Sevdiğim bir çocuğun nereden öğrendiğini bilmediğim bir davranışı var. Benim evime her yaklaştığında benim duyabileceğim şekilde ayaklarını sert bir şekilde yere sürterek eve yaklaşmakta olduğunu bana haber verir. Bu çok ince ve güzel bir davranışı ona hiçbir ebeveyn, tanımadığımız insanlar tarafından garip isimlerle önümüze sürülen hiçbir eğitim sistemi, hayatın içinden olmayan tuhaf fikirleriyle kendi hayal dünyasını satan hiçbir pedagog öğretmiş olamaz. Kendi kendisine garip ama işlevsel bir uyarı metodu geliştirmiş. Bu öyle bir metot ki herhangi birisi tarafından dikte edilmemiş, hayatın tam ortasından kopup gelen ve sadece ‘‘insanları rahatsız etmemeye çalış’’ fikrinden çıkarılmış bir davranış. Bence sadece bu bile, insanlara saçma sapan kural koyan işlevsiz ama zamanında şöhret kazanmış birçok eğitim metoduna tek atar.
Bence din eğitiminde veya herhangi bir istendik davranış değişikliği sürecinde akılda tutulması gereken şey bu bilinç kazandırma durumudur. Namazın farzlarını öğret, abdesti anlat, muhtemelen Hz. Peygamberin (s.a.v.) dahi bilemeyeceği dedesinin dedesinin ismini ezberlet, eğer dini bir bilinç ve yorumlama yetisi kazandırılmıyorsa bu eğitim çok bir anlam ifade etmez. Bunları hıfzeden bu mini bilgisayar çocuk, namazda ayağından ok çıkarttırdığı söylenen insanların hikayesini ağzı açık dinlerken, parmağı kanayan birisine kafir oldun der.
Buna eleştirel düşünmek, öğrenmeyi öğrenmek, entelektüelite, özümleme ya da başka ne derseniz deyin. Eğer farklı fikirleri yeni durum için yorumlayabiliyorsa, öğrendiklerini hayatın içinde uygulayabiliyorsa ve bu bilgiler ona ayaklarını yere serçe sürdürte biliyorsa bana göre hepsi aynı.