19 C
Bursa
26 Nisan 2024 Cuma
spot_img
Ana SayfaToplum - Yaşamİstikametin Yaşantımızdaki Yeri

İstikametin Yaşantımızdaki Yeri

GİRİŞ

İstikamet konusu, Müslümanın fert ve toplumsal hayatında şahsiyetini oluşturan önemli unsurlardan biri olması nedeniyle önem arz etmektedir. Günümüzdeki Müslüman toplulukların istikametten ayrılıp yaşantılarının değişime uğraması, birçok konuda dinlerinden taviz vermeleri, inançlarıyla yaşantıları arasında bazı çelişkilerin bulunması veya gayri ahlaki tavırlar sergilemeleri nedeniyle bu konu hakkında yazı yazma ihtiyacını hissettirmiştir. Yazımızda okuyucularımıza arz edeceğimiz hususların başlıklarını şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. İstikamet’in Tanımı
  2. İstikamet Sahibi Olmanın Dinimizdeki Hükmü
  3. İstikamet’in Semereleri
  4. İstikamet’e Götüren Vesileler
  5. Müslümanın Hayatında İstikametin Yansımaları
  6. İstikametli Olmayı Engelleyen Faktörler
  7. İstikamet’ in Unsurları

1- İstikamet’ in Tanımı

a. Sözlük anlamı: İstikamet; ölçülü olma, bir şeye bağlanma ve sebat etme, yerine getirme, bir şey üzerinde devam etme, istikrarlı olma gibi anlamlara gelmektedir.

b. Istılahi anlamı: İlim adamlarının istikameti nitelendirme konusundaki sözleri kaynaklarda değişik şekilde yer almıştır. Bu sözlerin bazıları sırasıyla şöyledir:

  • Ebû Bekir Sıddık (r.a)’ya göre istikamet: ‘Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaktır.’
  • ‘Umer (r.a)’ya göre ise: ‘Emir ve nehiyleri yerine getirmektir.’
  • ‘Usmân b. ‘Affân (r.a)’ya gelince o: ‘İstikameti; amelleri Allah’a has kılma’ şeklinde açıklamıştır.
  • ‘Alî b. Ebî Tâlib (r.a) ve İbn ‘Abbâs (r.h)’ya göre istikamet: ‘Farzların yerine getirilmesidir.’
  • Hasan el-Basrî‘ye göre: ‘Allah’ın emri üzerine istikamet’: ‘Kulluk yapmak ve masiyetten kaçınmaktır.’
  • İmâm Nevevî’nin ‘istikamet’ tanımı anlamlıdır. Ona göre istikamet:
    ‘Allah’a kullukta devamlılıktır. Bu da amellerin nizamlı olmasına bağlıdır.’
  • İbn Receb istikameti şöyle açıklar:
    “İstikamet; sıratı Müstakim yoluna girmektir kim bu da sağ sola kaymadan uygulanan Din’dir. Açık ve gizli olarak yapılan taatlerin ve terkedilen nehiylerin tamamını içine almaktadır.’
    Bu ifadelerden istikametin, Din’in tamamına bağlanıp, sebat etme manasına geldiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle istikametin; niyet, söz ve amellerde sebat olduğunu açıklayan İbn Kayyım şöyle der:

“İstikamet Din’in bütün yönlerini içine alan genel bir kavramdır ki, aynı zamanda bunların sıdk ve vefa gerçeği ile yerine getirilmesidir. İstikamet; söz, amel, hal ve niyetlerle ilgili olup bunların sadece Allah için yapılması ve O’nun emrine göre gerçekleşmesi gerekir. İmâm İbn Teymiye’yi şöyle derken işittim:
“Kerametin en büyüğü istikamette devamlılıktır.”

