Bir hayalin içine doğduk; göz açıp kapayana dek geçiyor an. Toprak suskun, gök sabırla bakarken biz, bir emaneti taşırız omuz omuza. Ne zaman biteceğini bilmeden, kiralanmış bir nefesi sayar yürek. Hayat, ilk nefesle başlar ama hiçbir zaman bizim değildir. Her anı ödünç, her gülüşü geçici, her sevinci sınırlıdır. Gün gelir, sevdiklerimiz eksilir; hayallerimiz yarım kalır. Çünkü dünya hayatı, tam olanı barındırmaz. Burada hiçbir şey tanımlanmaz; sadece sınanırız…
Bizler için her adım bir hesap, her söz bir terazidir. Kimi günlerde susmakla sınanırız, kimi günlerde sabırla. Kimi zaman sevdiklerimizin yokluğuyla, kimi zaman varlığıyla. Gözyaşının bile bir vakti vardır, öyle değil mi? Çünkü her şey kadardır bu âlemde. Ve biz, bize ait olmayan bir ömrün içindeyiz. Ne kadar koşsak da, ne kadar tutsak da zamanı avuçlarımızda, o hep akar ve bizden uzaklaşır. Oysa biz, kalan sanırız. Tutunduğumuz her şey elimizden kayarken, aslında hatırlamamız gereken tek hakikat vardır:
“Dünya bir yurt değil, bir yol. Ve yolun sonunda sadece hakikat kalır.”
Emanet olan nefesin vakti dolduğunda, her hikâyenin bir noktası vardır; geriye dönüşsüz olan… İşte o an, nefesin verildiği yere geri döndüğü andır. Kimseye haber verilmez, kimseye danışılmaz. Ne yaş, ne zaman sorar; sadece alınır. O vakit gelir çattığında insan, arkasına dönüp bakar. Ektiğiyle, biçtiğiyle, sustuklarıyla ve söyledikleriyle yüzleşir. Biriktirdiklerimiz kalır geride. Ne kadar çabalarsak çabalayalım, elimizde sadece bir kalp, bir vicdan ve hesap defteri kalır. İnsanlar dağılır, sesler silinir. Oysa ruh, en çok o an konuşur. Çünkü hakikatin sesi ölümle susmaz; ölümle uyanır. Zira kalbimizin vardığı bir sonsuzluğa tabiyiz…
Bir gün her şey biter. Ne takvim kalır, ne saat. Yeryüzü susar, gökyüzü açılır. Ruh, ait olduğu yere doğru yürür. Dünya, ardında bir hayal gibi kalır; uğruna ağladığımız, uğruna savaştığımız ne varsa sessizce silinir. İşte o vakit, kalp huzuru ilk kez tam hisseder. Çünkü bu dünya dardı; ebediyet ferahlatır. Orada oyun yoktur, yarış yoktur; sadece adalet vardır. Sadece rahmet… Ve o sonsuzlukta, her sabrın meyvesi yeşerir. Her gizli gözyaşı çiçek olur. Her yutkunulan söz, bir dua gibi kabul bulur.
“Ey nefesimi emanet alan Rabbim,
Bu yolda yürürken ayağımı kaydırma.
Beni dünyaya değil, sana ait kılsın kalbim.
Geçici olana bağlanıp ebedi olanı unutma diye,
Her kayıpta seni hatırlatsın acım.
Ve bir gün,
Kiralanmış nefesim sana döndüğünde,
Beni rahmetine sığınmışlardan eyle.
Çünkü ben, hep sana dönmek için yaşadım.
Ve seni unutmamak için yaşlandım.”