10 C
Bursa
20 Nisan 2024 Cumartesi
spot_img

Kadın

Kadın, Yunanlıların hikayesinde olduğu gibi kötülüklerin kapağını açmış ve kötülüklerin dünyaya yayılmasına sebep olan biri değildi. Romalıların söylediği gibi kadın, hiçbir hakka sahip olmayan sadece zevk ve şehveti tatmin eden, evlerde bekçi ve hizmetçi de değildi. Kadın, (muharref) Tevrat’ta anlatıldığı gibi lanetlenmemişti. (Muharref) İncil’de yazıldığı gibi günahkar, murdar bir mahluk ve şeytan sayılmıyordu. Kadın, cahiliye Araplarında olduğu gibi düşmana esir düşmesi korkusuyla doğduğundan az sonra toprağa diri diri gömülmemeliydi. Kadın, ne kötü ruh, ne şeytan, ne de erotizm mabuduydu.

Peki kimdir kadın?

İslam’da kadın, kocasının arkadaşı, huzur kaynağı (bk. A’raf Suresi, 189. Ayet), desteği ve evinin kraliçesidir. İslam, kadın ve erkeği ayrı ayrı değil, beraber düşünmüş ve bütünün ancak bir araya gelmeleriyle tamamlanacağını bildirmişti. Çünkü İslam, fıtrat dinidir. Fıtrat,balığın suyu araması gibi kadınla erkeğin de birbirlerini aramasını gerektirir. Huzuru ancak birbirlerine kavuşmakla bulur, bütünü ancak böyle tamamlarlar. Kadın cazibesiyle, nezaket ve zerafetiyle huzur kaynağıdır. Erkek hiçbir yerde bulamadığı huzuru onunla bulur, onda sükuna kavuşur.

“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (Rum Suresi, 21. Ayet) ve “Cennet, annelerin ayakları altındadır” (el-Acluni, Keşfü’l-Hafa: 1/401) hadisi bize bunları anlatıyor.

İslam’da Kadın

İslam’da kadın, insanlığın temel eğitimini öğreten ilk öğretmen, ilk eğitimcidir. “İslami terbiye ile iki kız büyütüp yetiştirenlerle ben, kıyamet gününde (iki parmaklarını birleştirerek) şöyle olacağız.” (Müslim, Kitabü’l-Birr ve’s-sıla. İbn Mace, Edeb: 3) buyurdu Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)

Kadın, Rabb’imizin katında o kadar değerli ki Kur’an-i Kerim’de “en Nisa – kadınlar” isimli uzun bir sure bulunduğu gibi, Meryem diye Hz. İsa’nın validesine atfen müstakil bir sure de mevcuttur. Kur’an’da Hz. Musa ve Hz. İsa’nın validelerine çok güzel hitaplar yapılır.

Peygamberimiz (SAS) buyurmuştur: “Kadınlar hususunda Allah’tan sakınınız, zira siz onları Allah’tan emanet olarak almışsınızdır.” (Müslim, Hac:147)

“Aranızda en hayırlı kimseler kadınlarına karşı huyu en iyi olanlarınızdır.” (İbn Mace, Nikah 50)

“Mümin bir erkek mümin kadına kızıp darılmasın, eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa o birinden memnun olabilir.” (Müslim) Kitap ve hadislerde erkeğe, her zaman kadına karşı sevgi, şefkat ve sabırla davranması tavsiye ediliyor.

Çocuğun ilk eğitimcisi anne olduğundan anne çocuğa sosyolojik, psikolojik,ahlaki ve dini kültürünü öğretecek seviyede kültürlü olması, değilse kendisini bu konularda yetiştirmesi gerekir. Kur’an ve sünnette ilme teşvik eden hiçbir nass kadınları bundan ayırmaz. Kur’an’ın ilk ayeti olan “Oku” (Alak Suresi, 1. Ayet) emri kadın erkek ayrımı yapmamaktadır, tersine ihmale uğrayacaklarını bildiği için Peygamberimiz (s.a.s.) özellikle kadın eğitimini tavsiye etmiş, haklarının korunmasını emretmiştir. Onun devrinde muhaddis ve müçtehit olan kadınlar yetişmiştir.