2- İstikamet Sahibi Olmanın Dinimizdeki Hükmü

Cenâb-ı Hak, Nebî (s.a.v) ve ona tabi olan Müminlere hem inanç hem yaşantı hem de yol ve tarz konusunda istikamet sahibi olmalarını emretmiş, onları taşkınlıktan ve şeytan dostlarının hevalarına uymaktan kaçındırarak şöyle demiştir:

﴿فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْا إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ.﴾

‘O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol, aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.’ (Hûd 11/112)

İmâm İbn Kesîr bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir:

“Yüce Allah, Rasûlü (s.a.v)’e ve Mümin kullarına Dinde sebat etmeleri ve istikamet üzerine olmalarını emretmektedir. Bu da Müslümanların düşmanlarına karşı galip gelmeleri ve zıt olanlara muhalefet etmeleri yönüyle büyük bir yardım vesilesidir. Aynı zamanda O, azgınlığı -ki bu taşkınlıktır- yasaklamakta ve kullarının amellerinden haberdar olduğunu, hiçbir şeyden gafil olmadığını ve ona hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bildirmektedir.” Yine İmâm İbn Kesîr:

﴿فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ…﴾

‘(Ey Muhammed!) İşte bu nedenle sen, tevhide davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma…’ (Şûrâ 42/15) ayeti hakkında da şu açıklamada bulunmaktadır:

“Yani: ‘sen ve sana tabi olan kimselerle Allah’a kullukta, Allah’ın emrettiği şekilde istikametli ol” demektir.”

Dolayısıyla istikametin, vaciplerden bir vacip ve Allah’ın sorumlu kıldığı sorumluklardan bir sorumluk olduğunu buradan anlamaktayız. Dolayısıyla kişinin mükellef olduğu konularda gereken gayreti göstermesi, kusur ettiği konularda da Allah’tan mağfiret talebinde bulunması gerekir ki, zaten ayette de buna işaret edilmektedir:

﴿قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ…﴾

‘Ey Resulüm! Deki: Ben ancak sizin gibi bir insanım, yalnız bana şöyle vahy ediliyor: Sizin İlahınızın ancak bir İlah’tır. Öyleyse hep O’na karşı istikametli olun, ondan mağfiret dileyin…’ (Fussilet 41/6)
Hâfız İbn Receb:

﴿…فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ…﴾

‘…Öyleyse hep O’na karşı istikametli olun, Ondan mağfiret dileyin…’ (Fussilet 41/6) ayeti hakkında şunları söyler:

Bu ayette, emrolunan istikamet konusunda kusur edileceğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla tövbe ve istikamete dönmeyi gerekli kılan istiğfarla bu kusur telafi edilecektir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) Mu’ az b. Cebel (r.a)’ya şu tavsiyede bulunmuştur:

“Bulunduğun her yerde Allah’tan kork, bir kötülüğün arkasından iyilik yap ki onu silmiş olsun.” [1]
Kaldı ki Rasûlullah (s.a.v) insanların hakkıyla istikamet sahibi olamayacaklarını haber vermiştir:

“Güç getiremeseniz bile, istikamet sahibi olmaya çalışınız, iyi biliniz ki amellerinizin en hayırlısı namazdır. Ancak mümin olan abdest almada sebat eder.”

Diğer bir rivayette ise şöyledir:

“Dosdoğru ve ölçülü olunuz, zira ancak mümin olan abdest almada sebat eder.” [2]

Dost doğruluk, istikametin hakikati olup söz, amel ve niyetlerde isabetli hareket etmedir. Bu nedenle Rasûlullah (s.a.v), ‘Ali (r.a)’ya Allah’tan dost doğruluk ve hidayet dilemesini emretmiştir. Kendisine soru sormaya gelen Sufyân b. ‘Abdillâh:

‘Ey Allah’ın Rasûlü! İslâm konusunda bana öyle bir söz söyle ki ben onu senden sonra kimseye sormağa hacet görmeyeyim’ deyince, Rasûlullah (s.a.v) ona:

“Allah’a iman ettim de sonra da istikamet sahibi ol” [3] diye emir vermiştir.

3- İstikamet’ in Semereleri

Yüce Allah, Dinine hakkıyla inanan sıdk ile istikamet sahibi olan kimselere büyük fazilet ve yüce mevkiler vermiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak bu konuda söyle buyurmaktadır:

﴿إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمْ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ.﴾

“Gerçekten, Rabbimiz Allah’tır deyip de sonra istikamet gösterenlere: ‘Korkmayın, üzülmeyin, vaat olunan Cennet ile neşelenin’ diyen melekler inecektir.” (Fussilet 41/30)

Bu ayet ışığında istikametin semerelerini zikredecek olursak;

