri üzerinde de bir tür perde vardır; işte onlardır korkunç bir azabı hak edenler.” (Bakara 2/7). “Keyfi kanaatini ilahı/tanrısı yerine koyan ve Allah’ın kişiyi (kendi tercihine ilişkin) bir bilgiye dayalı olarak saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği, gözlerinin üzerine de tarifsiz bir perde çektiği malum tipleri gözünde canlandırabilir misin? Artık onu Allah’tan başka kim doğru yolu ulaştırabilir? Hala düşünüp ders almayacak mısınız?” (Casiye 45/23). Bu kalp, kendisine menfaat temin edecek hiçbir şeyi işitememektedir, görememektedir. Allah (azze ve celle) bu kişinin gözüne örtü indirmiştir. Dolayısıyla Hakkı görememektedir.
8) Kalb-i Kâsî (Taştan Daha Katı Kalp): “Daha sonra, bu kesin taahhütlerimi bozdukları için onları rahmetimizden dışladık ve kalplerini katılaştırdık; (şimdi onlar) kelimeleri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar; üstelik kendilerine hatırlatılan hakikatlerden bir kısmını da unutmuş durumdalar. Çok azı dışında hep onların ihanetine uğrayacaksın. Onları bağışla ve hoş gör! İyi bil ki Allah güzel davrananları sever.” (Mâide 5/13). “Sonra kalpleriniz yine katılaştı; kaya gibi, hatta kayadan da katı. Zira öyle kayalar var ki içinden nehirler fışkırır, yine öyle kayalar vardır ki yarılıp bağrından su çıkar. Yine öyleleri
vardır ki Allah’a haşyetinden harekete geçerler. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara 2/74). Bu kalp, imanla yumuşayacak melekeyi kaybetmiştir. Bu anlamda onu Allah’ın zikrine getirebilecek, yola/sırat-ı müstakime iletebilecek bir güç ve mekanizma kalmamıştır.
9) Kalb-i Gâfil (Duyarsız Kalp): “Sabah akşam O’nun yoluna yönelerek, Rabb’ine çağrıda bulunanlarla beraber olmada sabırlı ol. Dünya hayatının çekiciliğine kanarak gözlerini onlardan ayırma. Kalbini zikrimizden gafil kıldığımız, tutkularına uymuş, işi aşırılık olan kimseye boyun eğme.” (Kehf 18/28). Bu kalp, zikrullahtan/vahiyden/Kur’ân’dan gaflet içindedir. Allah’a itaati bırakmış hevâ ve hevesinin ardı sıra gitmektedir. Artık ilgili konularda vurdum duymaz ve duyarsız bir hale gelmiştir.
10) Kalb-i Murîb (Şüphe Uyandıran, Kuşkulu, Güvenilmez Kalp): “Yalnızca Allah’a ve Ahiret Günü’ne (yürekten) güvenip inanmayan kimseler senden (cihada) katılma izni isterler; zira onların kalpleri kuşkuya teslim olmuştur, bu yüzden (katılsak mı, katılmasak mı diye) derin tereddütler içerisinde bocalayıp dururlar.” (Tevbe 9/45). Bu kalp, vahiy, Kur’ân ve Allah Teâlâ’nın dini hakkında şüphe içindedir. Onların yaşam kaliteleri, hayatları ve içleri kuşkuludur. Onlar, kuşkuları içinde gidip gelmektedirler.
11) Kalb-i Zâiğ (Eğri, Yamuk, Bozuk Kalp): “Yine O’dur sana İlahi Kelam’ı indiren. O’nun ayetlerinden bir kısmının hükmü kesin ve nettir; bunlar İlahi Kelam’ın anasıdır. Gerisi de müteşabihlerden oluşmuştur. Kalplerinde yamukluk bulunan kimseler, fitne çıkarmak ve tevil etmek amacıyla, onun müteşabih olan kısmının peşine düşerler. Oysa onun gerçek te’vilini kimse bilmez, yalnızca Allah (bilir); ve ilimde derinleşenler derler ki: “Biz ona inanırız, tümü Rabbimizin katındandır. Derin kavrayış sahiplerinden başkası bu gerçeği fark edemese de.” (Ali İmran 3/7). Bu kalp, haktan ve hakikatten sapmaya meyillidir. Kalplerinde bir kayma vardır. Art niyetlidirler. Olayı saptırmak isteyen bir düşünceye sahiptirler.