Farz-ı ayn ilimleri öğrenmek kadın ve erkek her müslümana farzdır.

Eğitilecek kız, örnek bir eş, şefkatli bir anne ve idareli bir ev hanımı olarak yetiştirilir. Bazı ilim dallarında ihtisas ve eğitim tesettüre riayet ederek yapılmalıdır. İslam’da eğitim ve öğretimin kız erkek karma olarak yapılması mahzurludur. Karma eğitimin mahzurlarına da Avrupa ve dünyanın her yerinde müşahede edilmektedir.

İslam’da kadının nafakası gibi, tedavi, ilaç ve meşru süslenme masrafları da kocasına aittir. Peygamberimiz (s.a.s.) “Kadınların üzerinizde olan hakkı onlara iyi yiyecek ve giyecek vermenizdir.” buyurdular. (Tirmizi)

İnsanlar arasındaki saygınlık ve hürmette kadın, erkeklerden geri değil, tersine bazı hallerde ileridir. “İnsanlar içerisinde iyilik ve hürmet yapmama en layık olan kimdir?” diye soran sahabiye Efendimiz (s.a.s.) üç defa: “annendir” cevabını verdi. (Buhari, Edeb:2. Müslim, Birr: 1)

Kur’an-ı Kerim’de “Boşadığınız o kadınları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırıp evden çıkmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Şayet gebe iseler doğuruncaya kadar onları besleyin. Sonra sizin için doğan çocuğu emzirirlerse emzirme ücretlerini verin…” (Talâk Sûresi, 6. Ayet) buyuruyor yüce Rabbimiz (c.c).

Evlenirken mehir, kadının Allah tarafından belirlenmiş en tabii hakkı ve hayat garantisidir. Harcama sahası meşru çerçevede tamamen kendi iradesine bağlı olmakla beraber kocası ile istişarede bulunması da aile saadeti için uygundur. Mihrini ve mal varlığını hayır yolunda harcayabileceği gibi ticari işletmelerde kullanabilir, şirketler kurar, şirketlere hisse senetleriyle ortak olur, kazanır ve kazandığını da istediği yerde harcar. Çünkü kendi sosyal güvenliği kocaya varmakla garanti altına alınmıştır. Evi için ve kendisi için gerekli bütün zaruri harcamalar erkeğin sırtınadır.

İslami bir sistemde kadın, geçim konusunda hiçbir derdi ve endişesi olmayan, yani alabildiğine sosyal güvenliği bulunan bir insandır. Ve bütün bunlar bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda mahkeme kararı ile belirlenecek olan kanuni haklardır. Oysa İslam’da karı koca birbirinden devamlı hak koparmak için çekişip duran iki düşman kutup değildirler. Birbirlerini tamamlayan, birbirlerine yardım eden, destek olan, huzur ve moral kaynağı oluşturan bir bütünün iki yarım parçasıdırlar. Tıpkı Peygamberimizin ev işlerine yardım etmesi, Hz Ali ile eşi Fatıma arasında iş bölümü yapması gibi.

Kadın problemi hususunda söz söyleyenlerden bir grup onun tamamen serbest kalmasını müdafaa ederler, kadınların açık gezmelerine, içki, kumar ve eğlence alemlerine iştirak etmelerine, buralarda yabancı erkeklerle haşr-u neşr olmalarına göz yumarlar, hatta teşvik ederler. Onlara göre böylece Batı hürriyeti yaşanmış olacak. Batıda kadın, çarşıya, sokağa düştü, fabrikalara barlara gitti, rızkını arıyor. Bununla hor kullanıma uğradı. Kadın, ticaret için istismar edildi, satıcı ve manken oldu. Para için kadınlığı, kişiliği pazara çıkarıldı. İzzet-i nefsi, muhteremliği yok edildi. O şimdi hür bir köledir, ihtiyaç ve fakirlik kamçıları altında cambazlar pazarına sevk edilmekte..

