20 C
Bursa
12 Ekim 2024 Cumartesi
spot_img

Niyet Ettim

NİYET ETTİM: AMELİMİ/İŞLERİMİ VE İRADEMİ/NİYETİMİ TAZELEMEYE

Niyet sözlüklerde “kalbin hemen veya sonucu itibariyle maksada uygun bulduğu, yani bir yararı sağlayacağına yahut bir zararı savacağına hükmettiği fiile yönelmesi” şeklinde tarif edilmiştir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/niyet). Beyzâvî ise niyeti, “Allah’ın rızâsını kazanma arzusuyla ve O’nun hükmüne tâbi olmak üzere fiile yönelen irade” şeklinde tarif etmiştir. (el-Beyzâvî. Nâsırüddîn Ebû Saîd Ebû Muhammed Abdullâh b. Ömer b. Muhammed Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-teʾvîl). “İşlenmesinin hemen öncesinde bir şeyi yapma iradesi” olarak da tarif edilmiştir. (Ömer Süleyman, el-Eşkar, er-Rusül ve’r-risâlât, Kuveyt 1405/1985, s. 32-35).

İbn Manzur, Lisânu’l-arab’da niyeti, maksad ve i’tikad çerçevesinde izah etmiştir. İmam Nevevî Riyâzu’s-sâlihînde, söylem ve eylemin niyete bağlılığı dolayısıyla niyeti, başlı başına bir ibadet saymıştır.

Niyet insanın söylem ve eylemleriyle yakından ilgili ve son derece önemli bir kavramdır. Dolayısıyla dini literatürde, sevap ve günahlarla bağının ehemmiyetine binaen Allah Rasûlünün bu çerçevede buyurdukları ser-levha olan ifadelere bir bakalım.

عن عمر بن الخطاب: إنَّما الأعمالُ بالنِّيّاتِ وإنَّما لِكلِّ امرئٍ ما نوى فمن كانت هجرتُهُ إلى اللَّهِ ورسولِهِ فَهجرتُهُ إلى اللَّهِ ورسولِهِ ومن كانت هجرتُهُ إلى دنيا يصيبُها أو امرأةٍ ينْكحُها فَهجرتُهُ إلى ما هاجرَ إليْهِ

Ömer b. Hattab(r.a)’dan, rivayet edildiğine göre “Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular: “Ameller niyetlere göredir, herkese niyet ettiği vardır, kimin hicreti Allah ve Rasûlüne ise, hicreti Allah ve Rasûlünedir, kiminde hicreti, kazanmak istediği bir dünyalık veya nikahlanmak istediği bir kadın içinse, hicreti de hicret ettiği şeyedir.” (Buhârî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî. el-Câmiu’s-sahîh, Bedu’l-vahy, 1)

Rivayet edildiğine göre bu hadis-i şerifin söylenme sebebi (esbâbu vurûdi’l-hadîs) şu olaydır: Ummu Kays adlı bir hanım sahâbi, kendisine evlilik teklifi yapan bir sahâbîye: “Benimle Mekke’den Medine’ye hicret edersen seninle evlenirim” şartını koşmuş ve o sahâbî de kendisiyle Mekke’den Medine’ye hicret etmiş ve o hanım sahâbîyle evlenmiştir. Bu nedenle de ashâb-ı kiram o sahâbiye مهاجر ام قيس Ummu Kays’ın muhaciri diye takılmışlardır.