  1. Meleklerin istikamet sahiplerine müjde ile inmesi;
    Vekî‘ b. el-Cerrah bunun üç yerde olduğunu belirtmektedir:
    ‘Ölüm anında, kabirde, ve ba‘s (haşir) gününde.’
  2. İtminan ve sükûnet bulmaları;
    ‘Korkmayınız ve üzülmeyiniz.’
    Nitekim Yüce Allah’ın şu ayetinde buna de buna işaret edilmiştir:
    ﴿…فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ.﴾
    ‘…Onlar için ne bir korku vardır ne de üzülürler.’ (Ahkâf 46/13)
  3. Cennet ile müjdelenmeleridir ki bu ne büyük bir makam ve ne büyük bir nimettir.
  4. Meleklerin dünya ve ahiret dostluğu:
    ﴿نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ…﴾
    ‘Biz hem dünya ve hem de ahirette sizin dostlarınız…’ (Fussilet 41/31) ayetinde bu dostluğa işaret edilmektedir.
    Müfessir Mücahit derki:
    ‘Kıyamet Günü melekler onlara derler ki:
    ‘Cennet’e girinceye kadar sizden ayrılmayız.’”
  5. Günahlarının bağışlanması:
    ﴿ نُزُلًا مِنْ غَفُورٍ رَحِيمٍ.﴾
    ‘Gafûr ve Rahim olan Allah’dan bir ikramdır’ (Fussilet 41/32) ayetinde ifade edildiği gibi.
  6. Rızık bolluğu ve yaşam sağlığı:
    ﴿ وَأَلَّوْ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُمْ مَاءً غَدَقًا.﴾
    ‘Eğer insanlar ve cinler, istikametli olsalardı, elbette biz onların hepsine bol bol rızık verirdik’ (Cin 72/16) ayetinde buyurulduğu gibi.

4- İstikamet’e Götüren Vesileler

a)- Taatlerle meşgul olmak ve bu konuda gayret göstermek:

İstikameti gerçekleştirmeye yardımcı olan vesilelerden birisi, farzları eda etmek, bunları muhafaza etmek ve Allah’ın emrettiği şekilde yerine getirmektir. Özellikle beş vakit namazın kulun istikametli olmasında etki meydana getirmektedir. Ondan sonra Allah’a yaklaştıran nafile ibadetler ve diğer hayırlı amelleri yerine getirirken gayret göstermektir. Kutsi bir hadiste buna işaret edildiği gibi:

“Kulumun bana kendisine farz kıldığım ibadetlerle yaklaşmasından daha sevimli olan bir şey yoktur. Yine kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder ki ben onu sevmeğe başlarım. Onu sevdiğimde, artık işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı ben olurum.” [4]

Geçen hadiste Rasûlullah (s.a.v) istikametli olmayı emrederken bizleri abdest alıp namazı kılma konusunda İrşâd etmiştir. Çünkü namaz ibadeti, fuhuş ve münkerden kişiyi alıkoyduğu gibi birçok günahın kefaretine de vesile olmaktadır. Böylelikle kalp temizlenir ve istikametli olur. Abdest alırken azaların işlediği günahlardan temizlenmesi gibi. İşte kalp ve azaların temizliği gerçekleşip dil (lisan) de temizlenince, kul istikametli olmaya elverişli hale gelir. Nitekim bir hadiste:

“Kulun kalbi istikametli oluncaya kadar, imanı istikamet kazanmaz, dili istikametli oluncaya kadar da kalbi istikamet elde edemez” [5] buyrulmaktadır.

b)- İlim öğrenmek:

Bu konuda İbn Kayyim şöyle der:

“Kul ancak ilim sayesinde Allah’ı bilir, O’na kulluk eder, O’nu zikreder ve birler. O’na hamd eder ve O’nu yüceltir. Salikler ilmin sayesinde yolu buldular, ona ulaşanlar ancak bu yolla ona ulaştılar, onu murat edenler ancak ilim yoluyla bunu başarabildiler… İlmi müzakere etmek, zikirdir. Onu araştırmak cihattır. Onu talep etmek Allah’a yakınlıktır. Onun için gayret göstermek sadakadır. Onu öğrenmek, oruç ve gece namazına denktir. Ona olan ihtiyaç, yemek ve içmeğe olan ihtiyaçtan daha fazladır.”