Kadın ticarethanelerde çalıştırılmak için satılmaktadır. Orada açlığını giderecek bir lokmayı ele geçirme pahasına -bir dişi olarak- en kıymetli varlığını eşya gibi diğer eşyanın yanında arzetmektedir.

Kadının analık ve en değerli varlık olan insanın eğitimi gibi asıl vazifesini unutarak serbest hayata atılmasından maksat nedir? Sadece tabii hakkı olan hürriyetini yaşamak ve yaşatmak mı? Kadının serbest kalmasını müdafaa edenler acaba davalarında samimi midirler? Hakikaten kadının geri kalması ve hürriyetten mahrum bırakılması onları üzüntüye sevk etmiş mi? Yeryüzünde çaresizlik içinde kıvranan kadınlara acıyarak kalpleri erimiş ve gözyaşları dolup taşmış mıdır? Gerçekte bunlar kadının şahsiyet şuuruna erişmesini ve varlığını gerçekleştirmesini arzu ediyorlar mı? Yoksa bu davanın ardında başka sebepler mi vardır?

Açık ve samimi olalım. Bütün bu didinmeler, kadını kolayca ve ucuzca ele geçirmek içindir, yoksa hürriyete kavuşturmak için değil.

Serbest hayat, iş hayatı ve memuriyet kadının yaratılışına, ruh bünyesinin tekamülüne uymayan şeylerdir. Evinden ve aile muhitinden uzaklaşan kadın ya kadınlık vasıflarını kaybeder veya iş yerini ve memuriyet vazifesini bir ev muhitine çevirir. Bürosunun başında mütemadiyen çocuklarından ve ev işlerinden bahseden mesai saatleri içinde örgü ve benzer işlerle meşgul olan kadınlar az değildir.

Burada mutlak İslam kadınından bahsederken asrımızın herhangi bir İslam memleketini nazarı itibara almıyorum. İslam cemiyeti deyince İslami hükümlerin tatbik edildiği cemiyeti kastediyorum. Böyle bir cemiyette kadını tacir, tabip… olmaktan men eden bir şey yoktur. Ancak tekrar edelim ki bunları yaparken İslam ahlakına uymak mecburiyetindedirler.

Yaratıcı, insanı üretici olarak yaratmış ve yaratılışına uygun da vazife taksimi yapmıştır. Hayat, ihtisas’tan ibarettir. En verimli netice herkesin tabiatına ve yaratılışına uygun işler görmesi ile elde edilir. Kur’an-ı Kerim’de “Erkek olsun kadın olsun kim mümin olduğu halde iyi iş işlerse, ona güzel bir hayat yaşatırız. Onlara ecirlerini işlemiş olduklarının en güzeli ile öderiz.” (Nahl Suresi, 87 Ayet) buyurulur.

Bu ayete göre kim, kadının çalışmakla görevlendirilmediğini ve çalışmasının karşılığını alamayacağını iddia edebilir ki?

Yaratanın yaptığı vazife taksiminde vücut teşekkülü ve ruh muhtevası bakımından taşıdığı özellikler sebebiyle kadına dört büyük vazife verilmiştir ki bunlarda kendisiyle kimse rekabet edemez.

  1. Hamile olmak,
  2. Doğum yapmak,
  3. Çocuk emzirmek,
  4. Çocuk terbiye etmek.

Kadının bu işleri başarabilmesi için ağır ve yorucu işlerde yıpranmaması gerekir.