12) Kalb-i Eğlef (Anlayıştan/Fehmetmekten Yoksun Kalp): “Bizim kalplerimiz kılıflıdır dediler. Öyle değil! Allah onları kâfirlikleri sebebiyle lanetledi; onun için çok az imana gelirler.” (Bakara 2/88). Bu kalp, örtülüdür, perdelidir, kabuk tutmuştur. Bunlar sabit fikirlidirler. İlgili konuda kaşarlanmışlardır. Her iyi şeye kendilerini kapatmışlardır.
SONUÇ YERİNE
“Ela! Ve inne fil cesedi mudgaten; iza salahat salahal cesedu kulluhu ve iza fesedet fesedel cesedu kulluhu. Ela! Ve hiyel kalb.”
“İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut ifsat olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir.” (Buhârî, İmân, 39; Müslim, Musâkât, 107)
Kalp bedenin manevi merkezi hükmündedir, bütün azalar manen oraya bağlıdır. Bu bağlılık manevi anlamda bir bağlılıktır. Bu nedenledir ki Kur’ân kalbin bir tanımını yapmamıştır. Ancak âlimlerimiz ve mütefekkirlerimiz Kur’ân ve sünnet ışığında değişik tanımlamalar yapmışlardır. Bu tanımlamalardan ve yukarıda kalbin tanımıyla ilgili verilen malumattan anlaşıldığı üzere kalb, akıl, ruh, beyin fonksiyonlarını da ihata ve ihtiva eden manevi bir ilahi cevher ve latife-i Rabbaniyedir. Kur’ân’daki kalb kavramı, işte bu ilahi cevher veya latife-i Rabbanî denilen manevî kalbi de, aklı da, ulvî duyguların merkezi olan ruhu da içine alacak geniş bir kapsama sahiptir. Bu nedenle hadiste geçen ifade ve murat edilen şey bu minval üzere anlaşılmalıdır. Aksi takdirde kalbe, anatomik/biyolojik bir et parçasının kastedildiği sınırlı, indirgenmiş bir şema çizilmiş olur ki, bu durum kalbin fonksiyonuyla ilgili hadisin devamında kastedilen olay örgüsüne muvafık düşmez.
Bu hadîsi-i şeriften bir kaç önemli faydayı ve mü’min kişiye düşen mühim üç noktaya işaret babında özetlemek gerekirse:
- Amellerin salahı/düzelmesi, salih amel formatında kabul görmesi, kalbin salahına/düzgün olmasına raptedilmiştir. Dolayısıyla Allah Rasulü’nün buyurduğu bir düşünsel alt yapı/zemin formatında bilinç ve şuura ermek mü’min için elzemdir. Allah Rasulü mübarek eliyle göğsüne işaret ederek üç kere şöyle buyurdular: “İşte takva buradadır.” (Müslim, Birr, 32) ve yine şöyle dua ettiler: “Allah’ım, nefsime / kalbime takvâsını ver!” (Müslim, Zikir, 73)
- Mü’min kişiye düşen ikinci mühim nokta, kalbin salahı/düzeltilmesi, kontrolü ve onu bütün şehevattan/dünyevi arzulardan, şübühattan/arızi şüphelerden ve müfsidattan/bozucu tesirlerden Allah’ın şeriatına meylettirerek korumaktır. Unutmamak gerekir ki, Kalbin hareketlerinin sıhhati için uzuvların hareketlerinin sıhhati lâzımdır.
- Mü’min kişiye düşen üçüncü mühim nokta, Allah’a tazarru/yalvarma, rica, yakarış ile duayı çoğaltarak Alimlerin Rabbe ilticası formatında: “Rabbimiz! Bizi doğru yola ulaştırdıktan sonra kalplerimizi eğriltme! Bize katından merhamet ver! Şüphesiz ki bolca veren yalnızca sensin.” diyebilmek ve Allah Rasulü’nün iltica ettiği hal üzere; “Ey kalpleri çeviren, onlara tasarruf eden Allâh’ım! Benim kalbimi Sen’in tâatin üzerine sabit kıl.” (Ahmed b. Hanbel, II, 418) duasının daimiliğini sağlayabilmek ve Rabb’den Kalb-i selim talep etmek.
“Allah’ım kalbimizi İslam’a aç. Kalbimizi nurun üzere daim eyle” Amiin!