Hadislerin söyleniliş sebeplerinin (esbâbu vurûdi’l-hadîs) bilinmesinin hadislerin anlaşılması bağlamında ehemmiyeti büyüktür. Lakin biz bu teknik ayrıntıya girmeyeceğiz. Ancak bu hadis-i şerif, dinin etrafında/üzerinde döndüğü hadislerden biridir. İmam Şafii’nin şöyle dediği rivâyet edilir: “Bu hadis ilmin üçte biridir. Fıkıhtan yetmiş babı içermektedir.” (İbn Dakik, Şerhu’l-erbain, s.12). Ahmed b. Hanbel (r.a)’den de şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “İslamın temeli üç hadis üzerinedir: Ömer (r.a) hadisi: “Ameller niyetlere göredir.” Ayşe (r.a) hadisi: “Bu işimizde, ondan olmayan bir şeyi kim ortaya çıkarırsa o, reddolunur.” Ve Numan b. Beşir hadisi: “Helal bellidir/açıktır, haram açıktır.” ( el-Irâki, Tarhü’t-tesrib fi şerhi’t-takrib, s.5). İmam Buhârî el-Câmiu’s-sahîh adlı eserine, bir nevi ihlâs ve iyi niyet göstergesi olarak ve Fâtiha’nın Kur’ân’daki mevkii gibi bu hadisle başlamış ve kitap yazanlara, eserlerine bu hadisle başlamalarını tavsiye etmiştir.

Bütün işlerimiz/eylemlerimiz niyetlerle sahihlik kazanır, muteber olur veya niyetlerle makbul hale gelir. Örneğin komşuyu ziyaretimiz, yoksulu doyurmamız, yetimi gözetmemiz, namazımız, orucumuz, sadakamız, zekâtımız ve bütün sosyal ilişkilerimiz ve ibadet alanımız, niyetimizin neliği ve nasıllığıyla salih amel formatına dönüşür veya dönüşmez.

Niyetin sağlamlığı iradeyi belirleyen lokomotif bir etkendir. Ancak buradan hareketle niyetin sağlamlığının/temizliğinin (kalp temizliği) yeterli sayıldığı, dolayısıyla niyetin sağlamlığı bedenî anlamda ibadete ve sosyal alanla ilgili yapısal eylemlere gerek kalmayacağı şeklinde sakat bir evrilmeye dönüşmemelidir. Çünkü niyetsiz eylem, eylemsiz niyet olmaz. Her ikisini de yani hem niyeti, hem de eylemi/ameli bir bütün olarak kuldan isteyen Allah’tır. Bu taatin olmazsa olmaz şartlarındandır. Dini literatürde eylemlerimizle direkt alakalı olan irade, azim, kast ve inâyetniyet” anlamında kullanılmıştır. Niyet aynı zamanda niyet ettiğimiz alanla ilgili malumatımızdır. Kalple de yakından ilgilidir. Niyet ettiğimiz alanla ilgili malumat sahibi değilsek ve kalbi alan, konuyla ilgili net bir duruşa sahip değilse, yaptığımız kil ü kalden öte bir şey değildir. Çünkü sırf sözlü açıklamayla bu yönelişin meydana getirilemeyeceğini, aynı zamanda kalpte meylin oluşmasında sebeplere sarılmanın/eylemin/pratiğin önemli olduğunu bilmemiz gerekmektedir.

Örneğin yasaklanmış haram yolla kazanılmış bir müktesebatı hayır yolunda kullanmak gibi bir eylem düşünün. Bu alanla ilgili (masiyet) iyi niyetimiz veya kalbimizin temizliği o eylemi meşru kılar mı? Tabiî ki kılmaz, kılamaz. Aynı şekilde ilahi emirler alanında da niyetimiz şariin/Rabbimizin kastını aşmamalıdır. Alanı herc ü merc etmemelidir.

Niyetin sadece kalpte kalan bir söylemden ziyade, sosyal ve hukuki alanı da tetikleyen bir eylem odağı olması hasebiyle, fakihlerce fıkhın özünü tanıtmaya yeter bulunan beş küllî kaideden birisi de kast/niyet olarak hüküm bulmuştur. Örneğin Mecelle’de, “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir” (md. 2) şeklinde yer alan ilke, ibadet konuları yanında, hukukî meselelerin çözümünde de geniş biçimde işletilmiş, alt kurallarla hukuk hayatındaki açılımları gösterilmeye çalışılmıştır.

Dinî mükellefiyetler iki ana esas üzerine bina edilmiştir: 1. Kalbi ameller/eylemler (Niyet): kalbin bir şeye yönelmesi/kastı ve onu kabullenmesi 2. Organlarla yapılan eylemler/hareketler/işler/ameller. Niyet hadisi de bütün kalbi eylemleri ihata ettiğinden dinin yarısını içinde cem etmiştir.