Kadın, en kıymetli ve en kutsal üretim olan insanı üretmekle ve eğitmekle görevlendirilmiştir. İnsan ölünce ameli kesilmektedir. Kesilmeyen amellerden biri de salih bir evlat yetiştirmektir. Eşref-i mahluk olan insanı yetiştirmekten, eğitmekten, ilk öğretmenlikten daha kutsal bir görev ve iş var mıdır? Kadının yaptığı bu dört kutsal şeyler iş değil mi? Bunlardan daha zor iş var mı? Bu zor işler bazen kadının ölümüyle neticelenmiyor mu? Bundan dolayı da doğum anında ölen kadını İslam şehit kabul etmiyor mu?

İşte kadının asıl çalışması budur. Fakat kadın sömürücüleri bunları bir türlü iş saymıyorlar. Onlara göre iş, ancak fabrikada, dairede, bankada v.s yerlerde yani ev dışında yapılanlar iştir..

Bunlara göre kadın hem dışarıda çalışsın, hem de gebelik,doğum ve emzirme gibi asli görevlerini yapsın demeleri kadına zulümdür. Eğer böyle diyecek olurlarsa kadının evde boş durmadığını, evde de yaratılışına uygun çalıştığını itiraf etmiş olurlar..

Görüldüğü gibi kadının çocuk doğurmak ve gereği gibi bakımını ve eğitimini yapmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. İşte kadını daha çok bu görevleriyle baş başa bırakmak için İslam kadını genellikle ev işleri ile yükümlü tutmuş, savaş gibi zor ve dışarıda yapılacak işlerden affetmiştir. Kadının cuma ve bayram namazlarının farz olmaması, cenaze defnetmemeleri gibi evden dışarı çıkmayı gerektiren ağır işlerden muaf tutulması hep bu maksada yöneliktir.

Cenab-ı Hak kainattaki her yaratığı kendine has ilahi kanunlar ve görevlerle mükellef tuttuğuna göre, kadın da tabi olduğu bu ilahi görevlerle görevlidir. Erkek de evin dışındaki çalışmalarla görevlidir. Eğer bunlar yer değiştirecek olursa, kanunların da değişmesi gerekir. Bu, çekim kanununun ağırlık kanununun, yahut yüzme kanununun manyetik kanununun yerine konmasına benzer, bu da imkansızdır. Çünkü Cenab-ı Allah: “…Sen Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” (Fatır Suresi, 43. Ayet) buyuruyor Kitap’da.

Bu yüzden kadın, erkeğe beğeni ve hayranlıkla bakar. Onun gücünü görerek ailenin reisi olmasını üzerinde hisseder. Erkek de kadında huzur ve güven emareleri görür. Bu da aile bağını güçlendirir.

İş hayatına atılmış bir kadının bunca işleri yapmasına imkan yoktur. Zaten iş hayatında kadın maddeten ve manen yıpranır,en tabii vazifelerini yapamayacak hale gelir. Araştırmalar, kadının görünüşünden tutun da organlarını, hatta doku hücrelerinin proteinlerine kadar erkeklerden farklı olduğunu isbat etmiştir. (bkz. Dr. M.Ali El-Bar, Kur’an’ı Kerim ve Modern Tıbba Göre İnsanın Yaratılışı, Diyanet Vakfı Y.S. 46 v.d.)
Oysa son zamanlarda kadınlar erkekler gibi hayat kavgasına atılmak zorunda kaldı. Bir kadın için en tabii iyi ve sıhhi meslek zevcelik ve anneliktir. Çocuk yetiştirmek, öğretmenlik, hasta bakıcı, bahçe ve ev işleri kadın için fıtratına en uygun işlerdendir.

Mükayeseli biyoloji ispat etmektedir ki insan yavrusu dünyaya gelince en aciz, en çaresiz bir varlıktır ve çocukluk devresi en uzun süren canlıdır. Uzun gelişme devresinde çocuğa anasından daha itinalı kim bakabilir? Çocuğun daima değişken ihtiyaç istek ve arzularına kim cevap verir? Bir yavruya anasından daha samimi bir yar bulunamaz. Ona anadan başka gerektiği kadar merhamet eden olamaz. Serbest hayata, işe ve memuriyete atılan anne ise çocuğuna bu itinayı gösteremez.