İlmi talep etme konusunda her Müslümanın hırslı olacağı ilim, farzı ‘ayn olan ilimdir. Yani dinini doğru bir şekilde yaşayacak kadar sahip olacağı ilimdir. Ziyadesi farzı kifayedir.

c)- İhlâs sahibi olmak:

Riyakârlık, kişinin niyetinde meydana gelen bir sapmadır. Öyleyse niyetini düzeltecek ki istikametli olabilsin. Böylelikle söz ve amellerinde Allah’a karşı sadık olur ve hiçbir şeyi ona ortak koşmaz.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

﴿قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَاي وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ. لاَ شَرِيكَ لَهُ…﴾

“Deki: ‘Muhakkak ki namaz ve kurbanım, hayat ve ölümüm, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. O’nun ortağı da yoktur.’” (Enâm 6/162-163)

Yine şöyle buyurmuştur:

﴿ فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا…﴾

‘(İbadet etmek üzere) yüzünü Hanif olarak (yani ihlaslı olarak O’na) çevir.’ (Rûm 31/30)

d)- Sünnet’e tabi olmak:

Rasûlullah (s.a.v)’in Sünneti‘ne ittibâ etmek; söz, fiil ve bütün hareketlerimizde onun yoluna uymak istikamete ulaştıran en önemli vesilelerdendir. Çünkü kulun ona uymadan yaptığı her fiil, nefsi için yaşamadır. Nefse uygun yaşama da hevaya tabi olmanın ta kendisidir.

Ebû ‘Usmân en-Nisâbûrî bu konuda şöyle söyler:

“Kim nefsine söz ve amellerinde Sünnet ile hareket etmeyi emrederse, hikmetle konuşur. Kim de nefsine söz ve amellerinde hevasına göre hareket etmeyi emrederse, bidatle konuşur.”

Hikmetli olmak, nasıl istikametli olmaya delil ise bid’atçı olmak da dalalet ve sapıklığa delildir. Bu nedenle kim Sünnet ’ten ayrılırsa, delilden ayrılmış olmakla doğru yoldan sapmış olur. Öyleyse Sünnet’e her konuda bağlanmalı ki istikameti elde etmiş olalım. Nitekim ayette bu konuda şöyle buyurulmaktadır:

﴿….وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ. صِرَاطِ اللَّهِ…﴾

‘(Ey Rasûlum!) Sen doğru yolu göstermektesin ki o yol, Allah’ın yoludur.’ (Şûra 42/52-52)

e)- Ölçülü olmak:

İstikamete devam etmenin gereklerinden biri de kulun bütün işlerinde ifrat ve tefrit arasında olması yani; vasat bir yol izlemesidir. Bu nedenledir ki Rasûlullah (s.a.v) bize istikameti emrederken:

“Dosdoğru ve ölçülü olunuz” diye tavsiyede bulunmuştur. Dolayısıyla bir Müslüman Dinî konularda sürekli azimet ve meşakkat olan hükümlerle amel ederek ifrata düşmez, sürekli ruhsatlarla amel ederek de tefrite düşmez. Kaldı ki Rasûlullah (s.a.v) bu konuda şöyle buyururlar:

“Amellerden güç getirebildiklerinizi yerine getirin.” [6]

Bundan kasıt, sürekli olan az amel, aralıklı olan çok amelden daha hayırlıdır. Ancak az yapılan bu amel, Sünnet dairesinden çıkmamalıdır.

f)- Dua etmek:

İstikamete yönelik hidayet Allah’ın elinde olduğuna göre, müminler istikamete götüren yolları elde etmeğe gayret gösterirken bunu, Allah’a dua ederek namazlarının her rekatında:

﴿اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ﴾

‘Bizi sırat-ı müstakîme, dosdoğru yola ilet’ (Fatîha 1/6) diye tekrar etmek suretiyle talep etmelidirler.
Hasan el-Basrî, istikametle ilgili ayeti her okuduğunda Allah’a şöyle dua edermiş:

“Ey Allah’ım! Sen bizim Rabbimiz’ sin, öyleyse bize istikameti ihsan et.”

g)- Salihlerin sohbetinde bulunmak:

Cenâb-ı Hakk’ın, Kur’ân-ı Kerîm’deki:

﴿يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ. ﴾

‘Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun’ (Tevbe 9/119) ayeti bizlere salih ve sadık kimselerle beraber olmayı öngörmektedir.