Ulema niyet konusunu incelerken “bir şeyin safiyetini gideren unsurlardan arındırılması” anlamındaki ihlâs ile niyet arasındaki ilişki üzerinde de önemle durmuşlardır. Niyette olduğu gibi ihlâsın da mahalli kalp olduğundan dolayı, dini literatürde ihlâs, kişinin kalbini şirk, riyâ ve bâtıl inançlardan temizleyerek, bütün ibadat, taat ve iyiliklerinde çıkar elde etmeden ve gösteriş yapmadan sırf Allah’ın hoşnutluğunu gözetmesini ifade eder.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den tevarüs eden niyetin ve bununla bağlantılı olarak ihlasın neliği noktasında bizim sosyal alanımızı etkileyen şu rivâyet çok manidardır: “Bir kimse, başka bir köydeki (din) kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek (ve sınamak) için onun yolu üzerinde (insan sûretinde) bir melek vazîfelendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek: “Nereye gidiyorsun?” dedi. O zât: “Şu köyde bir din kardeşim var, onu görmeye gidiyorum.” cevâbını verdi. Melek tekrar sordu: “O kardeşinden elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?” Adam: “Hayır, ben onu sırf Allah rızâsı için severim, onun için ziyâretine gidiyorum.” dedi. Bunun üzerine melek: “Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öyle seviyor. Ben, bu muştuyu vermek için Allah Teâlâ’nın gönderdiği elçiyim.” dedi.” (Müslim, Birr, 38).

Niyet hadisinde dikkatimizi çeken bir başka husus niyetle beraber ortaya çıkan karşılık (وإنَّما لِكلِّ امرئٍ ما نوى “herkese niyet ettiği şey/karşılık vardır” ) terimidir. Niyetine karşılık gelen çerçevedir. Niyet, kişiyi harekete/eyleme geçiren iç saik iken; karşılık o etmenin görünür halidir. Her iki terim de yaşam felsefemizin gaye ve hedefini ortaya koyan zihinsel bir süreç, düşünsel bir olgu, hayatımıza, söylem ve eylemlerimize anlam katan bir ruhtur. Bu nedenle niyet ve karşılık hayatımızın gidişatına yön veren unsurlar ve değerlerdir. Yani herkes yukarıda anlatılanlar çerçevesinde, niyetine göre amellerinin/eylem ve edimlerinin karşılığını ceza (olumsuz) veya mükâfat olarak alacaktır. Bu bağlamda Allah Rasulü’nün suret (dış görüntü) ve siret (iç oluş) ikileminde şu direktifi bizler için yol gösterici olmalıdır: “Allah sizin dış görünüşünüze/suretinize ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize/siretinize (niyetinize) ve işlerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9)

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

1 Yorum

  1. Assalamu alaykum, hocam. Ben öğrenciniz Ammar’ım. Allah hizmetinizi kabul eylesin. Lakin yazıda şu kısmı anlamakta zorlanıyorum: “Çünkü sırf sözlü açıklamayla bu yönelişin meydana getirilemeyeceğini, aynı zamanda kalpte meylin oluşmasında sebeplere sarılmanın/eylemin/pratiğin önemli olduğunu bilmemiz gerekmektedir.” Amelsiz niyet gerçekte mümkün mü ki? Bir insan hayra niyet edip yapmıyorsa bu ihmalkârlığı zaten onun niyetsizliğini ortaya çıkarır. O kişide zaten niyet yoktu ki amel etmedi. Amel zaten niyetin bir uzantısı, bir dışavurumudur. Dolayısıyla niyet-amel ayrımı yapmak ne kadar sağlıklı bilemiyorum.

    Saygilarimla

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Mücahide yorumladı Küçücük Yüreğim
Makbule Ar yorumladı Küçücük Yüreğim
Melik Köroğlu (salihi) yorumladı İslâmiyet’in Penceresinden Çocuklar
Rıdvan kamar yorumladı Modern Dünyanın Gizli Düşmanı