Bir ev kadınının memuriyet ve iş hayatına atılmasının büyük bir iktisadi faidesi de yoktur. Zira kazanacağı para ev işleri ve çocuk bakımı, ayrıca -daima dışarıda, insanlar arasında bulunacağından- giyimi ve diğer hususları için yapacağı masraftan pek fazla olmayacaktır.

Diğer taraftan işsizlik yüzünden boş kalan erkekler mesleksizlik ve işsizliğin ruhta yaptığı tahribat ile cemiyetin başına bela kesilen zararlı bir unsur haline gelecektir.

Kadın ev ve aile muhitinden uzaklaştıkça evlilik bağları da gevşemektedir. 24 saatin mühim bir kısmını başkalarının emri ve kumandası altında çalışmakla geçiren, hayat mücadelesinin dalgaları arasında yıpranan narin yapılı ve ince ruhlu kadın yavaş yavaş hırçınlaşmakta ve sinirlenmektedir. Akşamleyin yorgun-argın evine gelince kocasına kafa tutar, çocuklarıyla kavga eder. Kimseye minnet edecek değildir. Kendi ekmeğini kendi eliyle kazanmaktadır. İstediği zaman eve gelir, istediği zaman evden çıkar. Arzu ettiği meclis ve eğlencelere iştirak eder.

İstatistikler ekseri boşanma vakalarının çocuk olmadan ve çalışan kadınlarda vuku bulduğunu göstermektedir. Çocuk yapmamanın en mühim sebeplerinden biri de kadının serbest hayata ve çalışma hayatına atılmasıdır. Oysa İslam cemiyetinde kadının kayıtsız şartsız serbest hayata atılması tasvip edilmemiştir. Aynı zamanda kadının ev içindeki terbiye ve idare vazifesi pek önemli olduğu ve zaten ailenin masrafına katılmakla mükellef bulunmadığı için iş hayatına da katılması adet değildir. Ancak asli vazifelerini ihmal etmemek ve İslam ahlak hudutlarını aşmamak şartıyla kendini fazla yormayacak işlerde çalışmasında bir mahsur yoktur.

Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de;

“…İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendi haklarını nasıl korudu ise, onlar da öylece göze görünmeyeni koruyanlardır…” (Nisa Suresi, 34. Ayet) diye buyurdu. (15)

Rabbim tüm kadınlara O’nun hakkını gözeten, emirlerine itaat eden, kadınları seven ve değer veren babalar, eşler, kardeşler ve oğullar ihsan eylesin! (Bu erkekleri rahminde taşıyan, doğuran ve terbiye edenlerin de kadınlar olduğunu hep hatırlayalım ve hatırlatalım lütfen.) Amin.

Melek Hasanlı
Melek Hasanlıhttp://www.kevser.org
Aile Danışmanı / Yazar
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

2 YORUMLAR

  1. Bu faydalı bilgileri bizimle de paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.Gerçekten islam çizgisi içinde yaşansa hayat kadınlar için ne kadar güzel olur. Rabbim sizin için de bizim için de cümle kadınlar için de faydalı kılsın. Kaleminize sağlık❤️

  2. Ellerinize emeğinize sağlık, okurlara bu bilgilerin ne kadar değerli olduğunu bilerek okumalarını,ince ayrıntısına kadar düşünülmüş olduğunu belirtmek isterim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Nisa yorumladı Karınca Kararınca
ummugulsumsolmaz6565@gmail.com yorumladı İnsan ve Mana
Ümmü Gülsüm Solmaz yorumladı İnsan ve Mana
Süheyla Durna yorumladı İnsan ve Mana
Rukiye yorumladı İnsan ve Mana