HAYYE ‘ALE’L-CİHAD/HAYDİN CİHADA: Nefisle Cihad (Cehdin Kebir)
Arapça’da, “güç ve gayret sarfetmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak” mânasındaki cehd kökünden türeyen cihad, İslâmî literatürde, “dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek” şeklindeki genel ve kapsamlı anlamı yanında fıkıh terimi olarak daha çok müslüman olmayanlarla savaş, tasavvufta ise, nefs-i emmâreyi yenme çabası için kullanılmıştır. (https://islamansiklopedisi.org.tr/cihad). Tanımdan da anlaşılacağı üzere cihad, düşmanla fiziki savaş durumunun yanında, mü’min kişinin bütün hayatının, Allah Rasûlü’nün rehberliğinde, Allah’ın Kur’ân’da emrettiği şekilde, O’nun rızasına uygun donatılmasıdır.
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
“Hayatlarını ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak, uğrumuzda cihad edenleri, gayret gösterenleri, bizim ortaya koyduğumuz hayatı yaşarlarken elbette önlerini aydınlatacağız, başarıya ulaştıracağız. Emin olun ki, Allah, iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman önderlerle, askerî erkânla, idarecilerle, müslümanlarla beraberdir.” (Ankebût 29/69).
İslam düşünce geleneğinde nefisle cihad büyük cihad olarak nitelendirilmiştir. Özellikle de mutasavvıflar bunu öncelemişlerdir. İnsan nefsi, hem iyilik yapmaya hem de kötülük yapmaya meyyal bir kabiliyette yaratılmıştır: “Andolsun nefse ve onu yaratılış amacına uygun dengeli muhkem hale getirerek verdiği özelliklere ve kabiliyetlere! Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Elbette nefsini temizleyip arındıran kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa ermiştir.” (Şems 91/7-9). Ayrıca nefis aşırı derecede kötülüğü emreden bir yapıya sahiptir: “Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis, gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabbimin esirgediği nefis müstesnadır, çünkü Rabbim Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Yûsuf 12/53). Allah Rasûlü (a.s.) de bu konuda nefsin insan için ne kadar tehlikeli bir yapıda olduğuna dikkati çekerek şöyle tembihlerde bulunmuşlardır; “Senin en zararlı düşmanın nefsindir.” (Aclûnî, I,143). “Hakiki mücahid, nefsine karşı cihad açan kimsedir.” (Tirmizî, Cihad, 2). Allah Rasûlü’nün (a.s.) Bizans’a karşı çıktığı sefer dönüşü buyurduğu “Küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz. O nefisle cihattır.” (Suyûtî, II,73), cehd, içsel bir savaşım vermenin eylemsel hale dönüşüdür. Her ne kadar bazı âlimler tembelliğe sevk eder kaygısıyla, bu hadîsi zayıf kabul etseler de, muhteva itibariyle islâmın genel mantığıyla tezat teşkil edecek bir konumda değildir.
Nefisle cihad, gayret gerektiren büyük bir iştir. Bu, nazari bir durumdan ziyade ameli formu izhar eder. Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Doktora giden birisine yazılan reçetenin, hasta tarafından ezberlenip defalarca okunarak tekrarı, nasıl onun hastalığına şifa olamıyorsa; nefisle mücahedenin teorik bilgisi de, tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bu gerçekliğin Kur’ân-ı Kerim’deki en çarpıcı örnekleri şu ayet-i kerimelerdir: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Sâff 61/2). “Halkı iyilik yapmaya çağırıp dururken kendinizi unutuyor musunuz? Üstelik Kitabı da okuyorsunuz? Aklınızı kullanmaz mısınız?” (Bakara 2/44).
Görüldüğü üzere nefisle cihad, bir menhecdir. Yani bir usûl, yöntem ve hareket tarzıdır. Nefse karşı verilmesi istenen bu büyük cihadın psiko-sosyolojik, teknolojik, politik, ekonomik ve kültürel olarak birçok boyutu olduğundan, bu usûl, kendi içerisinde şunları barındırmalıdır:
- Allah’ın emrettiklerine imtisal etmek
- Allah’ın nehyettiklerinden ictinab etmek
- Allah’ın hudûdunu gözetmek. Hudûdullahı aşmamak.
- Allah Rasûlü’ne (a.s.) ittiba ve O’na itaat etmek
- Allah’ı zikre müdavim olmak
- Kur’ân okumaya müdavim olmak
- Sâlihlerin sohbetine müdavim olmak
Kaside-i Bürde’de Şöyle bir kelam-ı kibar vardır:
“Ven nefsü ket tıfli in tuhmilhü şebbe ‘alâ,
Hubbir radâi ve in teftımhü yenfetımi.”
“Nefis ilk başta süt emen çocuk gibidir. Onu kendi haline bırakırsan süt emme isteği ve sevgisi gençleşip tazelenir. Onu sütten kesip alıştırırsan o da emmeyi bırakıp kesilmiş olur.”
Şiirde bize âyine olan mana şudur; nefis bir çocuk gibidir, ona her istediğini verirsen, o zaman seni semirir. Özellikle kişinin manevi boyutunun eğiminde klişeleşmiş sâlihlerin nefis terbiyesi metotlarından olan az yeme, az uyuma ve az konuşma toplumsal sahada nefsin terbiyesinde uygulanabilmiş olsa; günümüz Müslüman bireylerin yaşam tarzlarındaki meydana gelecek farklılıktan dolayı, belki dünyanın geri kalanına da tesiri büyük olacaktır. Dünyaya çeki düzen vermek istiyorsak, önce bir insan olan kendimizden başlamalıyız. Çünkü, insanı düzeltince dünya kendiliğinden düzelir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) bir hadisi şeriflerinde bu konuda şöyle buyurarak bizleri uyarmaktadır:
حديث أسامة بن زيد قال: سمعت رسول الله ﷺ يقول: يؤتى بالرجل يوم القيامة فيلقى في النار، فتندلق أقتاب بطنه فيدور بها كما يدور الحمار في الرحى، فيجتمع إليه أهل النار، فيقولون: يا فلان، ما لك؟ ألم تك تأمر بالمعروف وتنهى عن المنكر؟ فيقول: بلى، كنت آمر بالمعروف ولا آتيه، وأنهى عن المنكر وآتيه
Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise (r.a.) şöyle dedi: Rasûlullah (a.s.)’ı şöyle buyururken işittim:
“Kıyamet günü bir adam getirilir ve cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanına toplanırlar ve derler ki: “Ey filân! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülükten nehyetmez miydin? O kişi de: “Evet, iyiliği emrederdim fakat kendim yapmazdım, münkerden nehyederdim fakat kendim yapardım, der.” (Buhârî, Bed’ül-halk 10; Müslim, Zühd, 51)
Bu hadîs-i şerifi sadece eğitimde uyguladığımızı bir an olsun tasavvur edelim. Sonuçların/dönütlerin ne denli elle tutulur olduğunu müşahede etmemek mümkün mü? Allâhümme salli alâ Muhammedin abdike ve resûliken nebiyyil ümmiyyi.