Nitekim Rasûlullah (s.a.v)’in ‘Abdullah b. ‘Umer (r.a)’ya:

“Yemeğini ancak takva sahibi yesin” ifadesinde bu anlam yatmaktadır. Çünkü salih kimselerle beraberlikte istikamete giden yol vardır. Bu nedenle Rasûlullah (s.a.v):

“Kişi arkadaşının Dini üzeredir, öyleyse içinizden her biri kiminle arkadaşlık yaptığına bir baksın” [7] demektedir.

h)- Kur’ân okuma, ezberleme, anlayıp onunla amel etmek:

İnsanoğlu istikamet yolunu bulabilmek için ona yol gösterecek bir delile ihtiyacı olduğu kesindir. Durum böyle olunca, ona bu konuda yol gösterecek en hayırlı ve doğru delil, Allah’ın Kitabı’dır. Kaldı ki bu Kitâb hakkında Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

﴿إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا.﴾

‘Şüphesiz ki bu Kur’ân, en doğru yola iletir, salih amel işleyen müminlere, kendileri için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler‘ (İsrâ 17/9) ayeti bizlere Kur’an’ın en ölçülü yola ileteceğini bildirmektedir. Bu manayı:

﴿ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ. لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَسْتَقِيمَ.﴾

‘O Kitâb, herkes için sizden istikametli olmak isteyenlere bir öğüttür’ (Tekvir 81/27-28) ayeti ifade etmektedir.

Kur’an’ı Kerîm bütün insanlık için bir açıklama ve hidayettir. Bu Kitap’tan ancak inananlardan istikametli olmayı arzu edenler faydalanır. Bu nedenle Huzeyfe (r.a) şöyle buyurur:

“Ey Kurrâ topluluğu, istikametli olunuz, muhakkak ki siz onu aşarak uzaklaştınız, eğer sağ ve sola saparsanız çok uzak bir sapıklıkla sapıtırsınız.”

Öyleyse Kur’an’ı çok okumalı, onu doğru anlayıp amel etmeliyiz ki istikametten ayrılmış olmayalım.

5- Müslümanın Hayatında İstikametin Yansımaları

İstikametin, Din’in tamamını içine alan, kişinin; söz, fiil ve halleriyle ilgili olan bir kavram olması hasebiyle, Müslümanın hayatında istikametin yansımaları olacağı bir gerçektir. Bunları sırasıyla zikredelim:

a)- Müslümanın inanç ve amelde halis bir tevhide sahip olması:

Müminin hayatında istikametin en bariz yansımalarından birisi; Cenâb-ı Hakkı, karışmayan bir şirkle her hâlükârda birlemesidir. Dolayısıyla sadece ona yalvarır, onun koruması altına girer, ona güvenir ve tevekkül eder, sadece ondan korkar ve onu sever.

b)- Allah yoluna davet etmesi:

Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah insanları davet etmeyi emrederken, bunu istikametle beraber zikretmiştir:

﴿فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ…﴾

“Öyleyse (sen ey Rasûlum! Tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi istikametli ol..” (Şûrâ 42/15)
Fussilet Suresi’nde istikamet sahipleri övüldükten sonra akabinde:

﴿وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ إِنَّنِي مِنْ الْمُسْلِمِينَ.﴾

“İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve ‘ben Müslümanlardanım’ diyen kimseden kimin sözü daha güzel olabilir?” (Fussilet 41/33) ayetinin zikredilmesi, Allah yoluna yapılan davetin, istikametin bir neticesi olduğunu vurgulamak içindir. Yani kişi, istikametiyle kendisine fayda verirken Dinî davetiyle de başkalarına fayda vermektedir.

c)- Ciddiyet ve himmeti yüksek tutması:

İstikametlilik; Müslümanın Allah’ın Dinine bağlanmasını, nizamına uymasını, emrine icabet etmesini, haramlarından sakınmasını, yine inanç, duygu ve düşüncelerinde, tavır ve gidişatında dosdoğru olmasını gerektirdiği için söz konusu mükellefiyetleri ancak ciddiyet ve himmet sahibi kimseler sabır yoluyla yerine getirebilirler. Dolayısıyla istikametli olmak en büyük keramet addedilmiştir.

d)- Sebat etmesi:

İstikamet sahibi bir kimse; yolunu bilen, Allah’ın davetine inanan, dolayısıyla yaşadığı zaman zarfında sağ sola sapmayan bir kimse olarak, ayağı sabit kalmış ve yakîn derecesine yükselmiştir. Dolayısıyla, gelen herhangi bir fitne onu etkilemeyecek, herhangi bir imtihan ve iptila da onu değiştirmeyecektir.

e)- Kusurlu olduğunun şuurunda olması:

Talep edilen istikameti gerçekleştirmek ve gerekleriyle amel edip onu sürdürmek zor bir görev olunca kulun, ister istemez bağışlanmayı gerektirecek bazı kusurlarının vuku bulması kaçınılmazdır. Bu yüzden Yüce Rabbimiz:

﴿…فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ…﴾

‘Ona karşı istikametli olun ve ondan mağfiret talep edin’ (Fussilet 41/6) tavsiyesinde bulunur.
Bu tavsiye, Rasûlullah (s.a.v)’in Mu’ az b. Cebel (r.a)’ya:

“Bulunduğun her yerde Allah’tan kork, bir kötülüğün arkasından iyilik yap ki onu silmiş olsun. [8]

6- İstikametin Unsurları

İstikametin belirli unsurları vardır. Bunların birkaçını görelim.

a)- Kalbin istikametli olması:

İstikametin gerçekleşeceği en önemli unsurlardan biri kalptir ki aynı zamanda merkez konumundadır. Eğer o istikametli olursa, diğer organlar da istikametli olacaktır. Nitekim hadis-i şerifte buna işaret edilmiştir:

Hadiste buyrulduğu gibi:

“İyi biliniz ki bedende bir et parçası vardır, o salah bulursa (iyileşirse), bütün beden salah bulmuş (iyileşmiş) demektir. O bozulursa bütün beden bozulmuştur. İşte o et parçası kalptir.” [9]

b)- Dilin istikametli olması:

Bunun anlamı, dilin sözlerinde ve konuşmalarında istikametli olmasıdır. Bu bağlamda Ebû Sa‘îd el-Hudrî (r.a)’dan gelen bir rivayette, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyururlar:

“Âdemoğlu sabahlayınca, bütün organlar dili korumaya çalışarak: ‘Ey dil! Hakkımızda Allah’tan kork. Biz seninleyiz ve eğer istikametli olursan biz de istikametli oluruz. Eğer yan çizersen, biz de yan çizeriz’ derler.” [10]

Dolayısıyla Selef âlimlerimiz dillerinin istikametli oluşlarına çok dikkat etmişlerdir.

c)- Azaların istikameti:

Bundan kasıt, göz ve kulaklarımız, el ve ayaklarımızın her halükarda istikamete göre hareket etmesidir. Dolayısıyla Cenâb-ı Hak bu konuda şöyle buyurur:

﴿ وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُوْلَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولاً.﴾

‘Hakkında bilgin olmadığı şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.’ (İsrâ’ 17/36)

7- İstikametli Olmayı Engelleyen Faktörler

İstikametli yaşamayı engelleyen bazı faktörler bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla şöyledir:

a-) Günahları küçümsemek:

Günahlar daha önce nice salih insanları helak edip onları şehvet bataklığına itmiş, Allah’a kulluk ve itaatten uzaklaştırmıştır. İbn Kayyım günahların zararlarını anlatırken, bunların Allah’a itaatten mahrum bıraktığını ifade ederek şöyle der:

“Günahların hiçbir zararı bulunmayıp sadece bu zararı olsaydı, zarar olarak yeterdi.”

Çünkü her işlenen günahın bedeli, bir ibadetin yapılmasını önlemekle dünya ve dünyadakilerden daha hayırlı olan birçok taat ve ibadet, günahlar yüzünden ifa edilememesidir. Dolayısıyla bir Müslümanın masiyeti önemsiz sayarak onu işlemesi, benzerlerini de işlemesine yol açacaktır. Deyim olarak: ‘Her günah benzerini çağrıştırır’ ifadesi ne kadar yerindedir. Kaldı ki hadiste:

“Günahların küçümsenmiş olanından sakının, kişide bunlar öyle toplanır ki sonunda onu helak eder” [11] denilmiştir.

Sahabî Enes b. Mâlik, günahlar konusunda tabiîn imamlardan olan kimseleri şu sözleriyle uyarmaktadır:

“Öyle işler yapıyorsunuz ki sizin nazarınızda bunlar bir saçtan daha değersizdir. Halbuki Rasûlullah (s.a.v) zamanında bunları biz, büyük günahlardan sayardık.” [12]

b-) Ahireti bırakıp dünyaya dalmak:

Günümüz Müslümanların, dünya hayatına aşırı derecede meylettikleri gözlenmektedir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v), ümmetinin bu tutumunu on beş asır önce:

“Fakirliğe düçar olmanızdan korkmuyorum. Sizin için korktuğum şey, daha öncekilere dünyanın açıldığı gibi size de açılması, öncekileri helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden, korkuyorum” [13] uyarısıyla haber vermişti.

c)- Mubah olan işlerde rahat hareket etmek:

Kim helaller konusunda serbest hareket ederse, bunlardan daha önemli olan işleri yapmaktan geri kalır. Böylelikle yapılması vacip olan hususlarda kusur eder.

d)- Kötü ortamlarda bulunmak:

İster kötü bir iş yerinde, isterse isyankâr bir toplumda olsun isterse de kötü bir muhitte bulunsun, bütün bu ortamlar Müslümanın istikametli olmasına veya istikameti sürdürmesine engel olmaktadır. Bu nedenle Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

﴿وَلاَ تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمْ النَّارُ…﴾

‘Zalimlere meyletmeyin, yoksa ateş sizi de kaplar.’ (Hûd 11/113)

SONUÇ

Yazımızı sonuçlandırırken, okuyucularımıza konuyla ilgili olarak bazı önerilerimiz olacaktır. Bu önerileri birkaç maddede toparlayabiliriz:

  1. Kötü kimselerle arkadaşlık yapmamalı ve onların sohbetinde bulunmaktan kaçınmalıyız.
  2. Çeşitli meclislerde bulunurken:
    ﴿اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
    “Bizi sırat-ı müstakime, dosdoğru yola ilet’” (Fatîha 1/6) ayetinin tefsirini öğrenip istikamet konusunda Müslüman kardeşlerimize bilgi vermeliyiz.
  3. Gıybet ve koğuculuğun yapıldığı, gayri ahlaki musikinin dinlenildiği, zararlı film ve programların seyredildiği meclislerde bulunmaktan sakınmalıyız.
  4. İstikameti anlatan eserleri okumaya zaman ayırmalı ve okuduklarımızla da amel etmeliyiz.
  5. Namazları vaktinde kılmağa dikkat etmeli ve günlük sünnet namazlarına önem vermeliyiz.
  6. Gece namazlarına özen göstermeli, haftanın bazı günlerinde de nafile oruç tutmalıyız.
  7. İslâmî kimliğimizi yeniden kazanma adına istikamet yolunda adımlar atmağa kararlı olmalıyız.

Cenâb-ı Hak, cümlemizi istikamete eren ve Dininde sebat gösteren kullarından eylesin. (Amin)


[1] Tirmizî ve İmâm Ahmed, Müsnedi’nde hasen bir senedle rivayet etmişlerdir. Muhaddis Elbanî, Mişkâtu’l-Mesâbih adlı eserin tahkîkinde bu hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.
[2] İmam Ahmed, Müsnedi’nde rivayet etmiştir.
[3] Müslim rivayet etmiştir.
[4] Buhârî rivayet etmiştir.
[5] İmam Ahmed, Müsnedi’nde rivayet etmiştir.
[6] Buhârî rivayet etmektedir.
[7] Buhârî rivayet etmektedir.
[8] Tirmizî ve İmâm Ahmed, Müsnedi’nde hasen bir senedle rivayet etmişlerdir. Muhaddis Elbanî,
Mişkâtu’l-Mesâbih adlı eserin tahkîkinde bu hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.
[9] el-Buhârî (Bed‘u’l-Vahy 37, thk. Mustafa Edib el-Bugâ, Dâru’l-Yemâme, Beyrut, 1407-1987);
Müslim (el-Musâkât no: 1599).
[10] Tirmizî hasen bir senedle rivayet etmiştir.
[11] İmam Ahmed, Müsnedi’nde sahih bir senedle rivayet etmiştir.
[12] Buhârî rivayet etmektedir.
[13] Buhârî rivayet etmektedir.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Nisa yorumladı Karınca Kararınca
ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana